• DOLAR 32.56
  • EURO 34.855
  • ALTIN 2433.258
  • ...
Coğrafyamızın İslam`la şereflenmesi – 4
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Ahmet Yılmaz / Analiz

Ta Medine’den geliyorlardı. Şam’ı almış, Kudüs’ü almış, Antakya’yı almışlardı. Hedeflerinde Peygamberlerinin “Bizans’ın kapıları bana açıldı” ve “Konstantiniyye fethedilecektir” müjdesini gerçekleştiren mücahidler olmak vardı. O yüce makama ulaşmak için Bizans ordularını kovalıyor, Anadolu kapılarını zorluyorlardı.

Madem, Hz. Muhammed Mustafa(S.A.S.) söylemiş, mutlaka doğru söylemişti. Hedefe mutlaka ulaşılacaktı. Bundan kuşku yoktu. Ama hedefe ulaştıran kim olacaktı? Bayrağı kim dikecekti Bizans kalelerine, Anadolu şehirlerine?

KAHRAMANMARAŞ’IN FETHİ…

Antakya’nın Hicri 15’te fethiyle Anadolu’nun bir kapısı açılmıştı. Diğer bir kapı Maraş’tı. Maraş fethedilir de arkasındaki dağlar aşılırsa Anadolu İslam’ın demekti.

Antep’in Hicri 15’te fethiyle Maraş’ın fethine yaklaşılmıştı. İslam orduları Maraş önlerinde sayılırdı.

MARAŞ, TARİHİ BİR ŞEHİRDİR

Maraş, bulunduğu coğrafyanın yaşadığı bütün karanlık çağları yaşamış bir şehirdir. Yerleşim yeri zaman zaman biraz değiştiyse de Maraş, ta Asurlar döneminde Mezopotamya’yı(El-Cezire’yi) Anadolu’ya bağlayan yolların üzerinde önemli bir ticaret noktasıymış. O zamanlar şehre, Markasi deniyormuş; Romalılar, şehre Germanicia adını vermişler; Bizans da bu adı kullanmış, bir ara Marassion adını da vermiştir.

Şehir, tarih boyunca Hitit, Asur, Med, Pers, Büyük İskender, Roma, Bizans ve 611’den sonra kısa bir süre Sasani hâkimiyeti yaşamış. İslam fethiyle şereflenince, Müslümanlar tarafından eski isminin Arapça söylenişiyle “Maraş” diye adlandırılmış. Şehir, Kurtuluş Savaşı sırasında Fransızlara karşı gösterdiği direniş vesilesiyle TBMM tarafından 7 Şubat 1973’te “kahraman” unvanıyla onurlandırılarak “Kahramanmaraş” adını almıştır.

MARAŞ’I HALİD B. VELİD FETHETTİ

Hz. Ömer(ra) zamanıydı. Şam bölgesindeki İslam ordularının başında Ebu Ubeyde b. Cerrah(ra) vardı. Ebu Ubeyde(ra), Seyfullah Halid b. Velid’i Maraş üzerine gönderdi. Halid(ra), Mekkeliydi. Mekke nere, Maraş nere… Ama fetihle, kardeş olacaktı Mekke’yle Maraş… Mekke, Maraş’ın kıblesi olacaktı. Maraş, o günden sonra hep Mekke’ye bakacaktı.

Maraş, Heraklius’un imparatoru olduğu Bizans’ın işgalindeydi. Halid b. Velid ve emrindeki ordu şehri kuşattı. Bizans, korkmuştu; direniş gücünü yitirmişti. Maraş’taki Bizans komutanları, Hz. Halid(ra)’in ordusuna fazla direnemedi ve kendilerine zarar verilmemesi koşuluyla şehri sulhla teslim etmeye razı oldu.

Hz. Halid(ra), şehirdeki Bizans güçlerinin Bizans topraklarına göç etmesine izin verip şehre girdi. Böylece Maraş coğrafyasında fethin işareti ilk ezan okundu.

Maraş kalesi, Bizans tarafından bir daha kullanılmasın diye yıkıldı. Bundan anlaşılıyor ki Maraş her ne kadar fethedildiyse de oraya Müslüman nüfus yerleşimi daha sonra olmuştur.

Müslümanların amacı, Anadolu topraklarına geçişti. Ebu Ubeyde*, Maraş’ın fetih emrini vermekle yetinmedi, Habib b. Mesleme’yi de El Hades** kalesi üzerine gönderdi. Kale, kısa sürede fethedildi. Elbistan Ovası’nı Orta Anadolu’ya bağlayan bu kale, Maraş’tan daha çok stratejik öneme sahipti.

DÜŞMAN MARAŞ’TAN VAZGEÇMEK İSTEMEDİ

Antep’i de içine alan Antakya-Urfa-Maraş üçgeni, hiçbir zaman Hıristiyan saldırılarından emin olmadı. Hıristiyanlık dünyası, bu bölgeyi İslam’a terk etmemek için yüzyıllarca direndi ve fırsat buldukça işgal etti.

Maraş’ın Hıristiyanlar tarafından işgali ve tekrar Müslümanlar tarafından fethinin kronolojisi bu sayfada alt alta yazılsa emin olun geriye bir şey yazmak için yer kalmayacaktır. İnsan, düşmanın azmini görünce bir daha anlıyor, bu toprakların İslam’a mal oluşunun ne büyük emekler gerektirdiğini ve bu uğurda ne çok kan döküldüğünü... Bizanslılar, Haçlılar ve sonra Ermeniler… Mücadele ta 14. yüzyılın eşiğine kadar sürmüştür. Şehir, pek çok kez yıkılmış, Müslümanlar tarafından bir daha onarılmıştır. Emeviler, Abbasiler, Hamdaniler şehri İslam’ın elinde tutmak için büyük çaba göstermişlerdir. İşgal ve işgalden kurtuluş o kadar çok tekrarlanmış ki, 500 yılı aşkın bir sürede bölgede hüküm süren neredeyse her İslam hükümdarı Maraş fatihi olma unvanı kazanmıştır.

“Abbasiler döneminde İslâm orduları Maraş bölgesinde iki önemli üs edindiler. Bunlardan biri Maraş merkezi, diğeri de çağlar boyunca çok önemli bir yerleşim merkezi olan ve Müslümanlar tarafından birkaç kez yeniden inşa edilen El-Hades şehriydi. Bugün Göynük olarak adlandırılan ve İnekli Gölü yakınlarındaki bu şehir, Malatya üzerine yapılacak seferler için bir üs olarak kullanıldı. Abbasi Halifesi Harun Reşid zamanında şehir yeniden yapıldı.

Harun Reşid, Maraş’ın batısında Haruniye (Düziçi) Kalesi’ni inşa edip doğusundaki El-Hades şehrine asker yerleştirdi. Böylece Bizans’tan gelen saldırıları engellemeye çalıştı. Harun Reşid zamanında Bizans’ın sınırlarını korumak ve Anadolu içlerine yapılacak seferleri düzenlemek amacıyla Avasım (uç) eyaleti kuruldu. Tarsus, Adana, Misis, Antakya, Antep, Urfa, Malatya’ya kadar uzanan bu bölgenin merkezi Suriye’deki Kınnesrin şehri idi. Adı geçen yerlerde Müslüman garnizonlar oluşturuldu. Müslümanlar, her yıl iki defa Anadolu içlerine akınlarda bulunurlardı. Bilhassa Maraş şehri*** bu akınların geçiş noktası olması sebebiyle önem kazanmaktaydı.”

Bizans, 1071 Malazgirt zaferinden sonra Selçuklulardan kaçan Ermenileri bölgeye yerleştirdi, böylece şehirde Ermeniler de söz sahibi oldular, 1296’ya kadar prenslikler kurdular. Şehir, İslam hâkimiyeti açısından ancak1337’da Maraş ve Elbistan çevresinde Dulkadiroğulları Beyliğinin kurulmasıyla istikrara kavuştu. O günden sonra bölgede sıkıntı kaynağı olarak sadece Ermeniler kaldı.

Maraş, I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı’nın yenilmesiyle diğer bölge şehirleri gibi önce İngilizler (22 Şubat 1919); sonra Fransızlar (29 Ekim 1919) tarafından işgal edildi.

Ermenilerin desteğindeki Fransızlar, şehirde Müslüman kadınların örtüsüne el attı; fetih günlerinin ruhunu kaybetmeyen Maraş halkı Sütçü İmam’ın şahadetinin verdiği güçle onlara başkaldırdı ve nihayetinde Fransızlar şehri terk etmek durumunda kaldı.

Maraş, çok büyük gayretlerle fethedilmişti; kendisini emperyalist Fransa’nın ve Ermenilerin zulmüne teslim etmedi, direndi ve Hıristiyan âleminin Antep’i de içine alan Antakya-Urfa-Maraş üçgeniyle ilgili çabalarını bir kez daha hayal kırıklığıyla neticelendirdi.

MARAŞ, ZORAKİ ÇAĞDAŞÇILIĞA TESLİM OLMADI

Reşat Nuri Güntekin… Cumhuriyet’in önemli romancı ve fikir adamlarından… Muhtemelen Cumhuriyetten hemen önce eğitimci olarak gittiği Maraş’ta yüksekçe bir yere çıkar, şehri seyreder, camilerin çokluğuna hayret edip “Bu şehir adam olmaz!” der. Yüzünü Mekke’ye dönmüş bir Maraş’tan duyduğu rahatsızlığı ifade eder.

İşte Fransızlara karşı mücadele veren Maraş’a Cumhuriyet’in elit takımının bakışı… Madem, şehirde cami çoktu; şehir adam olmazdı. Şehir, yüzünü Mekke’den Batı’ya çevirmeliydi. Bizans’ın, Haçlının 500 yıllık mücadeleyle yapamadığını, Fransızın işgalle gerçekleştirmediğini Maraşlı, “Ankara, emrediyor” deyip yapmalı, yüzünü Mekke’den çevirip Batı’ya dönmeliydi.


İşgal günlerinde kadınının başörtüsünü Fransızdan koruyan Maraş halkı, Cumhuriyetten hemen sonra erkeğinin başlığı konusunda dipçiklere maruz kaldı. Kurtuluş Savaşı sırasında kendilerini Fransızlara karşı örgütlemek üzere bölgeye gelen Kılıç Ali, şimdi Fransızın yapamadığını yapmakta… Tamamlayamadığı görevi tamamlamaktaydı. Ya şapka giyeceksiniz ya da…

Gerisini kendisi de Maraşlı olan şair Necip Fazıl Kısakürek’ten okuyalım:

“…63 kişi tevkif ediliyor. Bunlar boyunlarına zincir takılarak birbirlerine bağlanıyor ve Adana’ya götürülüyor. Aralarında itilip kakılınca hepsinin birden boynunda aynı cendere acısı…

Adana’da tutukluları öyle bir yere tıkıyorlar ki –bir Maraşlının tabiriyle- köpekler bile barınamaz. Pislik, kazurat ve teaffün yuvası bir yer… Maraşlılar, milli müdafaaları zamanında memleketlerine geldiği vakit kendisine yapmadıkları ikram bırakmadıkları Kılıç Ali’ye başvurup şöyle diyorlar: Biz, memleketin belli başlı insanları olarak sizi Maraş’a geldiğiniz zaman başımıza tac ettik. Şimdi bizi bu pislik kuyusuna atmayı nasıl reva görüyorsunuz?

Cevap geliyor: Sizi yakında kurtaracağım! Sabırlı olunuz!

‘Yakında ipte sallandırılıp kurtulacaksınız!’ manasına, sinsilik ve alçaklıkta son haddi tutan bir cevap… Maşallah Ali Efendi, (lâkabı Maşallah –daima inşallah ve maşallah diye konuşurmuş) Abdülkadir ve Pekmezci Hacı Hüseyin idamlık… Bunlara hükümden önce soruyorlar: Son ihtar! Şapka giyecek misiniz, giymeyecek misiniz?

Cevap, üçlü bir koro hâlindedir: Giymeyeceğiz! Üçü de sıcak bir yaz günü buzlu bir şerbet içercesine şehitlik şerbetini zevkle, saadetle içiyor. Maşallah Ali Efendi’nin sehpada, boynunda ilmik, muazzam sözü: ‘Benim adım Maşallah, şapka giymem inşallah… Eşhedü…’(Son Devrin Din Mazlumları, s. 80)”

 

Maraş, bütün baskılara rağmen kendisini muhafaza etti. İslamî değerlerinden mümkün oldukça ödün vermedi. Özellikle şehirde kurulan İmam Hatip Lisesi, şehrin İslamî bir kimlik edinmesinde güçlü bir rol oynadı. İmam Hatip’te veya diğer okullarda yetişen pek çok genç üniversite okumak için gittikleri Ankara, İstanbul gibi şehirlerde daha çok Necip Fazıl fikriyatı çevresinde Türk-İslam sentezine yakın ama İslamî yönü daha güçlü bir çizgi üzerinde buluşarak Maraş’ın yapısını derinden etkiledi. Bugün Kahramanmaraş, hâlâ Türkiye’nin en muhafazakar şehirlerinden biri olarak kabul edilmektedir.

Osmanlı İmparatorluğu, Kafkas- ya’dan kaçan Çerkez, Çeçen, Kıpçak, Kara Kalpak gibi toplulukları Maraş’ta Ermenilerden boşalan yörelere yerleştirdi. Genellikle dindar olan bu kitlelerle Maraş’ın çoğu Kürt kökenli Alevileri arasında bir türlü uyum oluşmadı. Kürt Aleviler, onlara daima göçmen; onlar da Kürt Alevilere “gavur” gözüyle baktı.

Maraşlılardan dinlediğim bilgilere göre, Maraş’ın Kürt Alevileri geçmişte oldukça dindarmış. Öyle ki Alevi pirleri sadece kendi köylerini değil, Sünni köyleri de dolaşarak herhangi bir mezhep telkininde bulunmadan vaaz ü nasihatte bulunur ve Maraş halkından çok da saygı görürmüş. Buna rağmen göçmenlerle Aleviler arasında yeteri kadar kaynaşma olmamış.

1970’ten sonra Maraş da pek çok şehir gibi güçlü bir komünist dalgayla yüz yüze geldi. Cumhuriyet dönemi boyunca dini kurumları yasaklanan ve yıpranan Kürt Aleviler komünizm için hazır bir kitle oluşturdu. Göçmenler, yerli Türkler ve yerli Sünni Kürtler ise “Sünnilik” kimliği etrafında komünizme karşı durdu. Bu sırada bir güç, komünizme karşı oluşan bu dalgayı MHP’nin kontrolüne verdi; Alevilerle Sünniler arasındaki gerginliği günden güne artırdı ve nihayet 1978’de “Maraş Olayları” denen Maraş’taki Sünni-Alevi çatışması çıkartıldı. Bu çatışmadan sonra Alevilerin önemli bir bölümü, Maraş civarını terk etti. Bugün Kürt Alevi nüfusu Pazarcık, Elbistan gibi kimi ilçeler dışında yoğunluğunu kaybetmiş.

1980 sonrasında Sünni Türk ve Sünni Kürt Maraşlılar, “Türkeşçiliği” sorguladı; MHP’den Türk-İslam sentezine doğru büyük bir akış yaşandı. Sünni Türklerle Sünni Kürtler, saf bir İslamî çizgi veya Türk-İslam sentezi üzerinde kaynaştı. Alevi Kürtler ise çok küçük bir kesimi hariç, PKK’nin de etkisiyle dinden tamamen uzaklaştı.

Maraş’ın Sünni Türk ve Sünni Kürtlerinin dışladığı Maraş Kürt Alevileri, pek çok Alevi kitleyle birlikte belki İslam tarihinin yöremizdeki en önemli irtidat vakalarından birini yaşamaktadır. Dedeleri Müslüman olan bu halk, kendisine İslam’ı anlatmaya cesaret edecek İslam tebliğcilerini beklemektedir.

 

Dipnotlar

* Balazüri’ye göre Hz. İyaz b. Ganm(ra)

** Muhtemelen Aksu Irmağı kıyısında kurulmuş, Orta Anadolu’ya geçişi sağlayan geçitte bulunan, bugün tamamen yok olmuş tarihi bir şehir…

*** Maraş, Muaviye döneminde Adadolu`ya yapılan gazveler için askeri üs yapılmış. Ama Maraş`la ilgili bilgileri derlerken Trabzon`la ilgili makalelerde Trabzon`un Of, Çaykara gibi ilçelerinin 15. yüzyılda Maraşlı Şeyh Osman Efendi ve kardeşinin çabalarıyla İslam`la şereflendiğini öğrendim. Bu bilgi Maraş`ın aynı zamanda Anadolu`nun İslamlaşmasında zamanla bir manevi üs haline geldiğini gösteriyor.

Kaynaklar:

1. Ahmet Demir, İslam’ın Anadolu’ya Gelişi

2. Diyanet İslam Ansiklopedisi Kahramanmaraş maddesi

3. Maraş Valiliği resmi internet sitesi

4. Büyük Larousse Ansiklopedisi

Bu haberler de ilginizi çekebilir