• DOLAR 32.59
  • EURO 34.723
  • ALTIN 2508.763
  • ...
"Darbe başarılı olsaydı en fazla FETÖ`ye biat etmeyen dindar kesim etkilenecekti"
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

FETÖ tarafından gerçekleştirilen 15 Temmuz darbe girişiminin perde arkasındaki gelişmeler hakkında İLKHA'ya değerlendirmelerde bulunan HÜDA PAR Genel Başkanı Mehmet Yavuz, darbe girişimindeki aktörlerin işbirlikçi ve emperyalistler olduğuna dikkati çekti.

HÜDA PAR'ın bu darbe girişimine karşı başta İstanbul olmak üzere bölgede nasıl bir rol oynadığına, darbe girişiminin başarıya ulaşması durumunda nelerin olacağına dair görüşlerini sunan Yavuz, darbe girişimi sonrasındaki sürecin, bu girişimi engelleyen dindar halka karşı nasıl işlediğine dair değerlendirme yaptı.

Yavuz'un, İLKHA'nın sorularına verdiği yanıtların tamamı şöyle:

15 Temmuz darbe girişiminin perde arkasındaki asıl aktörler kimlerdir?

Darbe girişiminin adını daha ilk saatlerde koymuştuk: İşbirlikçi-emperyalist darbe girişimi! Adından da anlaşılacağı üzere, darbenin bir asıl azmettiricileri, bir de tetikçileri var. Tetikçileri artık herkes biliyor. FETÖ ismi çıkmadan çok önce, hükümet ile bu yapı kol kola iken bizler bu yapıya "fesat şebekesi" diyorduk. Böyle dediğimiz için de başta hükümet yetkilileri olmak üzere birçok kesimden ciddi tepkiler alıyorduk. Oysa bizler bu yapıyı masa başındaki bilgilerle isimlendirmedik; bilakis bu yapı tarafından ağır bedeller ödemeye maruz bırakıldığımız için böyle isimlendirdik. Zira bu örgüt, hükümet ve devlet imkânlarını sonuna kadar kullanarak palazlandıkça palazlandı ve kendinden olmadığını düşündüğü herkesi ve her kesimi pasifize etmeye, tasfiye etmeye ve en nihayetinde yok etmeye çalıştı.

"Bu tetikçi yapı Türkiye coğrafyasında fesat üretirken, milleti de ifsat etmeye çalışıyordu"

Örgüt, yasal derneklerimizin faaliyetlerini suç kapsamına alıyor, emniyet ve yargı ayağındaki güçlü yapısı üzerinden masum insanları itibarsızlaştırmaya çalışıyor ve birçoğunu haksız-hukuksuz bir şekilde mahkûm ederek zindanlara atıyordu. Yaşadığı güç zehirlenmesi o kadar büyük boyutlardaydı ki bir gün kendilerinin de adalete, hakka ve hukuka ihtiyaçlarının olacağını akıllarına bile getirmedikleri için işi kılıfına uydurmaya bile gerek görmüyorlardı. Bu tetikçi yapı Türkiye coğrafyasında fesat üretirken, milleti de ifsat etmeye çalışıyordu.

"FETÖ elebaşı ile birlikte yönetici kadrosunun barındığı Batılı ülkeler, meselenin anlaşılması noktasında hiçbir izaha mahal bırakmamaktadır"

Bunun yanında ABD'nin başını çektiği Batı emperyalizmi, Soğuk Savaş sonrası "Yeni Bolşevizm İslam'dır!" diyerek İslam coğrafyasına yönelik bir taraftan fiziki bir savaş başlatırken diğer yandan da Ortadoğu dedikleri İslam coğrafyasını emperyalist emelleri doğrultusunda yeniden dizayn etmek için yeni bir proje ortaya koyuyordu. Projenin adı, "ılımlı İslam" yani emperyalizmle mücadele etmeyen, siyonist işgalcinin Kudüs ve Filistin'e yönelik zulümlerine ses çıkarmayan, kendilerine "kul" olacak ismen Müslüman, cismen Batılı bir insan tipi devşirme projesi. Bu projenin koçbaşılık rolü, işte FETÖ denilen bu fesat şebekesine verildi. Esasen FETÖ elebaşı ile birlikte yönetici kadrosunun barındığı Batılı ülkeler, meselenin anlaşılması noktasında hiçbir izaha mahal bırakmamaktadır. Azmettiriciler, FETÖ elebaşı ile yönetici kadrosunu barındıranlardır. 15 Temmuz akşamı milletin üzerine bomba yağdıran savaş uçaklarına ABD'nin İncirlik Üssü'nden kalkan uçakların yakıt ikmali yapması ve darbenin merkez üssünün İncirlik olduğunun en üst düzey devlet yetkilileri tarafından dile getirilmiş olması da fazla söze hacet bırakmamaktadır.

15 Temmuz darbe girişimindeki asıl aktörlerin darbe girişimine destekleri soyut ve somut anlamda apaçık ortada iken Türkiye Cumhuriyeti'nin bu girişimden sonra bu ülkelere olan tavrı ne olmuştur?

ABD başta olmak üzere darbede azmettiricilik rolü bulunan ülkelere karşı öfkeli bir tavır ve ses yükseltmesinden başka bir şey yapılmadı maalesef. Ne yapılması gerekirdi peki? Türkiye'nin bu ülkelere savaş açacak hali yok, ya da bir anda bütün ilişkilerin kesilmesi mantıklı değil gibi gerekçeler dillendirilebilir ancak şunlar yapılabilirdi: Başta ABD olmak üzere bu devletlerin ülkemizde bulunan üsleri, darbeye destek verdikleri gerekçesi ile kapatılabilirdi. Belki iki asırdır peşinden sürüklendiğimiz Batılılaşma macerasına son verilebilirdi. Bir diğeri de yönümüzü Doğu'ya yani İslam ülkelerine çevirerek, siyonizm ve emperyalizme teslim olmamış ülkelerle birliktelikler oluşturulabilir, var olanlara da işlerlik kazandırılabilirdi. NATO'ya üye olmayan diğer ülkelerle Batılı emperyalist ülkeler arasındaki çıkar çatışması ve çelişkilerden istifade edilerek çok daha kazançlı çıkılacak yeni alanlar  açılabilirdi. Maalesef bunları yapmak yerine Türkiye'nin son dönemlerde özellikle Suriye sahasında ABD ile uzlaşma yönünde istekli davranması, darbedeki rolünden dolayı sembolik de olsa bir protesto eyleminde bulunması gerektiği NATO zirvesine tam kapasite ve "hiçbir şey olmamış gibi" katılması ve en önemlisi de darbede rolü bulunan bu ülkelerin bize dayattığı siyasi ve iktisadi tasarımları devam ettirmedeki ısrarı, darbe karşıtı oluşan cepheyi hayal kırıklığına uğratmaktadır.

Somut anlamda herhangi bir karar veya yaptırım yapılmış mıdır? Yapılmışsa yeterli midir? Varsa bu yaptırımlar vatandaşın yanan yüreğine su serpmiş midir?

Darbecilere karşı elbette bir dizi tedbir alındı. Bunların başında da darbe girişiminden 5 gün sonra yani 20 Temmuz'da OHAL'in ilan edilmesi oldu. Sayın cumhurbaşkanı başta olmak üzere, hükümet yetkililerinin "OHAL sadece darbecilere uygulanacak, vatandaşa ise normal hal uygulanacak." sözü boşluğa düştü ve sapla saman karışarak birçok masum insanın da bu ateşte yanmasına sebebiyet verdi. Gerek güvenlik soruşturmaları gerek işe alımlardaki mülakat usulleri ve gerekse de FETÖ ve Ergenekon gibi örgütler tarafından oluşturulmuş güvenlik ve istihbarat hafızasının olduğu gibi korunması, suçsuz insanların mağdur edilmesine ve böylelikle darbe karşıtı cephenin zayıflamasına sebebiyet verdi. Darbenin "ihanet katmanı" yurt dışına çıkarken "ticaret katmanı" yolunu bularak cezaevinden çıktı. Faturanın nerede ise tamamı "ibadet katmanı"na çıkarıldı. Yapılması gerekenleri iki maddede özetlemek mümkün:

1- Devletin güvenlik ve istihbarat hafızasını 15 Temmuz'u esas alarak güncellemek ve bu hafıza esas alınarak oluşturulmuş bütün mağduriyetlere son vermek.

2- Devletin başındaki insan bile bu yapıya aldanmışsa sokaktaki vatandaşın da aldanma hakkının olduğunu kabullenmek ve bu doğrultuda darbede sevk ve idare rolü bulunmayan ibadet tabakasına yönelik bir sosyal barış hamlesi gerçekleştirmek.

HÜDA PAR'ın darbe günü başta İstanbul olmak üzere bölgedeki etkin rolü nasıl olmuştur?

15 Temmuz akşamı yaşanan askeri hareketliliğin darbe teşebbüsü olduğunu öğrenir öğrenmez Türkiye'nin her tarafında tabanımızı sokağa çağırarak, darbe teşebbüsüne karşı direnme kararı aldık ve milletimizle birlikte destansı bir direniş sergiledik. Özellikle bölge özelinde daha hiç kimse meselenin ne olduğunu tam bilmeden, bilenler de meydanlara çıkmadan bizler Diyarbekir'in, Batman'ın, Mardin'in, Urfa'nın, Van'ın, Şırnak'ın vesaire meydanlarına akın ettik. Ortaya koyduğumuz bu net ve kararlı tavır, bölge halkının da darbeye karşı olumlu tavır takınması ile sonuçlandı. Aynı anda İstanbul ve Ankara başta olmak üzere darbe girişiminin yoğun yaşandığı yerlerde tankların önüne ve hatta üzerlerine çıktık. İstanbul'da Atatürk Havalimanı güzergâhında genel başkan yardımcımız, partili üyelerimizle beraber tankların üzerine çıkarak darbeye karşı en net duruşu sergileyen parti olduğumuzu açıkça ilan ve ispat ettiler. Takip eden süreçlerde de genel başkan düzeyinden en alt birimlerimize kadar bütün kademe teşkilatlarımızla birlikte darbe karşıtı tutumumuzu sürdürdük, sürdürüyoruz.

Darbe başarıya ulaşsaydı ne olurdu? Darbeyi engelleyenler Müslüman halk iken darbe sonrası süreç dindar halka karşı nasıl işledi? Darbe her ne kadar başarılı olmadıysa da darbeden sonraki 2 yıl içerisinde asıl aktörlerin amacına uygun bir süreç işledi mi?

Darbe başarıya ulaşsaydı bundan en fazla etkilenen kesimler elbette FETÖ'ye biat etmeyen dindar kesimler olacaktı. Zira yukarıda da izah ettiğimiz gibi, FETÖ'nün palazlanması için uluslararası anlamda her türlü desteği veren küresel güç sahipleri "ılımlı İslam" projesine karşı duran ve direnen her kesimi ilk hedef olarak belirlemişlerdi. Bunu biraz daha gerilere doğru götürürsek, esasen 28 Şubat Post-Modern Darbesi'nin de hedefinin bu küresel ajanda olduğunu çok rahat söyleyebiliriz. 28 Şubat'ta "ılımlı İslam" şablonuna uymayan yapılara nasıl bir bedel ödetildiğini, bu kesimlerin ne menem zulümlere maruz bırakıldığını, buna karşılık FETÖ yapılanmasının önünün nasıl açıldığını işin erbapları gayet iyi biliyor. 15 Temmuz cuntasının notlarına baktığımızda sorgulama ve yargılamalar için futbol sahalarının kullanılmak istendiğini görüyoruz. Bu da işkencelerden geçirilerek sorgulanacak ve yargılanacak kişi sayısının ne kadar çok olacağını göstermektedir. Tabi, bir de darbeye karşı direnen yüzlerce, birlerce masumun yargısız infazlarla katledileceği hususu da var.

"Darbe karşıtı cephenin zayıflatılmasına hiçbir şekilde izin verilmemeli"

15 Temmuz, iş birlikçi-emperyalist bir darbe girişimidir. Buna karşı direnenin topyekûn bir millet olduğunu ve bu destansı direnişin zaferle sonuçlandığını, zaferin sahibinin ise bir bütün olarak milletin kendisi olduğunu bilvesile hatırlatmak isterim. Gerek emperyalist devletlere doğrudan bağlı içerideki farklı ideolojik yapılara mensup darbeci unsurlar tarafından hazırlanan devlet hafızasının değiştirilmemesi, gerek milli ve yerli olmayan siyasi ve iktisadi sistemlerin ısrarla devam ettirilmesi ve gerekse de FETÖ'nün bir cemaat olduğu algısı üzerinden bütün dindar kesimlerin aynı torbaya konulmak istenmesi maalesef milletin bu devrimi veya zaferinin çalınma tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu göstermektedir. Darbe karşıtı cephenin zayıflatılmasına hiçbir şekilde izin verilmemeli ve mecrasından çıkarılmamalıdır. (Ramazan Casuk - İLKHA)


 

Bu haberler de ilginizi çekebilir