• DOLAR 32.565
  • EURO 35.006
  • ALTIN 2431.773
  • ...
Biz Yoktuk O Gün
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Mekke’deki Yahudi Tüccarın; “Ey Kureyş cemaati! İçinizden bugün çocuğu olan var mı, bu gece ahir zaman peygamberi olan Ahmed’in yıldızı doğdu.” Diye telaşla bağırdığında, biz yoktuk o gün ey sevgili!. Biz şahit olmadık o gün yıldızının doğduğuna, ama Seni tanıdığımızdan beri hiç sönmedi yıldızın içimizde… Güneş gibi aydınlattığın dünyamız, Sen geldiğinden beri apaydınlık, gösterdiğin hidayet yolu nurlarla döşendi, getirdiğin kitap milyon kandillerle aydınlatmaktadır önümüzü, ahirete doğru uzanan zor, zahmet, sıkıntı, bela ve musibetlerle döşenmiş yolumuzu…

Biz yoktuk ve şahit olmadık o gün yıldızının doğduğuna, ama Muhterem Âmine annemiz şefkatli bağrına bastığında seni, biz bütün insanlık tarihi boyunca bin bir umut, bin bir beklenti, bin bir sevdayla beklemiştik, yanık bağırlarımızı açmak için Sana… Bir çocuk nasıl beklerse babasını, bir anne nasıl özlerse yavrusunu, bir esir nasıl bütün umutlarını bağlamışsa kurtarıcısını, işte öyle beklemiştik, öyle özlemiştik, öyle umut bağlamıştık Sana, bütün bir insanlık adına… Seni beklemek hücrelerimize kodlanmıştı, genlerimiz Sana duyduğumuz hasretin ateşiyle yakışmıştı, yüreklerimiz Sen geleceksin diye en güzel yerini ayırmıştı Sana sevgiden yana… Böylesine hasrettik Sana, ama gelişinle mevcudat düğün şenliğine büründüğünde biz yokluk ve o gün gelişini kutlayamamıştık bu yüzden gönlümüzce…

Karanlığa bürünmüş dünyamızı ve şereflendirdiğinde, Seninle birlikte annemiz Emine’den yayılan nurun doğu ile batı arasını aydınlattığı sırada, bize yoktuk o gün ey Sevgili! Biz yoktuk o gün, ama o günden bu yana,  gözlerimiz o nurla bakmaktadır karanlıkta kalan her şeyi aydınlatmak için… Senin nurunla tanıştığı günden beri dünya hiç batmayan bir güneşi varmış gibi hep apaydınlıktır, geceleri dolunayla her an mehtaplı, yıldızlar göz kırpar gibi hep ışı ışıldır, görmesini bilen gözler için… En kesif karanlıklarda bize yol gösteren, yolumuzu aydınlatan, bize çıkış yolları gösteren o nur oldu her zaman, bir kurtarıcı gibi önümüzde… Ne zaman bakakaldıysak etrafımıza şaşkın avareler gibi, tali yollara dalarak kaybettiysek yolumuzu, sahte kurtarıcıların ardına düşüp sürüklendiysek ateş çukurlarına doğru, tam boğulmak üzereyken nefis ve şeytanın girdaplarına kapıldığımızda, kurtarıcı bir el gibi çekip kurtardı nurun bizi gecikmeden, hep tam zamanında…

Kutlu doğumunla bir rahmet esintisi gibi sarıp sarmaladığında dünyamızı ve saltanatının yıkılmaya yüz tuttuğunu anlayan şeytanın en çirkin avazıyla çığlık kopardığı anda, biz yoktuk o gün ey Sevgili! Biz yoktuk o gün, ama şeytan ve dostlarının seslerinin çirkinliğinin hep duyar olduk o günden bu yana… Seslerin güzel ve çirkin olabildiğini, hak ile batılı temsil ettiğini, mazlum ile zalimi ayırt ettiğini, iyi ile kötüyü anlattığının anlayabiliyoruz artık o günden beri… Ne zaman Sana yönelsek, ne zaman Seni kalbimizin sultanı, gönlümüzün ilacı, gözlerimizin ışığı, başımızın tacı, yolumuzun önderi kılsak, ne zaman Seni yaşamaya başlasak bütün hücrelerimizle ve ne zaman hayatını hayatımız yapsak kendimize, hep ortalığı velveleye verdiklerine şahit olduk şeytan ve dostlarının o bed ve çirkin sesleriyle… Ama getirdiğin mesajının bürüdüğü kalplerimiz ve sevginin istiğrak ettiği yüreklerimiz, kuru gürültülerden korkmamayı öğrendi Sen geldiğinden beri…

Hakkında hiçbir delil olmadığı halde kutsal sayılan Save Gölü kuruduğunda ve bin yıldan beri susuz olan Semave Vadisini su bastığında, biz yoktuk o gün ey Sevgili! Biz yoktuk o gün, ama hakkında delil olmayan her kutsalın kuruduğuna, hak olmayan her şeyin çürüyüp gittiğine, her batılın yok olduğuna, Senin getirdiğinin dışında kalan her inancın geçici bir sis ve suyun üstündeki köpük gibi dağılıp gittiğine şahitlik etmekteyiz o günden beri… Ve o günden beridir ne zamanki hayatımızı Senin hayatına benzettiysek, gönlümüzdeki bütün batıl göller kendiliğinden kurudu, kalbimizde kurumaya yüz tutmuş olan iman ağacımız yeşerdi, çürümeye başlayan vicdanlarımız hayat buldu ve bozulan fıtratlarımız İslam ahlakıyla donandı yeniden…

Senin dünyaya gelişinin şerefine, zulümle payidar olan Kisra saraylarının on dört sütunu yıkıldığında, biz yoktuk o gün ey Sevgili! Biz yoktuk o gün, ama bütün zulüm saraylarının yalın ayaklı mazlumlar tarafından yıkıldığına, zalim otorite ve yönetimlerin hak taraftarlarınca yerle bir edildiğine, zulmün daimi olmadığına ve olamayacağına şahitlik ettik o günden beri… Ve o günden beri, ne zaman Seni kendimize önder kıldıksa sahte önderlerden vazgeçerek ve en zaman getirdiklerine sarıldıksa bütün varlığımızla, mazlum ve mustazaflığımızla beraber yeryüzünün mirasçıları önderleri olduk, Allah’ın lütfuyla…

Beklenen kurtarıcı olarak Sen teşrif ettiğinde dünyaya ve Mecusilerin bin seneden beri yanmakta olan kocaman ateş yığınları aniden sönüverdiğinde, biz yoktuk o gün ey Sevgili! Biz yoktuk o gün, ama Hak Din’in karşısında bütün batıl dinlerin, inanç, ideoloji ve fikir akımlarının sembolleri olan ateş ve totemlerinin hak ile yeksan olduğuna şahitlik ettik o günden beridir. O günden beridir batıl olan her şey tasını tarağını toplayıp gitti vahiyle yıkanan topraklardan… Cehaletin yerini ilim, zulmün yerini merhamet, çirkinliğin yerini güzellik, kötülüğün yerini iyilik, sefihliğin yerine güzel ahlak aldı sönen ateşlerden sonra… Ateşler sönünce ve yerine Allah (cc) korkusu ikame edilince, Asr-ı Saadet namıyla bir dünya kuruldu, her biri bir yıldız gibi yolumuzu aydınlatan…

Putkıran atan İbrahim’in takipçisi olarak doğduğun gün, Kâbe’deki putların yüz üstü yere yıkılıp düştükleri anda, biz yoktuk o gün ey Sevgili! Biz yoktuk o gün, ama ister taştan-tahtadan olsun, ister Firavun-Nemrud gibi ‘ben sizin en büyük Rabbiniz değil miyim?’ diyen kendini bilmez mahlûklar olsun, her sahte ilahın yüzüstü yere yıkıldığına, burunlarının yerlerde süründüğüne şahitlik ettik o günden beri… O günden beridir, akıbet ve sonları çok acı oldu kulları kendilerine kul yapma arayışına girenlerin… Biz yoktuk o gün, ama nice az miktardaki mazlum, mustazaf ve yalın ayaklı muvahhidin, güç ve kuvvetlerine tapan ve seller gibi akan nice çok orduları mağlup ettiğini, nice çok devletleri yıktığını ve firavun tabiatlı nice çok yöneticileri Allah (cc)’ın izniyle alaşağı ettiğini okuduk, Senin getirdiğin Allah Kelamında…

Senin gelişinle, bütün kâinat bahar rengine büründüğünde ve baharın en güzel kokulu gülü olan Sen, annemiz Amine’nin kucağını nurlandırdığında, biz yoktuk o gün ey Sevgili! Biz yoktuk o gün, ama o günden bu güne kadar hep Seni aradık en güzel kokulu güllerde… Her bir gülü koklarken Seni kokladık aslında ve Seni ‘Gül’ diye niteledik her gülü gördüğümüzde Seni hatırlayıp salât ve selam göndermek için Sana… Her bir seveninin kalbinde bir gül bahçesi vardır bu nedenle, Sana duyduğu hasreti, Sana duyduğu iştiyakı, Senin zamanında yaşamayıp bastığın yerlere toprak olamamanın acısını dindirmek adına…

Biz yoktuk o gün ey Sevgili! Senin kutlu doğumunu müjdeleyemedik bu yüzden birbirimize ve sevinemedik gönlümüzce o gün. O günü görmemişsek de, o kutlu gelişine şahit olmamışsak da, zorluk günlerinde yardımcın ve davet günlerinde takipçin olamamışsak da o gün, Seni sevdik adını duyduğumuz günden beri… Bu nedenle Senin sevginle doludur yüreklerimiz, Senin aşkınla çarpar kalplerimiz, Senin yürüyüşünle yürür ayaklarımız, Senin söylediklerinle döner dillerimiz bugün… Güzel dediklerine güzel, çirkin dediklerine çirkin diyorsak ve getirdiklerine canımız, malımız, evlat ve eşlerimizi feda etme uğruna dört elle sarılıyorsak bugün, bize her şeyden daha sevgili oluşundandır ey Sevgili! Güneş doğup battıkça gökyüzünde, yıldızlar durdukça semada, ay yörüngesinde döndükçe, rüzgârlar estikçe, yağmurlar yağdıkça, akarsular taşıdıkça sularını engin denizlere, tek bir damla kanımız kaldıkça damarlarımızda, bil ki Sen bizim en Sevgilimiz, biricik Önderimiz, tek Rehberimizsin ey Sevgili!

Binler salât ve binler selam olsun Sana, gelişine şahit olmadığımız o gün bu güne kadar yeryüzüne yağan yağmur damlaları ve kar taneleri adedince… Binler salât ve binler selam olsun Sana, o günden bu güne kadar yeşeren bitkiler ve ağaç yaprakları adedince… Binler salât ve binler selam olsun Sana, o günden bugüne kadar yaşayan canlıların hücreleri miktarınca… Binler salat ve binler selam Sana ey Sevgilimiz, ey Rehberimiz, ey Önderimiz, ey canlarımızdan daha aziz olan Canımız!..

Naşit Tutar / İnzar Dergisi Nisan 2011

Bu haberler de ilginizi çekebilir