• DOLAR 32.537
  • EURO 35.01
  • ALTIN 2434.22
  • ...
Üstad`ın Yerine Şehid Olan Hafız Ali
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 
Feyzullah Zerey / Doğruhaber
 
Defalarca verilen zehirlerin etkisi, yaşlılık ve hapishane şartları Üstadı çok yıpratmıştı. Hastalanan Üstadın yanına hiçbir talebesi dahi bırakılmıyordu. Bu durum talebeleri için dayanılması zor hal idi. Üstadı için bir şey yapamamanın üzüntüsü içinde kıvranan Hâfız Ali ağabey sonunda koğuş arkadaşlarını topluyor; “ben dua edeceğim, siz âmin diyeceksiniz” diyerek onları tembihliyor. Ve dua ediyor: “Ya Rabb!, şu kadar insan, biz çaresiz kaldık. Üstadımıza elimiz yetişmiyor. Hiçbir şey yapamıyoruz. Eğer eceli geldiyse, onun yerine benim canımı al, ona afiyet ver” der. Bu içten ve samimi duaya, çok geçmeden Cenab-ı Allah’tan cevap geliyor. Hâfız Ali hapishanede hastalanır ve hastaneye kaldırılır. Ve Risale-i Nur cemaatinin şehitler halkasına bir kahraman daha eklenir. Hastanede, 7 Mart 1944 tarihinde kırk altı yaşında iken, çok sevdiği Üstadı bedeline şehid olur

Hafız Ali (Ergün), 1898’de Isparta’nın Barla kasabasına bağlı İslâmköy’de dünyaya geldi. İmamlık yapan Hafız Ali, cumhuriyetin ilk yıllarındaki baskı ve zorbalığın hüküm sürdüğü bir dönemde İslami hizmetlerinden ödün vermeyen kahraman bir imamdı. Kur’an’ın okutulmasının yasak olduğu o dönemlerde talebesi hiç eksik olmazdı. Risale-i Nur ile tanıştıktan sonra yoğun bir şekilde kendisini bu hizmete adadı. Risale-i Nur’ları el yazısıyla yazıp çoğaltıyordu. Onun evi tek başına bir matbaa gibiydi, yazdığı Risale’ler bütün Anadolu’ya dağıtılırdı. Bediüzzaman Hazretleri, Nurların en çok yazılıp çoğaltıldığı yerlerden biri olan İslâmköy’ünü “Nur fabrikası” olarak vasıflandırmış, Hafız Ali’yi de bu fabrikanın sahibi olduğunu belirtmiştir. Aynı zamanda İslamköy’ü kendi köyü olan Nurs ile bir tutmuştur.

İHLÂS ÖRNEĞI
Hafız Ali, gayet güzel Kur’ân okurdu. Hafızdı. Ehl-i velâyet ve ehl-i keşifti. Üstad Bediüzzaman, Hafız Ali’nin ihlâsını örnek olarak gösterdiği mektubunda şunları kaydeder:
 
“Kardeşlerimizden İslâmköylü Hâfız Ali Efendi, kendine rakip olacak diğer bir kardeşimiz hakkında gösterdiği hiss-i uhuvveti, çok kıymettar gördüğüm için size beyan ediyorum:
O zat yanıma geldi; ötekinin hattı, kendisinin hattından iyi olduğunu söyledim. ‘O daha çok hizmet eder’ dedim. Baktım ki, Hâfız Ali kemal-i samimiyet ve ihlâsla, onun tefevvukuyla iftihar etti, telezzüz eyledi. Hem Üstadının nazar-ı muhabbetini celb ettiği için memnun oldu. Onun kalbine dikkat ettim, gösteriş değil, samimî olduğunu hissettim. Cenâb-ı Allah’a şükrettim ki kardeşlerim içinde bu âlî hissi taşıyanlar var. İnşâallah bu his büyük hizmet görecek. Elhamdülillâh, yavaş yavaş o his bu civarımızdaki kardeşlere sirayet ediyor.” (Barla Lâhikası)
EVİNDEKI SIR
Hafız Ali’nin yaşadığı evi dillere destandır. Evin duvarlarında boşluklar, duvardaki tahta kaplamaların içinde gizli bölmeler yapılmıştı. Pencerenin altında hususî bölmeler yapılmıştı. Duvarın enine ve derinliğine doğru yayılan kısmına bir bölüm daha eklenmişti. Hafız Ali’nin evi yıllar sonra yıkıldı. Teneke kutular içinde saklanan Risâle-i Nur eserleri çıkarıldı. Hafız Ali, Nur talebelerinin hepsinin yakalanması ve bütün Risale-i Nur nüshalarının yok edilmesi tehlikesine karşı yıllar sonra bile evi yıkıldığında insanlar, bu esere ulaşsın diye bu kadar hassas davranmıştır. Nihayet yıllar sonra evi yıkılmış ve kalıntıları arasında lehimlenmiş tenekelerde el yazması Risale nüshaları bulunmuştur.
DENİZLİ HAPİSHANESİ
1943 yılında Denizli hapsine götürüldü. Ömrünü 17 Mart 1944 tarihinde Denizli hapsinde şehitlikle tamamladı. Vefatıyla Bediüzzaman’ı en çok ağlatan isimlerden biri, belki de birincisiydi. Vefat haberi geldiğinde Bediüzzaman hazretleri bir mektubunda şunları söyler; “Aziz, sıddık kardeşlerim! Ben merhum Hâfız Ali’yi unutamıyorum. Onun acısı beni çok sarsıyor…”

Said Nursî’nin “benim bedelime şehid oldu” dediği Hafız Ali’nin vefatı şöyledir:
1943 yılında Bediüzzaman’ın bulunduğu Denizli hapsine sevk edilenler arasında Hafız Ali de vardır. Bediüzzaman hapiste gizli düşmanları tarafından zehirlendiği sırada Hafız Ali de aniden rahatsızlanıp hastaneye kaldırılır ve orada vefat eder. Bunun üzerine Said Nursî “Hafız Ali benim bedelime berzah âlemine seyahat eyledi” demiştir.
“ÖLÜMÜ GÜLEREK KARŞILAYALIM”
Neredeyse sekerat haline girmiş bulunan Hafız Ali’nin ziyaretine giden Sav Kasabasından Hasan Kurt, onunla olan anısında Hafız Ali’nin şu sözlerini anlatmaktadır; “Kardeşlerim! Benim bu günlerde yüzde doksan dokuz berzah kapısını açma ihtimalim var. Ölümü severek karşılayalım… Ölümü gülerek karşılayalım… Nur Talebeleri ölümden korkmaz… Ben çok memnunum… Üzüldüğüm bir nokta ise: Şimdiye kadar bunlar bizi serbestçe vazife yaptırmadılar. Vay geliyorlar, vay gidiyorlar, baskın var, yakalayacaklar gibi hep endişeli oldu bu hizmetler... Artık, Risale-i Nur küfrün bel kemiğini kırmıştır… Risale-i Nur perdeyi yırtacak, esas hizmetler şimdiden sonra olacaktır inşallah… Ben o hizmetlere erişemediğim için üzülüyorum…”
Hafız Ali benim bedelime berzah âlemine seyahat eyledi
Bediüzzaman Hazretleri, Hafız Ali hakkında şunları dile getirmiştir; “…Gizli düşmanlar beni zehirlediler. Ve Nur’un şehid kahramanı merhum Hafız Ali benim bedelime hastahaneye gitti ve benim yerimde berzah âlemine seyahat eyledi, bizi meyusâne ağlattırdı. Ben bu musibetten evvel Kastamonu’nun dağında bağırarak mükerrer defa dedim: “Kardeşlerim, ata et, arslana ot atmayınız.” Yani, “Her risaleyi herkese vermeyiniz, tâ bize taarruz edilmesin.” Yaya gidilse yedi gün uzaklıkta Hafız Ali (rahmetullahi aleyh), mânevî telefonuyla işitiyor gibi, aynı vakit bana yazıyor ki: “Evet, Üstadım, Risale-i Nur’un bir kerametidir ki, ata et, arslana ot atmaz. Belki ata ot, arslana et atar ki, o arslan hocaya İhlâs Risalesini verdi.” Yedi gün sonra mektubunu aldık. Hesap ettik; aynı zamanda, ben dağda bağırırken, o da garip sözleri mektubunda yazıyormuş.
İşte, Nurun böyle bir mânevî kahramanının vefatı ve gizli münafıkların aleyhimizde desiselerle bizi cezalandırmaya çalışmaları ve benim zehirli hastalığımdan dolayı beni de hastahaneye resmî emirle mecbur etmek endişesi bizi sıkarken, birden inâyet-i İlâhiye imdada geldi. Mübarek kardeşlerimin hâlis dualarıyla zehirin tehlikesi geçmiş ve o merhum şehidin, kuvvetli emârelerle, kabrinde Nurlarla meşgul olması ve sual meleklerine Nurlarla cevap vermesi; ve onun bedeline ve onun sisteminde Nurlara çalışacak Denizli kahramanı Hasan Feyzi (rahmetullahi aleyh) ve arkadaşları perde altında tesirli bir surette hizmetler; ve düşmanlarımızın dahi, mahpusların birden Nurlarla ıslah olmaları cihetinde, hapisten çıkmamıza taraftar olması; ve Ashab-ı Kehf misilli Nur şakirtleri o sıkıntılı çilehaneyi Ashab-ı Kehf ve eski zaman ehl-i riyâzâtının mağaralarına çevirmesi; ve istirahat-i kalble Nurların neşrine ve yazmasına sa’yleriyle, inâyet-i Rabbâniyenin imdadımıza yetiştiğini ispat etti. (Yirmi Altıncı Lem´a)
ÜSTADINA BEDEL ŞEHİD OLDU
Bediüzzaman, Hâfız Ali’nin vefatı için şunu yazar: “Aziz, sıddîk kardeşlerim. Ben merhum Hâfız Ali’yi unutamıyorum. Onun acısı beni çok sarsıyor. Eski zamanlarda bazen böyle fedakâr zâtlar, kendi dostu yerine ölüyorlardı. Zannederim, o merhum benim yerimde gitti. Onun fevkalâde hizmetini eğer sizler gibi o sistemde zatlar yapmasaydı Kur’âna, İslâmiyete büyük bir zâyiat olurdu. Ben, onun vârisleri olan sizleri tahattur ettikçe, o acı gidiyor, bir inşirah geliyor.” (Şuâlar)
ÜSTADINA BEDEL HASTALANDI
Bediüzzaman, “Aziz kardeşim Hâfız Ali” hitabıyla kendisine yazdığı bir başka mektubunda, “Hastalığını merak etme. Cenâb-ı Hak şifa versin. âmin. Hapiste herbir saat ibadet on iki saat ibadet yerinde bulunmasından, çok kârlısın. İlâç istersen, bir kısım dermanlar bende var, sana göndereyim. Zaten ortalıkta bir hafif hastalık var. Ben mahkemeye gittiğim gün, herhalde hasta oluyorum. Belki sen bana yardım etmek için, eski zamanda birbirinin bedeline hasta olması ve ölmesi gibi harika fedakârlık gösteren zatlar gibi, benim bir parça rahatsızlığımı aldın” ifâdeleriyle fedakârlığını haber verir. (Şuâlar)
MAHKEME SAVUNMASI
Hâfız Ali, Denizli Ağır Ceza Mahkemesinde, “Efendim, evet ben, Risâle-i Nur’un hemen ekser parçalarını anlayarak okuduğum gibi Üstadım Said Nursî’nin de on iki seneye yakındır en gizli ve en ince esrarına kendimi vâkıf biliyorum” diye çekinmeden ifade veriyor
ÜSTADIN TAZİYESİ
Aziz, sıddık kardeşlerim, Ben hem kendimi, hem sizi, hem Risale i Nur’u tâziye ve merhum Hâfız Ali’yi ve Denizli Mezaristanını tebrik ediyorum. Meyve Risalesinin hakikatini ilmelyakîn ile bilen bu kahraman kardeşimiz, aynelyakîn ve hakkalyakîn makamına çıkmak için, kabre cesedini bırakıp melekler gibi yıldızlarda âlem-i ervahta seyahate gitti ve tam vazifesini yapıp terhisle istirahate çekildi. Cenâb-ı Erhamürrâhimîn, Risale-i Nur’un bütün yazılan ve okunan harfleri adedince defter-i a’mâline hasenat yazdırsın. Âmin. Ve onların sayısınca onun ruhuna rahmetler yağdırsın. Âmin. Ve kabrinde Kur’ân’ı, Risale-i Nur’u ona şirin ve enis arkadaş eylesin. Âmin. Ve Nur fabrikasına onun yerine on kahramanı ihsan edip çalıştırsın. Âmin, âmin, âmin.

Siz dahi benim gibi dualarınızda onu yâd ediniz. Bin lisan onun lisanı yerine istimal edip, o kaybettiği bir hayat ve bir dil yerinde mânevî bin hayat kazandı diye rahmet-i İlâhîden ümitvarız. (13.Şuâ)
KABRİNDE RİSALE-İ NUR’LA MEŞGUL OLMASI
Ben merhum Hâfız Ali’yi aynen hayattaki gibi Risale-i Nur’la meşgul olarak en yüksek bir ilimde çalışan bir talebe-i ulûm vaziyetinde ve tam şehidler mertebesinde ve tarz-ı hayatlarında biliyorum ve o kanaatle ona ve onun gibi Mehmed Zühdü’ye ve Hâfız Mehmed’e bazı dualarımda derim: “Yâ Rabbî! Bunları kıyamete kadar Risale-i Nur kisvesinde hakaik-i imaniye ve esrar-ı Kur’âniye ile kemâl-i ferah ve sevinçle meşgul eyle. Âmin. İnşaallah.” (13.Şuâ)
MEZAR TAŞINDAKİ YAZI
Denizli mahkemesinin beraatle neticelenmesinden sonra Üstad Bediüzzaman’nın ilk işi, hayatını kendisine feda eden talebesi Hâfız Ali’nin İlbade Mezarlığı’ndaki kabrini ziyaret etmek olur. Yanına birkaç talebesini alır ve kabristana gider. Kur’an okunur, Üstad hüzünlü bir şekilde dua eder. Kendisi ağlar ve çevresindekileri ağlatır. Sonra kalemini çıkarır ve mezar taşına şu satırları yazar. “Mahkeme-i Kübra-yı Haşrî’de, Risale-i Nur Talebelerinin Bayraktarı, Şehid Merhum Hâfız Ali. Rahmetullâh-i Aleyh. Ebeden Dâima. Said Nursi.”
 
 

Bu haberler de ilginizi çekebilir