• DOLAR 32.382
  • EURO 34.985
  • ALTIN 2326.088
  • ...
Nasıl bir çevreye sahibiz?
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

NASIL BİR ÇEVREYE SAHİBİZ?

Şu dönemde artık gençler aileyle vakit geçirmekten çok arkadaşları ile vakit geçirmeyi tercih ediyor. Arkadaş çevresinin olması güzel bir şey, peki nasıl bir arkadaş çevresi?

Müslüman genç, ahlakıyla ön planda olmak ve değerini kaybetmek istemiyorsa arkadaşlarını dikkatli seçmeli. Arkadaşının ahlakı ve önem verdiği, yüce tuttuğu değerleri göz önünde bulundurmalıdır. Sırf menfaat ve çıkar ilişkisi üzerine bir arkadaşlık ilişkisi kurmaktan kaçınmalıdır.

Arkadaşı kendisinin ahlakını olumsuz yönde etkileyen bir kişilik olmaktan ziyade her görüştüğünde ve konuştuğunda ona Allah`ı hatırlatmalı, kendisi de bu kıvamda ve kafa yapısında olmalıdır. Bir araya geldiklerinde birilerini çekiştirmekten veya aldıklarını sattıklarını konuşmaktan ziyade,  İslami meseleler üzerine yoğunlaşıp bilgi alışverişinde bulunmalıdırlar. Önemli meseleleri ele alıp İslam`a göre bakmalıdırlar. Telefon markası, şu an revaçta olan kıyafetleri veya insanların yaptıkları şeyleri konuşmaktansa kendilerine ve Müslümanlara fayda verecek meseleleri ele almalıdırlar.

Müslüman genç kız istediği kişilerle takılıp, sürekli kendisine ölümü unutturacak olan, dünya malından ve süsünden olan konuşmalardan kaçınmalıdır. Onun derdi İslam olmalı ve bunun için bir şeyler yapmalıdır. Her gün hem bedenine, hem de maneviyatına zarar veren gençleri unutmayıp onlar için bir şeyler yapması gerektiğinin bilincinde olmalıdır. Gençlerin ahireti için bir şeyler yapma derdinde olmadığında, kendisine hesabının sorulacağını bilmeli ona göre hareket etmelidir.

Artık tesettürlü genç kızları ve hatta güzel ahlaklı ailelerin kızlarını uygunsuz kafelerde, ellerinde sigara veya el ele tutuştuğu sevgilisiyle görmek bize yabancı gelen şeyler değil. Ya da yan yana geldiklerinde haram olan ilişkilerinden bahsetmeleri, böyle bir ilişkisi olmayan kişiyi de küçük görüp, kınayıp eğer isterse ona da ayarlayabileceklerini söyleyen ve böyle bir muhabbetin döndüğü arkadaş çevrelerine şahitlik etmekteyiz maalesef ki.

Tabi ki Müslüman gencin arkadaş çevresi olmalı ama kendisini İslam`dan uzaklaştıracak, haram ilişkilere sürükleyecek ya da haram olan ortamlarda rahatça oturan kalkan bir arkadaş çevresinden sakınmalıdır. Kendisi ne kadar muhafazakâr ve yerinde kararlar alan bir genç olursa arkadaş çevresi de o kadar kendisine benzer veya kendisi gibi düşünen ve kendisi gibi hareket eden insanlarla arkadaşlık eder. Kendisine cehennem çukuru gösteren bir arkadaş değil, cennet bahçelerini gösteren ve hayırdan söz eden arkadaşlarının olması gerektiği düşüncesinde olmalıdır.          

Rumeysa SÜLÜN

------------------------

İLK MÜSLÜMAN KADINLARDAN BİRİ OLMA ŞEREFİNE NAİL OLAN,

CESUR KADINLARDAN FATIMA BİNTİ HATTAB..

  “Ta ha, (Ey Resulüm!) Biz, Kur`an`ı sana güçlük çekesin diye değil, ancak Allah`tan korkanlara bir öğüt olsun diye indirdik.” ( Taha 1-2 )

   Fatıma binti Hattab, Cennetle müjdelenen on sahabeden biri olan Said Bin Zeyd`in eşi, Hazreti Ömer`in kız kardeşidir. Hz. Muhammed (sav)‘e  kutlu görev Peygamberlik görevi verildiği ilk zamanlarda insanları gizlice İslam`a davet ediyordu. Mübarek insanlardan biri olan Erkam`ın evinde her gün onlarca genç insan gelip, Kutlu Nebi`nin davetini can kulağıyla dinliyor, iman`ın verdiği huzurla sükûnetle ayrılıyorlardı. Bu çağrıya kulak verenlerden biri de Said Bin Zeyd idi. O İslam`ı kabul edince eşi Fatma Binti Hattab da  İslam`ı eşiyle birlikte kabul etmiş, Müslüman kadınların ilklerinden biri olmuştur.

O, cesur bir kadındı. O, imanı ve cesaretiyle İslam`ın düşmanlarından birinin, Peygamberi öldürmeye and içmiş, gözü kara bir adamın yeniden dirilişine neden oldu. O, yalın kılıç Rasulullah`ı (sav) öldürmeye giden Ömer İbni Hattab`ın İslam Ümmetinin büyük önderlerinden birine dönüşmesine vesile oldu.

Fatıma, Kocası Said ile birlikte iman etmiş, ancak kardeşi Ömer`in şerrinden korunmak için imanını gizli tutuyordu. Kardeşi Ömer`in çok öfkeli ve sert karakteri vardı. İslam`la şereflendiklerini duyarsa onu da, kocasını da yaşatmazdı. Fatıma, Ömer`den çok korkar, ondan  kaçardı.

    Çok geçmeden Fatıma`nın korktuğu başına geldi. Peygamberi (sav) öldürmeye giden Ömer, yolda kız kardeşinin ve eniştesinin Müslüman olduklarını öğrendi. Yolunu hemen değiştirdi. Büyük bir öfke ve hınç içinde Fatıma`nın evine geldi. O esnada Habbab İbni Eret içerde karı-kocaya Tâhâ sûresinin ilk ayetlerini okuyordu.

    Ömer, kapıyı kırarcasına sarstı. Ev halkı Ömer`in geldiğini duyunca panik içinde Habbab`ı bir köşeye sakladı. Ömer içeri dalar dalmaz eniştesi Said`e saldırdı. Onu hiddetle dövüp yere serdi. Araya girmek isteyen Fatıma`ya da sert bir tokat vurup dudaklarını patlattı. Öfkeden boğulurcasına:

-    Neydi o okuduğunuz? diye bağırdı. İkinizin de Müslüman olduğunuzu biliyorum ben!

    Ömer, kız kardeşinin korku içinde imanını inkâr edeceğini, ona yalvaracağını sanıyordu. Ama öyle olmadı. Dişi bir aslan gibi Ömer`in karşısına dikildi. Ağzından akan kanlara aldırmadan imanın verdiği cesaretle;

Evet! Biz Müslüman olduk, Allah ve Resulüne İman ettik! Artık putlara tapmıyoruz. Elinden ne geliyorsa yap! Bizi ölümle korkutamazsın! Öldürsen de dinimizden vazgeçmeyeceğiz.

Kardeşinin bu cesurca tavrı Ömer`i bayağı etkilemişti. Bu nasıl bir dindi ki kız kardeşini böylesine korkusuz ve canından vazgeçecek bir hale koymuştu. Ömer, şaşkın bakışlarla ağzından kan akan, lakin gözleri kararlılık ve cesaretle parıldayan kız kardeşine bakıyordu. Birden içinin acımayla dolduğunu, kalbinin yumuşadığını, hiddet ve öfkesinin eridiğini hissetti. Utanmıştı. Başını önüne eğerek yumuşak bir sesle:

      - Az önce okuduğunuz sahifeyi bana verir misiniz? dedi. Korkmayın ilahlarım adına yemin ediyorum ki okuyup size geri vereceğim.  

Sahifede Ta-Ha suresinin ilk ayetleri vardı. Sahifeyi Ömer`e verdiler. Ömer ilgiyle okudu Kur`an`ın mucizevi ayetlerini… Ayetler Ömer`in ruhunu çepeçevre sarmış, adeta  bir akarsu gibi içindeki kirleri, kötülükleri yıkıyordu.

        Başını hayranlıkla sahifeden kaldırdığında o mucizevi ayetlerin ahenginde kendini kaybetmişti. O artık bir Müslümandı. Kızkardeşi Fatıma`nın bu korkusuz, tavizsiz, sabrı Hz. Ömer`in imanına vesile olmuştu.

Rabbim hepimize böyle tavizsiz cesurca bir imanî tavır nasip etsin. Âmin 

İrem Gültekin

--------------------------------

KALDIR AVUÇLARINI YARADANA,

KARA KARINCANIN AYAK SESİNİ DUYAN SENİ DE DUYAR MUTLAKA…            

Güneş yeryüzünde dönüp duran bütün hile ve tuzaklara rağmen vazgeçmiyordu ışıklarını göndermekten yeryüzüne. Gâh soğuk bir kurşun edasıyla, gâh içimizi ısıtan oklarını savuruyordu dünyaya. Elbet bir gün bitecekti; amma velâkin bitinceye dek kendisine verilen vazifeyi yapmaya devam edecekti. Çünkü güneş bile kâinatta var oluş nedeninin bilincindeydi. Peki, bizler bu satranç tahtasında basit bir piyon rolünü mü üstleneceğiz?

Hedefleri var birçoğumuzun… Sorunca peşi sıra devam edip ardı arkası kesilmeyen, hayatımızın yarısından fazlasını kim bilir tamamına yakınını etkileyen, uğruna ahreti raflara kaldırdığımız amaçlarımız.  Kimi için iyi bir üniversite, kimi için hayırlı bir eş ve mutlu bir yuva, kimi için de kaliteli bir gelecek. Neye göre kaliteli burası tartışılabilir. Gelir bakımından üst düzeyde olması mıdır geleceği kaliteli yapan ya da ele avuca sığmayan hâlbuki makbere konulurken soğuk bedenin, yanında götüremeyeceğin basit kâğıt parçaları olan paralar mı? Tartışılabilir…

Hedef listeleri sığmazken satır aralarına, dualar yankılanmıyor avuçlarımızda… Gerek bu kısa yolculuğumuzdu tükettiğimiz dünya için, gerek asıl yurdumuz ahret için yakarışlar uzanmıyor semalara. Hatalarımız çok, zamanımız yok. Yıllar eklenirken heybelerimize, iyilikler birikmeli, güzellikler ekilmeli gönüllerimize.     

Şeyda Ünal

--------------------------------

Dinin hayatınızdaki yeri ve önemi nedir?

İnsanlar hangi milletten, ırktan, renkten olursa olsun inanmak insanın fıtratında vardır.  İnsanların içindeki hayvani heveslerini, nefsin heva ve heveslerini durduran, vicdanları harekete geçiren inançtır. İnsan aciz, korunmaya muhtaçtır. Her zaman arkasında birinin gücünü hissetmek, dayanmak ister. İnsanın bütün bu ihtiyaçlarını ve duygularını din karşılar. Onun için insan inanmak zorundadır. Dinin olmadığı yerde şiddet, cinayet, hırsızlık, fuhuş her türlü kötülük olur. Hangi dinden olursa olsun kısaca insanın fıtratında vardır inanmak. 

Melike Soysal

----------------------------------------

Din; insanları huzur, barış ve kardeşliğin hâkim olduğu bir düzen sağlar. İnsanların yararına olan iyi ve güzel davranışları öğütler. Din hayatımızın merkezidir. Nasıl oturup kalkacağımızı, sosyolojik ve psikolojik ilişkilerimizin nasıl olacağının hepsini din bize öğütler. Allah, anne-babaya iyi davranmayı, komşulara, akrabalara iyilik yapmayı, yoksullara ve kimsesizlere yardım etmeyi, onlar ile güzel geçinmeyi emreder. Kin, nefret ve intikam gibi her türlü kötülüğün ve kötü düşüncenin, insanlığa zarar verecek her şeyin ortadan kaldırılmasını ister. 

Tuba Ekin

----------------------------------

Din, birey ve toplum için zorunlu bir ihtiyaçtır. İnsanın maddi ve manevi yönünü etkileyen, düşünce ve davranışlarına yön veren bir olgudur. İnsanın cevap aradığı “Ben kimim? Beni kim yarattı? Nereden geldim? Nereye gidiyorum? Ölümden sonra nasıl bir hayat vardır? Allah/Tanrı beni niçin yarattı? Yaratana karşı olan sorumluluğumu nasıl yerine getirebilirim?” gibi sorularının karşılığı ancak dinde vardır. Hangi dine mensup olursa olsun ya da hiçbir dine inanmıyorsa dâhi kişi bu sorulara cevap bulmak ister. Hayatını bu yönde şekillendirmek ister. Din duygusu insanda her zaman bir kontrol aracıdır ve insanlar fıtraten bir kontrol aracına ihtiyaç duyar.

Hilal Mısırlı         

----------------------                   

RİSALE

Maddi musibetleri büyük gördükçe büyür, küçük gördükçe küçülür. Mesela, gecelerde insanın gözüne bir hayal ilişir. Ona ehemmiyet vermezse kaybolur. Hücum eden arılara iliştikçe fazla tehaccüm göstermeleri, lakayt (ilgisiz) kaldıkça dağılmaları gibi, maddi musibetlere de büyük nazarıyla, ehemmiyetle baktıkça büyür. Merak vasıtasıyla o musibet cesetten geçerek kalbde de kökleşir, bir manevi musibeti dahi netice verir, ona istinad eder, devam eder. Ne vakit o merakı, kazaya rıza ve tevekkül vasıtasıyla izale ( giderme) etse, bir ağacın kökü kesilmesi gibi, maddi musibet hafifleşe hafifleşe, kökü kesilmiş ağaç gibi kurur, gider.               

İrem SUDAN

----------------------------------------

TOPUK DİKENİ

Topuk Dikeni, sabahleyin yataktan kalktığınızda, ilk birkaç adımınız, ayak topuğunuz içinde şiddetli ağrıya neden oluyorsa, bu şiddetli ağrı yürüme ile birlikte kendiliğinden geçiyorsa sizde topuk dikeni olabilir. Bu durum ayak tabanınızın veya ayağınızın taban yüzünün fazla kullanılmasından kaynaklanan bir incinmedir.
Topuk dikeninin belirtileri nelerdir?

Sabah yataktan kalkma sonrasındaki ilk birkaç adımda şiddetli topuk ağrısı ve bu ağrı kendiliğinden yürüme ile geçiyorsa...

Gün içinde uzun süre oturulduğunda ilk kalkmada ağrı oluşur. Gün içinde uzun süre yürüyüşler yapıldığında ağrı artıyorsa topuk dikeni olabilirsiniz.

Tedavisi için ayak tabanı fasyasını gevşetmek ve esnetme amaçlı bir fizyoterapist eşliğinde egzersiz programı oluşturulmalı ve uygulanmalı. Hastanın rahat tabanlı spor ayakkabılar tercih etmesi gerekiyor.                        

Sümeyra ÇİFTÇİ

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir