• DOLAR 32.569
  • EURO 34.925
  • ALTIN 2431.86
  • ...
Nurs köyü sakinlerinin dilinden Bediüzzaman Said-i Nursi
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Bitlis`in Hizan ilçesine bağlı Nurs köyünde 1878 yılında dünyaya gelen Bediüzzaman Said Nursi, 23 Mart 1960 yılında vefat etti.  Vefatının 57`inci sene-i devriyesinde Bediüzzaman Said Nursi`nin hayatı, mücadelesi ve gayesini anlatan Nurs köyü sakinleri, Üstad'ın davası Kur'an ve İttihad-ı İslam olduğunu belirttiler.

İLKHA'ya konuşan Nurs köyü sakinleri, dönemin zorba yönetimi tarafından sürgün, hapis, işkence ve her türlü eziyetlerine rağmen Bediüzzaman Said-i Nursi`nin Kur`an hizmetinden bir an geri durmadığını, ömrünün insanları imanını kurtarmak için harcadığını söylediler.

Said Nursi'nin, "Milletimin imanını selamette görürsem cehennemin alevlerinde yanmaya razıyım. Çünkü vücudum yanarken, gönlüm gül- gülistan olur" sözlerine hatırlatan Abdurrezak Dalar, insanların imanını kurtarma adına kendini feda edebilen bir şahsiyet olduğunu aktardı.

"Yahudiler ve küffar ehli, bu devletin üstüne gelerek İslam`ı ortadan kaldırmaya çalışıldığı bir zamanda, Cumhuriyet döneminde çoğu âlimler giderken, yüzlercesi idam edilirken, Allah`ın muhafaza ettiği Üstad, hiçbir şeyden çekinmeden mücadelesini yapmıştır." diyen Dalar, onlarca kez zehirlenmelere, sürgün ve zindanlara maruz kalmasına rağmen, Said Nursi'nin İslam'ın hâkimiyeti için cihadını sürdürdüğünü söyledi.

"İslam alemi Risale-i Nur'u iyi anlayıp uygulamalı"

Bediüzzaman'ın yazmış olduğu Risaleler'in İslam alemi için bir reçete hükmünde olduğunun altını çizen Dalar,  "Kürtler, Türkler ve İslam âlemi, eğer Üstad'ın ortaya koymuş olduğu Risale-i Nur reçetesini iyi anlayıp uygulasalardı, bugün bu zulüm başlarına gelmemiş olacaktı. Üstad'ın ortaya koyduğu reçete iman, İslam ve kardeşlik reçetesidir, başka bir şey değil. İslam, hiç kimsenin hukukunu çiğnemez. Herkesin hakkını verir. Yahudi`ye de, Hristiyan`a da, her ırktaki milletlere de haklarını verir. İslam hukuku adalettir. Adaletti de Üstad her zaman istemiştir." dedi.

Üstad Bediüzzaman Said Nursi`nin köyde geçirdiği çocukluk dönemi, medrese dönemi ve hayatından da kesitler aktaran Dalar, Üstad'ın hayıtıyla ilgili şu bilgileri verdi: “Üstad Bediüzzaman 1878 yılında, Nurs köyünde, 7 çocuklu bir ailenin dördüncü çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası Sofi Mirza, annesi Nuriye`dir.  Çocukluk yıllarını bu köyde geçirmiş. Üstad, 6-9 yaşlarındayken Tağ Köyü`ndeki Molla Mehmed Emin Efendi'nin medresesinde öğrenim hayatına başladı. Ağabeyi Mele Abdullah, bazen Üstad'a burada ders veriyordu. Bazen de beraberinde Tağ`a götürüyordu. 9 yaşından sonra Üstad Gayday'a, Şeyh Sıbğetullah Arvasi`nin yanına oradan da Molla Mehmed Emin Efendi Medresesi, Mir Said Veli Medresesi, Molla Fethullah Efendi Medreselerinde eğitim aldı. Norşin`de Şeyh Abdurrahman Et-Taği`den ders aldı. Şeyh Abdurrahman Taği Üstada çok özen gösteriyor. Üstad'ın büyük bir âlim olacağının işaretini veriyor. Üstad henüz küçük yaşına rağmen birçok farklı medreselerde farklı âlimlerden ders alıyor.  Bahçesaray ve Gevaş`ın ardından Üstad, Doğubeyazıt`a gidiyor. 3 ay gibi kısa bir sürede tüm ilimleri tamamlıyor. İlmi münazaralardaki zekâsı ve başarısından dolayı ‘Bediüzzaman` unvanını alıyor. 23 Mart 1960 yılında Urfa`da vefat edene kadar İslam davası için sürgün ve zindanlarla dolu mücadelesini sürdürüyor."

Dedesinin, 20 yaşlarındayken Said Nursi'yi Van'da ziyaret ettiğini belirten Dalar, Said Nursi'nin, "Köylülere selam söyle. Köylüler, Kur`an-ı Kerimi okusunlar. Dikkat etsinler. Bu dünyayı şeker sucuğu zannediyorlar. Ama şeker sucuğu değil, yıllandır, zehirdir" diye dedesine tembihte bulunduğunu aktardı.

"Üstad'ın köylüsü ve akrabası olduğumuz için gurur duyuyoruz"

Üstad'ın köylüsü ve akrabaları olmaktan gurur duyduklarını belirten Sait Okur ve Abdullah Okur, “Üstad büyük bir âlimdi. Üstad'ın köylüsü ve akrabası olduğumuz için gurur duyuyoruz. Bizler Üstad'ın köylüsü olmaya layık değiliz. Rabbim bizi layık etsin. Biz okumamış olsak da çocuklarımıza Üstadı öğretiyoruz. Üstad'ın talebelerini tanıyoruz. Sofi Mirza okuryazar değildi ama büyük bir âlim yetiştirdi. Üstad'ın güzel bir ahlakı vardı. Üstad'ın davası Kur`an davasıydı. İslam çizgisini hiçbir şekilde terk etmedi. Çocuklarımızın Risale'yi okumasını çok arzu ediyor ve okutuyoruz. Biz akrabası ve köylüsü olarak Üstad'a layık olmak istiyoruz. Bunu için de çaba sarf ediyoruz.” diye konuştular.

Menav Dalar ise "İnsanlar Üstad'ın, Tarihçe-i Hayatı'nı okusunlar. Risale-i Nur`u okusunlar. Üstad, âlem-i İslam`a yapılan saldırıların ancak maneviyat ile bertaraf edileceğini söylüyor. Biz Üstad'ın Risalelerinin Meclis'e kadar girmesini istiyoruz. Okusunlar ve okutsunlar. Üstad, dünya barışının sağlanmasını istiyordu. Sulh-u umumiye`yi arzuluyordu." şeklinde konuştu.

"Üstad`ın kefeni daha ağarmadan naaşını kaçırdılar"

Aradan geçen bunca zamana rağmen Said Nursi'in na'şının halen bilinmiyor olması ise başta Üstad'ın talebeleri olmak üzere Müslümanları üzüyor.  Bediüzzaman'ın talebelerinden Necmettin İlgen Hoca, İLKHA'ya geçen yıl verdiği mülakatta Üstad`ın kefeni daha ağarmadan naaşının kaçırıldığına vurgu yapmış ve şu ifadeleri kullanmıştı:

"İhtilal oluyor, vefatından 111 gün sonra gelip Üstad`ı çıkarıyorlar. Kefeni daha ağarmamış, tertemiz duruyor. İşte o zaman ihtilal hükümeti kabrini kazdırıp, onu oradan çıkarıyor. Kardeşi Abdülmecit abiyi çağırıyorlar. Bir dilekçe düzenlemişler, güya kendisi düzenlemiş gibi, ‘ben ağabeyimin kabrini buradan almak istiyorum. Başka bir yere naklini istiyorum` diye dilekçe getiriyorlar, bunu imzala diyorlar. ‘benim böyle bir isteğim yok, böyle bir niyetim yok, böyle bir talebim de yok` diyor. ‘İmzala, konuşma fazla` diyorlar ve imzalatıyorlar. Onun imzasıyla oluyor, güya meşrulaştırmak istiyorlar. Bediüzzaman Hazretleri kendisi diyor; ‘Benim kabrim belli olmayacak.` Bir iki kardeşimiz bilse de diyor kimseye söylemeyecek diye vasiyeti var kitaplarda. Ondan sonra kazıp, oradan çıkarıyorlar. Uçağa bindiriyorlar. Uçakla bir yere götürüyorlar. Artık uçak, nereye giderse… Afyon`a gidiyor, oradan da başka bir mezarlığa götürüp defnediyorlar. Normal bir mezarlığa gömüyorlar. Hatta gece yarısı gömüyorlar. Orada sızan bir sarhoş varmış, mezarlığın kenarında içiyormuş adam. O görmüş, Bayram abi ‘o bize söyledi` diyor. Buraya birisi gömüldü. ‘Gece mezarı açtık` diyor. ‘Herkes bilmesin diye oradan çıkarıp başka bir yere gömdük` diyor. Bayram abi rahmetli o da vefat etti. Bize söylemedi Üstad`ın yerini. Sorardık bazen, abi Üstad`ın kabri neresi diye. Burası diyordu, yani ilk olarak buraya gömmüşler. Biz de orada Fatiha okuyorduk. Oradan sonra başka bir yere gömmüşler, artık biz de bilmiyoruz." (Ayetullah Tarhan, Fırat Arslan- İLKHA)






















 

Bu haberler de ilginizi çekebilir