• DOLAR 32.517
  • EURO 34.968
  • ALTIN 2433.248
  • ...
Salat ve Selam O`nadır...
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

✒ İLİM - İRFAN : Şüphesiz Allah ve melekleri peygambere salat ederler. Ey iman edenler! Siz de Ona salat ve selam ediniz. (Ahzab 56)

  Bu ayet ve bazı hadislerden dolayı ömürde bir defa Hz. Resulullah sallallahu aleyhi veselleme salat ve selam getirmek farzdır. İmam Şafii ve İmam Ahmed bin Hambel “Namazda son teşehüdden sonra farzdır.” demişler. Namaz dışında “sünnettir” demişler. Konuyla ilgili sayısız ayet ve hadis bulunmaktadır.

Bütün bu ilmi dayanakları bir kenara bırakarak değerlendirecek olursak, Peygamberimize salavat getirmek her Müslümanın ahlaki görevidir. Bize dünyalık bir işimizde yardım eden birine teşekkür etmek nasıl ahlaki bir vecibe ise, uhrevi ve dünyevi işlerimizde bize yol gösteren bizi karanlıklardan aydınlıklara çıkaran birine teşekkür etmemek ne büyük bir edepsizliktir…

Salavat, selam göndermek anlamındadır. Diğer bir ifade ile hatırladığını göstermek, sürekli öğretilerini takip ettiğini hissettirmek, yaptığı iyiliklere teşekkür etmektir.

Aynı zamanda Resul-i Zişan`a salavat getirmek bizim için bir kalkandır. Şeytanla aramıza çekilmiş bir settir. Salavat getirdikçe şeytan ve aveneleri uzaklaşacak, melekler yaklaşacaktır. Peygamber efendimizin manevi zırhı bizi çepeçevre kuşatacaktır.

Salavatın bir diğer fazileti dualarımıza şefaatçi olmasıdır. Hz. Ömer konuyla ilgili şöyle demiştir:

“Dua, peygamberine salavat getirmedikçe yerle gök arasında asılı kalır ve hiçbir şeyi yukarı çıkmaz.”

Haydi, O Halde Peygamberimize Salavat Getirelim…

Keskul

Karar vermede acele etmek:

Köyün birinde bir yaşlı adam vardı. Çok güzel, beyaz bir atı vardı. Bu atı almak isteyen kral ihtiyara nerdeyse bir servet teklif etti fakat adam satmaya yanaşmadı. Bir sabah kalktığında, bir de baktı ki; at yerinde yok. Köylüler bunun üzerine adamın başına toplandı: “Bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın” dediler. Yaşlı adam köylülere: “Karar vermek için acele etmeyin” dedi.

Köylüler yaşlı adamla alay ettiler. Aradan onbeş gün geçmeden at, bir gece vakti kapıya geldi. At çalınmamıştı. Dağlarda kırlarda dolaşmış, oralarda bulunan 12 yabani atı da peşine takıp getirmişti. Köylüler hata yaptıklarını söyleyip yaşlı adamdan özür dilediler. “Atın kaybolması bir talihsizlik değildi, Bak; şimdi bir sürü atın var.” dediler. “Karar vermek için gene acele ediyorsunuz” dedi yaşlı adam. “Sonrasında ne olacağını bilmiyoruz.” dedi.

Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düştü ve ayağını kırdı. Evin geçimini temin eden oğul, şimdi uzun zaman yatakta kalacaktı. Köylüler yine  geldiler yaşlı adamın yanına: “Bu atlar yüzünden biricik oğlun, bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başka kimsen de yok. Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın” dediler.

Yaşlı adam: “Siz erken karar verme hastalığına yakalanmışsınız.” diye cevap verdi. ”O kadar acele etmeyin, oğlumun bacağı kırıldı. Hayat böyle küçük parçalar halinde geliyor ve ondan sonra neler olacağını bilmemiz mümkün değil.”

Birkaç hafta sonra, ülkede büyük bir savaş çıktı. Ülkeye saldıran düşmanlara karşı eli silah tutan her genç askere çağırıldı. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri cepheye götürdüler. Köyü matem sardı. Çünkü giden gençlerin ya öleceğini, ya da esir düşeceğini herkes biliyordu. Köylüler, yine geldiler. “Haklı çıktın” dediler. “Oğlunun bacağı kırık ama, hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler belki asla geri dönmeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer.”

“Siz erken karar vermeye devam edin” dedi, yaşlı adam: “Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var, benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde. Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Allah bilir.” Acele karar vermeyin. Hayatın küçük bir dilimine bakıp, tamamı hakkında karar vermekten kaçının.” dedi.

FETVALAR

MAÇ TURNUVALARINDA KARŞI TARAFIN ÖDEDİĞİ PARA KUMAR MIDIR?

✒SORU: Halı sahada futbol turnuvaları düzenliyoruz. 20 kişiden oluşan bir futbol takımı kurduk. Maça başlamadan önce herkesten 70 TL topladık. Sonrasında ise toplanan bu parayı kazanan taraf alacak. Bu kumar sayılır mı?

✑CEVAP:  Maç turnuvalarında kaybeden tarafın kazanan tarafa verdiği para bir çeşit kumardır. Sadece kazananı tek kişi değil de bir gruptan oluşmuştur. Kumar büyük günahlardandır. Allah (cc) şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! İçki, kumar, tapmaya mahsus dikili taşlar, fal okları ancak şeytanın amelinden birer murdardır Onun için bunlardan kaçının ki, murada eresiniz.” (Maide 90) 

İbnu Kudame derki: İki kişi müsabakada bulunur da kendi taraflarından ortaya konan para kazanana verilirse bu caiz değildir, kumardır. Çünkü her iki taraftan biri ya kazanandır ya da kaybedendir. İster bunların ortaya koyduğu para eşit olsun ister biri fazla diğer az olsun fark etmez. Durum aynıdır. 

Fakat söz konusu müsabakaların mükâfatı oynayanlarca değil de bir başkası tarafından verilirse bu caizdir. Hanefi ve Şafi mezhebine göre kim tarafından verilirse verilsin caizdir. Maliki mezhebine göre ise sadece ülkeyi yöneten devlet başkanı tarafından verilirse caizdir. Onun dışındakilerin vermesi caiz olmaz.

SURELERİ TANIYALIM

HİCR SURESİ - Sure adını 80. ayetinden alır. Hicr halkı, Hz. Salih`in kavmi Semûd` dur. Hicr ise Arap yarımadasının kuzeybatısında, Medine`nin kuzeyinde vaktiyle Semûd kavminin yaşadığı, sarp kayalıklarla çevrili vadideki yerleşim yerinin adıdır.

  Mekke döneminde nazil olmuştur. Peygamberliğin 10 veya 11. yıllarında indiği rivayet edilir. 99 ayettir. 88. Ayeti Medine`de indirilmiştir. Nüzul sıralamasında 54. Sure olup Yusuf suresinden sonra, En`am suresinden önce indiği rivayet edilir.

Sure, genelde Allah`ı inkâr eden kavimlerin uğradıkları akıbeti anlatır. Aynı zamanda şeytanın Allah`ın emrine karşı gelmesi ve Adem (as) ile münakaşasını da konu edinir. Ayrıca Peygamber efendimizi de mesajlar vererek geçmiş kıssalarla onu teselli eder.

Sure “Elif, Lâm, Ra; bunlar kitabın, Kur`an`ın ayetleridir. Gün gelecek, kâfirler “keşke vaktiyle Müslüman olsaydık” diyeceklerdir.” Tehdidi ile başlar. Ardından peygamberlerini yalanlayan kavimlerin uğradığı akıbetleri sıralar. Şeytanın Adem`e secde etmeyişinin kibrinden olduğunu özellikle vurgular.

“O halde sen emrolundugun seyi açıkça söyle ve müsriklere aldırma” ayeti ile peygambere açıkça yol gösterir.

Sureye tam olarak bir teselli suresi demek yanlış olmayacaktır. “Sen Rabbini hamd ile tesbih et ve secde edenlerden ol. Ve sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabb`ine kulluk et.” Ayeti ile son bulmaktadır.

SURENİN TEMEL MESAJLARI

Her toplumun bir yaşam süresi vardır.

Kibirlenmek şeytani bir vasıftır. Allah her şeyi yerli yerinde yaratmıştır. Her şeyin kendine göre bir değeri vardır. Kendi yaratılışını beğenmemek Allah`ın işine karışmaktır.

Allah`ın merhameti çok geniştir. Ancak kâfirler için de gazabı çok şiddetlidir.

İnsanlar geçmiş toplumların yaşantısından örnekler ve ibretler almalıdırlar.

Allah`a isyan eden insanların dünyadaki yaşantılarına özenilmemelidir. Çünkü Allah onları hiç beklemedikleri bir anda helak edecektir…

EL- ĞAFFAR

Allah`ın güzel isimlerinden olan el-Gaffar, Günahları tekrar tekrar, çokça bağışlayan, daima affedici olan, çok affeden ve bağışlaması sonsuz olan, Çirkinlikleri örten, ayıpları gizleyen anlamalarına gelmektedir.

Bu İsm-i Şerifi El-Afuv isminden ayıran özellik günahları affetmekle kalmayıp yüze vurmamasıdır. Hâlbuki El-Afuv isminin tecellisi sonucu Allah bazen günahları tekrarlanmasın diye hatırlatır. Mesela biri bize bir yanlıç yapmış ardından gelip özür dilemişse, eğer ona nasihat etme manasında “bak sen şu şu hatayı yaptın, ama ben yine de seni affediyorum dersek El-Afuv ismi tecelli etmiş demektir. Ancak “seni affediyorum deyip yaptıklarının bahsini bile yapmazsak El-Ğaffar ismi tecelli etmiştir. Demek Allah (cc) bazılarını El-Afuv ismi ile uyarıp affederken bazılarını da El-Ğaffar ismi ile affetmektedir.

Bir hadis-i şerifte Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur;

“Melekler kulun günahını yazarlar ve daha sonra semaya yükselirler. Semaya yükseldiklerinde kulun amel defterinde bu günahın yazılı olmadığını, buna mukabil işlemediği sevapların yazılı olduğunu görünce Allah-u Teâla`ya şöyle derler;

“Ey Rabbimiz biz kuluna zulmetmedik. Ancak onun işlediğini yazdık.”

Buna karşı Allah meleklere şöyle buyurur: “Evet doğru söylediniz. Kulum o günahları işlemiş ve defterindeki sevapları işlememişti. Lakin kulum günahına tövbe etti ve gözyaşlarıyla benden af diledi. Bende onun günahlarını mağfiret ettim ve ona karşı cömertçe muamele ederek günahlarını sevaba çevirdim. Ben ikram edenlerin en çok ikram edeniyim.”

Bu haberler de ilginizi çekebilir