• DOLAR 32.349
  • EURO 35.139
  • ALTIN 2307.703
  • ...

Batman Barosu Çocuk Hakları Merkezi, "20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü" münasebetiyle yazılı bir açıklama yaptı.

Açıklamada, çocuk haklarının, kanunen veya ahlaki olarak dünya üzerindeki tüm çocukların doğuştan sahip olduğu; eğitim, sağlık, yaşama, barınma; fiziksel, psikolojik veya cinsel sömürüye karşı korunma gibi haklarının hepsini birden tanımlamakta kullanılan evrensel bir kavram olduğu aktarıldı.

Uluslararası Af Örgütü'nün verdiği bilgilerde pornografi, şiddet ve yasa dışı faaliyetlerin çokça görüldüğü ülkelerde çocuk istismarının had safhalara ulaştığı belirtilen açıklamada, "İstatistikler dünya üzerinde 5-14 yaş grubu arasında 250 milyon çocuk işçi olduğunu söylerken 12-17 yaş grubundaki milyonlarca çocuğun okula devam edemediğini ortaya koymaktadır. Toplam 165 milyon yetimin bulunduğu rapor edilen dünyamızda BM Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF)'na göre her gün beş yaşın altında 22 bin çocuk önlenebilir sebeplerden dolayı hayatını kaybediyor. Çocuk Hakları Sözleşmesi ve akabinde kurulan BM Çocuk Hakları Komisyonu'nun tüm çalışmalarına rağmen, bugün çocuklar hâlâ toplumun istismara en açık ve savunmasız grubunu teşkil etmektedir." denildi.

"Çocuklarımızın ayrımcılığa maruz kalması kabul edilmesi mümkün değildir"

Açıklamanın devamında şu ifadelere yer verildi: "Türkiye'nin Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi'ni imzalarken çocukların eğitim, ifade özgürlüğü, kendi kültürünü yaşatma ve kendi dilini özgürce kullanma haklarını içeren 17, 29 ve 30'üncü maddelerine koyduğu çekince ile çocuk haklarına ciddi anlamda sınırlılık getirdiği bilinmektedir. Bilindiği gibi demokratikleşme paketinde anadilde eğitim sadece özel okullara gitme şansı yakalayan çocuklara tanınmıştır, özel eğitim şansı olmayan çocuklarımızın ayrımcılığa maruz kalması anlamına gelen bu durumun tarafımızca kabul edilmesi mümkün değildir. Ülkemizin BM Çocuk Hakları sözleşmesine çekince koyduğu maddelerin çekinceler kaldırılarak onaylanması çocuklarımızın ilgili yasalarla daha fazla korunabilmesinin yolunu açacaktır. Bu durum doğrudan insan ve çocuk haklarının gelişmesine çok olumlu katkılar sunacaktır." 

"Savaşların en büyük mağduru çocuklar olmuştur"

Savaşların en büyük mağdurunun çocuklar olduğuna dikkat çekilen açıklamada, "Son yıllarda Ortadoğu başta olmak üzere Arakan'da, Filistin'de ve değişik coğrafyalarda dünyanın egemen güçlerinin yürütmüş olduğu savaşların en büyük mağduru çocuklar olmuştur. Ülkelerinden zorunlu göçe sürüklenen çocuklar; zorunlu mülteci, cinsel suçların mağduru, organ mafyalarının hedefi, dilenci, çocuk gelin dâhil birçok alanda mağdur olmuştur." vurgusu yapıldı.

"Türkiye'de halen 400 bine yakını tarımda olmak üzere bir milyona yakın çocuk işçi vardır"

Bir milyona yakın işçi çocuğun olduğuna işaret edilen açıklamada, "Türkiye'de, BM Çocuk Hakları sözleşmesini 14 Ekim 1990 tarihinde imzaladığı sözleşmeyi 27 Ocak 1995'te Resmi Gazete'de yayımladıktan sonra yürürlüğe soktu. Sözleşmenin yürürlüğe girmesinin üstünden geçen 23 yıla rağmen Türkiye'de halen 400 bine yakını tarımda olmak üzere bir milyona yakın çocuk işçi vardır. Savaş ve çatışma ortamında kaybedilen çocuklarımız, ülkelerindeki savaştan kaçarak Türkiye'ye sığınan ailelerin çocukları vardır. Görüldüğü üzere bütün çocuklarımıza yardım etmek ve çocuklarımızın haklarını yasal zeminde bir hak olarak tesis edilmesini sağlamak en önemli görevimiz olmalıdır." ifadelerine yer verildi.

"Mülteci çocuk, bulunduğu ülkedeki çocuklarla aynı haklara sahip olmalıdır"

Çocukların yasalarla korunması gerektiği aktarılan açıklamada, "Bunu sağlamak ise tüm devletlerin görevidir. Hükümetlerin bunun karşısında mazeretleri olmamalıdır. Çocukları etkileyecek kararlar alınırken menfaatleri ön planda tutulmalıdır. Sözleşmeye taraf devletler çocukların her türlü menfaatini ön planda tutarak ihmal, istismar ve şiddet karşısında gerekli tüm yasal, idari, toplumsal, eğitsel bütün önlemleri almalıdırlar. Çocuklar kendilerini savunabilecek yeterliliğe sahip olmayıp koruma ve kollama işini yetişkinler ve bu hakları yasalarla güvence altına alan devletler yapmalıdır. Mülteci statüsü kazanmaya çalışan ya da uluslararası veya iç hukuk kural ve usulleri uyarınca mülteci sayılan bir çocuk, bulunduğu ülkedeki çocuklarla aynı haklara sahip olmalıdır. Taraf devletler, her çocuğun bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlaksal ve toplumsal gelişimini sağlayacak yeterli bir yaşam standardı sağlayacağını temin etmelidir." denildi.

"Çocuklar kendi kültürlerinden, inançlarından ve dillerinden yoksun bırakılmamalıdır"

Açıklamanın devamında ise şu ifadelere yer verildi: "Çocuklar dâhil hiç kimse renklerine, cinsiyetlerine, tabiiyetleri ve inançlarına göre farklı muameleye tabi tutulmamalıdır. Çocuklar kendi kültürlerinden, kendi inançlarından ve dillerinden yoksun bırakılmamalıdır. Çocuklar ekonomik sömürüye, her türlü tehlikeli işte ya da eğitimine zarar verecek ya da sağlığı veya bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlaksal ya da toplumsal gelişmesi için zararlı olabilecek nitelikte çalıştırılmaya karşı korunma hakkına sahiptirler. Çocuk işçi olmaz. Engelli çocuklar için özel bakım ve eğitim uygulanmalıdır. Sosyal yardım ve koruma denildiğinde, ilk akla gelen çocuk olmalıdır." (Mehmet Fatih Akgül-İLKHA)