• DOLAR 32.389
  • EURO 35.097
  • ALTIN 2326.831
  • ...
'Mahkeme-i Kübra'da hesaplaşırız'
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

25 Ağustos 1925 tarihinde çıkarılan Şapka Kanunu neticesinde yüzlerce İslam alimi şapka giymeyi reddettiği için acımasızca idam edildi. Laik rejimin bekası için kurbanlar verilecekti ve İskilipli Atıf Hoca da idam edilen “kurbanlar”dan biri olacaktı

 

FEYZULLAH ZEREY

Atıf Efendi, Çorum`un İskilip ilçesinde 1876 yılında doğdu. Altı aylıkken öksüz kalan Atıf, dedesi Hasan Kethüda Efendi`nin himayesinde yetişti. İlim tahsili için İstanbul`a gitti. Medrese tahsilini bitirdikten sonra Dârü`l-Fünûn İlahiyat mektebine girdi. Birincilikle okulunu bitirdi. 

 

GAZETELERDE  MAKALELER YAZDI

Geliri donanma cemiyetine bağışlanmak üzere yazdığı, `İslam`da deniz ve kara kuvvetlerinin önemi` adlı kitabı oldukça büyük yankı uyandırdı. Müslümanların sosyal sorunlarına çözümler getirdiği makaleleri o zamanın en etkili gazeteleri olan Sebilü`r-Reşad ve Beyanü`l-Hak gazetelerinde yayınlandı.

 

31  MART VAKASINDA TUTUKLANDI VE SÜRGÜNE GÖNDERİLDİ

 

Halk tarafından sevilen Atıf Hoca Çorum`dan milletvekili seçilmemesi için iktidardaki İttihat ve Terakki tarafından kendisine bir komplo gerçekleştirildi. Bir paşa`nın katlinde bizzat bulunduğu iddia edildi. Bu sebeple bir buçuk yıl sürgüne gönderildi. Daha sonra "Bir yanlışlığa kurban gittiği" söylenerek kendisinden özür dilendi ve İstanbul`a dönmesine izin verildi.

 

JAPONYA BÜYÜKELÇİSİNİN BİR TESPİTİ

 

Atıf Hoca ile görüşen Japonya büyükelçisi Baron Uşida şöyle demiştir:

- Sizin gibi birkaç hoca daha olsaydı, İslâmiyet bütün Doğu`yu bu arada Japonya`yı da fethederdi. 

 

İLMİNE HAYRAN KALINIRDI

 

Dünyaca meşhur bir İtalyan müsteşriki Şeyhülislâmlık müessesine başvurarak bazı suallerine cevap istedi. Onu Atıf Hoca`ya gönderdiler. İşte Atıf Hoca ile saatlerce görüşüp ilmine hayran kalan müsteşrikin sözleri:

- Ben Arap ve Hint illerini gezdim ve birçok din âlimi ile görüştüm. Hiçbiri beni sizin kadar doyuramadı. Yıllardır fikrimi tırmalayan en karışık ve girift meseleleri siz çözdünüz. Her tarafa yayılan şöhretinizin ne kadar haklı olduğunu şimdi anlıyorum.

 

TEÂLİ-İ İSLÂM CEMİYETİNE BAŞKANLIK YAPTI

 

1919`da Teâli-i İslâm Cemiyeti kuruldu. Başkanı Atıf Hoca oldu. Teali-i İslâm Cemiyeti, İstanbul ve Anadolu`da birçok şube açtı. Hazırlanan küçük kitaplar halkı bilinçlendirmek için dağıtıldı. "Küçük İlmihâl" ve "İslâm Yolu" adındaki iki kitabı Atıf Hoca yazdı ve ücretsiz bir şekilde dağıtıldı. Atıf Hoca Milli Mücadeleyi var gücüyle destekledi. Teâli-i İslâm Cemiyeti, İzmir`in Yunanlılarca işgalinde ilk protesto sesini yükselten cemiyetti.

 

“FRENK MUKALLİTLİĞİ VE ŞAPKA” KİTABI

 

1923-24 yıllarında “Tesettür-i Şer`î” ve “Din-i İslâm`da Men-i Müskîrât” adlı eserlerini Mearif Vekâletinin izniyle yayınladı. Daha sonra 12 Temmuz 1924 tarihinde bu kitap serisinden “Frenk Mukallitliği ve Şapka” adlı kitabını da Maarif Vekâleti`nden aldığı onayla yayınladı. Atıf Efendi, bu kitapçığında, Batıla benzemenin hükmünü, çoğunlukla Sünen ve Ebu Davud`dan aldığı hadislerle açıklamış ve İslam`ın bu konudaki kanaatini bildirmişti.

Atıf Efendi otuz iki sayfalık bu eserinde; Avrupa`nın ilim ve fennini almanın caiz, hatta lüzumlu bulunup, ama bizde yapılanın ise daha çok şuursuz bir Batı taklitçiliği olduğunu, kılık kıyafette onlara benzemenin aslında ruhtaki bir bozuluşa alamet veya onun bedene aksetmesine sebebiyet vereceğini, bunun ise müstakil bir şahsiyet inşa eden İslam düşüncesine zıt düştüğünü, Resul-i Ekrem`in (sav) “Bir kavme benzemeye çalışan onlardandır” hadis-i nebevisi ışığında izah etmeye çalışıyor ve şu hükmü veriyordu: `Bir Müslüman, şiar ve alamet-i küfür addolunan bir şeyi zaruretsiz giymek ve takınmak suretiyle gayr-i Müslimleri taklit etmesi ve kendini onlara benzetmesi şer`an memnûdur (yasaktır.)`

Fakat bu kitabı, basımından 18 ay sonra Bakanlar Kurulu kararı ile toplatıldı, henüz dağıtılmamış 1600 nüshaya da el konuldu ve idama giden sıkı bir takibat dönemi başladı.

 

“GEREKİRSE BAZI KURBANLAR VERELİM”

 

Atatürk 24 Ağustos 1925 tarihinde Kastamonu`da halka yaptığı konuşmada şunları söylüyordu: “…Uygar ve milletlerarası kıyafet, bizim için, çok cevherli milletimiz için layık bir kıyafettir… İsterseniz bildireyim ki, bu kadar yüksek ve önemli bir sonuca varmak için, gerekirse bazı kurbanlar da verelim…” İskilipli Atıf Hoca da maalesef `kurbanlar`dan biri olacaktı.

 

ŞAPKA KANUNU

 

25.11.1925 tarihinde "Şapka İktisası Hakkında Kanun" çıkarıldı. Bu kanunun ana maddesinde: "Türkiye Büyük Millet Meclisi azaları ile idare-i umumiye ve hususiye ve mahalliyeye ve bil-umum müessesâta mensup memurîn ve müstahdemîn Türk milletinin iktisa etmiş olduğu şapkayı giymek mecburiyetindedir. Türkiye halkının da umumî serpuşu şapka olup buna münafi bir itiyadın devamını hükümet men eder." yazıyordu. Bu kanun halen muteberdir, kanun maddelerinin uygulanışını takip etmekle Bakanlar Kurulu mesuldür.

 

ŞAPKA KANUNU’NA KARŞI HALK AYAKTA

 

Şapka Kanunu, başta Erzurum olmak üzere Rize, Sivas, Maraş, Giresun, Kırşehir, Kayseri, Tokat, Amasya, Trabzon ve Gümüşhane`de protestolarla karşılanmıştı. Direnişin en şiddetli olduğu yer ise Trabzon`un hocalarıyla meşhur ilçesi Of`tu. Of, Hamidiye Kruvazörü tarafından bombalandı.

 

İLK TUTUKLANIŞI

 

9 Aralık 1925 tarihinde Atıf Hocanın evi zorla arandı ve polis müdürlüğü`ne götürüldü. Bu çıkış, Hoca`nın evinden son çıkışıydı. Bir daha evine dönemedi. Hoca, bir kömür gemisi ile elleri kelepçeli olarak  Giresun`a gönderildi. Burada İstiklâl Mahkemesinin gördüğü bir şapka davası vardı. Hoca, mahkemenin huzuruna çıktı, yargılandı ve beraat etti. Hoca, Mahkeme Heyetinin de bulunduğu yolcu gemisinin ambarında beraat ettiği halde yine elleri kelepçeli olarak İstanbul`a getirildi. Tekrar polis müdürlüğüne götürülerek burada bir hücreye atıldı. Daha sonra trenle Ankara`ya gönderildi.

 

ANKARA İSTİKLÂL MAHKEMESİ

 

Atıf Hoca bir suç işlemediğini ve beraat edeceğini düşünüyordu. Savcı iddianamesinde Atıf Hoca`ya üç yıl ağır hapis cezası istedi. Karar 3 Şubat 1926 günü açıklandı. İskilipli Atıf Hoca ve Babaeski eski müftüsü Ali Rıza Efendilerin salben idamına... Hoca`yı idama götüren kanun, şapka risalesini yazdıktan dört yıl sonra çıkmıştı. Kanun çıkmadan dört yıl önce “Sen niye böyle yazı yazdın” diye asılmıştı.

 

...VE İDAM EDİLİYOR

 

İskilipli Atıf Hoca idam kararı verilmeden bir gün önce sabaha karşı savunmasını hazırladı ve son uykusunu uyumak üzere yatağına uzandı. Rüyasında Peygamber Efendimiz (s.a.v.)`i gördü. Efendimiz`in; “Bize gelmek istemiyor musun Atıf Hoca?” ikazıyla uyandı ve “Estağfirullah, Ya Rasulallah, nasıl gelmek istemem.” diyerek hemen savunmasını yırttı, kararın uygulanmasını beklemeye başladı.

 

CANSIZ CESEDİNE ŞAPKA GİYDİRDİLER

 

Atıf Hoca`nın idamını detayları ile anlatan Bakan Dr. Rıza Nur; “Hoca`nın boynuna ip geçirilirken, Kılıç Ali de başına bir şapka geçirmiş, `Giy domuz!` demiş ve küfürler etmiş!.. Zavallı böyle ölmüş ve böyle saatlerce teşhir etmişler” diyordu. Hoca, şehit edildiğinde elli yaşında idi. Cenazesi ailesine teslim edilmedi, kimsesizler mezarlığına gömüldü.

 

AİLESİNE NE OLDU

 

İskilipli Atıf Efendi`nin zevcesi Zahide Hanım, Hocanın idamından sonra İskilip`teki köyüne göç etti. Yanında kızı Melahat Hanım da vardı. İkisi sıkıntı ve sefalet içinde yaşadı.

 

“ŞAPKA AVANSI”

Şapka fiyatlarındaki yükseklik yüzünden hükümet, şapka almakta zorluk çeken memurlarına “şapka avansı” adıyla bir yıl vadeli olmak üzere borçlar vermeye başlamıştı. Diyanet İşleri Reisliği de “şapka avansı”ndan yararlanan kurumlardan biri olmuştu.

Halka zorla şapka giydirdiler

Atatürk, Kastamonu`da yaptığı konuşmada şapkayı övmüş ve şapka giymeyenlerin cezalandırılacağını ilan etmişti. Şapka Kanunu`nun çıkmasından sonra ise bütün yurtta şapka giymeyen Müslüman avına çıkılmıştı. İnsanlara zorla şapka giydirilmiş, karşı koyanlar tartaklanmış ve gözaltına alınmış, ısrar eden yüzlerce kişi ise sadece şapka giymediği için, `Şapka Kanunu`na muhalefet`ten idam edilmişti.

 

İskilipli Atıf Hoca muhakeme edilirken, hâkim diyor ki: "Hoca, bir metre bez için bu kadar ısrara gerek var mı?"Atıf Hoca direkte dalgalanan bayrağı gösteriyor, diyor ki: "Hâkim bey, şu bayrak da iki metrelik bir bezdir. Yırtıp atabilir miyiz?"

Bu haberler de ilginizi çekebilir