• DOLAR 32.614
  • EURO 34.799
  • ALTIN 2415.539
  • ...
‘İfademi işkencede  gözlerim bağlı imzalattılar`
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Enes Durmaz / Doğruhaber

15 Temmuz darbe girişimiyle binlerce insanı yakalayan, sorgulayan ve mahkûm edenlerin FETÖ/PDY mensupları olduğu ortaya çıktı. Bu darbe girişimden sonra özellikle yargı ayağı içindeki FETÖ üyesi hâkim ve savcıların ne tür haksızlık ve hukuksuzluklar yaptıkları da ortaya çıktı. FETÖ özellikle bölgede kendi boyunduruğu altına girmeyen ve saflarına katılmayan insanları önce çeşitli bahanelerle suçluyor sonra da hâkim ve savcıları aracılığı ile cezaevine gönderiyordu. Nitekim örgütün içine sızan eski bir polisin itiraflarında da belirttiği üzere Fetullah Gülen`in, tüm örgüte gizli bir talimat verdiği ve ‘Hizbullah`ı bitirin` dediği medyaya yansımıştı. Verilen bu gizli emir sonrası bölgede İslam`ı yaşamaya ve yaşatmaya gayret gösteren binlerce Müslüman, FETÖ`nün polis-istihbarat-yargı-bürokrat şebekesi tarafından katledilmiş, akıl almaz işkencelerden geçirilmiş ve onlarca yıl hapse mahkûm edilmişti.

Siverek T tipi Cezaevinde müebbet hapis cezasıyla tutuklu bulunan Mehmet Fidancı da bu binlerce mağdur Müslümanlardan sadece biri. 2001 yılında FETÖ polisleri tarafından kaçırılan, işkencelerden geçirilip sahte delil ve belgelerle yine FETÖ yargıçları tarafından hakkında onlarca yıl mahkûmiyet kararı verilen Mehmet Fidancı, gazetemize gönderdiği mektup aracılığıyla yaşadığı mağduriyetleri dile getirdi.    

20 GÜN BOYUNCA KAÇAK SORGU VE AĞIR İŞKENCELER

Fidancı gönderdiği mektupta, 24/03/2001 tarihinde Diyarbakır Bağlar semti Cengizler Caddesinde evden çıkıp işe gittiği sırada sivil bir arabanın önünü kestiğini ve arabadan çıkan sivil giyimli polislerin kimlik dahi sormadan ve hiçbir gerekçe göstermeden üzerine çullandığını aktardı. Kafasına silah dayanarak tekme tokat arabaya bindirildiğini aktaran Fidancı, “Yolda bir kaç kez durup beni arabadan indirdiler. Arazide çukurlara atıp kulağımın dibinde silah patlatarak ve tehdit ederek hiçbir ilişki ve alakamın olmadığı olay ve eylemleri üstlenip kabul etmemi, aksi takdirde kafama bir kurşun sıkıp orada bir çukura gömüp çekip gideceklerini söylediler. Polislerin bana zorla kabul ettirmek istedikleri suçlamaları kabul etmeyince bu defa el, ayak ve gözlerim bağlı bir şekilde bir binanın bodrum katı olarak tahmin ettiğim bir yere götürdüler. Burada el, ayak ve gözlerim bağlı ve zincirli olarak tam 20 gün boyunca sürekli sorgulayıp olabilecek en ağır (Filistin askısı, ters askı, elektrik şoku, domuz bağı, haya sıkma, poşetle boğma ve kaba dayak gibi) işkencelere tabi tuttular. Kısacası üzerimde tatbik edilmedik işkence türü kalmadı” ifadelerini kullandı.

GÜLEN İLE İLGİLİ DÜŞÜNCELERİMİ SORDULAR

Gözaltında kendisine işkence yapan paralelci polislerin zaman zaman Fetullah GÜLEN ile ilgili sorular sorduğunu aktaran Fidancı, “Bana, ‘biz de namaz kılıyoruz her ne kadar vatan görevimizi yaptığımız için gündüzleri kılmıyorsak da akşam eve gittiğimizde hepsini üst üstte, toptan kılıyoruz` diyorlardı. Şu anda bu polislerin çoğu FETÖ üyesi oldukları için yakalanıp cezaevine atıldılar. İşkence ve baskı altında geçen 20 günden sonra 13/04/2001 tarihinde polisler beni buradan alıp Diyarbakır Emniyet Müdürlüğüne götürdüler ve el, ayak ve gözlerimi açıp bir hücreye kapattılar. Burada da sanki yeni yakalanmışım gibi tutanak tutup tekrar sil baştan her gece sabahlara kadar sorgu ve işkencelere devam ettiler. Her türlü psikolojik baskılara maruz bıraktılar. Hiç bir ilişki ve alakam olmayan ve zorla bana isnat edip kabul ettirmek istedikleri eylem ve olayları üstlenmem için bana yaptıkları bu işkence ve baskılar yetmezmiş gibi hiçbir şeyden haberi olmayan eşimi de gözaltına aldılar ve beni onunla tehdit edip ‘şayet istediklerimizi yapmazsan aynı işkenceleri eşine de yaparız` dediler” şeklinde konuştu.

SAVCI-HÂKİMLER, POLİS NE DEDİYSE ONU YAPTI

3 ay boyunca gözaltında işkence ve baskılara maruz kaldığını ve daha sonra savcılığa, oradan da hâkim karşısına çıkarıldığını aktaran Fidancı bu hâkim ve savcıların da paralel yapının adamları olduğunu belirtti. Kendisine hiçbir şey sormadıklarını, konuşmasına dahi izin vermeden polisler ne dediyse onu yaptıklarını söyleyen Fidancı, şu anda bu hâkim ve savcıların çoğunun yakalanıp cezaevine atıldığını anlattı. Tutuklanan bu kişilerin basına yansıyan ‘Kime ceza vereceğimizi abilerden emir alıyorduk, Onların emirlerine göre hareket ediyorduk` ifadeleri de bu kişilerin kime hizmet ettiğini de açıkça ortaya koyuyor dedi. 

CEZAEVİNDEN ÇIKARILARAK TEKRAR İŞKENCELİ SORGUYA ALINDIM

Paralelci polislerin masa başında düzenlemiş oldukları sahte bilgi ve belgelerle paralel yapının hâkimleri tarafından tutuklanıp cezaevine konulduğunun altını çizen Fidancı kumpasın ayrıntılarını şu şekilde ifade etti:  ‘ben gözaltındayken (evde kimsenin olmadığı bir zamanda) polisler evime gidiyorlar. Evde işe yarayan tüm eşyalarımızı alıp götürüyorlar. Yanlarında götürdükleri birkaç el bombasını da evime koyup sözde bu bombalar evimde yakalanmış gibi tutanak tutup resimlerini çekip dosyama koyuyorlar. Zaten bu paralelci polisler beni cezaevine götürürken de bana ‘sen git arkandan daha ne belgeler göndereceğiz görürsün` diyorlardı. Cezaevine girdikten sonra bu paralelci polisler beni cezaevinde de rahat bırakmadılar. Cezaevinde daha bir ayım dolmamıştı ki sivil kıyafetli bu paralelci polisler elini kolunu sallayarak cezaevinde tek başına kaldığım koğuşun içine kadar gelip tekrar beni gözaltına götürdüler. Tekrar sorgudan geçirip her türlü fiziki ve psikolojik baskıyı yaptılar. Bu ikinci defa gözaltına alınışımda da bir buçuk ay daha gözaltında kaldım. Böylece toplam dört buçuk ay -130 gün- işkence ve baskı altında bir gözaltı süreci yaşadım” dedi.

AİHM`DEN, YAPILAN HUKUKSUZLUKLA İLGİLİ TÜRKİYE`YE CEZA

Gözaltında gördüğü bu vahşice işkencelerin kendisinde birçok kalıcı hastalıklara sebebiyet verdiğini belirten Fidancı, işkence izlerinin hala vücudunda bulunduğunu söyledi. Kendisine işkence yapıldığı ile ilgili defalarca Adli Tıpa başvurmasına rağmen hiçbir cevap almadığını söyleyen Fidancı, işkence yapan paralel polisler hakkında yaptığı şikâyet başvurularının da hep reddedildiğini aktardı. Her nereye başvurdumsa da hiçbir sonuç alamadım. Ayrıca bu dört buçuk ay gözaltı süresi içinde avukat tutma hakkı tanınmadığını ve hiçbir avukatla görüştürülmediğini belirten Fidancı, ‘Bu konu ile ilgili Avrupa İnsan Hakları mahkemesine yaptığım başvuruda haklı bulundum. AİHM avukat tayin hakkı ihlalinden dolayı Türkiye`yi haksız buldu. Ancak yakalanmam ile ilgili Emniyet kayıtlarında polisler tarafından kaçırıldığım ilk 20 gün kayda geçirilmemiş. Yakalanma tarihim 24/03/2001 değil de 13/04/2001 olarak kayıtlara geçirilmiş” ifadelerini kullandı.

‘İFADEYİ İŞKENCELER ALTINDA İMZALADIM`

Ceza almasına sebep olan ifade ve belgeleri gözleri bağlı işkence ile ve baskı altında imzaladığını belirten Fidancı, ‘Bu işkence ve baskı altından bir an önce kurtulayım diye imzaladım. Şayet daha başka belgeleri de imzalamamı isteseydiler yine de imzalardım. Yeter ki bir an önce o vahşi işkenceler altından kurtulayım diye hiç tereddüt etmeden yapardım. Bu işkenceler bende kalıcı birçok hastalığa sebep olmuş psikolojik ruhsal ve fiziki hasar oluşturmuştur. Ancak dosyama ve gözaltı raporlarına bakıldığında her şey hukuka uygun görünmektedir. Yalnız herkes de çok iyi biliyor ki bunlar sadece ve sadece hukuka uydurulmuş raporlardır. İşte şu anda paralelcilerin başta yargıda olmak üzere eğitimde ve diğer tüm alanlarda yaptıkları haksızlıklar ve hukuksuzluklar gün gibi ortaya çıktı. Çünkü bu yapı demek hile demek, bu yapı demek aldatma demek, bu yapı demek kumpas demektir. Gözaltında ölenler için intihar ettiği raporu tutulduğu, sakat kalanlara da doktora dahi gösterilmeden sağlam raporu verildiği bir vakıadır” şeklinde konuştu.

BENİ YAKALAYIP İŞKENCEYLE SORGULAYANLAR FETÖ`DEN TUTUKLU

“Beni yakalayan, sorgulayan ve olabilecek en ağır işkencelerden geçiren o dönemin Diyarbakır Emniyet Amiri Tem Şube Müdür v. Anadolu ATAYÜN ve onun ekibidir. Şu anda bunlar FETÖ üyesi suçlamasıyla cezaevinde bulunmaktadırlar.” diye konuşan Fidancı, “Benimle ilgili kolluk ifadelerinde geçen beyanlar bana ait değildir. İmzaladığım belgelerin tamamı bana zorla ve işkence altında imzalatılmıştır. Her iddia somut kanıt ve delil ister. Kanıtı olmayan iddia ise iftira olur. Bana isnat edilen eylemlerde bulunduğuma dair en ufak somut bir delil bulunmamaktadır” ifadelerini kullandı.

HUKUK KOMEDİSİ İLE MÜEBBET HAPİS CEZASI VERDİLER

Hiçbir hak ve hukuka riayet etmeyen ve tamamen taraflı olan Diyarbakır 3 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinde (DGM) 2001/177 dosyayla yargılandığını belirten Fidancı, “Bu mahkemede yargılanma esnasında adil bir yargılanmaya tabi tutulmadım, adil bir yargılanma için gerekli ortam, şart ve imkânlar sağlanmadı. Yargılanma aşamasında şahitlerin dinlenmesinden, dava dosyasının incelenmesinden ve delillerin toplanmasından ve değerlendirilmesinden söz etmek mümkün değildir. Duruşmalarda verdiğim ifadeler ve yaptığım savunma dahi çoğu defa kayıtlara geçirilmemiş, şahit olarak gösterdiğim kişiler ve ifadelerine başvurulmasını istediğim tanıklar duruşmalara çağrılmamış ifadelerine başvurulmamıştır. Daha sonra DGM`lerin kaldırılmasıyla dosyam özel yetkili Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesine devredildi. İlk başta biraz umutlandım ve en azından Ağır Ceza Mahkemeleri DGM`ler gibi taraflı davranmaz, hak ve hukuka biraz olsun riayet ederler diye düşündüm. Ancak sonradan gördüm ki 6. Ağır Ceza Mahkemesinin de DGM`den hiçbir farkı yokmuş. Sadece tabela değişti. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi dosyayı DGM`den aldığı gibi devam ettirdi ve aradan fazla bir zaman geçmeden de 13/01/2005 tarih 2001/177esas 2005/1 karar sayısıyla TCK`nın 146/1 maddesinden müebbet ağır hapis cezasıyla cezalandırdı. Ancak yaptığım itiraz üzerine dosyam Yargıtay`a gitti. Yargıtay 9. Ceza Mahkemesi itirazımı kabul etti ve bu ceza verilemez diyerek dosyayı bozup tekrar 6. Ağır Ceza mahkemesine geri gönderdi. Bunun üzerine yargılamaya devam edildi ancak 6. Ağır Ceza Mahkemesi 28/02/2008 tarihinde tekrar dosyamı bitirip müebbet ağır hapis cezasıyla cezalandırdı. Yargıtay 9. Ceza Dairesine yaptığım itirazım da kabul edilmedi ve cezam 07/07/2009 tarihinde onaylandı” dedi.

CEZA VEREN HÂKİMLER CEZAEVİNDE

“Bana müebbet ağır hapis cezasını veren 6. Ağır Ceza Mahkemesinin Başkanı olan Süleyman İNCE`dir. Şu anda bu adam FETÖ üyesi olduğu gerekçesiyle yakalanıp ceza evine konulmuştur. Ayrıca dosyamı onaylayan Yargıtay 9. Ceza Dairesinin iki üyesi Ekrem ERTUGRUL ve Ahmet Turan DAGAN da aynı gerekçeyle şu anda cezaevindedirler.”  diyerek adalet mekânizmasının kime hizmet ettiğine dikkat çeken Fidancı, “Şunu da belirtmek istiyorum ki yargılandığım mahkemede ancak tarih kitaplarında okuyabildiğimiz ‘sanığın idamına bilahare dinlenmesine` türü trajikomik vakaların bir benzerini yaşadım. Doktor raporlarıyla da sabit olduğu üzere sağlık sorunlarımdan dolayı duruşmalara gidemiyordum ve savunma hazırlayamıyordum. Bu nedenle de mahkemeden savunma için süre talebinde bulundum ancak mahkeme en insani bir hak olan bu talebimi de reddetti ve acilen beni mahkemeye çağırıp ceza verdi. Ve arkasından da savunmamı yazılı olarak gönderebileceğimi söyledi” ifadelerini kullandı.

CEZA VERENLER CEZAEVİNDEYKEN BU DAVALARIN SÜRDÜRÜLMESİNDEKİ ISRAR NİYE?

Müslümanlara bu mağduriyetleri yaşatanların ya tutuklanıp cezaevine konulduğunu ya da kaçtığını, ama bunların kumpaslarıyla mağdur olanların da mağduriyetlerinin devam ettirildiğinin altını çizen Fidancı son olarak şunları söyledi; “Dün kolluk kuvveti, yargı makamı olarak bu insanları kızağa çekip suçlu muamelesiyle infaz edenler, mağdur edenler, zindana atanlar ve onların hicrete çıkmasına sebep olanlar, terör suçlamasıyla görevinden el çektirilmiş, tutuklanıp ceza evine atılmış, kaçabilenler ise kaçmıştır. Peki, hala hangi akıl ve mantıkla onların yasal bir kılıfa büründürüp zindan veya hicretle mağdur ettiği Müslümanlar görmezden gelinir ve ‘Demoklesin kılıcı` misali aynı yasal kılıf öne sürülerek bu Müslümanların mağduriyeti devam ettirilir?”

Bu haberler de ilginizi çekebilir