• DOLAR 32.51
  • EURO 34.783
  • ALTIN 2498.11
  • ...
“Herkes sorumluluk almalı”
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ`ın açıkladığı, son 3 yılı kapsayan çocuk tutuklu ve hükümlü istatistiklerini değerlendiren Dicle Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Psikiyatri Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Tahsin Kula, çocukların bu kadar suç işlemelerinin en önemli sebeplerinden olan ahlaki yozlaşmanın ilk sırada olduğunu söyledi.

Her şeyi reyting üzerine kurulu ahlak ve değerden uzak dizi ve programların kapitalist türü bir anlayışla meydana getirdiği yaklaşımın çocukları sahipsiz bıraktığına dikkat çeken Kula, Adalet Bakanı Bozdağ`ın ifade ettiği sayının oldukça yüksek bir sayı olduğunu, başta Türkiye olmak üzere bütün İslam coğrafyasında şiddetin kanıksanmış bir duruma geldiğini dile getirdi.

Suç işlemenin hak arama amacı haline dönüştüğünü belirten Kula, böyle toplumlarda çocukların olumsuz etkileneceğini ifade ederek, “Hatta artık öyle bir hal almış ki insanlarımız kendi haklılık durumlarını, yapmış oldukları işlerdeki doğruluk oranlarını suç kavramları ile ifade ederek ‘haklıyım` diyor. Yani suç dediğimiz ‘yüz kızartıcı işler` hak arama aracı haline dönüşmüştür. Böyle bir toplumda bulunan çocuklar da elbette ki etkilenecektir. Bu kadar sayının fazla olması belki duygu anlamında çok ama Türkiye genelindeki diğer şiddet oranlarını düşündüğümüz zaman, çocukların bundan etkilenmesi doğaldır.” dedi.

TV`lerdeki dizi ve programlar toplumu yanlış yönlendiriyor

Çocukların suça sürüklenme etkenlerinden birinin de medya olduğunu söyleyen Kula, “Çok basit bir şey söyleyeyim; eğer bir toplumda artık yiyeceğimiz yemeği televizyondaki diziler etkiliyorsa, kiminle evleneceğimize, nasıl inanacağımıza, nasıl giyeceğimize, arkadaş ilişkilerinde ölçülerimizin neler olması gerektiğine ve yine aynı şekilde anne-baba ile ilişkilerimizde; saygımıza, sevgimize televizyondaki diziler karar veriyorsa bu kadar çocuğun cezaevinde olması ve bu kadar suç işlenmesi doğaldır. Neden mi? Çünkü bu dizilerde değer ve ahlak diye bir olgu yok, sadece reyting var. Böyle kapitalist türü bir anlayışın getirmiş olduğu yaklaşım maalesef çocuklarımızı sahipsiz bıraktı. Eğer bir çocuk aile içerisinde bir takım değerlerle karşılaşmıyorsa, sınırlamalarla karşılaşmıyorsa, toplum bunu frenlemiyorsa bunun arkasında işte 7 gün 24 saat televizyondaki diziler vasıtasıyla düzenlenen defileler ve bir takım özendirici programlar vasıtasıyla ne getireceği tam kestirilmeyen hayata itiliyorsa elbette ki bu çocuklar ister istemez şiddete yönelecektir.” ifadelerini kullandı.

“Düzeni olmayan bir ailede şiddetten uzak bir çocuk yetiştirmek çok zor”

Ebeveynlerin çocuklarına sahip çıkması gerekmesi gerektiği uyarısında da bulunan Kula, “Burada en önemli şey şu: aile bir kere çocuğuna sahip çıkmış olması gerekiyor. Bunun için de ailenin kendisine sahip çıkması gerekiyor. Mesela anne ayrı bir dizi seyrediyorsa, baba ayrı bir film seyrediyorsa, kardeş ayrı bir defile seyrediyorsa bir kere bu ailede düzen yok. Düzeni olmayan bir ailede şiddetten uzak bir çocuk yetiştirmek çok zor.  Artık bizler o hale gelmişiz ki yani küçük çocuklar bile kesici aletlerle insanlara zarar verici değişik oyuncaklarla oynamayı sanki doğal bir hakmış gibi görüyor. Bu artık kendi karakterin bir parçası haline geliyor. Böyle toplumlarda elbette sıkıntılar olacaktır. Çünkü onları sınırlayacak, onlara değer verebilecek dini öğretiler henüz aile içerisinde bilinçli bir şekilde uygulanmıyor.” şeklinde konuştu.

“Çocuğumuzun başkalarına zarar vermesini istemiyorsak, aile içindeki davranışlarımıza dikkat etmeliyiz”

Çocukların suç oranındaki artışın etkenlerinden birinin de aile içi eğitim olduğunu söyleyen Kula, sözlerine şöyle devam etti:

“Toplumun ana mayası din olgusudur. Bu din olgusu insanlarda ne tür bir değişime ne tür bir ahlaki yapılanmaya gidiyorsa o noktada eğitim verilmesi gerekiyor. Geçenlerde Endonezya`daki bir haber çok hoşuma gitti. Çocuklara değer eğitimi adı altında annelerinin ayaklarını yıkatıyorlar. Aslında bu çok önemli bir şey. Eğer biz çocuklarımıza büyüklere saygıyı öğretmek istiyorsak sözlerle bu iş olmaz, bunun uygulamasının da olması gerekir. Biz çocuğumuzun başkalarının hakkını yemesini istemiyorsak; baba da aile içerisinde kendi akraba ile olan ilişkilerinde hak yememesi gerekiyor. Bizler çocuğumuzun gerçekten başkalarına zarar vermesini istemiyorsak, aile içinde davranışlarımıza dikkat etmemiz gerekiyor.  Kızdığımız zaman çocuğumuza karşı yüksek sesle, hakaret içeren sözleri söylemememiz gerekiyor. Bizler, inanmış olduğumuz dinin gereği namazı belli vakitlerde mutlak surette kılınması gerektiğini söylüyorsak önce kendimizin bunu yapması gerekiyor. Daha sonra çocuğumuzu bu noktada uyarmamız gerekiyor. Unutmamalıyız, hak hukuk bilen çocuklarda başkalarına zarar verme olmaz.”

Hapishanelerde olan çocukların büyük çoğunluğunda hırsızlık alışkanlığının olduğunun altını çizen Kula, “Bizler sorunu gördüğümüz zaman son damladan yola çıkarak değerlendirmeye çalışıyoruz. Örneğin çocuk hırsızlık yaptığı zaman sadece o kötülüğü yapmamıştır, bundan başka kötülükler de yapmıştır ama en son hırsızlıktan yakalandığı için hemen biz bunu çözümlemeye çalışıyoruz. Hapishanelerimiz de veyahut başka yerler de çocuklarla ilgili herhangi bir düzenlemeyi gidilecekse son olaydan yola çıkarak değil, son olayı dikkate alarak bu çocuğun genel ahlaki yapısına bakmak gerekiyor. Aile içerisinde küfür, yalan var; hak, hukuk, saygı, ibadet yoksa çocuklarla da kesinlikle düzgün bir iletişim yoktur. Ama çocuğun melek gibi olması beklenir. Bu da elbette çocukta olumlu bir etki yaratmaz.” ifadelerini kullandı.

“Hırsızlık zamanla ahlaki bir davranış haline geliyor”

Kula, “Genelde hırsızlığın ekonomik nedenlere bağlı olduğu söyleniyor. Ben böyle olduğunu zannetmiyorum. Ekonomik nedenler olabilir ama bu zamanla ahlaki bir davranış haline geliyor. Aile ev içerisinde çocuğun yapmış olduğu yanlış davranışları görmezden geldiği için bu daha sonra normal hal alıyor. Bir de insanlara eğitim verirken ‘kanaat` dediğimiz olayı ve insanlara ‘kendi yağında kavrulma` dediğimiz şeyleri öğretmiyoruz. Paylaşma olmayınca ister istemez bu işin artarak devamı geliyor.” dedi.

“Bir insanı ihmal etiğin an farkına varmadan bir nesli ihmal edersin”

Çocuk bir yanlışa düştüğünde bunu görmezden gelmemeli diyen Kula, “Çünkü Müslüman`ın görevi onu kazanmaktır. Bir insanı ihmal etiğin an farkına varmadan bir nesli ihmal edersin. Şu an ülkemiz de gerek medyanın, gerek yetkililerin ihmalkârlığı nedeniyle sadece şu anki nesil değil, bunların yarın olacak çocukları, onlar da etkilenecek ondan sonra gelen torunlar da aynı şekilde etkilenecektir.  Hataları telafi etmek için eğitimde şartlar düzeltilmelidir. İnsan ne kadar yanlış içerisinde olursa olsun o insanın düzeltilmesi için, güzele yönlendirilmesi için doğru eğitim verilmesi gerekiyor. Suç, doğuştan gelen vasıf değildir, sonradan kazanılan bir vasıftır, bundan dolayı değiştirilebiliriz.” diye belirti.

“Anne ve babalar çocuklarını susturmak için ellerine cep telefonlarını veriyorlar”

Teknolojinin de çocuklar üzerinde olumsuz etkiler bıraktığını söyleyen Kula, “Öncelikle aileler şunu iyi bilmeleri gerekiyor. Artık günümüzde çocuklar farkına varmadan çok tehlikeli durumlarla karşı karşıya gelebilir. Nedir bunlar; mesela cep telefonu ve bunun içinde internet dediğimiz güçlü bir ağ var. Bu durum öyle bir noktaya gelmiş ki biz artık çocuklarımıza mama bile verirken cep telefonunu gösteriyoruz. Hatta anne ve babalar çocuklarını susturmak için ellerine cep telefonlarını veriyorlar. Bu doğal bir şey gibi gelebilir ama bu kontrolsüz bir şeydir, bu alışkanlık haline gelirse bunun önüne geçilemez.” ifadelerini kullandı.

“Herkes sorumluluk almalı”

Kula, “Bir kavram üretildi ‘özgürlük` diye… Kimin ne yaptığı belli değil, bunların sınırlandırılması gerekir. Okul aile birliği öğrencide görmüş olduğu olumsuz davranışları uzmanlara iletmelidir. Düzeltilmeyecek hiçbir şey yok, yeter ki bu işin içerisine girilmiş olsun. Hepimizin sorumluluğu vardır. İnsan doğarken cani değildir. Canileşmişse, hapishanede bu kadar insan varsa herkesin elini vicdanına koyması, sorumluluk alması gerekiyor.” dedi.

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ; 2013 yılında bin 527 tutuklu 451 hükümlü, 2014 yılında bin 522 tutuklu 540 hükümlü, 2015 yılında bin 665 tutuklu 729 hükümlü, 2016 yılında da bin 664 tutuklu ve 790 hükümlü çocuğun cezaevlerinde olduğu bilgisini vermişti. (M. Hüseyin Temel, Osman Yürür-İLKHA)






 

Bu haberler de ilginizi çekebilir