• DOLAR 32.553
  • EURO 34.884
  • ALTIN 2436.837
  • ...
Şehadetinin 18. yılında Ş.İbrahim Hoca -1
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

 İslam’ın dünya görüşünü hakkıyla idrak eden İbrahim Kızmaz Hoca, köy köy dolaşarak davasını anlattı. Alim ve imamların İslam davasını sahiplenmeleri için defalarca kapılarına gitti. Gençlere verdiği kitaplarla onların da mücadele şuuru kazanmalarına çalıştı. Müslümanlara karşı şefkatli, İslam düşmanlarına karşı şiddetli olan İbrahim Hoca, defalarca ölümle tehdit edildi. Hayatını İslam’a hizmetle geçiren İbrahim Hoca, yaşadığı gibi ölmeyi bildi ve şehadetle Rabbine kavuştu.

 Şehid İbrahim Hoca’nın hayatını, düşüncesini, mücadelesini, bu uğurda çektiği çileleri ve şehadetini; ailesi ve dava arkadaşlarına sorduk. Onların anlatımlarından pasajlar sunarak Şehid Hoca’yı tanımaya çalışacağız.

sibrahimhoca2

DAVANIN TEMELLERİNİ ATTI

Hoca, köyümüzde İslami bir çalışma yaptı. O dönemlerde PKK yoktu. Kawa, KDP, Alarızgari gibi örgütler vardı. Köyümüzde bu örgütlerle ilişkili insanlar vardı. Bu örgütlerin hepsi Komünist fikirliydi. İslam’a ve İslami değerlere tahammülü olmayan bazı Komünist öğretmenler bu insanları örgütlüyordu. İbrahim Hoca ile aralarında çok tartışma oluyordu. Onların İslama olan saldırılarına karşı çıkan İbrahim Hoca’yı tehdit ediyorlardı. Bir kaç kez Hoca’nın önünü kestiler. Hoca çok cesurdu. Ona birşey yapamadılar. Hoca’nın mücadelesi yavaş yavaş verim vermeye başladı. Çevresinde biriken gençlerle köyde bir güç oluşturmuştu. Hoca ve arkadaşlarına "Şeriatçı" diye hitap ediyorlardı.

Hoca, gece gündüz kitap okurdu. Gençlere de çok okumalarını tavsiye ederdi. Köy imamından Arapça öğreniyor, kendisi de imama coğrafya, matematik dersleri veriyordu. Böylece Molla Cami kitabına kadar okudu. Bu kitap medreselerde Arapça alanında okutulan derslerin meşhuruydu.

 

GENÇLERLE ÇOK İLGİLENİRDİ

Evet, o dönemde gençleri kazanmak için Komünistler köyde bir futbol takımı kurmuşlardı. Köyün bütün gençleri onların yanına giderdi. Bunun üzerine Hoca da Suriye’den  bir top getirtti ve köyün biraz uzağındaki bir sahada oynamaya başladık, tabi biz top oynamayı çok iyi bilmezdik.  Kawacılar o zaman Mardin’e turnuvalara giderlerdi, biz takım kurunca maç teklif ettiler. Bütün köyü topladılar ve şöyle seslendiler: "Ey köylüler bugün burada biz koministler ve şeriatçılar bir oyun oynayacağız!" Bunu duyan onların iyi oyuncularından biri: "Ne yani şimdi biz Komünist, onlar da Şeriatçı mı?" dedi ve "hayır ben de şeriatçıyım" diyerek bizim safımıza geçti. Onunla beraber kardeşi de bizim tarafımıza geçti. Oyunumuzu oynadık İbrahim Hoca bir gol attı ve onları 1-0 yendik. Başka bir gün tekrar oynamak istediler bu sefer 2-0 yendik.

ibrahim-hoca

MÜCADELENİN İLK TOHUMLARI EKİLDİ

İbrahim Hoca tam bir dava adamıydı. Ahlakıyla, cesaretiyle, ilmiyle köylülerin hayran kaldığı bir kişiydi. Köyde yaptığı hizmet ve yardımlarla kendini kabullendirmişti. Çocuklara hem öğretmenlik yaparak ders veriyordu hem de Kur’an dersi verip İslam’ı öğretiyordu. Böylece insanlar İslam’a yönelmeye başladı. Gençler yüzlerini hoca ve arkadaşlarına döndü. Köyde çok iyi bir temel attı. Bu gençler İslami mücadelenin ilk tohumlarıydı... Yaklaşık 60, 70 kişi vardık.

 

DAVANIN ASIL SAHİPLERİ SUSKUNDU

Maalesef o dönemde esas davaya sahip çıkması gereken hocalar ve alimlerden kimi korkudan kimi şahsi ihtiras ve çıkarlarının ellerinden gideceği endişesiyle bu dava erlerine destek olmadılar... Ama İbrahim  Hoca, imamlar ve alimlerle konuşuyor, İslam davasına sahip çıkmalarını, bu davanın asıl sahiplerinin onlar olduğunu anlatıyordu. Hoca’nın iyi bir ilmi ve ikna edici bir kabiliyeti vardı. Kendisine birşey diyemiyorlardı. Sadece "haklısın, senin gibidir, ama..." diyerek acziyetlerini ve korkularını dile getiriyorlardı.

sibrahimhoca3

ASRİ KİTAPLAR OKUNURDU

Gerek Şehid Hoca gerekse de bizler o dönemde Hasan el Benna, Seyyid kutup, İmam Gazali, Bediüzzaman Said Nursi’nin kitaplarını okurduk.  Ali Bulaç’ın da özellikle bu akımları anlatan kitapları vardı, onları okurduk. Dava adamı olmak için kendimizi iyi yetiştirmek zorundaydık. Çocuklarımıza da bu tip faydalı kitaplar okuturduk.

 

SENELERCE AMBARGO UYGULANMIŞTI

Gerek köyde gerekse köy dışından Müslüman olmamızdan dolayı bize ambargolar uygulandı. Çok yoğun ambargolar altında eziliyorduk. Bazen Nusaybin’e giderken binecek araba dahi bulamıyorduk. İki sene pamuk tarlamı kuruttular, su vermiyorlardı. Tarlamızı sürmeye traktör bulamıyorduk. Bize selam vermedikleri gibi, selamlarımızı da almıyorlardı. Bizi toplumdan dışlıyorlardı.

En büyük düşmanlığı akrabalarımızdan görüyorduk. Mesela; Hoca, çocuklara Kur’an dersi veriyordu. Bir gün bir öğretmen akrabamız: "Arapların kitabını çocuklarımıza öğretmeni istemiyorum" demişti. Hoca da üsulüne uygun bir üslupla İslam’ı anlatmaya çalışıyordu belki döner diye.

 

BELKİ KALPLERİ ISINIR DİYE SELAM VERİLİRDİ

Hoca’nın öyle güzel bir ahlakı vardı ki düşmanı da olsa yanından geçerken selam verir, hal hatır sorardı. Hatta bir ara Hoca’ya "selamünaleyküm"  lakabını takmışlardı. Ben bazen ona kızıyor ve "Nedir bunlara selam veriyorsun, onlar bizi öldürmeye çalışıyor sen gidip selam veriyorsun" diyordum o da bana: "Kardeşim! Bizim davamız bunu istiyor, selam vermemiz, ihtiyaçlarını karşılamamız gerekiyor, belki kalpleri ısınır" şeklinde cevap veriyordu.

 

KÖY KÖY GEZEREK TEBLİĞ YAPTI

Öğretmenlik maaşını hep köy yollarında harcadı. Çevremizde gidip de tebliğ yapmadığı köy kalmamıştı. Köyümüze biraz uzak bir köy vardı. Köy ağası medrese okumuş, inançlarına sıkı sıkıya bağlı biriydi. Sol gruplar, inançlarına bağlı Hacı Aliye Hasan ismindeki bu ağanın köyüne defalarca saldırmış, samanlıklarını, otlaklarını ateşe vermişti. Hergün onları taciz ediyorlardı. Ali Ağa, İbrahim Hoca’nın ismini duymuş, aracılar göndererek onunla tanışmak istemişti. İbrahim Hoca’nın mücadelesi ve ismi artık uzak köylere bile ulaşmıştı.

Tabi bu davet gelince, her türlü tehlikeyi göze alıp o köye gittik. Ağanın evine gittik, oturduk. Bizi farklı sandılar ve hiç yüz vermediler. Ne sorduysak tek kelimeyle cevap alıyorduk, baktık olmayacak; “Peki,” dedik “Biz kalkalım” deyince Hacı Ali; “Bakın, ben Apocu değilim,  Kawacı değilim” velhasıl o zaman ki tüm örgütleri saydı, sonra “Ben Müslüman bir adamım, kimse benden yardım beklemesin vermem, anladınız mı?” dedi.

Biz; “Anladık Hacı dayı biz yardım için gelmedik, senin ziyaretine geldik”, dedik. “Nereden geldiniz?” diye sordu. Biz, “Tılmınare’den” deyince, “Size bir şey soracağım, orada bir öğretmen varmış namaz kılarmış.” “Evet” dedik, İbrahim Hoca. “Hacı Ali”; “Ha o Hoca’yı keşke görseydim,” dedi. Ben kendisine “Al işte İbrahim Hoca” dedim. Sevinçten ne yapacağını bilemedi ve hemen çocuklara döşekler getirmelerini söyledi. Bize sarılmaya başladı. Tabi bu arada evin etrafında silahlarıyla nöbet tutan çocukları da yanımıza geldi. Bize hürmet ettiler ve ikramda bulundular.

Hacı Ali, bize “Şimdi camiye gidip herkesten biat alacağız” dedi. Camiye gittik, cami imamına; “Bak ben size demiştim Müslümanlar var, bir gün gelecekler” diye.

Bütün köylüler camiye toplandı. Hacı Ali, hepsinin vekaletini aldıktan sonra; Şimdi ona biat edeceğiz ve o ne isterse yapacağız, çünkü biz kaçsak da, otursak da bu Komünistler bizi öldürecekler, en iyisi ve kârlısı İslam için ölmektir, dedikten sonra. İbrahim Hoca’nın elini uzatmasını istedi. Elini onun elinin üzerine koyarak bütün köylüler adına ona biat etti.

İbrahim Hoca ayağa kalkarak, onlara İslam davasıyla ilgili bir konuşma yaptı.

Biz oradan ayrılarak başka bir köye gittik. İbrahim Hoca, muhtarın evinde biraraya gelen köylülere İslami sohbetler yaptı. Ertesi sabah eve döndük.

 

BELEDİYE SEÇİMİNDE ADAY OLDU

İbrahim Hoca, 12 Eylül askeri darbesinden sonra yapılan ilk yerel seçimlerde Nusaybin’de bağımsız olarak adaylığını koydu. Bu kararı almasına Nurcu ve Tarikatçı kardeşlerin ısrarları sebep olmuştu. Aslında İbrahim Hoca bu düşüncede değildi. Belki İslam’a bir hizmetim dokunur diye bilmecburiye kabul etmişti. Evini Nusaybin’e taşıdı. Hoca seçimi kazanamadı. Buradaki bir ilkokulda öğretmenliğe başladı.

 

GÜZEL BİR DAVA ADAMIYDI

Çok cesurdu, korkusu yoktu. İnsanlara harşı güler yüzlüydü, insanlar onu çok severdi, dostu çoktu. Cömert bir insandı, misafiri geldiğinde bütün servetini önlerine dökmek isterdi. Binbir çeşit iftiraya maruz kalırdı. Kendisine yapılanları sinesine çekerdi. İşlerini güzellikle halletmeye çalışırdı. Kendisinin aleyhinde olan bazı Hoca’lar daha sonraki yıllarda hocanın yanına gelerek; “Bana dua edin vallahi ancak sahabe devrinde sizin gibi insan var”, diyerek pişmanlıklarını dile getirirlerdi.          Devam edecek...

 

 

01.01.1956 tarihinde Batman ili Gercüş İlçesi’nin Akburç (Kelehe) köyünde doğdu. Köyde ilkokulu bitirdikten sonra, ortaokulu Gercüş’te okudu. Daha sonra Ergani Öğretmen Lisesini bitirdi. Muş Malazgirt’te iki sene öğretmenlik yaptıktan sonra Nusaybin’e bağlı Tepeüstü (Tılmınar) köyüne tayinini istedi. Yedi yıl boyunca bu köyde öğretmenlik yaptı. 1984 yılında Nusaybin’e gitti. 1992 yılında şehid edilene kadar burada öğretmenliğine devam etti.

Bu haberler de ilginizi çekebilir