• DOLAR 32.568
  • EURO 34.774
  • ALTIN 2491.435
  • ...
İslam Öncesi İnsanlığın Durumu
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Yusuf Toprak / Doğruhaber

Alemlere Rahmet Efendimiz (asm) henüz vahye muhatap olmamıştı. Risalet vazifesi ile memur olmasına az bir vakit vardı. Bu dönemin yapısı, durumu ve ahlaki yönü, toplumları mahveden bir hâle gelmişti. Batıl inançlar, putpersetlik, ahlaki tefessüh zirveye ulaşmıştı. Şeytan, altın çağını yaşıyordu adeta. İnsanlar, kendi elleriyle yaptıkları tahtadan ve taştan putlara tapıyor, bunlara kudsiyet atfediyordu. Arap Yarımadasında putpersetlik vardı. Kâbe`nin içi ve dışı yüzlerce putla doldurulmuştu. Putlar için kurbanlar kesiliyor, adaklar adanıyordu. Allah Azze ve Celle`nin insanlığa gönderdiği din ve kitabın izinden uzaklaşan insanlık, imandan mahrumiyetin ellerinde ufalanıyor, yolunu şaşırdıkça daha yanlış yollara yöneliyordu. Yeryüzünde tevhidin izleri silinmeye başladığı her dönem, dünyanın kan ve gözyaşına boğulduğu dönemlerdir.

Bu dönemin hakim devletlerinden Roma`da halk ağır vergiler altında eziliyor, toplum fakirleştikçe, bir takım kişiler servetlerine servet katıyordu. Uzun bir dönem Hazreti İsa`ya iman edenlerle mücadele eden putperest Roma, çürüyen köhnemiş devlet yapısını ayağa kaldırmak için yeni atılımlar içerisine girmiş, bu süreçte Hazreti İsa`nın getirdiği dine ve kitaba iman edenlerle uğraşmayı bırakmış, hristiyanlığı resmi din ilan etmiştir. Ama bu kabul, Hazreti İsa`nın getirdiği dine iman değil, Hazreti İsa`nın getirdiği inancı kendilerine uygun hâle getiren, dine uyan değil, dini kendine uyduran bir kabul olmuştur. Bu da Hazreti İsa`nın getirdiği tevhid inancını teslis ile tahrifine neden olmuştur.

Diğer taraftan köle ticareti bir sektör olarak çalışıyor, borçlu olan ve borcunu ödeyemeyen veya savaşlarda esir alınan kişiler kadın, erkek, çocuk, yaşlı ayırt edilmeksizin köleleştiriliyor ve köle pazarlarında satılıyordu. Kölelerin hiçbir hak talebi söz konusu değildi. Yarı aç yarı tok bir şekilde en ağır işlerde çalıştırılıyor, her türlü şiddet ve hakarete maruz kalıyorlardı. Oysa Allah Azze ve Celle insanı mükerrem kılmıştı. İnsanı değerli kılmıştı. Ahsen-i takvim üzere, eşref-i mahlukat olarak, aynı anne ve babadan dünyaya gelen insanların bir kısmı efendiydi, bir kısmı köle… Allah Azze ve Celle`nin hür olarak yarattığı insan, vicdan ve merhametten yoksun eller tarafından köleleştiriliyordu tarihin bu sayfalarında. İnsanlığın vicdanı kanıyordu… Kendilerini bu zulümden kurtaracak nura, hasret kalmıştı gözler…

İnsanın değeri ve kıymeti kalmamıştı. Küçük tartışmalardan yüzlerce kişinin öldüğü, nesillerce süren kan davaları çıkıyordu. Nitekim Ficar savaşı da Gıfar kabilesinden bir adamın Ukaz panayırında ayaklarını uzatıp oturarak “Arapların en şereflisi benim!” demesine kızan bir şahsın, kılıcıyla ayaklarını kesmesi üzerine iki taraf arasında cereyan eden savaşta yüzlerce kişi öldü. Bu ve buna benzer sayısız olay gerçekleşmiş, kan davaları toplumsal bir yara hâlini almıştı.

İslam, geldiği dönemi cahiliye olarak tarif etmiştir. Bu dönemin mücadelesi de İslam ve cahiliye mücadelesi olmuştur. İslam`ın karşısına dikilenler de kendisine hikmetin babası (Ebu`l Hakem) denilen fakat müslümanların Ebu cehil (cehaletin babası) dediği kişiler olmuştur. Cahiliye dönemi, insanlık tarihinin karanlık dönemidir. İnsanların kız çocuklarını diri diri toprağa gömdükleri bir devirdi, fakirlik korkusuyla çocuklarını öldürdükleri bir devir… Güçlünün zayıfı ezdiği, her türlü haksızlığı yapabildiği bir devirdi. Zengin bir adam suç işlediğinde ceza görmezdi, cinayet işlese üzeri örtülürdü. Oysa zayıf ve fakir biri bir suç işlediğinde, en ağır şekilde cezalandırılıyordu. Fakir zenginden hakkını isteyemiyor, zengin fakirden alacağını fazlasıyla tahsil ediyordu.

Kadının ise toplumda hiçbir yeri, hiçbir önemi yoktu. Kadına söz hakkı tanınmaz, kız çocuğu sevilmezdi. Bir babanın kız çocuğu dünyaya geldiğinde; babanın başı önüne eğilirdi. Kız babası olmak bir utanç sebebi idi. Oysa toplum, kadınların ellerinde büyüyordu. Kadın, toplumun annesi, öğretmeniydi. Fakat o günün cahiliye anlayışı, İslam`ın kadına bakışını anlayabilecek yeterlilikte değildi.

Bütün bunlarla birlikte karşımıza çıkan sonuç, Alemlere Rahmet Efendimiz (asm)`ın gelmesiyle, insanlık içine saplandığı karmaşadan kurtularak, cahiliye karanlığından İslam`ın nuru ile aydınlanmasıydı. İnsanlık Nur-u Muhammedi`ye (asm) tüm çaresizliğiyle muhtaçtı. Efendimiz (asm)`ın gelişi, annelerinden hür doğan ve köleleştirlenlerin hürriyetine, batıl inançların elinde törpülenen ömürlere, diri diri toprağa gömülenlere halaskar olacaktı. 

Bu haberler de ilginizi çekebilir