• DOLAR 32.392
  • EURO 35.093
  • ALTIN 2326.9
  • ...
`FETÖ`cü hâkim ve savcıların hükümleri bağlayıcı olmamalı`
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Gerek 28 Şubatçıların gerek FETÖ/PDY`nin dünden bugüne yaşattığı acı ve mağduriyetler her gün yeni bir boyutuyla ortaya çıkmaya devam ediyor.

Yaşanan mağduriyetlere bir örnek de Bitlis`te ikamet eden Arslan ailesine ait… Aile bireylerinden Şerafettin Arslan`ın FETÖ yapılanması tarafından bilinçli olarak hedef alınıp mahkûm edildiğini söyleyen İsmail Arslan, büyük acılar yaşadıklarını ve bunun neticesinde babasının hastalanarak hayatını kaybettiğini dile getirdi.

“Sokak olayı örgütsel suçla bağdaştırılarak abime 3 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi”

16 yıldır cezaevinde bulunan Şerafettin Arslan`ın kardeşi İsmail Arslan, ağabeyine kurulan komployu, abisinin ve kendilerinin çektiği sıkıntıları İLKHA`ya anlattı. Elazığ Fırat Üniversitesinde Makine Mühendisliği 3`üncü sınıf öğrencisiyken ağabeyinin tutuklandığını belirten Arsalan, şunları söyledi:

“Abim üniversite 3`üncü sınıf makine mühendisliği bölümünü okurken 1999 yılında tutuklandı. Son derece başarılı bir öğrenciydi. Babam onu çok seviyordu. Okuması için zor şartlar altında emek sarf etti. 16 yıl önce abim okuduğu üniversitede İslami kimliğinden dolayı sol görüşlü öğrenciler tarafından sürekli rahatsız ediliyordu. Nitekim bir gün 3 arkadaşıyla birlikte akşam namazını kıldıktan sonra camiden çıkarken bu grubun tahriklerine ve ardında bıçaklı ve sopalı saldırılarına uğruyorlar. Tabi sokak kavgası diye tabir edilen bu kavgada solcu öğrencilerden yaralanan olduğunu duyduk. Sonra bu sokak olayı örgütsel suçla bağdaştırılarak abime 3 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi. Hiç beklemediğimiz kararlar çıktı. Cezanın verilmesinin ardında babam hayal kırıklığına uğradı, günlerce yatakta kaldı. Dava süreci uzun sürdüğü için gidip gelmekte artık babamın takati de kalmamıştı. Büyük bir zulme uğradık.” dedi.

“Birikimli insanların cezaevlerinde hukuksuz bir şekilde tutulmamasını yetkililerin vicdanına havale ediyorum”

Mahkemenin müebbet hapis cezasına itiraz etmeleri sonucu ağabeyinin cezasının kasıtlı olarak daha da ağırlaştırıldığını ifade eden Arslan, sözlerine şöyle devam etti:

“Abim, Elazığ`da okurken yaşanan bu olaydan dolayı Malatya`ya gitmek zorunda kaldı. 2 yıl boyunca kendisinden haber alamadık. Yakalanınca büyük bir ceza verildi. Tüm itirazlarımıza rağmen ceza indirimine gidilmedi. Hatta bizler her itiraz ettiğimizde onlar bir kez daha ağırlaştırılmış müebbet verdiler. Cezaevine girdiğinde 23 yaşındaydı. İçerde okulunu okumayı devam etti ve 4 üniversite bitirdi. ÖSS`de Türkiye birincisi oldu. Elazığ Fırat Üniversitesinde Makine Mühendisliği 3`üncü sınıf öğrencisiyken tutuklandı. Gayretiyle cezaevinde Arapça, İngilizce, Osmanlıca öğrendi. Bu şekil birikimli insanların cezaevlerinde hukuksuz bir şekilde tutulmamasını yetkililerin vicdanına havale ediyorum.”

“Önce solcuları saldırttılar, sonra 3 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verdiler”

FETÖ/PDY ilişkili savcı ve hâkimler tarafından ağabeyinin cezalandırıldığını söyleyen Arslan, kendilerinin de ailece mağduriyet yaşadıklarını dile getirdi.

Yaşadıkları zorlu süreci anlatmaya devam eden Arslan, şunları söyledi: “Abim FETÖ`nün savcı, hâkim ve polislerinin kumpasıyla cezaevine konuldu. Bu kumpaslarla bir hayat karartıldı. Abim ve arkadaşlarına solcuları saldırttılar, yaşanan sokak kavgası nedeniyle 3 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verdiler. Ama abim hâlâ umutsuz değil. Abimin ilk yargılanması Malatya`da yapıldı. Burada 6 sene kaldı. Bu süre bizim için zordu. Babam o zaman kanser hastasıydı. Gidip gelmeler çok zor oldu. Bazı STK`ların girişimiyle abimi Bitlis Cezaevine getirdik. Bir müddet burada kaldıktan sonra bir zulüm daha bizlere yaşatılarak abim Ordu`ya sürgün edildi. Babamın hastalığı, maddi imkânsızlıklar, gidip gelmekteki zorluklar nedeniyle abimin buraya verilmesi için talepte bulunduk. Tekrar abimi Bitlis`e verdiler. Bu kez abim Üniversite okuduğu için Ankara`ya kendi isteğiyle gitti. Abim öğrenci olduğundan Ankara`ya götürüp getirilmesi için 6-7 bin TL bizden para istiyorlardı. Dolayısıyla abim bu kez okulunu okumak için kendi isteğiyle Ankara`ya gitmek zorunda kaldı.”

“Bir saat için 10 bin TL istemek hangi vicdana sığıyor”

Mağduriyetlerini ardı sıra anlatan Arsalan, bu süreçte babasını da kaybettiklerini belirterek, “3 ay önce babam vefat etti. Abimin taziyeye gelmesi için başvuruda bulunduk. Bir saat için bizden 10 bin TL para istediler. Bu parayı ödeyemeyince abim babamızın cenaze ve taziyesine gelemedi. Zaten acımız vardı. Bu parayı ödeyememek bizi üzdü. Ama abimin cenaze ve taziyeye katılamaması bizi daha çok üzdü. Bir saat için 10 bin TL istemek hangi vicdana sığıyor.” dedi.

“Hâkim ve savcıların FETÖ mensubu oldukları ortaya çıktı”

Ağabeyine ceza veren hâkim ve savcıların 15 Temmuz ABD destekli darbe girişimi sonrası başlatılan FETÖ/PDY soruşturması kapsamında cezaevine konulduklarına dikkat çeken Arslan, bu savcı ve hâkimlerin verdiği cezaların hukuki bir geçerliliğinin olmadığını vurguladı.

Arslan, sözlerine şöyle devam etti: “Abimi sorgulayan hâkim ve savcıların FETÖ`den açığa alınıp alınmadığını araştırdık. Abimi Malatya`da ilk yargılayan bazı hâkim ve savcıların vefat ettiğini duyduk. Temyiz için gönderdiğimiz Yargıtay`daki avukat, hâkim ve savcıların FETÖ mensubu oldukları ortaya çıktığını söyledi. Bugün FETÖ`nün savcı ve hâkimlerinin verdiği hükümlerin bir geçerliliğinin olmaması gerekiyor. Yaptıkları kumpaslar hepsi ortadadır. Bizler adalet istiyoruz. Bugün abimin içinde bulunduğu Yusufîlerin tamamının FETÖ kumpasıyla yıllardır cezaevlerinde tutulduğu artık net olarak ortaya çıktı. Yetkililerin gerekenleri yapmasını bekliyoruz.”

“Karar tamamen hukuka aykırıdır”

Dava avukatı ise iki farklı gurup arasında çıkan ve kimin kimi bıçakladığı belli olmayan bir kavganın devlette karşı işlenen bir suç isnadıyla DGM`de dava açıldığını ve bunun neticesinde davanın müebbet cezayla sonuçlandığını belirtti.

Dava avukatı dosyayla ilgili şu bilgileri verdi: “Yaşanan bir basit kavgada, kimin bıçakladığı belli olmayan bu olayda bir kişi hayatını kaybeder. Şerafettin, İlhan ve Kemal yakalandıktan sonra, bu olayın devlete karşı işlenmiş suç olduğu iddiasıyla Devlet Güvenlik Mahkemesi`nde (DGM) dava açılır. Uzun süren davadan sonra 2002 yılındaki yasa değişikliği ile dava Malatya 3`üncü Ağır Ceza Mahkemesine intikal eder. 765 sayılı kanunun 463. Maddesi uyarınca yargılama yapılmalı ve görevsizlikle dosya Elazığ Ağır Cezaya gönderilmeliyken bu yapılmayıp, konu siyasi olarak kabul edildi ve 146. madde uyarınca ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi.”

Yapılan hukuksuzlukların gün yüzüne çıktığını, yeniden yargılanma taleplerinin göz ardı edilmemesi gerektiğini belirten Bitlis`in Tatvan ilçesinde faaliyetlerde bulunan sivil toplum kuruluşlarından Umut-Der Yönetim Kurulu Başkanı Yücel Oktay, Yusufî olarak tabir edilen İslami kimlikli mahkûmların mağduriyetini kendilerinin de dile getireceklerini söyledi.

Oktay, “Yıllardır yapılan hukuksuzluklar gün yüzüne çıkmış durumdadır. FETÖ`nün devlet içerisinde nasıl bir şekilde yapılandığını gördük. Tüm kamuoyu bunu gördü. Örgütlü yapılarını başka cemaatlere veya İslami kişiliklere karşı kullandılar, kumpaslar kurarak cezaevlerine koydular.” dedi.

“Yapılan haksızlıklar gün yüzü gibi aşikârdır”

Sadece İslami yaşantılarıyla öne çıkan kişilerin komplo ve kumpaslarla cezaevlerine konulmalarını Hz. Yusuf'un kıssasına benzeten Oktay, sözlerine şöyle devam etti:

“Bunlara Yusufî demenin de özel bir anlamı vardır. Çünkü Yusuf Peygamber de düzmece iddia ve kumpas neticesinde zindana konulmuştu. Bunu cezaevine gönderen zatlarda bizzat kendisinin suçsuz olduğunu, haklı olduğunu, fakat üst kademelerin bunu istediğini dile getirerek, cezaevine aldılar ve orada unuttular kendisini. Yıllar sonra Yusuf Peygamber hatırlandığında da kendisine dediler ki af edildin çıkabilirsin. Fakat o dedi ki, kadınlar ellerini niye kestiler, benim suçsuz olduğumu ispatlayın ondan sonra ben çıkabilirim dedi. Bugün içerde bulunan Yusufî kardeşlerimizin de durumu bunun gibidir. Düzmece iddianamelerle içeriye alındılar. İdameleri düzenleyen hâkim ve savcılar da bunu biliyorlardı. Yapılan haksızlıklar gün yüzü gibi aşikârdır. Bu durum onların dışarıya çıkması gerektiğinin en büyük göstergesidir. Kendileri haklı olarak yeniden yargılanma talep etmektedirler. Aileleri de bunu istiyor. Bu taleplerin göz ardı edilmemesi gerekir.”

“Devlet, Yusufîlerin mağduriyetini görmemezlikten geliyor”

Adaletin sadece bir kesime değil herkes için uygulanması gerektiğini vurgulayan Oktay, “Ergenekon ve Balyoz davalarında şunu gördük ki, dosyalar hemen raflardan indirildi ve yeniden yargılama yapıldı. İçerde hiç kimse kalmadı hepsi dışarı salındı. Fakat yıllardır Yusufilerin durumu gündeme getirilmesine rağmen, herkes kulağını tıkamış durumda, devlet bunu görmemeye çalışıyor. Kendilerine ikinci sınıf insan muamelesi yapılıyor. Ortada ciddi bir mağduriyet vardır. Bu mağduriyetin giderilmesi gerekir. 20 yıla yakındır içerde bulunan Ali Çelik ve Şarfettin Aslan kardeşlerimizin dosyalarının yeniden ele alınması gerekir. Yıllardır hem kendileri hem de ailelerin çektiği sıkıntı ve çileler vardır. Yeniden yargılanmalarını istiyoruz. Ailelerin de talepleri budur.” ifadesini kullandı.  (Şükrü Tontaş-İLKHA)
















 

Bu haberler de ilginizi çekebilir