• DOLAR 32.52
  • EURO 34.801
  • ALTIN 2421.461
  • ...
PEYGAMBERLİK GERÇEĞİ-11
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Doğruhaber

GEÇMİŞTEKİ PEYGAMBERLERDEN SONRA HZ. MUHAMMED (A.S.)'E PEYGAMBERLİK VERİLMESİNİN SEBEPLERİ

"Ve gerçek şudur ki, geçmiştekilerden sonra Kitabın vârisi olanlar ıstıraplı bir şüphe içinde bulunuyorlar" (Şûra; 15)

Her peygamber ve onu takip eden diğer peygamberlerin devri geçtik­ten sonra, Kitabullah son nesillere gelinceye kadar bir hayli tahrife uğramış ve bu nedenle İnsanlar, kitaba inanmakta tereddüt etmişlerdi. Allah'ın kitapları hakkında insanların bu tutumu şöyle açıklanabilir. Tevrat ile İncil eski hüviyetlerini tamamıyla kaybetmişlerdi. Bu kitapların ne muhteva ne de dilleri korunabilmişti. Allah'ın kelâmı, tefsir, tevil, tarihi ve semavi rivayetler, efsaneler ve din adamlarının farklı yorumlarıyla tanınmaz hale gelmişti. Tercümeleri o kadar kabul gördü ve yayıldı ki asılları ortadan kayboldu. Bu kitaplarla ilgili tarihi vesika ve deliller de ya iyice muhafaza edilmedi ya da kasten ortadan kaldırıldı. Sonuçta, ellerdeki nüshaların Hazreti Musa veya Hazreti İsa`nın Allah'ın kelâmı olarak insanlara takdim ettikleri nüshaların aynısı olup olmadığını tespit etmek de zorlaştı. Bunun yanı sıra, azizler, rahipler, din ve bilim adamları bu kitaplarla ilgili olarak din, ilâhiyat, felsefe, hukuk, fizik, psikoloji ve sosyal bilimleri ilgilendiren öylesine karmaşık tartışmalar açtı ve ideoloji ile doktrinler ortaya attılar ki, İnsanlar için doğru yolu bulmak büsbütün güçleşti. Allah'ın kitabı asıl şekli ve güvenilir haliyle ortada bulunmadığı için insanların, Hak ile Batılı ayırt edecek bir belge veya kaynağa başvurmaları tamamıyla imkânsızlaştı.

Arabistan'a Hak dininin ışıkları ilk defa, tarihten önce yaşamış olan Hz. Hûd (As.) ve Hz. Salih (As.) sayesinde girmişti. Daha sonra Hz. İbrahim (As.) ve Hz. İsmail (As.)in devri başladı. Bu iki peygamber, Hz. Muhammed (As.)'den yaklaşık 2500 yıl önce yaşamışlardı. Hz. Muhammed (SAV.)dan önce Hicaz topraklarına gönderilen en son peygamber ise Hz. Şuayb (As.) idi.

"Bunlar yemin ederek diyorlardı ki, kendilerine bir uyarıcı, korkutucu gelirse, dünyanın her milletinden daha dindar ve dürüst olacaklardır." (Fâtır; 42)

Arabistan halkı ve özellikle Kureyşliler, Hz. Peygamber'in nübüvvetinden önce Yahudiler ile Hıristiyanların bozuk ahlâkını görerek işte böyle yakınıyorlardı. Aynı konuya En'âm suresinde de değinilmiştir:

"Bu kitabın gelmesinden sonra artık siz diyemezsiniz ki, bu kitap bizden önceki iki topluluğa verilmişti ve bizim onların ne okuduğundan haberimiz yoktu. Artık siz diyemezsiniz ki, Kitap bize nazil olsaydı, biz onlardan daha dindar ve yüksek ahlâklı olacaktık." (En'âm; 156-157)

Saffât suresinde de aynı konuya şöyle değinilmektedir.

"Bunlar daha önce diyorlardı ki, keşke bizde geçmiş kavimlerin zikri (kitabı) olsaydı biz Allah'ın güzide kulları olacaktık." (Sâffât; 167-169)

"Ehli kitap ve müşriklerden kâfir olanlar, kendilerine Allah'tan açık bir delil, (yani) kutsal kitapları okuyan bir peygamber gelmedikçe kendi (küfürlerinden) vazgeçmeyeceklerdi". (Beyyine; 1-2)

Demek oluyor ki, kâfirlerin küfürlerini terk etmelerinin tek çaresi, bir peygamberin kesin delillerle gelip, neyin doğru neyin yanlış olduğunu açıkça kendilerine anlatmasıydı. Bu demek değil ki, bu parlak ve açık delillerin gelmesiyle kâfirlerin hepsi bir anda küfrü terk edeceklerdi. Bu konuyu şöyle izah etmek lâzımdır: Açık bir delilin yokluğunda müşrik ve kâfirlerin acıklı durumlarından kurtulmaları büsbütün imkânsızdı. Fakat delilin gelmesiyle onlardan bazısı için kurtuluş yolu açılmış olacaktı. Küfürlerinden vazgeçmeyen ve hatalarında ısrar edenlerin sorumluluğu ise kendilerine ait olacaktı. Hiç olmazsa, bundan böyle Allah'ın kendilerine hidayet yolu göstermediğini öne süremezlerdi. Kur'an-ı Kerim'de bu husus muhtelif vesilelerle muhtelif şekillerde dile getirilmiştir. Meselâ, Nahl suresinde, "doğru yolu gösterme sorumluluğu Allah'a aittir" denilmiştir. (Ayet; 9). Leyl suresinde şöyle buyurulmuştur: "Yol göstermekten Ben sorumluyum" (ayet; 12). Nisâ suresinde şu satırlara rastlanır: "(Ey nebi), Nuh ve daha sonraki peygamberler gibi senin tarafına vahiy gönderdik. Bu peygamberler müjde vermek ve haber vermekle mükellef kılınmışlardı. Böylece bu peygamberlerin gelişinden sonra insanların Allah'a şikâyet edebilecekleri herhangi bir sebep kalmasın" (ayet; 165). Şu ayetlere de dikkat edelim:

"Ey Ehli Kitap, Benim Peygamber'im, Resul`lerine silsilesi uzun müddet durduktan sonra, size hakikati izah etmek için gelmiş bulunuyor. Bundan böyle, bize müjde ve haber veren herhangi biri gelmediğini iddia edemezsiniz. Onun için bakın, size müjde ve haber veren gelmiştir". (Maide; 19)

"Önceleri kitapla şereflendirilmiş olanlar arasında uyuşmazlık olmadı, ama daha sonra onlara (doğru yolun) açıklaması geldi". (Beyyine; 4)

Demek, bundan evvel Ehl-i Kitabın doğru yoldan saparak çeşitli grup ve topluluklara ayrılmalarının sebebi, Allah'ın kendilerine açık bir delil ve işaret göndermemesi veya doğru yolu göstermemesi değildi. Bu­nun aksine, kitap sahipleri Allah Teâlâ'dan doğru bilgi ve hidayetin gelmesinden sonra kötü yola saptılar. Bu itibarla, sapıklıklarının sorumluluğu tamamıyla kendilerine aitti. Aynı şekilde bunların kutsal kitapları tahrif edildiği için gerçek değer ve anlamlarını yitirmiş, yol gösterici özellikle­rinden yoksun kalmışlardı. Bunun üzerine, Cenab-ı Hak kendi Peygamber'ini açık ve parlak bir delil olarak onlara gönderdi ve bu Peygamber'in vazifeleri arasında semavi kitapları düzeltmek, asıl şekillerine sokmak da vardı. Böylece Allah'ın hücceti, yani son delili de verilmiş oldu. Kur'an-ı Kerim'de bu husus Bakara; 213-253, Al-i İmran; 19, Maide; 44, Yunus; 93, Şura; 13-15, Casiye; 16-18 surelerinde etraflıca ele alınmıştır.

Peygamberlerin bir millete gönderilmesinin maksadı ve gayesi, bir resul veya peygamber olmaksızın, doğru yolu bulmalarına hiçbir imkân olmadığı için, onların doğru yolu bulmalarına yardımcı olmaktır. Bir peygamberin varlığı onun nübüvvetinin bir delilidir. Peygamber'in başlıca vazifesi, geçmişteki kutsal kitapların akıbetine uğramamış ve yanlış itikat ve ananelerin ilâve edilmesi ile değerini kaybetmemiş olan Allah'ın doğru ve gerçek kitabını ümmetine iletmektir.

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir