• DOLAR 32.535
  • EURO 34.795
  • ALTIN 2425.171
  • ...
Coğrafyamızın İslam`la şereflenmesi – 5
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Ahmet Yılmaz / Analiz


İslam medeniyetinin inşa ettiği bir inci: MARDİN

Mardin, son yıllarda diyalogun şehri olarak tanıtılır. Oysa Mardin, fethedildiği günden bu yana sadece İslam’ın şehridir. Orada Hıristiyanların ve daha önce Şemsilerin (Güneşe tapanların) bulunması İslam’ın, sadece İslam’ın hoşgörüsünün ürünüdür.

Mardin, Miladî IV. Yüzyıla kadar adı bile duyulmamış bir yerdi. İslam ordularının bölgeye geldiği dönemde Amed (Diyarbakır) ile Dara (Köyü) arasında ikinci derecede bir kaleydi.* Kale, Bizans hakimiyeti altındaydı. Rivayete**göre Mardin ovasındaki halkın Sasanilere karşı yardım istemesi üzerine Bizans Kralı Heraklius, Trabzon yöresinden Arsius’u Mardin ve çevresine vali olarak tayin etti. Arsius, bir tarihçinin avcıların yetişemediği Ankaya benzettiği Mardin’i kendisine kale olarak seçti, orada ordugah kurdu, böylece Mardin’in önemi bir miktar arttı.

MARDİN İSLAM’LA ŞEREFLENİYOR

Hicri 17 veya 18 (639)… Daha önce Hurri, Mitani, Asur, Med, Pers, Makedonya, Selevkos, Roma, Sasani ve en son Bizans karanlık çağlarını yaşayan Mardin’in İslam’la şereflenme zamanı gelmişti.

İslam’ın sesi; şehir, kasaba ve köylerde “Bizi bu zalimlerden kurtaracak kimse yok mu?” diyen mazlum halkları kurtarmak için yola çıkan mücahidlerin sayesinde Medinelerden ta Mardin önlerine ulaşmıştı.

Fatihimiz Hz. Iyaz b. Ganm ve Hz. Halid b. Velid(ra) komutasındaki İslam orduları Habur yöresini sulhla fethetti ve istişarede bulunduktan sonra ovadaki ilerleyişini sürdürdü.

O günlerde yörenin önemli merkezlerinden olan Re’su’l-Ayn(Ceylanpınar)’ın meliki Şehriyard çevre emirleri topladı ve İslam ordularına karşı güvenilir bir kale olarak gördüğü Mardin’in meliki Arsius ile ittifak kurdu. Hatta rivayete göre Şehriyard’ın oğlu Amud, Arsius’un kızı Marye ile evlendi; böylece ittifak aile bağıyla pekiştirildi.

RE’SU’L-AYN (CEYLANPINAR) YAKINLARINDA BİR ÖN ZAFER

İslam ordusunun ovada ilerlemesi üzerine paniğe kapılan Re’su’l-Ayn(Ceylanpınar) meliki Şehriyard, oğlu Amud, Harran meliki Rodos ve Kefertusa valisi Tuta komutasındaki 20 bin kişilik bir orduyu İslam ordusunun üzerine gönderdi.

Halid b. Velid(ra), 500 veya bin 500 kişilik bir kuvvetle onlara karşı koydu, birebir çarpışarak Harran meliki Rodus’u öldürdü, Re’su’l-Ayn melikinin oğlu Amud’u da esir aldı. Şeyhriyard’ın ordusundan 1700 kişi öldürüldü, 5000 kişi de esir düştü. Esirlerin bir kısmı İslam’ı seçtiğinden derhal serbest bırakıldı, gerisi elde tutuldu.

ÖLDÜRMEYE GELİRKEN İSLAM’DA HAYAT BULDU

Müslümanların zaferini duyan Mardin meliki Arsius, kızı Mariye ile konuşup onu İslam ordusuna gönderdi. Mariye, gördüğüm rüya üzerine Müslüman oluyorum diyecek ve İslam askerlerini kaleye davet edip esir ederek kendileriyle antlaşmaya zorlayacaktı.

Mariye Hz. Iyaz(ra)’ın huzuruna vardığında Bizansların meliklerine yaptığı gibi ona secde etmek istedi; Iyaz(ra) “Biz, Hz. Muhammed’in(S.A.S.) yüce dini üzereyiz. Cenab-ı Hak kibri, gururu, ve kendini beğenmeyi kalbimizden gidermiştir” diyerek ona engel oldu.

Ardından Iyaz(ra), ona gerçek geliş sebebini söyledi. Mariye şaşırdı, nerden öğrendiğini sordu. Iyaz(ra), Peygamberimizin ona bu durumu rüyasında haber verdiğini söyledi. Bunun üzerine Mariye Müslüman oldu ve İslam ordusuyla işbirliği yaptı.

SAHABELER ESİR DÜŞTÜ

Fatihimiz Iyaz(ra)’ın yiyecek temini için Urfa ötesine gönderdiği bir İslam birliği yolda Re’su’l-Ayn meliki Şehriyard’ın 500 zırhlı adamına denk geldi ve esir edildi.

Şehriyard, onları daha güvenilir bir yer olarak gördüğü, Mariye’nin Mardin civarındaki kalesi Kale-i Mer’e’ye (Kadın Kalesi`ne) gönderdi.

KALE İÇTEN FETHEDİLDİ

Müslüman esirleri Kale-i Mer’e’ye götüren Bizans askerlerinin başında Mişa b. Abdülmesih adında bir patrik vardı. İlmiyle meşhur bu patrik, kendisini Habur çevresinin fethinden sonra İslam’la mücadeleye vakfettiği halde Müslüman esirlerin başta namaz olmak üzere hallerinden etkilendi ve Müslüman oldu.

Kalesine dönen Mariye, Mişa ile birlikte İslam ordusunun işini kolaylaştırdı. Bir gece İslam ordusu Mardin’e saldırırken Mariye ve Mişa da Müslüman esirleri serbest bıraktılar. Düşman iki ateş arasında kaldı ve teslim oldu. Vali Arsius Harran’a kaçtı.

BİZANS DİRENİYOR

Mardin çevresinin İslam ordusunun eline geçmesi üzerine Diyarbakır(Amed) melikesi Meryem ed-Dariye ve diğer civar Bizans emirleri Bizans’tan da yardım alarak İslam ordusuna karşı harekete geçtiler.

İslam ordusunun yiyeceği azalmış olmasına rağmen Hz. Halid b. Velid(ra) beş bin kişilik bir orduyla Bizans ordusunu karşılamaya gitti. Çıkan savaşta, Hz. Halid’in bütün kahramanlıklarına rağmen İslam ordusu yenildi, çok sayıda Müslüman esir edilerek Re’su’l-Ayn’e götürüldü. Olayı haber alan Iyaz(ra) derhal harekete geçip yöredeki bütün İslam kuvvetlerini toplayarak Bizans ordusu üzerine gitti. Allah’ın yardımıyla Bizans ordusu yenildi. Re’su’l-Ayn meliki Şehriyâd, atından düştü ve Abdullah b. Ömer(ra) tarafından öldürüldü.

Böylece Mardin yöresi kesin olarak İslam’ın hâkimiyetine geçti. Ancak, Müslümanlar, Mardin’deki Hıristiyan kalıntılarına karışmadı, hatta Şemsilere(Güneşe tapanlar) bile dokunmadı. Bugün Mardin yöresindeki küçük de olsa devam eden Hıristiyan varlığı İslam’la başka dinler arasındaki (haşa) diyalogun değil, İslam’ın hoşgörüsünün ürünüdür. Öyle ki Şemsiler bile 16. yüzyıl Osmanlı kayıtlarında hâlâ Mardin’de varlığını sürdüren bir topluluk olarak görünmektedir.

MARDİN, MERVANİLER DÖNEMİNDE CANLANDI

Mardin fethinden sonra yaklaşık yüz yıl Mariye’nin ve Amuda’nın soyundan gelenlerce yönetildikten sonra terk edildi, harabeye döndü. 105 yıllık bu harabelik dönemden sonra Hamdanilerin eline geçti.

Bu sırada yörede güçlenen Mervaniler, Hamdanileri bölgeden kovdu ve 990’da Mardin’i ele geçirdi. Mardin, Mervanilerin yönetiminde hızla kalkındı, şehir kimliğine kavuştu.***Mervanilerden sonra yeniden önemini kaybetti, hatta Selçuklu Hükümdarı Berkyaruk Mardin’i bir şarkıcısına hediye etti.

Şehrin ikinci kez canlanması uzun bir dönem Eyyübilere bağlı kalan Artuklu Beyliğiyle mümkün oldu. Bugün Mardin’deki tarihi eserlerin çoğu, Artuklu beyliğine aittir.

Mardin, (bir ara şehir emiri Moğol hakimiyeti**** tanıdıysa da) tarih boyunca hep İslam’ın kaldı; Kasımiyye ve Zinciriye gibi medreseleriyle Müslümanların ilmî birikimine büyük katkıda bulundu.

I. Dünya Savaşı’nın ardından Fransız kuvvetleri Mardin önüne gelip şehri ele geçirmek istedilerse de şehir halkı soba borularını kaleye yerleştirerek onları korkuttu. Direnişle karşılaşan Fransızlar Mardin’e çıkmaya cesaret edemedi.

Ama Mardin şehir merkezi Cumhuriyet Döneminde büyük bir kültür işgaline uğradı; açık saçıklık ve içki Mardin’e yayıldı. Bugün ise “diyalog” safsatasıyla Mardin, bir Müslüman-Hıristiyan şehri gibi gösterilmeye çalışılıyor. Tarihî belgelerle çelişen bu dayatma akl-ı selim ve ehl-i iman Mardinlilerin harekete geçmesiyle asla tutmayacaktır.

NUSAYBİN’İN FETHİ

Nusaybin, Mardin’den çok daha eski bir şehirdir. Tarihte, Nasturi ve Suryanilerin en önemli merkezlerinden biridir. İslam öncesinde burada kurulu bulanan Nusaybin Okulu pek çok Hıristiyan din adamı yetiştirmiş, Selman-ı Farisi(ra) da bir ara o din adamlarından birine konuk olmuştur.

İslam fethinden önce sık sık el değiştiren Nusaybin aksi yöndeki rivayetlere rağmen büyük bir ihtimalle Bizans’ın elindeydi.*****Şehir halkıyla Bizans arasında mezhepsel tartışmalar vardı. Bu yüzden şehir, Bizans’ın zulmüne maruz kalıyordu.

NUSAYBİN, SULHLA FETHEDİLDİ

Nusaybin’in İslam ordularınca fethine dair üç güçlü rivayet vardır. Her üç rivayetin ortak yönü,

1. Nusaybin’in kesinlikle Hz. Ömer(ra) tarafından fethedildiği

2. Nusaybin’in sulhla İslam ordularına teslim olduğu

İbn-i Esir’in aktardığı ilk rivayete göre Nusaybin, Irak’tan Ebu Ubeyde b. Cerrah(ra) destek için gelen İslam ordusunca Abdullah b. Utban tarafında fethedildi. Bu rivayete göre Nusaybin, yörenin ilk fethedilen şehirlerindendir.

İbn-i Kesir de iki rivayet aktarır. Birincisine göre, Nusaybin, Iyaz(ra)’ın gönderdiği Ebu’l Musa El Eş’ari tarafından fethedilmiştir. Bu rivayet zayıf kabul edilmektedir.

İbn-i Kesir, bir rivayet daha aktarır. Buna göre ise Nusaybin Irak tarafından gelen Abdullah b. Gassan komutasındaki İslam ordusunca fethedilmiştir. İbn-i Kesir, rivayetin devamında şunları aktarır. Nusaybin halkı ta Hz. Ömer(ra)’a kadar giderek Hıristiyan Arap olmalarından dolayı kendilerinin cizyeden muaf edilmelerini istemişler. Hz. Ömer(ra) onlara “Biz, alacağımız şeye cizye deriz, siz ne derseniz deyin!” demiştir.

Bu rivayete göre de Nusaybin yörede ilk fethedilen şehirlerdendir. Ancak daha yaygın olan rivayete göre Nusaybin Urfa’nın fethinden sonra fatihimiz İyaz b. Ganm(ra) tarafından fethedilmiştir. (Bir ihtimal, daha öncekiler bir tür teslim olma, bu rivayet ise gerçek fetihtir)

Buna göre, İslam fethinden önce şehrin başında Tiryatos diye bir vali vardı. Tiryatos, İslam ordusuna karşı koyamayacağını anlayınca halkı kilisede topladı ve onlara Müslümanlarla anlaşmayı teklif etti. Bunun üzerine şehrin ileri gelenleri, fatihimiz İyaz(ra)’a giderek, “Denetiminize aldığınız yerlerdeki insaf ve hayra dayalı adaletli uygulamalarınızı gözlüyoruz. Size gelişimizdeki maksadımız, diğer yerlerde uyguladığınız mürüvvet ve adaletinizden istifade etmektir.” dediler. Bunu üzerine Iyaz(ra) “Ey Tiyatros! Size uygulanacak yönetimimiz tamamen adalete dayanacaktır. Bil ki Cennab-ı Hakkın bize lütfettiği başarının sırrı, bizim zulüm ve azgınlıktan kaçarak adalet çizgisinde gitmemiz ve hakka uymamızdır. (Vakidi, Fütuhü’l Cezire)” der. Şehir, Urfa şartları üzerinden sulhla teslim alınır.

Batılı araştırmacılar, katı Hıristiyan olan El Cezire coğrafyasının hızla İslamlaşmasını hep Bizans’ın zulmüne bağlamışlardır. Oysa, bölgenin o zamanki merkezlerinden Nusaybin’le ilgili bu bilgi, El Cezire halkının

MARDİN ADININ MENŞEİ

“Şehrin ne zaman ve nasıl kurulduğu hakkında kesin bilgi yoktur. Mardin adı Süryânîce kaynaklarda Marde, Arapça kaynaklarda Mâridîn şeklinde kaydedilir. Kelimenin menşei hakkında farklı görüşler ileri sürülmektedir. Modern araştırmacılar Mardin kelimesinin savaşçı bir kavim olan Mardeler`le ilgili olduğunu, Mardeler`in İran hükümdarlarından Er-deşîr (226–240) tarafından buraya yerleştirildiğini zikreder. Mardin`in gerçek adının Merdin olarak halk arasında şöhret bulduğu ve "kaleler" anlamına geldiği de öne sürülen görüşler arasındadır. Bu adın, şehrin tabii savunma yeri olma ve gözetleme faaliyetlerini yapmaya uygun bulunma özellikleriyle ilgili olması muhtemeldir. Şehrin bugünkü adı Arapça kaynaklarda geçen Mâridîn`den gelmiştir. (Diyanet İslam Ansiklopedisi, Mardin maddesi)

Vakidî, farklı iki rivayette bulunur: Birincisine göre, Arsius’un Mardin’e gelmesinden önce Mardin’de “Din” adında bir Mecusi rahibi vardı. Adı, ta Horasan’a kadar yayılmıştı. Arsius, önce onunla dostluk kurdu, sonra onu öldürdü. Bunun üzerine halk “Mate Din (Din öldü)” dedi; bu ad sonradan Mardin şeklini aldı. (Bunun Kürtçedeki Mir Din (Din öldü) şeklinde olmaması için de bir neden yok.)

Vakidi’nin diğer rivayetine göre ise şehrin adı hava değişimi için şehre yerleşen “Mardin” adlı İran şehzadesinden gelmektedir.
Kaynaklar ve Notlar:

*Diyanet İslam Ansiklopedisi

**Vakidi, Fütûhü’ş –Şam

***Ahmet Demir, İslam’ın Anadolu’ya Gelişi

****Mardin halkının o günlerde Moğolla işbirliği yapan kendi emirlerine karşı kıyam için İbn-i Teymiye’den aldıkları fetva bugün bile gündemdedir.

***** Salim CÖHCE, İslam Hâkimiyeti Dönemine Kadar Ana Hatlarıyla Nusaybin ve Çevresi(Makale)
 

Bu haberler de ilginizi çekebilir