• DOLAR 32.509
  • EURO 34.797
  • ALTIN 2419.611
  • ...

 

BİNGÖL

Son zamanlarda dövizde yaşanan olumsuz seyir ve ekonominin geleceği ile ilgili İLKHA'ya konuşan Ekonomist Doktor Bilal Bağış, "Dövizdeki hareketlilik ile mücadelede çözüm yollarından biri, geçmişi, hatta Osmanlı dönemini de hatırlatacak yerli ve milli yeni bir para 'Altın-Lira' olabilir." dedi. Ekonomide iyi bir yerde olmanın parametrelerini anlatan Bağış, güçlü bir kurumsal altyapı, sağlam devlet geleneğinin üzerine, güven veren güçlü bir hukuk sistemi, eğitim sistemi, adil gelir ve liyakat esaslı görev dağılımının olması gerektiğini vurguladı.

PARA BİRİMİNE İSTİKRAR KAZANDIRILMALI

Bağış, Türkiye'nin, bölgesel ve küresel meselelerde söz sahibi olma iddiasının olduğunu belirterek, "Bunun için, önce para birimine istikrar kazandırılmalıdır. Zayıf, güven vermeyen bir para birimi ile küresel meselelerde söz sahibi olmuş hiçbir ülke örneği bulamazsınız. Bugün gelinen noktada; Türkiye gibi mevcut durumdaki zayıflıkları göze batan ülkeler, belki de sürekli değer kaybeden ve devletin ben basıyorum deyişi dışında güvencesi, karşılığı olmayan TL yerine, altın gibi maddi bir karşılığı olan TL ile parasının değerini istikrara kavuşturabilir." dedi.

"10 YILDA BİR DÖVİZ KRİZİ YAŞAYAN TÜRKİYE DE BU SIKINTILARDAN ÜZERİNE DÜŞENİ ALMAKTADIR"

Bağış, "Döviz kuru hareketleri ve onunla bağlantılı borçların çevrilebilirliği sorunu gelişmekte olan ülkelerin (GOÜ) on yıllardır en temel sıkıntıları olarak karşımızda durmaktadır. Ortalama her 10 yılda bir döviz krizi yaşayan Türkiye de bu sıkıntılardan üzerine düşeni almaktadır." dedi.

"GLOBAL EKONOMİ İLE UYUMLU YERLİ VE MİLLİ POLİTİKALARA ÖNCELLİK VERECEĞİZ"

Döviz kurundaki hareketlerin nedenine değinen Bağış, şunları söyledi: "Bizim temel sorunumuz, dışarıya bağımlıyız; ancak, batıdan tamamen kopuk, bağımsız hareket etmek istiyoruz. Çözüm, bağımlılığımızı azaltacağız. Piyasalar ile inatlaşmadan, global ekonomi ile uyumlu; yerli ve milli politikalara öncellik vereceğiz."

"TÜRKİYE'NİN GEÇİCİ EKONOMİK SORUNLARI, FİNANSAL SIKINTILARI VAR"

Son finansal dalgalanma süreci bağlamında bir şeyin altını özellikle çizmekte fayda olduğunu söyleyen Bağış, "Döviz kurundaki bu volatilite, ne bir anlık ani bir gelişme ve ne de Türkiye ekonomisinin performansı veya makroekonomik verilerle birebir uyumlu veya bunlarla açıklanabilecek bir gelişme. Türkiye'nin geçici ekonomik sorunları, finansal sıkıntıları var. Ülkenin makro-finansal temelleri sağlam, son dönemdeki hareketlilik de ekonomik temellerle uyumlu değil, geçici bir çalkantı, konjonktürel ve politik bir volatilite." diye konuştu.  Kur hareketlerinin nedeninin iyi anlaşılması gerektiğini söyleyen Bağış, "Döviz kuru piyasasını iyi anlamak için, 'Tek Fiyat Kanunu'nu (Aynı fiyatlar teorisi ya da Law of One Price -LoP) da iyi bilmek gerekir. Bu kanuna göre, aynı kalite ve özelliklerde bir ürün her yerde aynı fiyata satılmalıdır. Aksi halde, arbitraj imkânı vardır, yani kar elde edilebilir. Bu durumda da fiyatlar eşitleninceye dek, fiyatı düşük mal veya hizmete talep artışı olur; ta ki denge fiyatı yakalanıncaya dek." ifadelerini kullandı.

FAİZLER YERİNE KURLAR ARTTI TÜRKİYE'DE

Bağış sözlerini şöyle sürdürdü: "Döviz kuru piyasasında, finansal varlıkların (dünyanın her yerinde) aynı getiriyi getireceğini garanti eden bir faiz paritesi kuralı vardır. Buna göre de; son dönemde ABD'de faizler artışa geçtiği zaman, Türkiye'de de artması bekleniyordu. TCMB geciktiği için, faizler yerine kurlar arttı Türkiye'de. Aslında teorik bir model bu. Kanıtlayacak veri fazla yok; ama, teoride olması gerekeni güzel ifade ediyor. Uygulamada, bu teoriye ülke risklerini ifade eden, Cari-açık, CDS, kredi notu, borç/GSYH oranı, enflasyon vb. makro ve finansal veriler de eklenmelidir. Bu durumda da ülkemize has farklı riskler de devreye giriyor. Bunlar da kurları hareket ettiren, artıran ve azaltan farklı, ekstra faktörler olarak devreye giriyor."

"YÜKSEK CARİ-AÇIK, YÜKSEK ENFLASYON, DIŞ FİNANSMAN İHTİYACI ÖNEMLİ KISTASLAR"

"Türkiye'deki sorun nedir?" sorusuna cevap olarak Bağış, "Yukarıda bahsettiğimiz geçici sıkıntılar bağlamında; yabancının gözünde biz hala Morgan Stanley'in 2013'te adını koyduğu kırılgan 5'li arasındayız. Önce bu kategoriden çıkmalı. Yüksek cari-açık, yüksek enflasyon, dış finansman ihtiyacı önemli kıstaslar. Kırılganlık, dış finansman sorunu gibi temel makro-finansal nedenlere bağlanıyor. Bu liste her yıl revize edildi. 2017'de Türkiye, hala bu 5'linin içinde." diye konuştu. Dış kur döviz fiyatları'nın ve iç kur enflasyonu'n da hareketliliğinin temel sebeplerinin hep aynı olduğunu söyleyen Bağış, Tüketim toplumuyuz, sürekli açık veriyoruz, sürekli finansman ihtiyacımız var." dedi.

"KURUN YÜKSELİŞİ, GEÇİŞKENLİK ETKİSİ ÜZERİNDEN ENFLASYONU DA YÜKSELTİYOR"

Kurun yükselişi, geçişkenlik etkisi üzerinden enflasyonu da yükseltiyor." diyen Bağış, "Bu iki kur birbirini besliyor. Yüzde 10'un üzerindeki enflasyon, faizleri de sürekli yukarıda tutacak, öngörülebilirliği zayıflatacak ve tasarrufları da düşük tutacaktır. Kur, faiz ve enflasyon üçgeni, ülke ekonomisine güven ve dışarıdaki imaj noktasında ciddi önem arz ediyor." ifadelerini kullandı.

Küresel Finansal Kriz sonrası, GOU'lere ders verecek bir performans sergileyen Türkiye'nin, 1990'lar ve 2000'lerin başında Meksika ve Arjantin'in düştüğü hatalara düşmemesi gerektiğini belirten Bağış,  "1990'larda, yine bir ABD faiz artırımı dönemine denk gelen Meksika'nın tekila krizi önemli bir ders... Diğer yandan, güzel bir haber, geçen haftanın Fed tutanakları, faiz artırımının kademeli ve yavaş olacağına işaret ediyor. Daha hızlı artış ihtimali ve kaygısı, en azından şimdilik giderilmiş oldu. Nitekim, Fed tutanakları sonrası, doların fiyatında, global ölçekte de kısmi gerileme gözlenmişti." diye konuştu.

"DÖVİZ CİNSİ BORÇLARIN BİRÇOK EKONOMİDE KIRILGANLIĞIN TEMEL FAKTÖRLERİ OLARAK KABUL EDİLİYOR"

Ülke ekonomisi ile ilgili mevcut sorunlara daha spesifik örnekler veren Bağış, şunları kaydetti: "Bu noktada, Türkiye özelinde, kamu borçları noktasında, basta Maastricht kriterleri olmak üzere; birçok alanda, gelişmiş ülkelerin çok ilerisinde bir performans gösteren Türkiye, toplam dış borçta ise özel sektörün artan borcu nedeniyle zayıf bir tablo ortaya koyuyor. Hane-halkı ve öğrenci borcu ile özel sektörün döviz cinsi borçları birçok ekonomide kırılganlığın temel faktörleri olarak kabul ediliyor ve adım adım önleyici adımlara doğru kayılıyor.

Türkiye'de de cari-açığı bu özel sektör borçlanması finanse ediyor. Sürekli dış acık veren bir ülkeyiz; kendi başımıza bunu finanse edemediğimiz için de, özellikle de yabancı yatırımcının güvenini kazanmak gerekiyor artık. Dış finansman ihtiyacının çok yüksek seyretmesi, ekonomiyi hep kırılgan tutar. Dış etkiye ve dış şoklara duyarlı hale getirir. Tasarruflarımız hala çok çok düşük. Yüzde 15'lik tasarruf oranı ile bağımlılığınızı düşüremezsiniz. Çin ve Kore gibi yüzde 40-50'leri bulmayız belki; ancak, yüzde 20'ler yakalanmalı en azından. Bu açığı, dış borçlar ve yabancı yatırımcı kapatıyor. Gelen sıcak paranın sahibi yatırımcı geçici. Enflasyon ile mücadeleye ve Merkez Bankası'nın bu yönlü çabalarına önem verildiğinin altı çizilmeli.

Kredi derecelendirme kurumları, son dönemde Merkez Bankası üzerinde siyasi baskıyı bahane ederek uyarı yapmış ve kuru daha da olumsuz bir seyre sürüklemişlerdi. Dönüp dolaşıp aynı yere geliyoruz. Kırılganlık faktörlerimiz hep aynı. Ders almıyoruz. Tez canlı bir milletiz. Kemerleri ilk fırsatta gevşetiyoruz. Türkiye'nin imajı ile ilgili olumsuz gelişmeler ve bazı endişeler de önemli. İçeriden göründüğü gibi değil. Dışarıdaki yatırımcı, parasını getirmeye çekiniyor. Benzer veya yakın bir getirisi olan, batıdaki ülkelere sermaye akıyor. Sermaye ve finansman ihtiyacı, beraberindeki bu korku ile birlikte işleri daha da yokuşa sürüyor. Evet, dışarıdan müdahale var. Dış güçler, Türkiye üzerine oyun oynuyor. Oynayacaklar da. Dünyanın kanunu bu. 

Ama bize düşen, bize karşı kullanılan zayıf noktalarımızın kapatılması. Yumuşak karnımızı güçlendirmeliyiz. Beşerî sermayemizden başlayarak, adım adım zayıf noktalarda ciddi reformlar yapmalı. Hatırlayın, S&P'nin son not düşürmesi de dış finansmana bağlanmıştı. Yani bahane hemen kullanılıyor ülke aleyhine. İğneyi başkasına, çuvaldızı kendimize batıracağız. Dışarıya bu bahaneleri biz veriyoruz."

"DÖVİZDEKİ OLUMSUZLUĞA ÇÖZÜM OLARAK YERLİ VE MİLLİ YENİ BİR PARA 'ALTIN-LİRA' OLABİLİR"

"Dövizdeki son dönemin hareketliliği ile mücadelede çözüm yollarından biri, geçmişi, hatta Osmanlı dönemini de hatırlatacak yerli ve milli yeni bir para 'Altın-Lira' olabilir." diyen Bağış, sözlerine şöyle devam etti:

"Türkiye, sürekli değer kaybeden ve devlet güvencesi dışında karşılığı olmayan fiyat para TL yerine, altına endeksli TL ile, parasının değerini istikrara kavuşturabilir. Altın, paranın tarihi boyunca, değerini büyük oranda koruyabilmiş ve satın-alma gücünü kaybetmemiş nadir meta veya emtialardan biridir. Hatta 20'nci yüzyıla kadar da altın, standart para birimlerinden biri idi zaten. Ve 1970'lerin başında, Nixon, Bretton Woods'u fiili olarak bitirinceye dek de kâğıt paraların da değerini belirleyen temel dayanak olarak, hala dolaylı bir para ölçü birimi idi. Aralık 2017'de, ABD'li ekonomist Prof. Hanke, son dönemde daha proaktif bir ekonomik performans ve dış politika güden Türkiye'nin asıl tendonu (Turkey's Achilles' heel) olarak tanımladığı zayıf milli parası TL ile mücadele için yeni bir döviz kuru rejimi ve para politikası modeli önermişti.

Buna göre, Türkiye'nin zayıf ve dalgalı TL sorunu ile mücadele için elindeki en iyi opsiyon 'Altın-TL'ye geçiştir. Mundell gibi Nobel ödüllü ve alanının önde gelen ekonomistlerin dahi, tam 20 yıl önce, altının tekrar revaçta olacağını ve 21'nci yüzyılda tekrar ön plana çıkacağını ve belirleyici enstrümanlardan biri olacağını iddia ettiği altına dönüş, çok da şaşırtıcı olmamalı. Cumhurbaşkanı Erdoğan da Nisan 2018 sonundaki bir AK Parti haftalık grup toplantısında kur hareketlerine ve aşırı volatil kur ile mücadele için farklı bir öneride bulunmuştu. Cumhurbaşkanı'nın 'milli (veya yerli) para' projesi olarak tanımladığı ve ayrıntısına girmediği bu projeye göre, altın, yerli ve milli paranın değerini belirleyici temel unsur olabilir."

"DÖVİZ CİNSİ MEVDUATLARI VE YASTIK ALTI BİRİKİMLERİ EKONOMİYE KAZANDIRMAK"

Doktor Bağış, "Para birimi ile ilgili köklü bir reformun yanında, son dönemin dalgalanması ve suni fiyatlama ile mücadele için kısa vadede yapılacaklar olarak aşağıdaki faktörler karşımıza çıkmaktadır: Son dönemde oluşan olumsuz ülke imajını tersine çevirmenin yollarını aramalı, siyasi istikrarı koruma, para politikasında kredibilite (son dönemin Arjantin ve Türkiye örnekleri), TL'ye güven, karşılıksız basımı endişesini giderme, mali disiplinden taviz verilmeyeceği güvencesi, makro-ihtiyati tedbirler ve finansal istikrardan geri adım atmama iradesi, popülist politikalardan uzak durma (seçim ekonomisi gerçeğinin geri geldiği korkusu), cari açığı düşürme (yurdumun kronik kırılganlık faktörü), enflasyon ile mücadelenin desteklenmesi, döviz cinsi mevduatları ve yastık altı birikimleri ekonomiye kazandırmak." şeklinde konuştu.

Daha uzun vadede yapılacaklar hakkında da tavsiyelerde bulunan Bağış, "İster dış kaynaklı, ister iç kaynaklı olsun, bir tür yeni finansal sıkışıklık ile karşı karşıyayız. Bu tür şoklara, hatta finansal taarruzlara artık daha dayanıklı bir ekonomi olmamız gerekiyor. Hele hele daha iddialı bir pozisyon almaya gönüllü olduğumuz yeni dönemde, ekonomide yeni önlemler, daha uzun vadeli tedbirler ve bazı köklü reformlar ihtiyacı belirmiş durumda." dedi.

"POLİTİKA YAPICILAR VE KURUMLAR GÜVEN VEREBİLMELİ"

Türkiye'nin uzun vadede asıl odaklanması gerekenleri de sıralayan Bağış, "Nitelikli yatırım, cari açığın azaltılması, yabancıların Türkiye'deki doğrudan yatırımlarını artırma (fabrika işyeri vb.), katma değeri yüksek / teknolojik üretim, bölgeler arası eşitsizliği düşürme, daha etkin ve daha verimli çalışan bir merkez bankası, politika yapıcılar ve kurumlar güven verebilmeli." ifadelerini kullandı.

"SAĞLAM DEVLET GELENEĞİNİN ÜZERİNE, LİYAKAT ESASLI GÖREV DAĞILIMI OLMALI"

Doktor Bağış son olarak konuşmasını şöyle tamamladı: "Güçlü bir kurumsal altyapı, sağlam devlet geleneğinin üzerine, güven veren güçlü bir hukuk sistemi, eğitim sistemi, adil gelir ve liyakat esaslı görev dağılımı. Beşerî ve sosyal sermaye kapasitesinin geliştirilmesi ve stratejik konumun, coğrafi kaderin iyi değerlendirilmesi.  Bu noktada, önemli bir konuya değinmeden geçemeyeceğim. Dışarıdaki iyi yetişmiş insan gücümüzden, beşeri sermayemizden etkin faydalanabilmeliyiz. Örneğin, yukarıda bahsedilen kurumsal kalitenin kitabını bir Türk vatandaşı yazmış. Şu an, dünyada en fazla atıf alan ekonomistlerden biri kendisi. Bu potansiyelden faydalanabilmeliyiz. Türkiye, bölgesel ve küresel meselelerde söz sahibi olmak istiyorsa; yeni dönemde politika yapıcılar, Türkiye'yi, bölgesel ve küresel meselelerde, ne söylediği önemsenen, adımları yakından takip edilen, hatta sözü dinlenen ülkelerden biri yapmak istiyorsa, önce para birimine istikrar kazandırılmalıdır. Zayıf, güven vermeyen bir para birimi ile, küresel meselelerde söz sahibi olmuş hiçbir ülke örneği bulamazsınız. Ancak, zayıf milli paralar ve onun tetiklediği finansal problemlerin alaşağı ettiği hükümetler, ekonomiler ve liderlerin, umutlarını tükettiği milletlerin sayısı bir hayli fazladır." (Nihat Kanat-İLKHA)