• DOLAR 32.557
  • EURO 34.848
  • ALTIN 2428.494
  • ...
Karar mekanizmamız
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

KARAR MEKANİZMAMIZ

Ülkece referanduma doğru yol alırken, ‘evet` veya ‘hayır` seçenekleri arasından bir tercihin etkisinden bir anlık sıyrılıp bir konuda düşünelim istedim. Burada referandumu da refere  ederek düşünmeye devam edeceğiz.

Düşünme, tahlil etme veya muhakeme mekanizmamız büyük oranda ya hiç gelişmedi veya kayboldu. Günlük yaşamda kendimiz adına veya toplumsal bazda aldığımız kararların çoğunda bir dış etkiye mazur kalıyoruz. Bu etki, bizde aynı zamanda karar verme mekanizması rolü de üstleniyor. Doğru/hak ile yanlış/batıl arasında ferdi tahlil ve muhakemede ortaya çıkan durum şu ki, mutlak doğru ve yanlışların yanında, görece (grupsal kanaat üzerinden) doğru ve yanlışlara olan tavrımız noktasında bu dış gücün etkisinde kalıyoruz. Karar vermek, tercihte bulunmak, kanaat sunmak iradeyle gerçekleşiyor. O halde ferdiyetin temelini oluşturan olgu iradedir diyebilir miyiz? Elbette. İrade burada, ferdin; kendisine, topluma ve yaratıcıya olan duruşunu düzenleyerek insana istikamet tayin ediyor.  Bireysel tercihini yaparak sorumluluk sahibi oluyor.

Fikir ve inançla yoğrulmuş bir coğrafyada yaşamak, bir fikir veya inanç grubuna mensup olmayı genellikle zorunlu kılıyor. Manevi kıstasların yanında camiaların sahip olduğu imaj, kişinin gruplara olan yakınlığını-uzaklığını tayin eder. Nihayetinde kişi, kendisine yakın gördüğü gruba bağlılığını en zayıf haliyle fikirsel olarak ilan eder. Artık burada iki durum söz konusu; birincisi ferdin iradesi, ikincisi ise fertlerin ortak iradesi yani mensubu olunan camianın iradesi... Burada fertlerin ortak iradesi konusunda olumlu /olumsuz bir ifade ortaya koymadan geçmek istiyorum.

Toplum olarak zaman zaman dönüm noktalarından geçiyoruz. Bu duruma kilit nokta da diyebiliriz. Yani alınacak olan karar hem kendimizi hem de yaşadığımızı coğrafyayı etkileyecek boyuta sahiptir. Daha henüz gündeme düşmüşken, referandumu burada farz-ı misal niyetiyle verebiliriz. Burada karar verme mekanizmasını irdelemekte fayda görüyorum. Karşıt fikirlere karşı savunma refleksi mi göstereceğiz, yoksa gerçekten muhakeme ve hak olanı tercih etme iradesi mi ortaya koyacağız? Karar vermemiz gereken husus tam olarak bu.. Şuheda BOTAN

 Bel fıtığı olduğumu nasıl anlarım???

Bel fıtığı, omurgalar arasındaki kıkırdağın aşırı zorlama nedeniyle yerinden kayarak omurilik kanalı içine doğru girmesi, bacaklara gelen sinirlere ve omuriliğe baskı yapması sonucu oluşan bir hastalıktır. Hangi omurga kemikleri arasında oluşmuşsa bel fıtığı o bölgenin adıyla anılır.

Kesin tanı koyulabilmesi için bazı radyolojik tetkikler yaptırmak gerekiyor. Ama bazen oluşan belirtiler de bel fıtığı olma ihtimalini akla getirir. Bu tip durumlarda  tedavi sürecini hızlandırmak  ve olumsuz neticelere yol açmamak için ihmal edilmemeli.

Bu belirtilerden bazıları şunlardır:

● Öne doğru eğilirken belden bacağa vuran ağrı

●Öksürme, hapşırma gibi karın iç basıncını artıran durumlarda ağrı oluşması

●Geriye  doğru kaykılmak ile  belde ağrı oluşması

● Bacak düz bir şekilde kaldırıldığında bacak arkası boyunca ağrı oluşması

●Yürürken bir yerden tutunma ihtiyacı hissetmek

●Bir şeyleri itip, çekme ile belde batıcı ağrı oluşması gibi belirtiler ile akla ilk olarak bel fıtığı riski geliyor.  Ama geç kalınmadığı müddetçe uygun fizik tedavi programı ile tedavi etmek ve günlük yaşam aktivitelerini ve yaşam kalitesini artırmak mümkün.            SÜMEYRA ÇİFTÇİ

Çocuklara dini eğitim nasıl verilmelidir?

     Çocuklar yeryüzündeki en güzel varlık anne ve babaya verilecek en güzel hediyedir. Onların dünyada ve ahirette mutlu olmalarını istiyorsak dini eğitimlerine inançlarına önem vermeliyiz. Önce biz onlara örnek olmalıyız. Zaman uzay çağı, teknolojiye yetişemiyoruz, yine de önceliğimiz çocuklarımızın ruh ve benden sağlığını korumak için dini eğitim vermek olmalıdır. İslam`ı onlara korkutmadan, zorlamadan anlatmalıyız. Örneğin “cehennem ile korkutmak” yerine “cennete nasıl gidilir” onu öğretmeliyiz. Merhameti, şefkati, saygıyı, sevmeyi öğretmeliyiz.  ~Leyla Günaydın

  Günümüz teknoloji çağı neredeyse her imkan elimizin altında bu yüzden bu imkanlar kullanılarak örneğin görsel materyaller, videolar ile çocuklara anlatıldığında özellikle dini bilgilerin daha kalıcı ve ilgi çekici olacağını düşünüyorum.  Din eğitimcileri diğer eğitimcilerden farklıdır çünkü sadece çocuklara değil bütün topluma bir ömür boyu hayatımızı etkileyecek bilgiler verirler. Din eğitimcilerinin daha anlayışlı, sevecen, güler yüzlü, sabırlı, samimi olmaları gerektiğini düşüyorum.  ~Ela Nur Soylu

Ben küçükken bu konuda tam bir  eğitim alamadım. Dini bilgilerimi köyümüzdeki teyzelerden öğrendim.  Çocuklarım da benim gibi olmasınlar diye onları Kur`an Kursuna yolladım, İmam Hatip okuluna yolladım ki benim veremediğim eğitim onlara en kaliteli şekilde verilsin diye. Her annenin bilinçli olmasını ben de çok isterim; fakat kendilerine böyle bir imkan benim gibi sunulmamış ise çocuklarını dini eğitimlerini en doğru şekilde verecek kişilere, okullara, kurslara teslim etmeleri gerektiğini düşünüyorum.  ~Sultan Doğan                    Sümeyya TURAN

BEBEĞİM DESTEKSİZ İLK ADIMLARINI ATIYOR

Yürümeyi öğrenmek demek önce dengede durmak, daha sonra ilerlemektir. Bebekler genellikle 12-18 ayları arasında yürümeye başlar. Kimi bebek önce emekleyip sonra yürürken, kimi bebekte tam tersi gözlenir. İzin verin bebeğiniz bu basamakları deneyerek tırmanmaya çalışsın, yaşayarak öğrensin. Mesela düştüğünde onu kaldırmayın. Kendi başına kalkmaya çalışırken kaslarını kuvvetlendirir. Bir yere çarpmadıkça bunlarda bir tehlike yoktur. Yere düşer, ellerinden kuvvet alır kalkar, yine düşer. Her öğrenimi böyle tekrarlarla olur. Bu süreçte sabırlı olun, yeter. Çocuğunuza yardım etmenin en iyi yolu onun gayretlerini anlamanız durmadan müdahale etmemenizdir. Bebeğiniz yapabildiğini kendi kendine ispatlayarak güvenini de geliştirir. Bu zamana kadar hep etrafındakilere bağımlıydı; ama şimdi kimseye ihtiyacı olmadan canının istediği yere gidebilmekte, bir sürü keşif yapabilmektedir artık. Son derece meşgul, hareketli ve yorulmak bilmeyen bir kişiliğe bürünmüştür. Bebeğiniz 18 aylık olduğunda yürümeye hala başlamadıysa bunu hekiminize danışmayı unutmayın. Bebeğinizin ilk adımlarını sağlıcakla atması dileğiyle...            İlknur ASLAN

SONUCA ODAKLI OLMAK ZARAR DIŞINDA BİR ŞEY GETİRMEZ

"... Dilediğimizin derecesini yükseltiriz. Şüphesiz rabbin hakimdir, alimdir." (En'am: 83)

"... Onlara (galip gelecek) imkanı Allah sana vermişti. Allah, alimdir, hakimdir." (Enfal: 71)

"Şüphesiz Rabbim, dilediğine lütfedendir. O, âlimdir, hakimdir." (Yusuf: 100)

Davet görevini lütfeden Allah Tealadır şüphesiz. Kişi yaptığı işin sonucuna odaklı çalışırsa, bu düşünce davetçiyi olumsuz yönde etkileyecek ve çalışmasında performansını düşürecektir.

Davetçi her zaman niyeti temiz tutmaya çalıştığı gibi, sonuç odaklı yapmamalıdır davet işini. Çünkü sonuç Allah`ın elindedir. O dilerse umulmadık güzellikler. O dilemedikçe musibetler, tatsızlıklar, olumsuzluklar üst üste gelir.

 Kişi kaç kişinin geldiğini ve talebi değerlendirmeli tabi ki; ama neden bu kadar az bir kitle, ya da ilgilendiğim insan sayısı neden bu kadar az diye düşünüp bunu dert edinip performansını düşürmemelidir. Bu düşünce Allah`ın işine karışmaya çalışmaktır.

 Çünkü biz biliyoruz ki bazı peygamberlere tabi olanların  sayısı bir elin parmağını geçmemiştir. Ama sonuç ye`se düşüp oturmak değil ömrünün yettiğince çalışmaya davete devam etmektir. Kaç kişinin olduğu, talebin artıp eksildiği konusu Allah`ın işidir. Allah kişiden kendisi için çalışması ve niyetinin halis olmasını istiyor.

Allah Teala kişiye ecir verirken, kişileri sayıları toplulukları hesaplamaz. Niyete, azme ve bağlılığa göre ecir verir. Bunun için kişi sonuca odaklı değil amele ve niyete odaklı çalışmalıdır. Sonuç çalıştığının karşılığı olmayabilir, hatta hiç kimse anlatılanlara çalışmalara meyletmeye de bilir. Ama davetçi bilmelidir ki sayı talep, önemli değil niyet, azim, fedakârlıktır karşılık bulacak olan. Eğer sayı ve sonuç önemli olsaydı Allah bütün peygamberlerine sayısı belli olmayan arkasından giden bir kitle nasip ederdi.                  Rumeysa SÜLÜN

Yalancı Su Böreği Tarifi

Malzemeler (5-6 Kişilik)

    3 adet yufka

    1 paket fiyonk makarna

    4 adet yumurta

    125 gram margarin

    2 su bardağı süt

    1 çay bardağı sıvıyağ

    Yarım kg beyaz peynir

    1 demet maydanoz

    Yarım demet dereotu

Yapılışı

Makarnayı haşlayıp, derin bir kaba alın. Üzerine rendelenmiş beyaz peynir, oda sıcaklığında beklemiş margarin, kıyılmış maydanoz ve dereotu ilave edip karıştırın. 3 adet yumurtayı çırpıp, 1 çay bardağı sıvıyağ ve 2 su bardağı süt ile karıştırın. Yufkanın birini, yağladığınız tepsiye yayın. Üzerine hazırladığınız yağlı karışımdan sürün. Makarnanın yarısını yufkanın üzerine yayın. Kenardan sarkan yufka ile makarnanın üzerini örtün. Tekrar yağlı karışımdan sürün. Bir kat daha yufka serin. Yağlı karışımın hepsini yufkanın üzerine dökün. Kalan makarnayı yufkaların üzerine yayın. Makarnanın üzeri kapanacak şekilde yufka ile örtün. Bir yumurtayı çırpıp yufkanın üzerine sürün. 200 derece fırında üzeri kızarana kadar pişirin.

Bu haberler de ilginizi çekebilir