• DOLAR 32.51
  • EURO 34.783
  • ALTIN 2499.528
  • ...
Ebeveyn Çocuk Arasındaki Sınır: Mahremiyet
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Haram, mahrem ve mahremiyet kelimeleri, dinî hükümlerle ilgili olarak yasak olan her şey için kullanılmıştır. Fakat mahrem ve mahremiyet kelimeleri özellikle aile hukuku içerisinde kendine has bir kullanım tarzı kazanmışlardır. Mesela; mahrem kelimesi evlenmeleri ebediyen haram olan yakın akrabalar için kullanılır. Kayınpederin geliniyle evlenmesinin yasak oluşu ‘gelininin mahremi` tanımıyla izah edilir. Aynı şekilde yakın akrabalar arasındaki ebedi evlilik yasağına da ‘mahremiyet` denilir.

Mahremiyet kelimesinin insan vücuduna bakan boyutu ise, cinsel arzulara konu olması açısından, cinsel dokunulmazlık anlamını taşır. İnsan vücuduna hasredilen anlamıyla mahremiyet, bakılması, dokunulması ve hakkında konuşulması haram olan bölgelerle ilgili dokunulmazlık gereğini ifade eder.

Bu dokunulmazlık, insanlık tarihinin başından beri insanın en büyük imtihanı olmuştur. Zira şeytan, ilk insan Hz. Âdem ile Hz. Havva`yı aldattığında mahremiyet perdesi yırtılmış, gözlere haram olanlar açığa çıkarak büyük bir utanç yaşanmıştır. (Araf / 20–27)

O zamandan bugüne şeytan insanın mahremiyetini zedelemek için uğraşmaya devam eder. Bu bağlamda yüce Mevlâ, insana kendi vücudundan başlayan ve kademe kademe genişleyen mahremiyet hükümleri koyar. İnanan insanı kendi vücudunun mahremiyetine riayet etmeye davet ettiği gibi, başkalarının sınırlarına da saygı göstermesi gereğinin altını çizer. Hatta evlerin bile dikkat edilmesi gereken mahremiyet sınırları olduğunu vurgular.

Bu sınırlar insanın insanca yaşayabilmesi için gerekli sınırlardır. Zira ihlal edilen mahremiyet sınırları, kişiyi onursuz, hayâsız bir hayatın gölgesinde bırakabilecek önemdedir.

Oysa pek çok ebeveyn, çocuğunun sınırlarına saygı göstermek şöyle dursun, onun bedenini ve sahip olduğu alanları kendinin bir uzantısı gibi görür. Çocuğunun ayrı bir birey olduğu gerçeğinden uzak, onun yerine kararlar alır. Çocuğu yerine acıkır, ‘doydum` diyen çocuğuna zorla yemek yedirir, henüz üşümemişken üşüdüğünü düşünerek üzerini kat kat giydirir. Üstelik iyilik yaptığını düşündüğü böylesi anlarda çocuğunun bedensel alanlarına zarar verdiğinin farkında olmaz bile…

Zira mahremiyetin çocuğa bakan boyutunda, bedensel özerklik ve farkındalık yatar. Nitekim insan, varlığının farkında olduğu şeyin koruyucusu olur. Bu nedenle çocuğumuz henüz küçük yaşlarından itibaren bireyselliğinin ve biricikliğinin farkında olmalıdır.

Bedensel farkındalık ancak kişinin kendi bedeni üzerinde söz söyleme hakkının olduğu bir süreçte gelişebilir. Çünkü kişinin adına karar verilen bir öğretim seyrinde, kişi söz söyleyen aktif bir konumdan söz dinleyen edilgen bir konuma geçmiştir bile…

Anne-çocuk arasında yemek yeme ya da giyinme başlıklarında süregelen böylesi bir seyir, belki masum görülebilir. Çocuğun mahremiyet eğitimiyle olan ilgisi göz ardı edilebilir. Oysa bir çocuğun elinden kendi bedeni üzerine söz söyleme ve ‘hayır` deme hakkı alınırsa, o çocuğun kötü emellere hedef olma ihtimali de o denli arttırılmış olacaktır.

Çocuğun bedenine ve mahremiyetine saygı duymak, onun bedensel özerkliğine saygı göstermek anlamına gelir. Örneğin, çocuğu kendini öptürmek istemediği halde onu öpen, sevmek için zorla kucağına alıp vücudunu okşayan, mıncıklayan, sıkıştıran bir ebeveyn, çocuğunun mahremiyetine saygı göstermiyor demektir. Zira bir çocuğa güç kullanarak sevgi gösterisinde bulunmak, çocuğa güce boyun eğmeyi ve bir yetişkinin onun bedenine dilediği şekilde dokunabileceği mesajlarını verecektir. Oysa anne-babasına ‘hayır` diyebilen ve verdiği bu karara saygı duyulan bir çocukta, mahremiyet bilinci çok daha sağlıklı bir şekilde tekâmül etmiş olur.

Bu bağlamda, mahremiyet eğitiminin ilk adımı çocuğa bedensel farkındalık ve özerklik kazandırmak olmalıdır. Bedeniyle ilgili kararlarına ve tercihlerine saygı duymakla yol alınmalıdır.

Bu süreçte anne-babalar, çocuklarının bedenleri ile yapacakları tasarruflarda çocuklarının onayını alma yönünde eğilim göstermelidir. Örneğin, terlemiş bir çocuğun atleti izin alınmadan aniden çıkartılmamalı ya da altını ıslatmış bir çocuğun pantolonu gelişigüzel bir ortamda kızarak değil, çocuktan izin alınarak ve mahremiyetine riayet edilerek değiştirilmelidir. Bu yolla çocuğun kendisinden izin alınmadan bedenine yapılacak müdahaleleri hisseder olmasına zemin hazırlanmalıdır.

Aynı şekilde bir çocuğun elbiseleri herkesin içerisinde kesinlikle değiştirilmemelidir. Bir çocuk -eğer mümkünse- elbisesini kendisi ve kimsenin görmediği bir ortamda değiştirmelidir. Eğer çocuk kendi başına elbiselerini değiştiremiyorsa, anne ile ayrı bir odaya gidilerek elbiseler değiştirilmelidir.

Sonraki adımda ise ‘mahrem bölgeleriyle` ilgili bir bilinç oluşturma kısmı gelir.

Çocuklar dört yaşına geldiği süreden itibaren vücutlarının belli bölgelerine dokunulmasından rahatsızlık duymaya başlamalıdır. Özellikle mahrem bölgelere dokunulması çocukta ani tepkiye neden olmalıdır. Bu bilincin kazandırılması için dört yaşından itibaren çocukların genital bölgelerine temas azaltılmalı; eş, dost ve akrabalar tarafından çocuk cinsel organlarına dokunularak, öperek, vurarak sevilmemelidir. Bu yaştan sonra, çocuğun taharetine yardımcı olan kişinin annesi ya da babası dışındaki kimseler olmamasına da özen gösterilmelidir.

Aynı şekilde, bir çocuk yürümeye başladığı andan itibaren çırılçıplak olarak ortada bırakılmamalıdır. Çocuk, en küçük yaşlarından itibaren kendisini mahremiyet ölçülerine riayet eder halde hatırlamalıdır. Özellikle dört yaşından itibaren çocuklar çıplak olarak ev içinde veya ev dışında bulunmamalı, giysilerini kendisinin giyip çıkartmasına izin verilmelidir. Kendisini başkalarının yanında çıplak olarak görmeye alışkın olmayan bir çocuk, elbisesinin birileri tarafından çıkartılmasından da ciddi rahatsızlık duyacaktır. Böylelikle çocukta kötü gözlere karşı ciddi bir refleks oluşacaktır.

Yine aynı bilinci oluşturmak adına, bir çocuğun dört yaşından itibaren anne-babası ile birlikte tamamen çıplak olarak banyoda bulunması da uygun değildir. Anne-baba çocuğunu kendi yıkıyor olsa dahi, çocuk tamamen çıplak olmamalı, üzerinde iç çamaşırı bırakılarak genital bölgelerinin görülmemesi ilkesi pratikte yaşatılmalıdır.

Nitekim bazı anne babalar çocuklarına tuvalet adabını öğretme niyetiyle çocukları ile birlikte tuvalete girmekte veya tuvaletin kapısını aralık bırakmaktadır. Oysa bu davranış çocuğun mahremiyet bilinci kazanmasına engel olur.

Her ne sebeple olursa olsun dört yaşına gelen bir çocuk, tuvaletin ‘mahrem` bir mekân olduğunu öğrenmeli, tuvalet ihtiyacını gideren birisinin başkaları tarafından görülmesinin uygun olmayacağını bilmelidir. Çocuk mahrem bölgelerinin görülmesinden rahatsızlık duymamaya, kendisini tuvalette iken gören birisine tepki vermemeye alıştırılmamalıdır.

Anne için çocuk ne kadar büyürse büyüsün çocuktur. O yüzden pek çok anne, çocuğunun odasına girerken izin alması gerektiğini düşünmez. Ancak her anne-baba, çocuğunun odasına girerken izin istemeli, her şeye rağmen onun çıplak vücudu ile karşılaşırsa özür dileyip kapıyı kapatmalıdır. Bu davranış kalıbı hem çocuğun kişiliğine saygıyı öğretmek, hem de çocuğun rahatsız olduğu bir durumda itiraz edebilme becerisi kazandırabilmek açısından oldukça önemlidir.

Bu bağlamda Yüce Rabbimiz, Kuran-ı Kerim`de mahremiyet sınırlarını yaşlara göre belirterek, anne-babalara önemli bir yol tayin etmiştir:

“Ey müminler! Ellerinizin altında bulunan (köle ve cariyeleriniz) ve içinizden henüz ergenlik çağına girmemiş olanlar, sabah namazından önce, öğleyin soyunduğunuz vakit ve yatsı namazından sonra (yanınıza gireceklerinde) sizden üç defa izin istesinler. Çocuklar ergenlik çağına girdiklerinde, kendilerinden öncekiler izin istedikleri gibi onlar da izin istesinler.”(Nur / 58-59)

Bu ayetlerde bir evin içinde yaşayan dört gurup insandan bahsedilir. Birincisi anne-babalar, ikincisi günümüzde bulunmayan fakat eski dönemlerde ev hizmetlerini gören köle ve cariyeler, üçüncüsü ergenlik çağına ulaşmamış çocuklar, dördüncü gurup ise ergenlik çağına girmiş çocuklar olarak zikredilir.

Ergenlik çağından itibaren, evde bulunan her ferdin diğerlerinin odalarına girerken her zaman izin istemesi gereğine dair görüş birliği vardır.

Ergenlik çağına ulaşmamış küçük çocuklarda ise, üç vakitte, sabah namazından önce, öğleyin ve yatsı namazından sonra anne-babanın ve büyüklerin odalarına girmemeleri gerektiği öğretilmelidir. Bu vakitlerde onların odalarına girmeleri ihtiyaç olursa hemen kapıyı zorlayıp girmelerinin yanlış olduğu, en fazla üç kere izin istemelerinin ve kapıyı çalmalarının önemli olduğu güzelce anlatılmalıdır. Üçüncü defadan sonra da izin alınamadığı takdirde içeriye girmenin kesinlikle doğru olmayacağı belirtilmelidir. Zira ayette geçen üç vakit, ‘insanın görülmesinden ar duyduğu, utandığı üç vakit` olarak ifade edilmiştir.

Bu bağlamda her ebeveynin çocuğuna mahremiyet anlayışını erken yaşlardan itibaren kazandırmasının farz olduğu, ayetler ışığında görülmektedir.

Ayrıca hem din âlimleri, hem pedagoji uzmanları, çocukların mahrem yerlerinin örtülmesi ve anne-babalar da dâhil olmak üzere bu mahremiyete herkes tarafından özen gösterilmesi gereği üzerinde titizlikle durmuşlardır.

Nisanur Dergisi / Hatice Kübra Tongar

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir