Allah`u Teâla buyuruyor: Hiç şüphesiz ki Allah emanetleri sahiplerine vermenizi emrediyor. Ey iman edenler! Akidlerinizi yerine getirin. “Hiç şüphesiz ki emin olmak, Müslümanı tezkiye eden güzel hasletlerin en büyüklerindendir. Şüphesiz Mekke halkınca Rasulullah (s.a.v)"sadık ve emin” olarak isimlendiriliyordu. Kervanları Mekke dışına çıktığında muhtaç oldukları şeyleri ve emanetlerini Rasulullah`a (s.a.v) emanet ediyorlardı. Mekkeli müşriklerin Onun evini kuşatıp öldürme yönündeki mücrim ve habis kastlarına rağmen hicret gecesi Rasulullah (s.a.v) emanetleri sahiplerine vermeyi unutmadı. Hz. Ali`ye (r.a) onları sahiplerine vermesini vasiyet etti.

Hz. Şuayb (r.a) kızının Musa`ya (a.s) bakışı da böyleydi. Babasına şöyle dedi: “Çünkü ücretle tuttuğun kimselerin en hayırlısı en kuvvetlisi ve emin olanıdır. Ahde vefa, emin olmanın özelliğidir. Eminlik mevcutsa, dokunulan eşyanın muhafazasını ve sahibine geri vermeyi gerektirir. Mümin münafığın aksine va'dini ve ahdini yerine getirir. Sadık ve masduk Rasulullah`ın (s.a.v) buyurduğu gibi “münafığın alameti üçtür: konuştuğunda yalan söyler. Vadettiğinde yerine getirmez ve kendisine emanet bırakıldığında ihanet eder. “Münafık insanlarla muamelelerinde kine, nefrette amellerin ifsadına sebep  olan emanete ihaneti ve va'dini yerine getirmemeyi irtikap eder.   

Emanet ve emanetin hakkını yerine getirme meselesi varlıkların yüklenmekten kaçındığı  ve korktuğu büyük bir meseledir. İnsan bu görevi yüklendi. Emanetlerin en büyüğü, Allah`a davet etmek ve bu davetin yükünü omuzlamaktır. Allah`u Teâla buyuruyor: “Gerçek şu ki, biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar. Onu insan yüklendi. Çünkü o çok zalim ve çok cahildir. Allah`u Teâla`nın kullarıyla olan ahdi kendisine kulluk etmeleri ve kendisine hiçbir şeyi ortak koşmamalarıdır. Büyük bir emanet, bu ise büyük bir anlaşmadır.                      

Betül Acar