• DOLAR 32.57
  • EURO 34.893
  • ALTIN 2426.362
  • ...
15 Temmuz Emperyal Darbeye Post Modern Tokat
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Türkiye`de, 15 Temmuz 2016 gecesinde, TSK içerisinde örgütlenmiş kriptocu Fethullah Gülen Terör Örgütüne (FETÖ) mensup olduğu anlaşılan orta kademelerdeki bir grup muvazzaf askerin Cumhurbaşkanı RTE başta olmak üzere hükümeti devirerek yönetime el koymak maksadıyla darbe girişiminde bulunulmuştur. Bu darbe girişiminde, her ne kadar Diyarbakır, İncirlik, Ankara ve İzmir gibi bir dizi yerlerin mahallî düzeyde askeri üs olarak kullanılmış olunsa da, esasen Ankara ve İstanbul illeri tercih edilmiştir. FETÖ`nün amaçlarını gerçekleştirmek uğruna giriştiği darbe ile; Cumhurbaşkanı Erdoğan`ı öldürme teşebbüsünde bulunmuş, Başbakan Yıldırım`ın konvoyu taranmış, Genelkurmay, MİT ve emniyet binalarında çatışmalar yaşanmış,  Külliye ve TBMM`ye bombalar yağdırılmış, köprüler trafiğe kapatılmış, hava alanları, TÜRKSAT, TRT ile İBB gibi birçok kamu ve sivil kuruluşlar işgal edilmeye çalışılmış ve en önemlisi de darbeyi protesto etmek üzere meydanlara koşan halk üzerine ağır silahlarla taranarak vahşice katledilmiştir.

Darbe girişiminin duyulmasıyla birlikte başta Cumhurbaşkanı RTE ile siyasi partilerden MHP, HÜDA-PAR ve Hükümet, açıkça darbeye karşı olduklarını ilan edip halkı meydanlara davet ederken demokrasi ve cumhuriyetin ilkelerinin korunması gerektiğini söyleyen CHP ve ilkesel olarak bütün darbelere karşı olduklarını kamuoyuna aktaran HDP ise teorik olarak darbeye karşı olduklarını açıkladılar. Öte taraftan medya kuruluşları, ittifak halinde darbe girişimine karşı bir duruş sergileyerek halkın darbeye karşı kolektif bilinç ve toplumsal ittifakın oluşmasına aracılık etmiş ve en nihayetinde halk, Türkiye`nin her yerinde darbeye karşı sivil bir direniş ve haykırış örneğini sergiledi. Uzun süren bu gecenin sabahında halkın direnişi ve diğer kurumlar arasındaki işbirliği sayesinde darbe girişimi akamete uğratıldı. Bir haftayı geride bıraktığımız mezkûr darbe girişiminin arka planında kimlerin bulunduğu, nihai amaçlarının ne olduğu, neden başarılı olamadıkları ve bundan sonra nelerin yaşanabileceği hususları ise kamuoyunda ve TV`lerde yoğun bir şekilde tartışılmaya başlanmış ve ortaya çıkan yeni görüntü, video ve bilgi-belgeler ışığında bütün canlılığıyla tartışmalar devam etmektedir.

Darbenin yaşandığı ilk geceden bugüne millet, istikbal ve istiklali için coşkun bir sel gibi bütün kritik noktalara koşmuş ve muhtemel darbe olasılıklarına karşı meydanlarda nöbet etmeye devam etmektedir. Mitolojik bir ifadeyle Zühre bardağından boşalırcasına sokağa dökülen halk, emperyalist yerel işbirlikçi darbecilerin karşısında izzetli ve anlamlı bir duruş sergileyerek var olma mücadelesini sürdürmektedir. Vaziyet, asrın tahakkümcü ve sömürgeci emperyal güçlere karşı entelektüel kolektif geleneksel aklın gür sedasının zaferidir. Bu aklın menbağı, tarihtir, hafızadır ve en nihayetinde masumiyet ve mazlumiyetini bütün soyut-somut uzuvlarıyla hisseden Müslüman halkların çağrısından ve haliyle ezilmişliğinden gelir. Halk, umutlarını yeşermek için akli selim ile ay-altı âlemi fesada uğratan bozguncuları bertaraf ederken duygusal tepkimeleriyle yerden/ay-altı âlemden göğe/ay-üstü âleme ışık hızıyla yükseldiği, yüceldiği bir zaman ve mekânda bir araya geldiler. 16 Temmuz sabahıyla halk, zifiri karanlığın ihata ettiği endişelerin yerini nasıl aydınlığa bıraktığını tecrübeyle gözlemlediler. Bu nedenle 15 Temmuz darbe girişimi, aydınlık söylemin karanlık nifak ve ittifakın nasıl alacakaranlığa gömüldüğünün bir başlangıcıdır. Aynı şekilde 15 Temmuz, bir taraftan Türkiye tarihinin en karanlık gecesi olarak adlandırılabilecek bir tarih ve bir taraftan da simetrik olarak Türkiye`nin dönüşüm ve gelişiminin tarihsel kavşağının sembolü olmaya gebedir.

Öte yandan 15 Temmuz darbe girişimi, milletin meydanlarda şanlı ve izzetli direnişini içselleştirmeyen pozitivist materyalist düzlemin pragmatist eklektik savunucularının savlarının yeknesak olduğu bir sembolizmi de ihtiva eder. Bu halkı sürü psikolojisi veya afyonlaştırılmış kitle sürüsü şeklinde tanımlayan fantastik akımların ve “taşıma suyla değirmeni döndürmeye” çalışarak toplum inşa etme gayretinde olan sol-komün tandanslı ideolojik-politik hareketlerin savlarının sac ayaksız kaldığı bir dönemin adıdır 15 Temmuz. Öyle ki haysiyet ve hissiyat cellatları, halkın darbe karşısındaki izzetli duruş ve haykırışını adeta alaya alarak darbe girişimini bir senaryo, bir tiyatro olduğunu ileri sürerek darbe cenahının girişiminin berkemal olması için çanak tutmayı tercih ettiler. Ancak işin vahim kısmı, halkın meydanlarda canları pahasına bedenlerini askeri araçlara siper ederlerken mezalimi, azınlık marjinal ve çarpık demokrasi anlayışına sahip bu çevrenin ATM ve marketlerin önlerinde sıra sıra kuyruklar oluşturmasıdır. Bu çevrelerin kahir ekseriyetinin kendilerini konumlandırıp varlık teloslarını anlamlandırdıkları komünist dünya kavrayışları, pozitivist materyalist mefkûrenin bağırsaklarını temizleme görevini ifa ettiğinden var oluşlarının karşıt sebebi olarak görülen(!)emperyalist sisteme hizmet ediyor. Bu bakımdan eğer bir tiyatro veya senaryodan söz edilecek ise o da tarihsel süreç ve gelişmeler göz önünde bulundurulduğunda “komünist parti manifestosunun” kurgusal bir senaryo işlevine hizmet ettiğini söylemek pek ala mümkündür. Öyle ki mezkûr kesim, bilhassa da İslâmî cenah karşısında küresel ölçekte emperyalizmin emellerine çanak tutmasıyla, kendilerini ifşa etmişlerdir. Ayrıca halkın darbe girişiminin bertaraf etmesini spekülatif yaklaşımlar sergileyenlerin iddiaları analitik düzlemde ve sonuçlarıyla birlikte tahlil edildiğinde 15 Temmuz, özelde FETÖ darbe girişimi şeklinde görülse de, küresel vetirede bir emperyal sistemin hizmetine duçar olmuş bir zihniyetin darbe girişimidir.    

Sonuç olarak 15 Temmuz darbesi girişiminde bulunan mihraklar, halkın devrimiyle püskürtülerek post modern bir tokat yemişlerdir. Millet, evlerine çekilerek nesne olmayı değil, özne olmayı tercih ederek kendi kaderini belirleme gayretine girmiş ve bundan sonraki süreç ise hükümet ve diğer siyasi parti ile sivil toplum örgütleri başta olmak üzere kurumların vazifesidir. Osmanlı padişahlarının üçte ikisinin darbe ile tahtan indirildiği ve cumhuriyet sonrası çok partili sistemle birlikte neredeyse on yılda bir darbelerin gerçekleştiği de göz önünde bulundurulduğunda darbeciliğin bir virüs gibi olduğu tekrardan anlaşılmış ve bunun bir an önce üreme ortamının kökten yok edilmesi için ortak ve siyasal akıl yoluyla devlet hiyerarşisinden çıkaracak yöntem ve siyaset geleneği geliştirilmelidir.

Siracettin Aslan / doğruhaber

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir