• DOLAR 32.38
  • EURO 34.973
  • ALTIN 2325.56
  • ...
Coğrafyamızın İslam`la Şereflenmesi – 10
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Ahmet Yılmaz / Araştırma

Cudi Dağı civarının fethi ve İslam`ın eseri olan CİZRE


Kimi şehirler var, insan onlara kardeş arar. Bitlis`e bir kardeş aranacaksa Cizre, bu kardeşliğe en güçlü adaydır. Cizre`ye bir kardeş aranacaksa en uygun aday Bitlis`tir.


Pek çok âlimimizin ilim yolculuğu Bitlis-Cizre arasında geçmiştir. Cizre`de Azizan mirlerinin kurduğu medeniyetin edebiyat semeresi Melaye Cizirî`dir. Bitlis`te Şerefhanların kurduğu medeniyetin edebiyat semeresi Şeyh Ahmedê Xanî`dir.


Bitlis, medeniyetini tasavvuf dergahları ve Üstad Bediüzzaman Hazretleri ile taçlandırdı, sonra uykuya çekildi. Cizre`de ise tasavvuf dergâhları bir dönem işlediyse de bugün kapısını kapattı gibi. Cizre, kendisini yeniden ilim-irfan dergâhlarına kavuşturacak bir nesil arıyor. O nesli yetiştirenler, tarihe bu çağda kendi coğrafyalarının ihya erleri olarak geçecekler.


İSLAM`IN CUDİ DAĞI ÇEVRESİNE ULAŞMASI


Cudi...Hz. Nuh(as)`ın gemisinin konduğu dağ...Dolayısıyla insanlığın ilk yerleşim alanlarından biri...
Cudi çevresi, tarihte Guti, Med, Pers, Sasani hâkimiyetlerini görmüştü. Sahabelerin tekbirleri dağ ve ovalarımızı inletmek üzere iken, muhtemelen, Cudi`nin doğusu Sasanilerin; batısı Bizans`ın elindeydi.(1) Hz. Nuh(as)`un ayak bastığı o topraklar, iki zalim arasında sürekli çekiştiriliyordu.


Cizre diye ünlü bir şehir bilinmiyordu. Her ne kadar kalesi Gutilerden kalma ise de Cizre, kendi halinde bir yerdi. Yanı başındaki Bâzab­dâ, sonra Bakârda kaleleri biliniyordu. Ayrıca Cudi etrafında Bizanslara bağlı kaleler vardı.


Şu bilgi, bize Cudi çevresinin iki aşamada İslam`la şereflendiğini gösterir. "İmam Ebu Yusuf`un Hireli bir raviden naklettiği rivayet dikkat çekicidir. Bu rivayete göre Cezire halkı, Kadısiye Savaşı`ndan hemen sonra İslam davetine icabet etmiştir. (2)


Bu bilgi Cezire`nin Sasani hakimiyeti altındaki kısmıyla ilgilidir ki burası da Cudi`nin doğusundan başlar, belki en çok Nusaybin yöresini kısmen kapsar.
Cudi civarının Bizans`a bağlı kalelerini, Vakidî anlatır ve bu bilginin ana hatları tarihçiler arasında kabul görür:

Diyarbakır(Amed)in fethinden sonra Hicri 17`de(Miladi 638) Fatihimiz Hz. İyaz b. Ganm Hazretleri, içinde Hz. Halid b. Velid gibi sahabelerin de bulunduğu komutan ve askerlerle birlikte Cudi yöresine yöneldi.

Cudî civarındaki kalelerin çoğu, rızayla İslam ordularına teslim oldu. Ancak Yanus b. Kalyus`un yönetimindeki kale direndi. Yanus, zalimdi. Hz. İyaz, onun yerinde bırakılması durumunda çevre halkları rahatsız etmesinden endişelendi. Müslümanlar, Yanus`un karısını babasının kalesinde esir aldılar ve Yanus`a durumu tekrar değerlendirmesi için elçi yolladılar. Yanus, içlerinde Şam fatihlerinden Hz. Halid b. Velid(ra)`in de bulunduğu on kişilik bir heyetle görüşmek istedi. Zalim derebey, sahabeleri hileyle esir alıp karısının serbest bıraktırmak istiyordu.

Seyfullah Hz. Halid(ra), Hz. İyaz(ra)a "İzin ver, gidelim!" dedi. Halid(ra)`e izin verildi. Kaleye giden Hz. Halid(ra), Yanus`un hilesini boşa çıkardı, Yanus`u öldürdü.
Yanus`un kaleye topladığı fedailer, başlarının koparıldığını görünce "Bunlar Amed ve Diyarbekir`i aldılar. Bunlarla savaşılmaz. El kaldırmayın ve hatta onların tarafına geçip Yanus`un yakınlarına saldırın" dediler. İslam ordusunun tarafına geçerek kale askerlerine saldırdılar. Kaledeki olaylardan haberdar olan Hz. İyaz(ra) da askerleriyle birlikte gelince kale düştü. Çok sayıda esir alındı. Esirler Farkin(Silvan)e götürüldü. Kale halkı pişman oldu ve anlaşmak üzere Farkin`e elçi gönderdi. Müslüman komutanlar, esirlere çok iyi davranmışlardı. Farkin halkı da Cudi Dağı civarının elçilerine iyi davrandı, onları on gün misafir etti. (3)

CİZRE, İSLAM`IN ESERİDİR

Cudi civarı, Bizans ve Sasani zulmü altında manevi olarak çökmüş, maddi olarak da harap olmuştu. İslam orduları, ulaştıkları her yere sadece manevi kurtuluşu değil, maddi refahı da getiriyorlardı. Şehirleri onarıyor, mescitler ve medreseler açıyor, köprüler yapıyor, yerleşime uygun olmayan şehirleri boşaltırken daha uygun yerlerde daha gelişişmiş şehirler kuruyorlardı.

İslam bir yere sadece ezanıyla gelmiyordu. Ezanın okunacağı mescidi, mescide gelenlerin temizlenmesini sağlayacak cami müştemilatı, İslam`ı anlatacak âlimlerin yetiştiği medreseleri, ilim yolculuğu yapanların ve diğerlerinin konaklayacakları hanları, fakirleri doyuracak aşevleri, kadın ve erkeklerin İslamî usüller içinde alış-verişlerini rahatlıkla yapabilecekleri çarşılarıyla da geliyordu. Dolayısıyla İslam`ın geldiği yerde bir İslam şehirleşmesi, İslam medeniyeti yaşanıyordu.
İslamın, geldiği coğrafyada sadece ruh değil, fiziki görünüm de Müslüman oluyordu. Cizre, bu fiziki görüntünün en güzel göründüğü şehirlerden biridir.
Cizre, daha önce değişik orduların, sefer sırasında kondukları bir ordugâhtı. Örneğin Sasani Kralı Şapur`un ordusu orada konaklamıştı. Ama gelenler gitmiş ve oraya bir şey katmamıştı.

İslam fethinden sonra Cizre`de Emevi ve Abbasiler döneminde, muhtemelen eski kilise bugünkü Ulu Camiye çevrildi. Sonra şehrin temelleri adeta yeniden atıldı.
Bir yarım adayı andırmasından dolayı daha önce buraya "Cezire" denmişti; aynen iki nehir arasında kalan Mezopotamya`ya "Cezire" denmesi gibi. Sonra buraya Cezîre-i İbn Ömer dendi. Şerefname`nin sahibi Şeref Han`a göre bunun nedeni Emevilerin adil halifesi Ömer b. Abdülaziz(ra)`ın şehir kalesini yeniden inşa etmesidir.(4) Başka kaynaklara göre ise bunun nedeni, Abbasiler döneminde Hicri III. Yüzyılda Beni Tağlib Araplarından Hasan b. Ömer b. Hattâb et-Tağlibî`nin şehri yeniden kurmasıdır.(5)

Bu bilgilerden hangisi doğru olursa olsun, bir gerçek değişmiyor: Cizre, bilinmez bir şehir iken, belki bir harabe iken İslam onu mamur hale getirdi, büyüttü, ilimle donattı, geliştirdi ve dünyaya yaydı.

CİZRE`DE KÜRTLER İSLAM DÖNEMİNDE ÖNE ÇIKTI

Eski çağlardaki rolleri ne olursa olsun, Kürtler, İslam fatihlerinin coğrafyamıza geldikleri günlerde Cizre yöresinin yönetiminde yoktu. Tarihler, onların adını bile anmıyor.

Müslüman Kürtler, Kafkasya`da kurdukları Şeddadi beyliği gibi beyliklerden sonra aslen Bitlis Hizanlı olan Baz b. Dostık`ın öncülüğünde Mervanî emirliğini kurdular.
10. yüzyılda coğrafyamızda kurulan ve Bizans`la savaşsa da ilme ve halka hizmet etmeyen Hamdanî hakimiyeti, Cizre`de miladi 10. yüzyılın sonunda Mervanîlerin elleriyle son buldu.

Böylece belki yüzyıllar sonra ilk kez Kürtler, Cizre`de bey oldular, saraylara oturdular. Mervanî hâkimiyetine son veren Büyük Selçuklular da Cizre`deki Mervanî beylerini kısmen iş başında tuttular, bu durum Zengiler döneminde de devam etti.

Mervanîlerden sonra Cizre`ye en çok hizmet edenler Zengilerdir. Başlangıçta şehri emirlere bırakmak yerine bizzat kendileri yöneten Zengilerin Miladi 1127 ile 1180 arasındaki hâkimiyetleri, son dönemdeki Serenceşah gibi emirlerinin zalimliğine rağmen (6) Cizre`nin en müreffeh olduğu ve ilim bakımından en çok geliştiği dönemlerdendir. Bu dönemde, Müslüman Kürtlerin ilim ve idaredeki gelişmesi durmamış, aksine büyük bir atılıma geçmiştir. Müslüman Kürtler, alim ve komutan olarak dünyanın dört bir yanına dağılmışlar, El Cezerî-El Kürdî lakaplarını isimlerinin sonuna eklemişler gittikleri yerlerde Cizrelerinden ve kendi halklarından onurla söz etmişler. Bugün Cizre, onlarla anılıyor.

Mervanî ve Zengî yönetimlerinin Cizre`de ilme yaptığı yatırım zamanla meyve verdi. Kendisine Bediüzzaman da denen Ebul-iz İsmail Bin Rezzaz El Cezerî gibi dehalar ve İbn-i Esir kardeşler gibi bugün pek çok konuda kendilerinden istifade ettiğimiz Cizreli alimler İslam dünyasının dört bir yanına yayıldı. Bu âlimler Artuklular gibi yörede kurulu devletlerin hizmetinde bulunmakla kalmadı Eyyubilerin kurdukları ilim medeniyeti için de altıyapı oluşturdu.

Mervanîlerin Diyarbakır-Cizre, Zengilerin Musul-Cizre-Şam hizmetleri olmasaydı Eyyübîlerin ulaştıkları her yerde kurdukları dev medreseler için "Seyda"; büyük hastaneler için hekim bulmaları mümkün olamazdı. O günlerde Müslümanların birikimi toplandı ve nihayet bu birikim, coğrafyamıza göz diken Haçlıları yendi, Kudüs`ü fethetti. Bugün de kuşkusuz böyle bir birikime ihtiyaç vardır.
Eyyubîlerin güçlenmesiyle onlara teslim olan Cizre yöresinin Kürt askerleri, Yemen-Şam- Mısır`ın Arap askerleri ve Türk askerleriyle Hittin Meydan Savaşı`nda ve Kudüs`te Haçlılara karşı omuz omuza çarpıştı, İslam`ın şanını yüceltti. Bu birliktelik ümmetin buluşmasıydı. Ümmet, ne zaman buluştuysa kazandı, ne zaman ayrıştıysa kaybetti.

DİNDAR AZİZAN BEYLERİ CİZRE`Yİ İHYA ETTİ

Eyyubîlerin Kürtlere en büyük katkısı, onları devlet ve ilim kurumları bürokrasisinde güçlendirmeleri ve Kürtlerin yaşadıkları yerlerde Kürt mir ve han ailelerinin oluşmasını ve güçlenmesini sağlamalarıdır.

Cizre yöresi, Miladi 1231`de Moğol saldırısına maruz kaldı, yağmalandı. Bu yağmalanışın ardından yörede Azizan Mirleri denen ünlü Cizre Mirleri Cizre`nin yerel yönetimine hâkim oldu. Şeref Han`nın "Kavga ve savaş günlerinde düşmanın karşısında tek saf dururlar, ne korku ne de endişe onları yerlerinden kıpırdatmaz, bütün Kürdistan aşiretleri arasında emsalleri yoktur" dediği Bohtî Kürtlerini bir araya getiren Azizan Mirlerinin atası Süleyman b. Halit, soyunu Hz. Halid b. Velid (ra)e dayandırmakta; bu bey ailesi Halidî beyleri olarak bilinmektedir.*

Azizan Beyleri de Eyyubîler gibi ilme ve tasavvuf dergahlarına düşkündüler; Mir Seyfeddin Seyfiyye; Mir Mecduddin Mecidiyye; Mir Abdal Abdalliyye medresesini kurdu. Timurlenk`in yöreye gelişinden bir süre sonra Cizre emirliğini kaybeden Azizanlar, geçirdikleri zor dönemlerden sonra II. Şeref Mirliğinde Şah İsmail`e karışıp zafer kazanınca bir şükür ifadesi olarak Medresa Sor(Kırmızı Medrese)`u inşa ettiler ve işte büyük şair Mele Ahmedê Cizirî`nin ders verdiği yer o medresedir. (7)

BATILILAŞMA CİZRE`Yİ HARAP ETTİ

Osmanlılara olan bütün sadakatlerine rağmen Osmanlılar, tarafından hâkimiyet alanları sürekli daraltılan Azizanlar, Tanzimat`a kadar ayakta kalmayı başardılar. Ama Batılılaşma Kürtleri de Cizre`yi de yıktı. Çünkü Batılılaşma İslam`ın düşmanıydı ve gerek Kürtlerin idarede öne çıkışı gerek Cizre`nin mamur oluşu İslam`ın eseriydi.
Cizre İslam çağında bir payitaht iken Batılılaşma çağında bir kasabaya dönüştü. Cizre`deki tasavvuf büyüklerinden bazıları Bedirhan Paşa ile birlikte sürgün edilmişti, geriye kalanlar da tarihin verdiği endişeyle tasavvuf ile Kürtlerin siyasi temsilini birbirinden ayırmaya kalkıştı. Medreselerde hocalar, Kürtlerin siyasi kurtuluşunu klasik milliyetçilikte aradı; bu, Cizre yöresinde toplumsal Batılılaşmanın yolunu açtı. Bu Batılılaşma, Cizre`ye hiçbir şey kazandırmadı, Cizre`nin adını dünyaya kâşifler, büyük şairler, büyük bilginler ile duyurmadı.

Cizre`nin kurtuluşu, kendisini bir an önce bu beladan kurtarması ve yeniden özüne dönerek İslam`ın ilim-irfan dergahı olmasıdır.
Bunu sağlamaya çalışanlar, bir öze dönüş hareketinin gerçek kahramanlarıdır; tarih, onları halklarının şaşkınlığını bertaraf eden büyükler olarak anacaktır.

Kaynaklar ve Notlar:
1, 2. Prof. İsmail Yiğit`in "Kuruluşundan Mervanîler Dönemine Kadar Cizre" adlı makalesi
3. Vakidi, Fütühü-ş Şam, Hasan Gülşen çevirisi.
4. Şeref Han, Şerefname( M. Emin Bozarslan çevirisi)
5. Diyanet İslam Ansiklopedisi Cizre maddesi.
6. Prof. Razaman Şeşen`in "Mervanîlerden Eyyübiler Döneminin Sonuna Kadar Cizre" adlı makalesi
7. Abdullah Yaşın, Tarih Kültür ve Cizre
*Ancak Arap alimler, bu bilginin doğru olmadığını, Cizre Beylerinin soyunun Hıldi(Kıldi, Halti) Kürtlerine dayandığını iddia ediyorlar, Cizre beylerinin Hz. Halid(ra)`a dayandırılmasını bu beylerin İslam`a şiddetle olan bağlılıklarına bağlamaktadır. (M. Emin Bozarslan, Şerefname Çevirisi, 3. Baskı)
 

Bu haberler de ilginizi çekebilir