• DOLAR 32.371
  • EURO 35.011
  • ALTIN 2325.545
  • ...
İslam`da Eğitimin Önemi Ve Kısa Tarihçesi!
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 
İşte Hacı İnan`ın kaleme aldığı makale...
 
Bismillâhirrahmânirrahîm!

“Yaratan Rabbinin adıyla oku! (O) insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku, Rabbin nihayetsiz kerem sahibidir. O (Rab) ki, kalemle (yazı yazmayı) öğretti. İnsana bilmediğini öğretti.” (Alak Sûresi: 1-5)

Hira dağında Resulullah (sav)’a inen ilk ayetlerin, Alak Sûresinin bu ilk beş ayeti celilesi olduğu konusunda âlimlerin ittifakı vardır. Böylece İslam dininin ilk emri, “Oku!” şeklinde okumayla ilgili olarak ilk sırada yerini almış oluyordu. Gök semanın kapıları, tarihin bu kesitinde vahyin nuruyla yeniden açılmış oluyordu. Allah (cc), o engin keremini yeniden insanlığın üstüne boşaltıveriyordu. Cebrail (as), insanlığa rahmet için yeniden kanatlarını çırpıyor ve yeryüzüne yeniden teşrif buyuruyordu. İnsanlığa önder, rehber ve peygamber olacak Muhammed’ül- Emini kucaklıyor, bağrına basıyor ve vahyin ilk sözcüklerini kendisine terennüm ediyordu.

Yeryüzü vahyin bu ilk huzmeleriyle yeniden nura boğuluyor, batıl dinlerin ve sapık düşüncelerin kaderlerinin karardığının ilk işaretlerini de vermiş oluyordu. Artık son din olan İslam’ın o rahmet dolu sayfaları açılmış oluyordu. Resul-i Ekrem (sav) Rabbinden aldığı vahyin incileri ve risâletin ağır sorumluluğuyla evine dönüyordu. Risâletin ağır sorumluğunun verdiği yorgunlukla bitap düşmüş ve kendini yatağın kucağına atıyordu. Muhterem eşi olan Haticet’ül-Kübra’dan teselli buluyor ve bir nebzecik yükü hafiflemiş oluyordu.

Resulullah (sav), inen bu ilk ayetlerle, aynı zamanda tebliğ sorumluluğunun altına da girmiş oluyordu. İlk önce işi, eşinden başlatmış oluyordu. Başına gelenleri ilk önce eşine anlatıyor ve inen ilk ayetleri de aynı şekilde ona öğretmiş oluyordu. Yakın arkadaşı ve sırdaşı olan Ebu Bekir’e, azatlı kölesi olan Zeyd ve akrabası olan ve henüz yedi yaşında olan Ali’ye de bu inen ayetleri öğretiyor ve onları İslam dinine davet ediyordu.

Artık vahyin kapısı açılmış, ayetler ve sûreler peş peşe inmeye başlamıştı. Resulullah (sav), inen ayetleri ilk başta kendisi ezberliyor ve muallimi olan Cebrail (as)’dan mefhum ve mahiyetini öğreniyor ve hayatında yaşamaya çalışıyordu. Daha sonra bu ayetleri, inanan müminlere öğretiyor, anlamalarını sağlıyor ve hayatlarında yaşamaları konusunda onlara örnek olup destek veriyordu. Bunun yanı sıra, inananların halkasına yenilerinin eklenmesi için davetini diğer insanlara ulaştırmaya çalışıyordu.

Resulullah (sav)’in içinde yaşamış olduğu toplum, cahil ve putlara tapan bir toplumdu. Toplumu idare edenler, zalim ve zorba insanlardı. Hak, hukuk bilmez ve adaleti gözetmezlerdi. Yeni bir dinin doğmasına da asla izin vermeyeceklerdi. Zira atalarından miras almış oldukları bu batıl din konusunda çok mutaassıp idiler. Özellikle toplumun elit kesimi, bu dinleri sayesinde büyük menfaatler elde ediyor ve saltanat sürdürüyorlardı. Dinlerinden kolay kolay vazgeçmeyecekleri kesindi. Onun için de Resulullah (sav)’a büyük sıkıntılar veriyor ve önüne engeller çıkarıyorlardı. İslam’ın açıktan tebliğ edilmesine ve taliminin yapılmasına müsaade etmiyorlardı. Bin bir güçlük çıkarıyor ve işi zorbalığa kadar götürüyorlardı. İslam’ın safına yeni katılanlara baskılar uyguluyor ve onun eğitim halkasında yer alanları tehdit ediyor, hatta türlü işkencelere maruz bırakıyorlardı.

Dinlerini öğrenme ve yaşama konusunda bu denli sıkıntı ve zahmetlere maruz kalan Müslümanların bu durumu, belki de daha sonra gelecek Müslüman nesillere bir bahane olmasın ve mazeretlerin arkasına saklanmasınlar diye Rabb’ül-Âlemin, bu şartlar içinde İslam dininin tebliğ edilip yayılması ve eğitiminin sürdürülmesini murad buyurmuştu. Resulullah (sav) ve ashabı, İslami eğitimi, çok büyük güçlükler ve sıkıntılar içinde sürdürüyorlardı. Gece karanlıklarından faydalanarak, en kuytu evlerde ve çok gizlilikler içinde ancak İslami eğitim sağlanıyordu. Zira batıl ehli olanlar, İslam nûrunun yayılmasından rahatsızlardı. İnsanların cehaletten kurtulup vahyin ilmiyle bilinçlenmelerine müsaade etmiyorlardı. Bunların engelleri hiçbir zaman peygamber ve Müslümanları İslami eğitimden alıkoymadı. Onlar, bütün şartları ve imkânları zorlayarak, İslami eğitimlerini sürdürmekte kararlı idiler. İşte bu kararlılık neticesinde, cahil ve putperest bir toplum içinde, İslam dininin öncüleri yetişti ve kıyamete kadar insanlığa örnek olacak şahsiyetler ortaya çıktı.

İçinde yaşadığımız toplumun üzerine cehaletin kara bulutlarının bütünüyle çöktüğü ve toplumu bir baştan öteki başa sardığı bir gerçektir. Asırlardır bu toplumdan İslami eğitim esirgenmiş ve özellikle bu son bir asırlık dönemde de zorla engellenmiştir. Eğitim kurumları lağv edilmiş ve binalarına el konulmuştur. Evlerinde İslami kitap bulunduranlar, en ağır cezalarla cezalandırılmışlardır. Resmi belgelerle de sabit olduğu üzere, cenaze namazı kıldıracak insanlar bulunamamış ve günlerce cenazeler yerde kalmışlardır. Bugün bile Müslümanlar, İslami eğitim konusunda birçok zorlukla karşılaşmakta, eskisi gibi olmasa bile yine de birçok sıkıntılar yaşanmaktadır. Devlet, yeteri derecede İslami eğitim için imkân sağlamadığı gibi, Müslümanların kendi imkânlarıyla eğitim vermelerine de müsaade etmemektedir.

Gençliğin içinde bulunduğu bunalım ve toplumun bir bütün olarak yaşamış olduğu travmayı da işin içine kattığımızda, Müslümanların işlerinin ne kadar zor olduğu daha açık bir şekilde anlaşılır. İçinde yaşamış olduğumuz toplumda, İslami ilim kalkmış ve âlimler yokluğa kadem basmışlardır. Âlimi olmayan bir toplumun ölü bir toplum olduğu gerçeğiyle meseleye baktığımızda, İslami hassasiyeti olan Müslümanların, nasıl büyük güçlüklerle karşı karşıya oldukları bir gerçek olarak karşılarına çıkar. Toplumun yeniden İslam’la dirilmesi, cehalet bulutlarının dağıtılması, insanlarımızın yeniden İslami ilimlerle donatılması, Kur’an ve Sünnetle yeniden ruh bulması için, Müslümanların İslami bir eğitim seferberliği içine girmeleri, üzerlerine ilahi bir vazife ve sorumluluktur. Evet, seferberlikten söz ediyoruz! Seferberlikten kastımız ise şudur: “Ya âlim ol ya da müteallim (öğrenci)”. Yediden yetmişe bütün kardeşlerimizin –kadın, erkek, yaşlı, genç- bu seferberlik ruhu ve eylemi içinde yer almalıdır. İmkânı olan Müslümanların da, bu eğitim seferberliğine ciddi katkı sunmaları gerekir. En temel ve zaruri ihtiyaçları dahi kısıp, imkânlarını bu hayırlı iş için değerlendirmeleri lazımdır. Öyle ki, bütün evlerimiz, sokaklarımız, mahallelerimiz, şehirlerimiz ve bir bütün olarak bölgemiz, Kur’an’ın nuru ile aydınlansın, onun ruhu ile dirilsin.

Allah’a emanet olun.

Hacı İNAN

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir