• DOLAR 32.579
  • EURO 34.898
  • ALTIN 2438.796
  • ...
Coğrafyamızın İslam`la Şereflenmesi–14
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Ahmet Yılmaz / Araştırma

Dini için kıyam edenlerin yurdu BİNGÖL yöresinin tarihi

Bingöl, tarihte sularıyla ünlü bir yayla iken İslam döneminde zamanla önemli bir yerleşim alanı hâline gelmiş ve Batılılaşmanın İslam dünyasına tesir ettiği dönemlerde ilim ve tasavvuf dergâhlarıyla manevi bir merkeze dönüşmüştür.

Tarih kitapları, Bingöl yöresinin tarih boyunca nüfus açısından seyrek bir alan olduğunu ve yöredeki ana yerleşim alanının Çapakçur olduğunu yazıyorlar. “Çapakçur” adı İslam kaynaklarında Cebelücur (dağ deresi) olarak geçmiştir. Bu adın anlamı üzerine en ilginç hikâye Evliya Çelebi’ye aittir:

“Rivayete göre Büyük İskender, vücudundaki dayanılmaz ağrılar için nice hekimlere başvurduğu hâlde şifa bulamaz. Bunun üzerine Ab-ul Hayatı (ölümsüzlüğü sağlayan hayat suyunu) aramaya başlar. Uzun aramalardan sonra Bingöl suyundan içip dayanılmaz ağrılardan kurtulur. Faydasını gördüğü bu suya "Makdis lisanı" üzerine cennet suyu anlamına gelen ‘Çabakçur’ adını verir. Burada benim adıma bir kale yapın ve adını Çabakçur koyun, der.”

Bugünkü Bingöl, Çapakçur` un kurulduğu yerde değildir. Bölgenin yerleşim zorlukları, yöredeki ana yerleşim alanı olan Çapakçur’un iki kez yer değiştirmesine yol açmıştır.

Hicri 1316 tarihli Bitlis Salnamesine göre şehir, H. 1166 (M. 1752–1753) yılında Çapakçur Kalesi’nden Çevlik Köyü’ne taşındı. (1)

“Bingöl, kasaba ve şehre dönüşürken bir taraftan akarsu yatağına doğru; diğer taraftan da yamaçlara doğru yükseldi. Ancak zamanla her iki tarafa doğru genişlemenin de mahzurları görüldü. Şehrin akarsu yatağına yakın kesimleri su baskınına mâruz kalırken yamaçlara doğru tırmanan evler de iri blokların aşağıya yuvarlanması tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. Bu ikinci tehlike, Bingöl`ün bir kez daha yer değiştirmesine sebep oldu. 1950–1955 arasındaki dönemde, şehrin gelişmesi için daha uygun görülen bugünkü düzlüğe nakledilmesine karar verildi.” (2)

BİNGÖL YÖRESİNİN İSLAM’LA ŞEREFLENMESİ

Bingöl yöresi de bütün coğrafyamız gibi, M.Ö. 2000 yıllarında kurulan Hurrilerin hakimiyetini gördü; sonraki dönemlerde verimli bir yayla bölgesi olarak Asurların, Urartuların, Medlerin, Perslerin, Romalıların ve Bizans’ın hakimiyetine girdi.

İslam orduları, Hicri 17, Miladi 639’da Diyarbakır yöresine geldiklerinde Çapakçur yöresi Bizans’ın hâkimiyetindeydi.

Şam bölgesinde, Ebu Ubeyde b. Cerrah Hazretlerinin komutasındaki İslam ordusunun komutanlarından Hz. İyaz b. Ganm (ra); İslam halifesi Hz. Ömer (ra)’in özel emriyle bölgemizin fethine yönelmişti. Fatihimiz, Hz. İyaz (ra) coğrafyamız sınırlarında bir karış toprağın bile ezan sesinden yoksun kalmaması için kale kale fetihte bulunuyordu; ulaşabildiği yerlere kendisi gidiyor; ulaşamadığı yerlere İslam ordularının Ebu Ubeyde (ra) öncesi büyük komutanı ve emrindeki sekiz bin kişilik ordunun en seçkin komutanı Hz. Halid b. Velid (ra)’i gönderiyordu.

Amed’in (Diyarbakır) fethi uzun sürmüş ve Amed melikesi Meryem’in yardımına çevredeki Bizans kalelerinden yardım gelmesi tehlikesi belirmişti. Öte yandan, Rabbine karşı sorumluluğunu bilen ve İslam’ın adil halifesi Hz. Ömer (ra)’e sürekli hesap veren İslam ordusu, El Cezire bölgesindeyken asla bir yere takılıp kalmıyor, fetih bir noktada tıkandığında orayı genellikle terk etmeksizin çevredeki kalelerin fethine yöneliyordu.

Hz. İyaz (ra), Amed kuşatması sırasında, bu fetih planı doğrultusunda Hz. Halid (ra)’i Palu ve civar kaleleri fethetmekle görevlendirdi.

Palu’ya doğru yol alan İslam ordularının Gazik Köyü’ne uğradığı, dolayısıyla İslam ordularının Çapakçur yöresine ilk ayak basışının Hicri 17 (M. 639)’ye denk geldiği düşünülmektedir. (3)

Bitlis’in fethinden sonra İslam orduları Erzurum’a yönelmiş ve şehir halkıyla anlaşmışlardı. Ancak Bizans, Erzurum yöresini rahat bırakmadı; bunun üzerine hilafeti döneminde fetihleri Hz. Ömer (ra) döneminde olduğu gibi sürdüren Hz. Osman (ra), Habib b. Mesleme’yi yöreye gönderdi. Hicri 19 (M. 641) yılında Erzurum yöresini fetheden Habib b. Mesleme, Çapakçur Kalesi’ni de fethetti. Böylece yörenin en önemli yerleşim alanı olan kale İslam’la şereflendi; ezan sesi, Bingöl semalarında yankılanmaya başladı.

Bingöl yöresi de muhtemelen çevre alanı gibi Bizans’la İslam orduları arasında sürekli el değiştirdi. Bununla birlikte yörenin önemli bir kısmının 10. yüzyılın sonlarına doğru Mervanî hâkimiyetine girdiğinden kuşku yoktur.

BİNGÖL, SELÂHADDÎN-İ EYYÛBÎ’NİN EMRİNE GİRDİ

“Çapakçur, Selçuklu döneminde Artuklu sınırları içinde bulunuyordu. 1103 yılında Artuklular`dan Sökmen, Mardin hâkimi Ali`nin elinden Mardin`i almış ve buna karşılık olarak ona Çapakçur`u vermiştir.”

Çapakçur ve çevresi, Miladî 12. yüzyılın sonunda coğrafyamızın diğer yerleşim alanları gibi, Kudüs Fatihi Selâhaddîn-i Eyyûbî Hazretlerine bağlandı. Büyük Sultan, yöreyi H. 582’de (M. 1186–1187) komutanlarından Takıyyüddin`e verdi.

Çapakçur, Selahaddin Hazretlerinin oğullarından önce Melik Efdal’a; sonra Melik Adil’in oğullarından Melik Eşref’e bağlandı.

EYYÜBİLER SONRASI BİNGÖL

Miladi 1228’de Celaleddin Harzemşah’ın Çapakçur yöresini yağmaladığı bilinmektedir. İddialara göre, Celaleddin daha sonra bir Kürt tarafından öldürülmüş ve yöreye gömülmüştür. Yine yöre halkının Celaleddin’i salih bir sultan sanarak onun mezarını kutsadığı iddia edilmektedir.

Bingöl yöresinin Moğollar tarafından yağmalanması ve Celaleddin’in Moğolların önündeki en büyük engel olarak bilinmesi de Bingöl yöresinin Celaleddin’le ilgili bu tutumunda etkili olmuş olabilir. Durumun böyle olması, tarih boyunca küfre karşı şiddetli bir öfke duyan Bingöl halkının karakteriyle daha çok uyuşmaktadır.

14. yüzyılda coğrafyamızı işgal eden Timur’un Çapakçur Kalesi’ni karargah haline getirdiği ve Muş-Ahlat üzerine buradan ordu gönderdiği Bingöl’le ilgili tarihi bilgiler arasındadır.

Çapakçur yöresi, Akkoyunlu-Karakoyunlu kargaşası ve Safevi saldırılarından sonra İdris-i Bitlisî’nin öncülük ettiği tarihî ittifakla Osmanlı’ya katıldı.

Sıwêdi Beyleri tarafından yönetilen yöre, Palu, Bitlis, Cizre gibi bir beylik hükmündeydi. Yörenin Osmanlı’ya doğrudan vergi vermediği 28 Muharrem 1020 (12 Nisan 1611) tarihli Maliyeden Müdevver Defterinde açıkça görülmekte; yine yörede Osmanlı tahrir defterlerinin uzun süre tutulmadığı da bilinmektedir.

SIWÊDİ (SUVEYDİ) BEYLERİ

Şerefname’nin sahibine göre Sıwêdi Beyleri, Resulullah’ın sahabelerinden Esved’in soyundandır; Genç ve Çebakçur’a Medine-Şam arasındaki Süveyd köyünden gelmişlerdir. (4) Ancak Şerefna- me’nin Arapça çevirmeni bu bilgiye itiraz etmekte ve Sıwêdi beylerinin Siverekli olduğunu, Siverek Kalesi’nin Haçlılar tarafından işgali uğruna Çapakçur’a yerleştiklerini söylemektedir.

Şerefname’ye göre, Siwedi Beyleri, Siwedi aşiretinden değildirler; Abbasilere vezirlik yapan Bermekilerdendirler ve Harun Reşid zamanında Abbasilerle araları açıldığından Çapakçur yöresine gelip Siwedî aşiretine sığınmışlardır. Bu bilgilerin bu şekilde iç içe geçmesi bile İslam ümmetinin nasıl kaynaştığını ve kavim farkının nasıl arada kaybolduğunu açıkça göstermektedir.

Şerefname’ye göre Bermeki hanedanına mensup beylere, Hançuk ve Çabakçur beyliğini veren Akkoyunlu Uzun Hasan’dır.

İdris-i Bitlisî, Osmanlılarla Kürt Beylerini buluşturduğunda Çapakçur yöresini Sıwêdi beyleri temsil etmiş ve anlaşmadan sonra Çapakçur yöresi yine onlara bırakılmıştır.

Tarihî adı Meleşkurd olan Solhan’ın Yeşiolva Mahallesi Mizgeft mevkiinde bulunan tarihî caminin, Süveydi Beyleri tarafından yapıldığı biliniyor.

Soylarını sahabelere dayandıran beylerin genel anlamda maneviyata hizmet ettikleri ve ilim dergahları kurdukları bilinmektedir. Ancak Sıweydi beylerinin bu yöndeki hizmetleri hakkında ne yazık ki elimizde yeteri kadar bilgi yoktur.

BİNGÖL’DEKİ İSLAMÎ HASSASİYETİN KÖKLERİ

90’lı yıllarda Türkiye’nin her tarafında başörtüsü yasağına karşı gösteriler düzenlenirken sadece Bingöl’de yapılan gösteriler için, CHP’nin o dönemdeki Genel Sekreteri Adnan Keskin, “Bu, rejime karşı bir kalkışmadır” sözünü kullandı. Acaba ulusalcı-laik kesimleri, Bingöl konusunda bu kadar endişelendiren ve Bingöl’ün tavrına apayrı bir anlam yüklemelerine neden olan neydi?

Öte yandan,

1. Bingöl’deki ağalık etkin değildir. Büyük ailelerin önderliği şeyh kökenlilerin elindedir. Bingöl, Gökdereli Şeyh Şerif komutanlığında ve diğer Çapakçur, Çan, Melekan şeyhleri komutanlığında 1915 Rus işgaline karşı tarihî bir direniş göstermiştir. Bu direnişin özü kadar, âlim şeyhlerin komutanlığında yapılmış olması ve Bingöl halkının âlimlerin etrafında buluşması ayrı bir önem arz etmektedir.

2. Şeyh Said Kıyamı, resmi belgelere Genç (Dara Hênê) Vakası olarak geçecek kadar Bingöl yöresiyle özdeşleşmiş; kıyam geniş çapta Zaza aşiretlerinin fedakârlığı üzerine yaygınlaşmıştır.

3. Modernleşme çağında sembolik bir öneme sahip Şapka İnkılâbı özel çabalarla yörede yaygınlaştırılmış; çevre illerin kendisine has şapka biçimleri (sekiz köşe gibi) bile oluşurken Bingöl bu simgesel inkılâbı asla benimsememiştir.

4. Bugün de Bingöl, İslamî şuurun en etkin olduğu yöreler arasındadır. Ayrıca gerek depremler gerek işsizlik yüzünden Bingöllüler Türkiye’nin dört bir tarafına göç etmiş ve gittikleri pek çok yerde İslamî yaşam biçimlerini genellikle korumuşlardır. 5

Bingöl’e bu kalıcı İslamî kimliği veren nedir? İslam’ı Bingöl için aslî kimlik haline getiren unsurlar nelerdir?

BİNGÖL’ÜN MANEVİ REHBERİ ALİ SEPTİ HAZRETLERİDİR

Bingöl yöresindeki köklü İslamî şuur, Şeyh Said Hazretlerinin dedesi Şeyh Ali Septi Hazretlerinin Şeyh Halid tarafından Palu yöresine gönderilmesiyle başlar.

1830’ları işaret eden bu gelişmeden sonra Şeyh Ali Hazretleri, yetiştirdiği pek çok halifeyi Çapakçur çevresinde görevlendirerek yörenin modern çağ İslamî kimliğinin oluşmasına vesile olur. Şeyh Ali’nin halifeleri şunlardır:

1 – Çapakçur’un Melekan köyünden I. Şeyh Abdullah Efendi.

2 – Çapakçur’un Kür köyünden Şeyh Süleyman Efendi.

3 – Çapakçur’un Çan köyünden Şeyh Ahmed Efendi.

4 - Evladı Mehmed Efendi.

5 - Evladı Mahmud Efendi (Şeyh Said Hazretlerinin babası).

6 – Palu’nun Hun köyünden Şeyh Mahmud Samini Efendi.

7 – Harput’ta medfun Şeyh Seyyid Ahmed el-Kürdi (Çapakçuri) Hazretleri.

Ali Septi Hazretlerinin Bingöl’ün manevi yapısı üzerindeki etkisi başlı başına bir araştırma ve tez konusudur. Onun halifelerinin bulundukları Çapakçur, Melekan(Mutluca) ve Çan yöreleri birer maneviyat merkezine dönüşmüştür. Şeyh Said Kıyamının bu yörede başlamasının hikmeti, bu manevi merkezlerdedir.

Harput’ta medfun Şeyh Seyyid Ahmed el Çapakçuri el Kürdi’nin biyografisi bize bu manevi havanın başta Elazığ olmak üzere çevreyi de sardığını, böylece Bingöl yöresindeki maneviyatın çevreyi de aydınlattığını açıkça göstermektedir.

Ali Septi Hazretlerinin tarikatı şeriata dayandırma noktasında Şeyh Halid’in çizgisine sadık kalması ve yörede çok sayıda medrese açması, Bingöl yöresindeki İslamî şuuru kökleştirmiş ve onun kıyamdan sonra kaybolmasını engellemiştir.

Günümüzde bu İslamî şuur evrensel İslamî şuurla birleşerek devam etmekte ve Türkiye’de dindarlık denince Bingöl adının baş listede anılmasına vesile olmaktadır.

 

NOTLAR:

1. Çevlik adının da aslında Çorlik olduğu ve telaffuz zorluğundan dolayı Çevlik’e dönüştüğü söyleniyor. Bugün halk arasında Çevlik’e Çolig de denmektedir.

2. Yörenin Mingöl olarak bilindiği de söylenmektedir.

3. Vakidî’nin Lağob Kalesi ile ilgili anlattıkları, kimi tarihçilerce Kığı Kalesi ile ilgili yorumlanmışsa da bu bilgilerin Hasankeyf’le ilgili olma ihtimali daha yüksek görünmektedir; bunun için bu bilgilere yer vermeyi uygun görmedik.

4. Bu bilgi, soyunu genellikle sahabelere dayandıran Kürt beylerinin genel durumuyla örtüşmektedir. Örneğin Cizre Beyleri, Hz. Halid b. Velid (ra); Hakkari Beyleri de Hz. Abbas (ra) soyundan bilinmektedir. Doğrusunu Allah (cc) bilir.

5. “22 Mayıs 1971’de meydana gelen 8 derece şiddetindeki bir deprem Bingöl`de büyük tahribata sebep oldu. Şehirde o tarihte mevcut 4332 haneden 1731`i hasar görerek oturulamayacak duruma gelirken 294 kişi de hayatını kaybetti. Bingöl ve civarında 1940 ve 1957 yıllarında da şiddeti 6 dereceyi bulan iki önemli deprem olmuştu.”

Bu haberler de ilginizi çekebilir