• DOLAR 32.547
  • EURO 34.897
  • ALTIN 2441.096
  • ...
"Emperyalistler İslam ülkelerinde kendilerine hizmet eden yöneticileri seçiyor"
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Diyarbakır`da bir dizi temasta bulunan Muhammed Mursi dönemi milletvekillerinden Dr Muhammed Es Sağir, Rehber TV`de “Gündem Özel” programında, Osman Çelik`in sorularını cevapladı.

Muhammed Mursi dönemi milletvekilli, aynı zamanda Şura Meclisi üyesi Mısır Cemaati İslami`nin siyasi ayağı Bina ve Kalkınma Partisinin meclisteki yetkilisi Dr Muhammed Es Sağir, başını asıl kumandayı elinde bulunduran Amerika`nın çektiği emperyalist güçlerin, Arap ve İslam ülkelerinde kendilerine hizmet edecek yöneticileri, o ülkenin askeri bürokrasisindeki kişileri seçtiğini söyledi.

Darbecilerin, Muhammed Mursi`nin HAMAS`la görüşmesini casusluk faaliyeti olarak nitelendirdiğini hatırlatan Muhammed Es Sağir, ancak Sisi`nin, Siyonist Netenyahu ve Amerika ile olan görüşmesinin ise normal bir görüşme olarak kabul ettiğini belirtti.

Sağir, Mısır`da gerçekleşen darbeden sonra ekonomik krize de dikkat çekerek, Mursi döneminde bir doların 7 Mısır Pounduna denk geldiğini şimdi ise bu rakamın 18 Pounda ulaştığını belirti.

“Arap Baharı”nın zalim yöneticilere karşı bir ayaklanma olduğunu ifade eden Sağir, daha sonra Batılı güçlerin devrimleri başarısız kılmak için, karşıt devrimci olarak bilinen klikleri devreye soktuğunun altını çizdi.

Sağir röportajında ayrıca Kudüs`ün sadece Arapların meselesi olmadığını bilakis, bütün ümmetin meselesi olduğunu vurguladı.

“Gündem Özel” programında Osman Çelik`in yaptığı röportajın tamamı

Öncelikle şununla başlamak istiyorum, sizler mecliste; sizi seçen halkınızın haklarını savunan, onların istek ve taleplerini başta kendi ülkeniz olmak üzere bütün dünyaya duyuran milletvekilleriydiniz. Peki, her zaman ve her yerde "demokrasinden" dem vuranlar niçin sizden korkup sizleri engelledi?

“Batılı devletler kendilerine demokrasi adında bir put icat etmişler”

Hamd âlemlerin rabbine, salat ve selam onun resulüne, ashabına ve ehline olsun. Kendisini medeni zanneden Batı, daima bana Kureyş kâfirlerini hatırlatmaktadır. Hani onlar kaliteli hurmalardan put yaparlar da acıktıklarında onu yerlerdi. Sözüm ona, sözde medeniyetin beşiği sayılan Batılı devletler de kendilerine, demokrasi adında bir put icat ettiler. Söz konusu bu put, İslami kimliğe sahip kimseler tarafından geldiğinde icatlarını yemeye ve inkâr etmeye başlarlar. Onların istediği demokrasi kendi isteklerini ve hedeflerini yerine getiren demokrasidir. Fakat İslam`a hizmet eden ve Müslümanların faydasına olan demokrasiyi asla kabul etmezler. İşte bundan dolayı emperyalist güçler, Arap ve İslam ülkelerinde kendilerine hizmet eden yönetici veya o ülkenin ordusunu seçerler. 

Şu an Katar`da ikamet etmektesiniz. Yani kendi ülkenizde değilsiniz. Sizi kendi ülkenizden çıkaran sebep nedir. Hangi "suçtan" dolayı Mısır`dan çıkmak zorunda bırakıldınız?

Bizler bu çıkışımızı Allah`a ve Resülü`ne hicret olarak görmekteyiz. Allah (cc) Kur`an-ı Kerim`de “Kim Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde gidecek çok yer ve genişlik bulur.” der. Ayette geçen “Murağame” kelimesinin Allah yolunda cihadla gelen başarıyla yüce yaratıcının, düşmanlarına boyun eğdirmesi anlamına geliyor. Aynı şekilde ayette geçen, “genişlik” kelimesi ise insanları hakka davet etmek için yeryüzünün yeterince geniş olduğu şeklinde yorumlanır.  

Sisi ve Mısır ordusu, Muhammed Mursi döneminde herhangi bir konuma sahip olanlar ya meydanlarda silahla ya da cezaevlerinde işkencelerle katledildi. Hatta bazı milletvekilleri ile bakanlar, darbe karşıtı gösterilerin yapıldığı günlerde şehit edildi. Bazıları idam ve müebbet hapis cezası aldı. Bazıları ise yurt dışına çıkmak zorunda kaldı.

Muhammed Mursi ile birlikte birçok parlamenter de şu an cezaevinde. Peki, bunlara yöneltilen suçlar neydi?

“Darbeciler, HAMAS`lı Müslümanlarla görüşmeyi casusluk olarak algılıyorlar”

Onlara yöneltilen suçların tamamı geçersizdir. Mesela Muhammed Mursi`ye yöneltilen suçlardan biri HAMAS ile gizlice görüşmesiydi. Darbeciler, HAMAS`lı Müslümanlarla görüşmeyi ve onlara yardımda bulunmayı casusluk olarak algılıyorlar. Yani Muhammed Mursi'nin cihad ehli HAMAS ve Katar'la görüşmesi casusluk olarak görülüyor. Fakat Sisi`nin Benyamin Netenyahu ile görüşmesi casusluk sayılmıyor.

Aynı Şekilde Amerika ile görüşmesi de casusluk sayılmıyor.

Evet, asıl kumandayı elinde bulunduran Amerika`dır.

Mısır`da şu anda durum nasıl, iyiye mi yoksa kötüye doğru mu gidiyor, Mısır`daki son durumu nasıl görüyorsunuz?

Çok fazla izah etmeye gerek yok. Türkiye halkının da bildiği üzere bütün askeri darbeler, ülkeyi kötüye götürür. Mesela Türkiye`de askeri darbelerin yaşandığı dönemlere baktığımızda ülke ekonomisinin ne durumda olduğu görülecektir. Şu an tam olarak Mısır`da da bu yaşanmaktadır. Bütün özgürlükler yitirilmiş durumda. Bütün İslami TV kanalları kapatıldı.

“Şu an Mısır`da 60 binden fazla tutuklu var”

Darbeyle İslami yazarlar tutuklandı. Şu an Mısır`da 60 binden fazla tutuklu var. Aynı şekilde Mısır tarihinin hiçbir döneminde tutuklanmayan sayıda, tutuklu bayanlar bulunmaktadır. Öyle ki Hüsnü Mübarek, Enver Sedat ve Cemal Abdünnasır döneminde dahi bu kadar bayan tutuklanmamıştı. Fakat mücrim Tağut Sisi, azımsanmayacak sayıda bacımızı tutuklattı ve şu an cezaevlerinde bulunuyorlar. Tutuklulardan bazıları cezaevinde şehit oldu. Bunların başında da Cemaati İslami`nin lideri Dr İsam Dirbale gelmektedir. Kendisi şeker hastasıydı. Üç ay boyunca ilaçlarından men edildiği için hayatını kaybetti.

“Mursi dönemine bir dolar 7 Mısır Pounduna denk gelmekteydi, şimdi ise 18 Pounda denk geliyor”

İktisadi krize gelince; bunu izah etmek için sadece bir örnekle yetineceğim. Muhammed Mursi döneminde bir dolar 7 Mısır Pounduna denk gelmekteydi. Şimdi ise bu rakam 18 Pounda ulaşmaktadır. Yani yaklaşık üç kat artmıştır. Mısır`da şu an tam olarak ekonomi çöküş yaşanmaktadır. Hatta şeker dahi alınamayacak durumda. Yani senin paran olsa ve bu parayla şeker stoklamak istersen, devlet buna engel olmaktadır. Eğer satın almışsan askeriye üzerine el koymaktadır. Yani özetle çarşı ve pazarlarda ciddi oranda artış söz konusu, maaşlarda ise hiçbir şekilde yükselme söz konusu değil.

Sizce İslam ülkelerinde gerçekleşen devrimler başarısız mı oldu? Bu durumu nasıl değerlendirirsiniz?

“Batılı güçler devrimin gerçekleştiği ülkeleri eski haline çevirmek için karşıt kimseleri desteklediler”

Arap devrimleri ya da bir diğer adıyla “Arap Baharı” zalim yöneticilere karşı bir ayaklanmaydı. Tunus`ta Bin Ali`ye, Mısır`da Hüsnü Mübarek`e, Libya`da Kadafi`ye, Yemen`de ise Ali Abdullah Salih karşı gerçekleşmişti. Öyle ki halk bu devrimlerle barışçıl bir şekilde kendi kendilerini yönetmek istiyordu. Fakat bazı bölge ülkeleri ve Batılı güçler, halkın bilinçlenmesini ve kendilerini yönetmelerini istemiyordu. Bu bakımdan devrimin gerçekleştiği ülkeleri eski haline çevirmek için karşıt devrimci olarak bilinen kimseleri ve önceki yöneticileri desteklediler. Bunu da yaparken Tunus`ta olduğu gibi ya kolay bir şekilde ya da Suriye, Yemen ve Libya`da olduğu gibi insanları katlederek yaptılar.

Batılı güçler aynı şekilde bu oyunu Türkiye`de darbe girişiminde bulunarak gerçekleştirmek istedi. Fakat Allah`ın izniyle bu girişim başarısızlığa uğradı. Bir Arap olarak ya da Mısırlı bir vatandaş olarak, Türkiye`deki darbe girişimini nasıl değerlendiriyorsunuz?

“Türkiye`deki darbe girişiminde ben de meydanlarda slogan atıyordum”

Şüphesiz Batı, Türkiye`nin doğru yolda yürüdüğünü, adaletli temeller attığını, iktisadi anlamda yükselişe doğru giderek Dünya Ekonomik Forumu içerisinde yer alan en büyük 20 devlet arasında olduğunu ve Türkiye ordusunun da en güçlü ordular arasında yer aldığını gördüklerinde, buna darbeyle engel olmak istediler. Fakat Türkiye halkının gücü ve cesaretiyle bu engellendi. Bu sırada ben de Türkiye`deydim. Halkla birlikte meydanlarda slogan atıyorduk.

Darbe gecesi siz de meydanlarda Türkiye halkıyla birlikteydiniz değil mi?

Evet, o gece sabaha kadar ben de halkla birlikte meydanlardaydım. Sadece ben değil bütün Arap halkları o gece sabaha kadar ya meydanlardaydılar ya da televizyonun önünde son gelişmeleri takip etmekteydiler. Sabaha kadar uyumadılar. Çünkü onlar çok iyi biliyorlar ki Türkiye İslam âlemi için lokomotif hükmündedir. Eğer Türkiye güçlü olursa bütün vagonlar güçlü olur. Eğer yavaşlarsa hepsi yavaşlar.

Şeyh Yusuf El Karadavi`nin sizin komşunuz olduğunu söylemiştiniz. Kendisi bu süreci nasıl değerlendiriyordu?

Dünya Âlimler Birliği Başkanı Şeyh Yusuf El Karadavi, darbeyi öğrendiğinde çocuklarını teselli ederek, “Türkiye ve Erdoğan için üzülmeyin, endişe etmeyin. Çünkü Türkiye daima mazlumlarla birlikte olmuş, zulme başkaldıranların yanında olmuştur. Muhakkak Allah-uTeala kendisine yardım edecek ve bu girişimde bulunanları başarısız kılacaktır.” dedi. Darbe başarısızlığa uğradığında, Konya`ya gelerek halkla birlikte meydanlarda bu sevinci kutladı.

Sizin de bildiğiniz üzere 16 Nisan`da Cumhurbaşkanlığı Sistemi için Türkiye`de referandum yapılacak. Sizin beklentiniz ne, "Evet" diyenler mi yoksa "Hayır" diyenler mi kazanacak?

“Türkiye halkı bilinç ve şuur savaşını kazanmıştır artık”

Ben öyle inanıyorum ki Türkiye halkı bilinç ve şuur savaşını kazanmıştır artık. Öyle ki bu savaş, meydanlarda yapılan savaşlardan ve iktisadi savaşlardan daha önemlidir. Çünkü bu halk darbeye ve tanklara karşı çıkarak, geleceğini ve ekonomisini koruma altına alıp bilinç ve şuurunu ortaya koymuştur. Ben Türkiye halkını meydanlarda gördüğümde, sadece bir kesimin değil dindarıyla, dindar olmayanıyla, Türk`ü, Kürt`ü ve Arap`ıyla birlikte bu darbeye karşı direndiğine rastladım. Hatta ben TV kanallarında, coğrafik olarak Arap ülkelerinin en sonuncusu olan Fas`tan gelen bir turistin tanklara karşı direnirken şehit olduğunu gördüm. Düşünsenize bu kişi Türkiye`yi kendi memleketi gibi biliyor ve bu uğurda hayatını kaybediyor. İşte tüm bu şuur ve bilinçten dolayı ben inanıyorum ki referandumda ezici çoğunluk “Evet” oyu kullanacaktır.  

Ben buradan izleyicilere seslenmek istiyorum; Düşmana bak ne yapıyor böylece hakkı bulacaksın. Meşhur bir söz var diyor ki “Eğer hakkı bulmak istiyorsan düşman oklarının nereye düştüğüne bak.” Mesela Hollanda`nın, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı ve Dış İşleri Bakanına yaptığı muameleye gördük. Aynı şekilde Almanya ve Amerika da aynı şeyi yapmaktadır. Hâlbuki Amerika`nın kendisi başkanlık sistemiyle yönetiliyor. Fakat bu sistem Türkiye için olduğunda, karşı çıkıyorlar. Öyleyse Batı bu referanduma “Hayır” diyorsa biz de “Evet” demeliyiz.

Tabi işgal altında olan Kudüs`te de farklı bir durum yok. Ciddi sıkıntılar var. Müslümanların Kudüs`e karşı sorumlulukları nelerdir? Bu mesele sadece bir kavmi mi ilgilendiriyor yoksa diğer kavimlerin de sorumluluğu var mıdır?

“Kudüs sadece Arapların meselesi değil bütün ümmetin meselesidir”

Kudüs sadece Arapların meselesi değil, bilakis bütün ümmetin meselesidir. Hz Ömer efendimiz Kudüs`ü fethettiğinde, topraklarını vakıf malı kıldı. Yani satışa çıkarılması ve taviz verilmesi hiçbir şekilde caiz değildir. Vakıf malından da bütün Müslümanlar sorumludur.

Bununla birlikte Mescid-i Aksa bizim için akidevi bir meseledir. Müslümanların ilk kıblesidir. Yeryüzündeki ikinci mescittir. Üçüncü Haremeyn ve Efendimiz Hz. Muhammed`in İsra ve Miraca çıktığı yerdir. Tekrar ederek söylüyorum, Kudüs sadece Arapların meselesi değil bilakis bütün ümmetin meselesidir.

Hatta bu günlerde Kudüs`te ezan yasaklandı değil mi?

Evet doğrudur İsrail böyle bir girişimde bulundu. Fakat Kudüs Müftüsü`nün buna tepkisi oldukça anlamlıydı. Kendisi bu girişimden sonra minareye çok büyük bir hoparlör ekleyerek bu durumu protesto etti. Ben burada Türkiye`de Müslüman parlamenterler konferansına katıldığımda, Başbakan bu durumu, kendilerine yapılmış bir saldırı olarak gördüğünü ifade etmişti.

Öyleyse Kudüs`ü korumak için Müslümanların ne yapması gerekiyor? Müslümanların Kudüs`e karşı sorumlulukları nelerdir?

“Her ebeveyn çocuklarını Kudüs muhabbeti ile yetiştirmelidir”

Öncelikle Müslümanlar çocuklarını Kudüs sevgisiyle yetiştirmeli ve Selhaddin Eyyubi`den büyük ders almalıdırlar. O Selhaddin ki Kürt olan annesi, kendisini bu muhabbetle eğitmişti. Annesi, daha o küçükken daima kendisine “Ey Selhaddin Kudüs`ü sen özgürleştireceksin” diye telakkide bulunuyordu. Bu kadın Irak`ta yaşayan bir Kürt olmasına rağmen ümmetin meselesini bu şekilde sahipleniyordu. İşte her ebeveyn çocuklarını bu şekilde yetiştirmelidir. Ta ki içlerinden Nureddin Zengi, Salahuddin Eyyubi ve Tarık Bin Ziyad gibi kahramanlar çıksın.

Buradan farklı bir meseleye geçmek istiyorum. Farklı dillere karşı Müslümanların sorumlulukları nelerdir?

“Dillerin farklılığı Allah`ın ayetlerindendir”

Dillerin farklı olması Allah`ın ayetlerindendir. Allah (cc) Kur`an-ı Kerim`de şöyle buyurmaktadır: “Göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olması da O`nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda bilenler için elbette ibretler vardır.” (Rum 22) Ayette de geçtiği üzere dillerin farklılığı Allah`ın ayetlerindendir. Eğer kendisi dileseydi bütün insanları sadece bir dil üzerine yaratabilirdi. Bu bakımdan dillere savaş açmak Müslümana yakışmaz. Çünkü diller ayettir. Bilakis Müslüman bir kimse kendi dilinden daha fazlasını öğrenmek için yoğun çaba içerisine girmelidir.  Peygamber Efendimiz Medine`ye geldiğinde, zeki bir sahabi olan Kur`an`ın kâtiplerinden Zeyd Bin Sabit`i Süryaniceyi öğrenmesi için seçti. O da çok kısa bir sürede Yahudilerin dili olan Suryanice`yi öğrendi. Öyleyse genç kardeşlerimiz İslam`ı yaymak için farklı dilleri öğrenmelidir. Aynı şekilde kendi ana dillerini de çok iyi bir şekilde öğrenmelidirler. Kişinin kendi dilini iyi bilmesi veya öğrenmesi, başta Arapça olmak üzere diğer dilleri öğrenmesine engel değildir.

O zaman ırkçılıktan sakınma sadece bir kavme has değil bütün kavimler için geçerlidir değil mi?

Irkçılık bütün topluluklarda bulunan bir hastalıktır. Almanlarda, İngilizlerde, Türklerde ve Kürtlerde. Bu hastalık, cahillik ve inanç eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Müslümanları, birbirine bağlayan asıl olgunun İslam olduğunu bildikleri için, ırkçılığı reddetmiştir. Hatırlanacağı üzere, sahabeler bir gün kendilerini tanıtırken her biri bağlı olduğu kabilenin ismini sayarken babası Fars emirlerinden biri olan değerli sahabe Selman Bin Farisi`ye sıra geldiğinde, “ben İslam`ın çocuğuyum” diye cevap verdi. Bu bakımdan bizler Kürt, Türk, Berberi, hangi ırka mensup olursak olalım netice itibariyle hepimiz Müslümanız.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Ben ziyaret için geldiğim Diyarbakır`da, halkından ve İttihadul Ulema`dan çok memnun kaldım. Aynı şekilde Batman`dan çok memnun kaldım. Batman bana Mısır`ın güneyinde bulunan Said Bölgesini hatırlattı. Kendimi memleketimde hissettim. Buranın temiz havası ve insanların dine olan bağlılıkları çok hoşuma gitti. Çünkü daima ziyaret ettiğim İstanbul`da nüfus yoğunluğundan dolayı bu güzel havayı göremiyordum. (Osman İçli-İLKHA)








 

Bu haberler de ilginizi çekebilir