• DOLAR 32.51
  • EURO 34.783
  • ALTIN 2499.528
  • ...
FETÖ kumpaslarının görülmeyen mağdurları -1
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Uzun yıllar devlet içinde yapılanan ve hemen hemen tüm iktidarlar tarafından farklı gerekçelerle desteklenen FETÖ, sızdığı emniyet, ordu ve yargı gibi kurumların imkân ve gücünü sonuna kadar kullanarak kendine rakip gördüğü camia ve yapıları yok etme yoluna gitti.

Özellikle Doğu'da, PKK'nin kendisi gibi düşünmeyen tüm yapılara saldırarak tek güç olmayı hedefleyen stratejisini örnek alan FETÖ, başta Kürt coğrafyası olmak üzere Türkiye genelinde İslami yapıları hedef aldı. Sivil ve askeri bürokrasiye sızdırdığı elemanları eliyle hedefine aldığı kişi ve kurumları terör, terörist gibi yaftalamalarla gözaltına aldı, işkence etti ve düzmece ifadelerle cezaevlerine koydu. Bazen de JİTEM tarzı illegal yapıların yöntemlerini kullanarak masum insanları katletti.

FETÖ'nün İslami yapılara yönelik kumpasları görmezden geliniyor

Halk tarafından akamete uğratılan 15 Temmuz darbe girişiminin ardından FETÖ marifetiyle özellikle yargıda gerçekleştirilen birçok kumpas kamuoyunda daha sık tartışılmaya başlanırken, İLKHA'ya konuşan mağdur aileleri, İslami camialara yönelik komplo ve kumpasların ise göz ardı edildiğini belirtiyor. Aileler; Ergenekon, Balyoz, Sarıkız, Ayışığı, Yakamoz, Eldiven ve Askerî Casusluk gibi davalardan yargılanan Kemalist/Ulusalcı sınıfın kısa sürede beraat ettirildiğini, daha sonra kendilerine yüklü miktarlarda tazminatlar ödendiğini, aynı yapının mağduru olan İslami kesimlerin ise adalet beklentisinin görmezden gelindiğini söylüyor.

FETÖ en büyük darbeyi İslami yapılara vurdu

Birçok İslami camia ve STK, yasal faaliyet gösteren yapılar olmasına rağmen FETÖ marifetiyle düzmece deliller, asılsız suçlamalar ve somut olmayan gerekçelerle açılan davalar sonucu büyük mağduriyetler yaşadı. Fütursuzca ve acımasızca İslami yapıların üzerine giden FETÖ, kimi zaman Hizbullah, Hizbuttahrir, İBDA-C, İslami Hareket, Afid, Selam Tevhid, İsmailağa ve Tahşiye, kimi zaman da Mustazaf-Der, Adıyaman Vahdet-Der, Elazığ İhya-Der ve Adana Şura-Der gibi sivil toplum kuruluşlarını hedef aldı.

Bu süre zarfında FETÖ, bazen söz konusu dernekleri kapatma yoluna giderken bazen de bunlarla ilişkisi olduğu iddiasıyla binlerce kişiyi gözaltına aldı, işkencelerden geçirdi ve kumpaslarla cezaevlerine attı. Bugün bu kumpasların aktörleri oldukları deşifre olan polis, savcı ve hâkimler, terör örgütü üyeliğinden tutuklanıp cezaevlerine kondu. Bazıları da işledikleri suçların karşılığı olarak ceza aldı.

FETÖ medyası İslami camialar aleyhinde algı operasyonları yürüttü

Kendisine bağlı polis, savcı ve hâkimlerle İslami camiaların üzerine giden FETÖ, bir yandan da elindeki medya gücüyle bu yapıları itibarsızlaştırma çalışmaları yürüttü.

Operasyon yapılacak kişi ya da yapılar söz konusu yapının medya organlarında bilinçli olarak kötülendi. Polisin el altından kendilerine ulaştırdıkları bilgiler doğrultusunda yayınlar yapıldı. Hatta tasfiye etmek istedikleri yapıları, dizilere dahi konu ettiler.

Böylece devlet içindeki unsurlarıyla, İslami yapılara yönelik yürütülen kumpas operasyonlarının, FETÖ medyası tarafından olumsuz algı oluşturmak amacıyla manipüle edilip saptırılmasıyla kamuoyunun bilinçaltına etki edildi.

Devlet kendini temize çıkarmaya çalışırken FETÖ kendine alan açtı

Devlet içindeki farklı dikey ve paralel yapılar, söz konusu İslami yapıların üzerine giderken hep FETÖ'nün önünde engel olarak görülen kesimleri hedef aldı.

Yıllar önce başlayan komplo ve kumpasların en önemlilerinden biri, bölgede faili meçhul kalmış cinayetlerin Hizbullah soruşturması kapsamında temizlenmesi girişimiydi. Dönemin devlet yöneticileri, Hizbullah davalarıyla devletin altında kaldığı cinayet ve kirli olayları temizleme yoluna giderken, devlet içinde yapılanan FETÖ de bu davalarla kendi önünü açma yoluna gitti.

17 Ocak 2000'de Beykoz'da düzenlenen baskında ele geçirilen Hizbullah arşivinde adları olduğu iddiasıyla 20 binden fazla insan işkencelerden geçirilirken cezalara gerekçe olan arşiv hiçbir zaman dava dosyalarına girmedi. Dava dosyalarına giren ise sadece bu arşivden bir parça olduğu iddia edilen bilgisayar çıktıları oldu.

Hizbullah davaları kapsamında işkencelerden geçirilerek zorla imzalattırılan ifade tutanaklarıyla ağır cezalar verilen binlerce kişinin dosyası asılsız suçlamalarla doldurulmuştu. Yargılamaların neticesinde yine binlerce masum müebbet hapse kadar çeşitli cezalara çarptırıldı. Bu cezalara imza atan savcı ve hâkimler ile dönemin işkenceci polislerinin birçoğunun 15 Temmuz darbe girişiminin ardından başlatılan soruşturmalar kapsamında açığa alınarak tutuklanmaları, FETÖ'nün bu davalardaki rolünü açıkça ortaya koydu.

Özellikle Hizbullah Ana Davası'nda yargılanan sanıkların defalarca talep etmesine rağmen getirilmeyen Hizbullah arşivinin büyük bir kısmının adli emanet bir yana emniyette bile bulunmadığı sonradan ortaya çıktı. Yapılan araştırmalar sonucu söz konusu arşivin FETÖ tarafından yurt dışına kaçırıldığı belirlendi.

Kayıp arşivde, FETÖ kurum ve elemanlarının Türkiye ve bölgedeki kirli ilişkilerinin yanı sıra başta CIA ve MOSSAD olmak üzere yabancı istihbarat kuruluşlarıyla ilgili bilgilerin de yer aldığı tahmin ediliyor.

İslami STK mensupları sahte delillerle cezalandırıldı

Öte yandan FETÖ, şahısları hedef aldığı gibi bazen de rakip olarak gördüğü dernekleri kapatma yoluna gitti.

Yasaların iyileştirilmesinin ardından çoğu 2005'ten sonra kurulan ve yaptığı sosyal ve kültürel faaliyetlerle halktan büyük rağbet gören Peygamber Sevdalıları Platformu'na üye dernekleri hedef alan FETÖ, bu kapsamda birçok kumpasa imza attı.

Bu derneklerin üye ve yöneticilerinden bazılarının daha önce Hizbullah Davası kapsamında soruşturmalardan geçmesi de söz konusu kumpasların temelini oluşturdu. Bunu delil olarak yeterli gören FETÖ savcı ve hâkimleri; Mustazaf-Der, Vahdet-Der, İhya-Der, Şura-Der gibi davalarda yetkililerden alınan izinler kapsamında gerçekleştirilen yasal faaliyetleri ve yasal yayınları suç unsuru kabul ederek dernek gönüllü ve yöneticilerine ağır cezalar verdi.

FETÖ operasyonları kapsamında açığa alınarak tutuklanan hâkim ve savcıların hüküm verdiği davalar sonucu birçok İslami camia ve STK, "terör" soruşturmasına uğrarken, üyeleri de "terörist" muamelesiyle cezaevlerine konuldu. Kendilerini Türkiye'nin elit sınıfı olarak niteleyen ve bir dönemin askeri vesayetinin önemli aktörlerinden olan kişilerin bir şekilde cezaevlerinden salıverilmesinin yolu bir gecede açılırken, skandallar içeren söz konusu davaların yeniden incelemeye dahi tabi tutulmaması kamuoyu vicdanını rahatsız ediyor. Kumpasların açtığı girdaplarda kaybolan, komplo değirmenlerinde öğütülen mağdurlar ise adaletin tecelli edeceği günü bekliyor. (İLKHA)














































 

Bu haberler de ilginizi çekebilir