• DOLAR 32.475
  • EURO 34.875
  • ALTIN 2478.545
  • ...
Peygamberlik gerçeği - 7
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

PEYGAMBERLERİN ORTAK ÇAĞRISI

Kur'an-ı Kerim'de görüyoruz ki peygamberler belirli aralıklarla dünyaya geliyor ve ümmetlerini hep aynı şeylere davet ediyorlar.

"Ey milletim, Allah'a itaat ediniz. O'ndan başka ilâhınız yoktur."

İster Babil toprakları olsun, ister Sodom, Medyen, Hicr veya Nil vadisi. İster Hazreti İsa (As.) dan 40 yüzyıl önce, ister 20 yüzyıl, 10 yüzyıl önce olsun. İster bağımsız ve özgür bir millet olsun, ister köle ve perişan bir ümmet olsun. İster gelişmenin en alt seviyesinde olsun, ister medeni ve siyasi kalkınma ve refahın en üstü düzeyinde bulunsun, her yerde, her devirde ve her ulusta Allah'ın elçileri hep aynı tavsiye ve telkinlerde bulunmuşlardır. Öğütledikleri hep aynıdır. "Allah'a dönün, O'na bağlanın, O'ndan başka bir ilâh yoktur." Hazreti İbrahim (As.) ümmetine açık açık şöyle demişti: "Her şeyin özü olan Hak Teâlâ'yı kabul etmedikçe sizin aranızda müşterek herhangi bir bağ, gerçek herhangi bir işbirliği olmayacaktır." Hazreti Musa (As.) Firavuna gitmeden önce kendisinin Allah'ın Resulü olduğunu ilân etti ve herkesi kurtuluşa ve doğruya çağırdı. Firavuna da dedi ki, "sen Rab olamazsın, çünkü Rab olan her şeyi yaratan ve herkese yaşama imkânı veren Allah`tır." Hazreti İsa (As.), Romalıların kölesi haline gelen Beni İsrail'i ve diğer kavimleri, Roma imparatorluğu ve sömürgeciliğine karşı isyan bayrağını çekmeğe değil, tek Allah'a inanmaya ve doğru yolu takip etmeye davet etti. Görüldüğü gibi, Kur'an-ı Hâkim`de anlatılan bu olaylar başka bir dünyaya değil, bugün içinde yaşadığımız dünyaya aittir. Ayrıca Kur'an'da sözü geçen İnsanlar da bizim gibi insandılar. Şimdi, Nebilerin geldiği ülke ve milletlerin çözüm bekleyen diğer herhangi bir siyasi, ekonomik, toplumsal sorununun bulunmadığı iddia edilemez. Bu gibi sorunlar vardı ve her zaman süregelmiştir. Ancak İslâm hareketinin her önderi -yani peygamberler- değişik yörelerdeki insanları Tevhide davet etmeyi her şeyden üstün tutmuştur. Her türlü ulusal, bölgesel, siyasal, ekonomik ve toplumsal sorunları bir yana bırakarak Hakk'a davete öncelik tanımışlardır.

Hazreti İsa (a.s.) Beni İsrail'i Hakk'a çağırırken, dünyaya gelişinin sebebini anlattı:

"(Ben), benden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı olarak size haram kılınan bazı şeyleri helâl kılmak üzere gönderildim. Size Rabbinizden bir ayetle geldim; o halde Allah'tan korkun, bana itaat edin! 'Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir; O'na kulluk edin, doğru yol budur". (Al-i İmran: 50-51)

Demek oluyor ki, bütün Nebi`ler gibi Hazreti İsa (As.)'ın daveti de şu üç önemli noktaya dayanıyordu:

Birincisi, bütün insanların itaat etmesi gereken bir üstün otorite vardır. Bu otorite Allah'a aittir. Hayatın ve uygarlığın esası bu temel üzerine kurulmalıdır.

İkincisi, bu üstün otoritenin temsilcisi olan, peygambere itaat şarttır.

 

Üçüncüsü, insanın hayatını düzenleyen ve yönlendiren kanun ve nizam ancak Allah'ın koyduğu kurallardan müteşekkildir. İnsanın hem varlık sebebi, hem de yok olma sebebi, O'nun bahşettiği kanun ve düzendir. Bunun dışındaki bütün kanun ve kurallar geçersiz sayılmalıdır.

Demek ki, Hz. İsa, Musa, Hz. Muhammed Mustafa (sav.) ve diğer peygamberlerin davet ve görevlerinde hiçbir fark yoktur. Çeşitli peygamberlerin, çeşitli görevlerle dünyaya geldiğini iddia eden ve davetlerinin maksadı ve şekli arasında ayırım yapanlar büyük bir hataya düşmüşlerdir. Allah tarafından kavmine gelen elçinin görevi, kavmini itaatsizlik ve isyandan alıkoymaktan başka bir şey değildir. Bütün peygamberler insanları tek Allah'a itaat etmeye ve O'na bağlı kalmaya çağırmışlardır.

Kur'an-ı Kerim'de Nebilerin dünyaya gelişinin maksadı bir başka türlü de anlatılmıştır:

"Bütün bu Resul`ler, müjde vermek ve korkutmak için dünyaya gönderilmiştir ki bundan sonra insanların Allah'a karşı bahaneleri kalmasın". (Nisa- 165)

Yani, bütün peygamberler aynı amaç için gönderilmişti. Allah Teâlâ insanlara son hüccetini göstermek istiyordu. Böylece, son mahkemede yolundan sapmış olan bir suçlu, karşısına çıkıp, "Ya Rab, ne yapalım, hiç haberimiz yoktu, Sen bize gerçeği anlatmak için de herhangi bir tedbir de almamıştın" diye özür beyan edemeyecekti. İşte bu sebepten dolayıdır ki Allah (cc.) dünyanın çeşitli kesimlerine peygamberlerini gönderdi ve kitaplarını indirdi. Bu peygamberler bazen çok sayıda insanlara Allah'ın talimatını ilettiler, ayrıca aralarında insanlara yol gösterecek kitaplar bıraktılar. Bu kitaplar her zaman var olmuştur. Şimdi biri doğru yolu bırakıp yanlış yola sapıyorsa, bunun sorumluluğu elbette ki Allah ve Resullerine ait değildir. Sorumluluk, Allah'ın davetinin kendisine ulaştığı, ama onu değerlendiremeyen o kişiye ya da doğru yoldan haberdar olmalarına rağmen, yanlış yolu takip edenleri uyarmayanlara aittir.

Nebi`ler ve Resul`ler, Hakk'a davet etmelerinin yanı sıra, itaate lâyık kişilerdir de. Kur'an-ı Kerim bu hususta şöyle buyuruyor:

"Biz Resul`leri de gönderdik ki Allah'ın izniyle onlara itaat edilsin". (Nisa- 64)

Demek oluyor ki, Resuller sadece Allah'a iman edilmesini bildirmek için gönderilmedi. Peygamberler yanlarında uyulması ve yaşanması gereken bir nizamı da getirmişlerdi. Bu şartlarda, onlara inanıp başkalarına tâbi olmak düpedüz tutarsızlıktır. Peygamber'e geldiklerine inanıldıktan sonra başka kanunlar bir yana bırakılmalıdır. Peygamberin getirdiğine uyularak yaşanmalıdır. Eğer yaşanmıyorsa, inanmanın anlamı kalmaz.

Dini galip ve üstün getirme görevi de peygamberlere aittir. Meselâ, şu ayet-i kerimeye bakın:

"Kendi peygamberini hidayetle ve Hak diniyle, dinlerin her türlüsüne galip gelmek için (dünyaya) gönderen ebetteki Allah'tır." (Tövbe- 33)

Bu haberler de ilginizi çekebilir