• DOLAR 32.393
  • EURO 35.231
  • ALTIN 2324.609
  • ...
İslam`da çocuğun hukuku nedir?
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

 

Çocukların Hukukuna Dair

İslam ahkâmında haklar, Allahu Teala`nın güvencesi altındadır. İnsanlar ve toplumlararası adalet temel amaçtır. Allahu Teala`nın emirlerine riayet edilmesi halinde bir haksızlığın, adaletsizliğin oluşmasından söz edilemez. Bir yerde bir haksızlık, bir dengesizlik, bir zulüm varsa mutlaka Allahu Teala`ya isyan da vardır.

Bu noktada insanlar arasında fark yoktur. Allahu Teala, herkesin Rabbidir. Müslüman, kâfir, adil veya zalim herkes kul olarak dünyaya gelmiştir. Muvakkat bir süre Allahu Teala tarafından itikad ve ameline bakılmaksızın rızıklanacaklardır. Ancak itikad ve amelinin, Allah`ın kendisine bahşettiği sınırsız rızık ve nimetin bedelini de zerresine varıncaya kadar ödeyecek ya da ödettirilecektir.

Hak olarak kulun, kadın, erkek veya çocuk, genç, yaşlı olması da bir şeyi değiştirmez. Allah`ın ve Resulü`nün yanında insan hakları kutsaldır. Canı, malı, ırzı ve yaşam hakkı, şer`i yasalarla koruma altına alınmıştır. Allahu Teala`nın bu hassasiyeti, çocuklar için daha ağır basmaktadır. Bunun çeşitli sebepleri vardır;

Birincisi; çocuk korumasızdır. Haklarını muhafaza edecek güce sahip değildir. Haklarının farkında değildir. Dolayısıyla kendini koruması mümkün değildir. Yetişkin insanlarla aynı konuma varana kadar ekstradan korumanın altındadır. İkinci sebep olarak da; çocuklar geleceğin sahipleri ve inşa edicileridir. Soyun taşınması vazifesinden başka toplumsal, dini ve milli değerlerin de mirasçısıdır. Bu nedenle sağlıklı, sorunsuz bir şekilde büyümesi gerekir. Zira ufkun aydınlık ile karanlık olması, ona bağlıdır.

İslam hukukunda çocuğa yönelik koruma, bir cenin olarak ana rahmine yerleşmesiyle başlar. Bundan sonra Ana da taşıdığı bu cenin sayesinde dokunulmazlığa kavuşmaktadır. Cezayı mucip cürümler işlemesi durumunda dahi çocuğunu doğuruncaya ve hatta emzirme müddeti tamamlanıncaya kadar cezanın infazı ertelenmektedir. Ana karnındaki çocuğu öldüren veya ona zarar veren “Gurre”[1] denilen bir cezaya çarptırılmaktadır.

“Çocuklarınız arasında adaletli davranınız”[2] diye buyuran Allah Resulü(sav), çocuklara karşı adil olmayı emretmiş, gördüğü yanlış ve adil olmayan uygulamaları kaldırmıştır. Beşir isimli sahabe, oğlu Numan`a bir bağışta bulunmuş, diğer çocuklarını bundan ayırmıştı. Annesi, Beşir`in bu bağışından caymaması için Allah Resulü`nü(sav) şahit tutmasını istemişti. Bu maksatla Beşir, Allah`ın Resulünden (sav) şahitlik etmesini istemişti. Ancak Resulullah (sav), başka çocuklarının da bulunduğunu öğrenince bu adaletsizliği kabul etmemiş ve engel olmuştur.[3]

Çocuklar arasında eşit davranmamak, aile içerisinde kin ve nefret tohumlarını yerleştirmektir. Oysa aile ocağı, sevgi, kardeşlik, îsar ve fedakârlık yeridir. Sonuna kadar bu ortam muhafaza edilmelidir. Bu çocuklar, ileride büyüyecek, her biri büyük aile gruplarına reislik edecektir. Ailede, ebeveyninden sevgi, kardeşlik ile adil muamele gören bu kardeşler, büyük aile grupları haline geldiklerinde de bunu sürdürecek ve kendi beldelerinde toplumsal huzur hâsıl olacaktır.

Ancak daha küçüklükten kıskançlık, kin ve çekememezlikle büyüyen çocuklar, bunu düşmanlığa dökecek, kardeşliğin yerini kin ve öfke alacaktır. Bu nedenle ebeveynlerin bu hassas dengeye dikkat etmeleri gerekir. İlişkiler ve ölçüler küçümsenmemelidir.

“Adalet hak edene, sevgi beğenilene verilir” diye veciz bir söz vardır. Bu söz her ne kadar sıradan toplumsal ilişkiler için doğru ise de, bunun çocuklara yönelik muamelede çok yanlış olduğunu idrak etmek zorundayız. İlgi, sevgi ve hak taksiminde çocuklar arasına fark koymak, bile bile onu kötü karakter edinmeye, sağlıksız ve ahlaksız büyümeye zorlamaktır. Ancak şu gerçeği de kabul etmek lazımdır ki kalben çocuklara karşı eşit sevgi beslense de davranışlar bu eşitliği her zaman temin etmeyebilir. Onun için de sevgiyi dağıtırken çok dikkatli olmalı ve ölçüyü tutturmaya gayret etmeliyiz. Çünkü çocuklar, gördükleri muamelelerin, şahid oldukları olayların birebir taklitçileridirler. Etkilenme oranları çok yüksektir.

Ebeveynler sevgilerini her çocuğa aynı sıcaklık ve içtenlikle verirse ihtiyaç temininde adil ve dürüst bir tavır ortaya koyarsa hepsinin sorunlarına aynı hassasiyetle cevap olmaya çalışsa; paylaşma, kardeşlik, cömertlik, sevgi gibi erdemler, bu çocukların en belirgin vasıfları olacaktır.

Anne babayı farklı muameleye zorlayan kimi etkenler de olabilir. Örneğin bedensel veya zihinsel özürlü olma, tembellik, çocuğun aşırı derecede pısırık kalması veya aşırı hareketli / hiperaktif olma, biraz erişkin çocuklar açısından; ev ortamına katkıda bulunma veya yük olma halleri, dışardan kazanılan kötü alışkanlıklar gibi durumlar ebeveyni farklı muamele, kaba ve sert davranma, ilgisiz ve sevgisiz bırakma gibi tavırlara zorlayabilen durumlardır.

Ancak bunların hiçbiri ebeveyni yönlendirmemeli, adaletsizliğe sevk etmemelidir. Ebeveyn dahi olsa hiç kimsenin çocukları bencil, kıskanç, kin ve adavet duygularının tesirinde, toplumun huzurunu kaçıran, insanlığın sırtında yük olacak şekilde ahlaksızlıklarla yetiştirmeye hakkı yoktur. Çocuğun özür veya sorunları varsa bu, ona daha fazla ilgi gösterilmesine, sorunlarının giderilmesi için yardımcı olunmasına vesile olmalıdır. Ancak denge her zaman korunmalıdır. Diğer kardeşlerine oranla daha az sevildiğini hisseden veya böyle olmazsa dahi böyle bir zanna giren çocuğun ne ebeveynine ne de kardeşlerine karşı güveni kalmaz. Üvey evlat muamelesi gördüğünü, hak etmediği bir konumda tutulduğunu sanır. Bundan sonra kasti olarak sorunlar çıkarma, aksi davranma gibi davranışlar ortaya koyacaktır.

Hz. Yusuf ve kardeşlerinin durumu bu açıdan iyi tahlil edilmesi gereken nebevi bir vakıadır. Babalarının Hz. Yusuf`u daha fazla sevdiğini, kendilerinin oğul olarak dahi kabul edilmediğini düşünen diğer kardeşlerinin çevirdikleri dolaplar detaylıca Kur`an-ı Kerim`de anlatılmaktadır. Onu öldürmeyi kararlaştırdıkları halde son anda bir kardeşlerinin müdahalesi ile kuyuya atmakla yetindiler. Hz. Yusuf, zekâsı, anne-babasına itaati ile elbette ki babasının sevgisine layıktı. Hz. Yakub`un da farklı bir muamelesi yoktu. Ancak buna rağmen olaydaki inceliği, ders ve ibretleri çıkarmak durumundayız. Bu olayda ebeveynin muamelesinin önemini, çocuklar açısından ikinci plana itilmişliğin vardığı korkunç neticeyi iyi müşahede etmeliyiz. Bir kez daha vurgulamak istiyoruz ki çocuklarda yerleşen, kişiliğini oluşturan aile ortamıdır. Yine iyi veya kötü ahlaki karakterlerin tohumları aile ortamında atılmaktadır.

Bu durumlar, ebeveynlerin dikkat etmeleri gereken hususlar olup asli vazifelerindendir. Ancak İslam dini meseleyi ana-babaya havale etmekle baştan savmamıştır. Bu yükümlülük, birinci dereceden ebeveynindir. Ancak bunun yapılmaması durumunda İslam hukuk organları olaya direk olarak müdahildirler. Anne babanın ayrıldığı durumlarda Allah`ın Resulü veya sonraki dönemlerde kadılar tarafından, hukuklarının korunması doğrultusunda çocukların, birisinden alınıp diğerine verildiği çok olmuştur.[4]

“Çocuk canlı doğarsa cenaze namazı kılınır ve mirasçı olur”[5] diye buyuran Nebiyi Zişan, miras paylaşımı noktasında babaya sınırsız inisiyatif vermemiştir. Sa`d bin Ebi Vakkas hastalığı sırasında bir tek kızı olduğunu beyan ederek malının üçte ikisini tasadduk etmeyi, üçte birini de kızına bırakmayı istemiştir. Ancak Allah`ın Resulü bunu uygun görmemiş, kızını varlıklı bırakmasının, başkasına muhtaç kalmasından daha uygun olacağını belirterek malının sadece üçte birini tasadduk etmesini kabul etmiştir.


[1] Buhari Tıp 46, Diyet 25-26, Müslim Kaseme 34-38

[2] Buhari Hibe 12, Müslim Hibe 13

[3] Buhari Hibe 12, Şehadet 9, Müslim Hibe 14-18

[4] Ebu Davud Talak 26, Nesai Talik 52

[5] İbni Mace Feraiz.

İNZAR DERGİSİ / ŞEYHZADE DEMİR

Bu haberler de ilginizi çekebilir