• DOLAR 32.572
  • EURO 34.977
  • ALTIN 2424.64
  • ...
Çocuğun gelişiminde televizyon etkisi
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

ÇOCUĞUN GELİŞİMİNDE TELEVIZYON ETKİSİ

Gündelik hayatımızda boş zamanlarımızı nasıl değerlendiriyoruz? Tabi ki de hayatımızın olmazsa olmazı haline gelen televizyon ile değerli vakitlerimizi yok yere harcıyoruz. Ve bu tür alışkanlıklarımızla en değerli varlığımız olan çocuklarımıza da kötü örnek oluyoruz. 0-3 yaş arasındaki çocukların uzun süre televizyon karşısında kalmaları birçok olumsuz sonucu beraberinde getiriyor.

Gelin çocuğa etkilerine beraber göz atalım. Aşırı televizyon karşısında kalan çocuğun dil gelişiminde bozukluk, hareketsizliğe bağlı olarak fazla kilo alma sonucu ortaya çıkar. Çocuğun zamanını alarak onu üretken ve faydalı etkinlik ve oyunlardan da alıkoyar.

Televizyon ekranından yayılan ses, renk ve ışıklar çocuğun sinir sisteminde aşırı yoğunluğa sebep olur. Sosyalleşmesi ve çevresi ile etkileşim içinde olması gereken çocuklar, televizyon önünde öldürülen zamanla insan ilişkilerinden ve ahlaki gerçeklikten uzaklaşır.

Peki, bunların önüne nasıl geçilebilir? Çocuğunuzun günde 1 saatten fazla televizyon karşısında kalmasına müsaade etmeyin. Çocuğun yaşına uygun programlar izlemesini sağlayın. Çocuklar genellikle evde kendilerini yalnız hissettiklerinde ve yapacak aktivite bulamadıklarında televizyon izleme gereksinimi duymaktadırlar.

Bu durumda onun yaşına ve ilgi alanına uygun oyunlar bulup oynayabilir ve televizyon dışında birlikte eğlenerek onu oyuna teşvik edebilirsiniz.  İlknur ASLAN

İSLAM DAVASINI AİLESİNE TERCİH ETMİŞ BİR HANIM; SAFİYE BİNTİ HUYEY (r.anha)

Müminlerin annesi Safiye binti Huyey (r.anha) , Yahudi Nadir oğullarının lideri Huyey bin ahtabın kızıdır. Harun'un (as) soyundandır. Rasulullah'ın (sav) zevcesi olmak ile müşerref olan bu hanım, şecaat, metanet ve güzel ahlakı ile kısa sürede Nebiyi Zişan'ın(sav) kalbinde yer edinmişti. Allah Resul`ünün Hz. Safiyye ile nasıl evlendiğini gelin Enes`ten (r.a) dinleyelim. Anlatıyor;  "Hayber'de esirler bir araya getirilmişti. Dihye bin Halife (r.a) ,Rasulullah'a gelerek :' Ya Rasulallah!Kadın esirlerden bana bir cariye verir misiniz' dedi. Rasulullah (sav) istediğini almasını buyurdu. O da Safiyye binti Huyey'i seçti. Ancak Ashaptan biri :'Ya Rasulallah! Dihye`ye, Kureyza ve Nadir oğullarının lideri Huyey`in kızı Safiye`yi verdin, o ancak size münasiptir 'dedi. Efendimiz (sav) bu fikri olumlu bularak, Dihye`ye başka bir cariye verdi. Hz. Safiye'yi de  önce azat etti, sonra nikâhı altına aldı." Allah Resulü (sav) bunun öncesinde Hz. Safiye'ye İslam`ı arz etmiş, kabul edeceği takdirde zevce olarak alacağını, Yahudiliği tercih ettiğinde ise, serbest bırakıp kavmine kavuşacağını teklif etti. Hz. Safiye tereddüt etmeden İslamiyet`i kabul etmiş ve sözlerine , "Allah Resulü (sav) bana serbest bırakılıp kavmimin yanına dönmemden daha hayırlıdır" diyerek Rasulullah`ı ve Onun elçiliğini yaptığı yüce davayı ailesine ve akrabalarına tercih etmişti. Evet, bu mümtaz şahsiyet yeri gelince İslam Davası için, anadan, babadan geçmenin en güzel örnekliğini bizlere sunmuştur. İslam Davasını hakkıyla yaşayıp yaşatabilmek için bazen aileden, akrabadan, rahat ve lüks hayattan vazgeçilmeliydi...

Nitekim bir kalpte, Dünya sevgisi ve Allah'ın dinini ayakta tutma gayesi bir bulunamazdı...

Biri için diğerinden vazgeçilmeliydi...

Şüphesiz Validemiz de Aziz İslam Davası için lüks ve rahat yaşamdan feragat ederek Rasulullah'ın (sav) zevcesi olmaya hak kazanmıştı. Aslında Hz. Safiye Yahudi olduğu dönemlerde Rasulullah (sav) ile evleneceğinin işaretlerini görüyordu. Bir gün Rasulullah (sav) onun yüzünde bir  darbe çürüğü gördü ve nedenini sordu. Hz. Safiye cevaben; Kinane ile ilk  evlendiğim  gece, rüyamda bir ay gelip kucağıma düştü. Bunu Kinane`ye anlattığımda bana kızıp, sen Hicaz hükümdarı Muhammed'e varmak istiyorsun! Dedi ve yüzüme bir tokat vurdu. İşte bu, o tokadın izidir" dedi (1) .

Hz. Safiye naif bir kişiliğe sahipti. Rasulullah ile evlendiğinde Hz. Aişe ve Hz. Hafsa'nın kendisinin hakkında bazı olumsuz şeyler söylediklerini duymuş kırılarak bunu Rasulullah'a söylemişti. Rasulullah ise, "onlara, Kocam Muhammed, babam Harun ve amcamda Musa olduğu halde sizler benden nasıl hayırlı oluyorsunuz diyemedin mi? "buyurarak Hz. Safiye'nin ne denli değerli olduğuna işaret etti. Hz. Safiye, Rasulullah`ı (sav) çok seviyor her an onun yanında olmak ve sıkıntısını hafifletmek istiyordu. Hz. Safiye anlatıyor , "yine bir gün Rasulullah itikâfta iken gece onu ziyarete gitmiştim. Bir müddet oturduktan sonra kalkmak üzereyken ensardan iki kişi oradan geçiyordu. Rasulullah`ı görünce hızlandılar. Bunun üzerine Rasulullah,  'yavaş olun, yanımdaki Safiye binti Huyey'dir' buyurdu. Onlar; Subhanallah! Bu ne demek Ya Rasulallah? Dediler. Rasulullah (sav): "şeytan insana damarlarındaki kan gibi nüfuz eder. Ben onun kalplerinize bir kötülük atmasından korkarım(2) "buyurarak, belki de o an kalplerinde oluşmuş su-i zannı bu şekilde gidermeye çalışmıştı. Rasulullah'ın bir kaç hanımı vardı. Bazen aralarında ufakta olsa çekememezlik oluyordu. Hz. Safiye'nin önceki hayatına nispetle bir gün Aişe validemiz ona 'Yahudi' demişti. Rasulullah onun bu sözünden memnun kalmamış ve: "öyle bir kelime söyledin ki denize karışsaydı onu bozardı" buyurdu. Her hanımı gibi Hz. Safiye 'de Rasulullah'a gelen her bir sıkıntı için çok üzülürdü. Allah Resulü  vefat ile neticelenen hastalığa yakalandığında Hz. Safiye yanına gelerek," Allah'a and olsun ki, ey Allah`ın Resulü,  senin şu hastalığının bana geçmesini isterdim “diyerek kıymetli eşini kendi nefsine tercih etmiştir. Hz. Safiye, hicri elli yıllarında Muaviye döneminde vefat etmiş ve diğer annelerimizin yanına defnedilmiştir... 

Her validemiz için şüphesiz örnek alınması gereken birçok husus vardır. Hayatlarını okuyup araştırdığımızda 'salt' bir okuyuş gerçekleştirilmemeli, bilakis hayatlarından neyi 'ders' çıkarabilirim şuuru ile okunmalıdır. Rabbim bizleri de hayatlarını okuyup araştırdığımız bu hanımefendilerin güzel ahlakı ile ahlaklanabilmeyi nasip etsin. (Amin)       Meryem DEMİR

1:tabakat,8 :120,123

2:buhari,itilaf 8,11,18; müslim, selam 23,25

AKLINDAN BİR RENK TUT

Yazıyı okumaya başlamadan önce lütfen bi 5 sn. gözlerinizi kapatın ve en sevdiğiniz rengi hayal edin. Kendine özgü özellikleri olan renklerden bakalım bize en yakını hangisi…

Kırmızı; fiziksel bir renk olan kırmızı, dayanaklılığı, cesareti, gerginliği ve heyecanı temsil eder. Uyarıcı ve dikkat çekici bir etkisi olduğu için hemen hemen dünyanın her yerinde trafik ışıklarında kullanılır.

Mavi; zihinsel bir renktir. İletişim, zekâ, huzur, mantık, soğukluk ve arkadaş canlısı olmamayı temsil eder. Mavi sakinleştirici bir özelliğe sahiptir ve yapılan araştırmalarda dünyanın rengi olduğu kabul edilmiştir.

Sarı; duygusallığı simgeleyen sarı rengi aynı zamanda, iyimserlik, samimiyet, korku, depresyon ve endişeyi de temsil eder. Sarı psikolojik olarak en güçlü renktir. Doğru tonları maneviyatı yükseltirken yanlış tonları korku ve endişe hissi oluşturur.

Yeşil; dengeyi temsil eden bir renktir. Ferahlık, uyum, dinlenme, yenilenme ve barış kavramları temsil eder. Tüm renklerin merkezinde bulunması dengeyi temsil etmesinin bir sebebidir. Yanlış tonları ise insanda aşırı mülayim olmaya sebep olur.

Siyah; hırsı ve gücü temsil eden asil bir renktir. Birçok araba markasında kullanılmasının sebebi de bu özellikleridir. Konsantrasyonu arttırıcı bir renk olduğu için birçok ünlü düşünürün karanlık odalara çekilmesine sebep olmuştur.

Kahverengi; toprağın ve bereketin rengidir. Bu rengi seven insanlar hareketli ve fiziksel olarak hassastırlar.

Mor; manevi bir renktir. Farkındalık, hayal gücü, güven, lüks ve içe dönüklüğü temsil eder. Zaman, uzay ve evrenle ilişkili bir renktir.

Turuncu; konfor, yemek, güvenlik, eğlence, hüsran ve ciddiyetsizliği temsil eder. Sarı ve kırmızının kombinasyonundan doğan bir renktir.

Pembe; sağlıklı olmayı ve daima genç kalmayı ifade eder. Enerji ve hayalleri temsil eder.   Rumeysa ÜLSEN

HASTALIK HASTASI

 

Hastalık hastası, bu özelliğe sahip olan kişiler vücutlarında meydana gelen durumları veya belirtileri yanlış yorumlar ve bunlara bağlı olarak ciddi bir hastalığı olduğu hakkında düşüncelere sahip olurlar. Bu rahatsızlık tıpta hipokondriyazis olarak tanımlanır. Kişilere yeteri kadar tıbbi değerlendirme yapılıp, güvence verilmesine rağmen yine de bu düşüncelerden kurtulamazlar. Vücuttaki normal çalışmalarla ilgili belirtilere anormal anlamlar yüklenmekte ve bunları hastalık belirtisi olarak görmektedirler. Bu kişiler genelde evhamlı olarak bilinirler.  Vücutlarının herhangi bir yerindeki ağrıyı ağır hastalıklarla ilişkilendirip etraflarındaki insanları da psikolojik olarak rahatsız ederler.  Bu rahatsızlığın cinsiyet ayrımı yok.  Kadın ve erkeklerde eşit oranda görülür ve genelde 20-30 yaş grubunda oluşmaya başlar. Bu gibi durumlarda doktor tanı ve teşhisine güvenip, uygulanan tedavinin fayda vereceğini bilmek ve tevekkül etmek yeterli.  Çünkü aksi takdirde hem vakit hem enerji hem de çok fazla hastaneye gitmeye sebebiyet verdiğinden para israfına yol açar.  Kulaktan dolma ya da internet tanılarını dikkate almamakta fayda var.                     Sümeyra ÇİFTÇİ

Bu haberler de ilginizi çekebilir