• DOLAR 32.502
  • EURO 34.968
  • ALTIN 2429.585
  • ...
ŞEYH EDEBALİ HAZRETLERİ
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Feyzullah Zerey

Osmanlı Devleti’nin mânevî kurucusu, Osman Gâzî’nin kayınpederi ve üstadı ŞEYH EDEBALİ HAZRETLERİ

Aslen Karamanlı olan Şeyh Edebali 1208 yılında doğdu. Hadis, tasavvuf ve İslam Hukuku konularında ihtisas yaptı. İlk eğitimini Karaman’da aldıktan sonra Şam’da tahsilini bitirdi. Hanefi hukukçusu Necmeddin ez-Zahidi’nin öğrencisi oldu. Sadreddin Süleyman b.Ebül-iz ve Cemalettin el-Hasiri gibi dönemin tanınmış âlimlerinden dini ilim tahsil etti. Zamanın büyük âlim ve mutasavvıflarının sohbetlerinde bulundu.

Şam’da eğitimini bitirdikten sonra Eskişehir yakınlarında bulunan bir köye yerleşti. İnşa ettiği zaviyesinde dersler vermeye başladı. Bu sırada halkı da irşat eden Şeyh, fakirlerin her türlü ihtiyacını gidermeye çalıştı.

Dört yüz atlı gücü olan Osmanlı Beyliği, Anadolu’da uç beyliği yapmaktaydı. Beyliklerin birlikteliği bozulmuş, birbiriyle uğraşıyorlardı. Bu fırsatı değerlendirmeyi bilen Bizanslar da boş durmuyordu. Anadolu beylerini birleştirmek ve Anadolu’da İslami bir güç oluşturmak için hizmet yapanlardan biri de Şeyh Edebali idi. Kurmuş olduğu zaviyesinde Osman Gazi’nin yanı sıra beyliğin diğer idarecilerini de eğitti.

OSMAN GAZİ’NİN RÜYASI

Âlim ve mutasavvıfa karşı çok hürmetkar olan Osman Gazi sık sık onun ziyaretine giderdi. Gerek dini gerekse de idari konularda görüşlerini dinlerdi.

Misafir olarak kaldığı bir gecede bir rüyada; Şeyh Edebali’nin göğsünden bir ayın çıkıp kendi göğsüne girdiğini ve göğsünden bir büyük ağaç bitip dallarının âlemi kapladığını, altından birçok nehirlerin çıkıp insanların bu sulardan geçtiğini görür.

Sabah olup rüyayı anlatınca, Şeyh Edebali rüyayı şöyle tabir etmiştir:

“Sen, Ertuğrul Gazi oğlu Osman, babandan sonra bey olacaksın. Kızım Malhun’la evleneceksin. Benden çıkıp sana gelen nur budur. Sizin soyunuzdan nice padişahlar gelecek ve nice devletleri bir çatı altında toplayacaklar, Allah nice insanın İslam’a kavuşmasına senin soyunu vesile edecektir.”

Bilecik’in Osmanlılar tarafından fethedilmesinden sonra zaviyesini buraya taşıyan Edebali, aynı şekilde dini hizmetlerine devam etmiştir. Osman Gazi’nin vefatından sonra kızı ve torunu Alâaddin Bey ile Bilecik’te Edebalı’ya Kozağaç (Şimdiki Karaağaç) köyünün öşür ve hâsılatı verilmiş, kızı Rabia Hatun da kendilerine verilen bu köyü tekkeye vakfetmiştir.

OSMANLININ İLK KADISI VE MÜFTÜSÜ

Edebali, mutasavvıf olmasının yanında ilk Osmanlı kadısı ve müftüsüdür. Dönemin birçok fakihi ile görüşmüş ve onlardan ders almış, çok sayıda talebe yetiştirmiştir. Önde gelen öğrencilerinden aynı zamanda damadı Dursun Fakih, Edebaliden sonra Osmanlı Devleti’nin ikinci müftüsü ve kadısı olmuştur. Mevlid-i Şerif’in yazarı Süleyman Çelebi, Mahmut Paşa yönüyle ikinci kuşaktan Şeyh Edebali’nın torunudur.

1326’da Bilecik’te vefat etmiş, dergâhının yanında gömülmüştür. Eskişehir’de de adına bir türbe yapılmıştır. Vefatından bir ay sonra kızı, dört ay sonra da damadı Osman Gazi vefat etmiştir.

AHÎLİK

Şeyh Edebali, Anadolu Ahilerinin reislerindendir. Selçuklular ve Osmanlılar döneminde Anadolu’da kurulan üretici, esnaf ve çiftçi yardımlaşma teşkilâtı olan Ahîlik teşkilâtı özellikle Anadolu’nun yurt edinilmesinde, halk ve esnaf arasında İslâmî prensip ve emirlerin uygulanmasında büyük bir rol oynamıştır.

Gerek Selçuklu ve gerek Osmanlı Sultanlarından bazıları da bu teşkilâta vezirleriyle birlikte üye olmuşlardır. Ahilik teşkilatı, Osmanlı devletinin kuruluş döneminde fetih hareketlerinde büyük rol oynamış ve üyeleri cihad hareketlerine katılmışlardı. Moğolların Anadolu’yu istilâları sırasında Ahîler tam bir cihad anlayışıyla bu amansız düşmana karşı koymuşlardır.

BAZI TAVSİYELERİ

“Toprağa bağlanın. Suyu israf etmeyin. Mirasınızın sağlam kalmasına dikkat ediniz. Veriniz, cömert olunuz, elleriniz yumuk kalmasın. İlim sahiplerini koruyunuz. Ağaç dikiniz. Ödünç aldığınızı fazlasıyla iade ediniz. Kur’an-ı Kerimi güçlü olmak için okuyunuz. Bağınızı bahçenizi viran bırakmayınız. Hadis ezberleyiniz. Bildiklerini öğretenler unutmazlar. Asıl ölüm, ilimden payını almayanlaradır. Faydalı ile faydasızı bilenler bilgi sahipleridir...”

 

OSMAN GAZİ’YE NASİHATI

“Ey Oğul!

Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana... Güceniklik bize; gönül almak sana... Suçlamak bize; katlanmak sana... Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana... Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana... Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana... Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana.. Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana..

Ey Oğul!

Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı, Allah Teâlâ yardımcın olsun. Beyliğini mübarek kılsın. Hak yoluna yararlı etsin. Işığını parıldatsın. Uzaklara iletsin. Sana yükünü taşıyacak güç, ayağını sürçtürmeyecek akıl ve kalp versin. Sen ve arkadaşlarınız kılıçla, bizim gibi dervişler de düşünce, fikir ve dualarla bize va’dedilenin önünü açmalıyız. Tıkanıklığı temizlemeliyiz.

Oğul!

Güçlü, kuvvetli, akıllı ve kelamlısın. Ama bunları nerede ve nasıl kullanacağını bilmezsen sabah rüzgârlarında savrulur gidersin... Öfken ve nefsin bir olup aklını mağlup eder. Bunun için daima sabırlı, sebatkar ve iradene sahip olasın!.. Sabır çok önemlidir. Bir bey sabretmesini bilmelidir. Vaktinden önce çiçek açmaz. Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır. Bilgisiz kılıç da tıpkı ham armut gibidir. Milletin, kendi irfanın içinde yaşasın. Ona sırt çevirme. Her zaman duy varlığını. Toplumu yöneten de, diri tutan da bu irfandır.

İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, akşam ezanında ölürler. Dünya, senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmemiş gizlilikler, bilinmeyenler, ancak senin fazilet ve adaletinle gün ışığına çıkacaktır. Ananı ve atanı say! Bil ki bereket, büyüklerle beraberdir. Bu dünyada inancını kaybedersen, yeşilken çorak olur, çöllere dönersin. Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alma! Gördün, söyleme; bildin deme! Sevildiğin yere sık gidip gelme; muhabbet ve itibarın zedelenir...

Şu üç kişiye; yani cahiller arasındaki âlime, zengin iken fakir düşene ve hatırlı iken itibarını kaybedene acı! Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir.

En büyük zafer nefsini tanımaktır. Düşman, insanın kendisidir. Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir.

İnsan bir kere oturdu mu, yerinden kolay kolay kalkmaz. Kişi kıpırdamayınca uyuşur. Uyuşunca laflamaya başlar. Laf dedikoduya dönüşür. Dedikodu başlayınca da gayri iflah etmez. Dost, düşman olur; düşman, canavar kesilir!..

Savaşı sevmem. Kan akıtmaktan hoşlanmam. Yine de, bilirim ki, kılıç kalkıp inmelidir. Fakat bu kalkıp-iniş yaşatmak için olmalıdır. Hele kişinin kişiye kılıç indirmesi bir cinayettir…

Yalnızlık korkanadır. Toprağın ekim zamanını bilen çiftçi, başkasına danışmaz. Yalnız başına kalsa da! Yeter ki, toprağın tavda olduğunu bilebilsin. Sevgi davanın esası olmalıdır. Sevmek ise, sessizliktedir. Bağırarak sevilmez. Görünerek de sevilmez!.. Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez.

Bu haberler de ilginizi çekebilir