• DOLAR 32.504
  • EURO 34.783
  • ALTIN 2499.528
  • ...
Müslümanlar Ezan`ın Türkçeleştirildiği yılları unutamıyor
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Osmanlı`nın çöküşünden sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti`nin ilk kadroları oluşturmaya çalıştıkları ulusal kimliğin önünde engel olarak gördükleri İslam`a ve onun şiarlarına savaş açtı. İlk hedeflerden biri de minarelerden yükselen Ezan`ın aslından uzaklaştırılarak Türkçeleştirilmesi oldu.

Halifeliğin lağvedilmesinin ardından Anayasa'da "Devletin dini İslam'dır" ibaresi çıkarıldı ve "Laiklik" maddesini eklendi. Alfabe değiştirilerek İslam'ı halkın yaşantısından çıkarmaya çalışan bu kadrolar; medreseleri kapattı, ibadet dilini değiştirmeye çalıştı. Bu kapsamda 1932'de Ezan Türkçe okutulmaya başlandı ve bu zulüm 16 Haziran 1950 tarihine kadar 18 yıl boyunca sürdü.

Aralık 1931`de Mustafa Kemal Atatürk`ün Cumhurbaşkanlığı ve İsmet İnönü'nün Başbakanlığında dokuz hafız, Dolmabahçe Sarayı`nda ezanın ve hutbenin Türkçeleştirilmesi çalışmalarına başladı. İlk Türkçe Ezan, 29 Ocak 1932 tarihinde Hafız Rıfat tarafından Fatih Camii`nde okundu. 3 Şubat 1932 tarihine denk gelen Kadir Gecesi`nde de Ayasofya Camii`nde Türkçe Kur`an, tekbir ve kamet okundu.

18 Temmuz 1932 tarihine gelindiğinde ise Kemalist rejimin denetimindeki Diyanet İşleri Riyaseti (Başkanlığı) tarafından Ezan`ın Türkçe okunmasına karar verildi. Takip eden günlerde, Türkiye`nin her yerindeki Evkaf (Vakıflar) Müdürlüklerine Türkçe Ezan metni gönderildi. 4 Şubat 1933 tarihinde, müftülüklere Ezan`ı Türkçe okumalarını, buna uymayanların kati ve şedid (kesin ve şiddetli) bir şekilde cezalandırılacaklarını bildiren bir tamim (genelge) gönderildi.

Cumhuriyetin kurulmasının ardından halifeliğin kaldırılması ve medreselerin kapatılmasıyla başlayan İslami değerlere yönelik saldırılar, ibadetin Türkçeleştirme çalışmalarıyla devam etti. Bu çalışmalarla bizzat Atatürk ilgilenmiş ve işe İslam'ın şiarlarından olan Ezan`ı Türkçe okutmakla başlamıştır.

İbadetin Türkçeleştirme çalışmaları kapsamında ezanın Türkçe okunması, Atatürk`ün takibi ve yer yer bizzat katılarak doğrudan yaptırdığı çalışmaların ardından 1932 yılında uygulamaya konuldu. İlk Türkçe Ezan, 29 Ocak 1932`de Fatih Camii`nde okutturuldu.

"Allah" lafzına bile tahammül edilmedi

Çeşitli tercümeler arasından seçilerek Evkaf Müdürlüklerine gönderilen Türkçe Ezan metni şu şekilde düzenlenmişti:

“Tanrı uludur/Şüphesiz bilirim bildiririm Tanrı`dan başka yoktur tapacak/Şüphesiz bilirim bildiririm Tanrı`nın elçisidir Muhammed/Haydi namaza/Haydi felaha/Namaz uykudan hayırlıdır (yalnız sabah namazında)/Tanrı uludur/Tanrıdan başka yoktur tapacak.”

Kabul edilen metinde "Allah Büyüktür" ifadesi yerine "Tanrı Uludur" ifadesi kullanılarak  "Allah" ismine olan düşmanlık da açık şekilde ortaya konulmuştu. Ayrıca Arapça Ezan`daki tüm kelimeler değiştirilirken değiştirilmeyen tek kelime olarak “Hayya A'lel Felah” cümlesindeki “Felah” kelimesi olmuştur. Çünkü bu kelime tercüme edilse namaz için “haydi kurtuluşa” anlamı çıkacaktı. Ama namaza olan düşmanlıktan dolayı “kurtuluş” yerine “haydi felaha” cümlesi tercih edilmişti.

Türkçe Ezan`a ilk tepki Bursa`da

Ezan`ın Türkçe okunmasına ilk büyük tepki 1 Şubat 1933`te Bursa`da yaşandı. Bursa Ulu Camii'nde Arapça Ezan okuyan Topal Halil'in gözaltına alınmak istenmesine tepki gösteren halk, olaya müdahale etmiş ve valiliğe yürümüştü. Bu olayı duyan Atatürk'ün İzmir'deki gezisini iptal ederek Bursa'ya gelmesi ve olayla bizzat ilgilenmesi, Ezan`ın Türkçe okunmasına verdiği önemi de en iyi şekilde ortaya koyuyordu.

Arapça Ezan okuyanlar cezalandırıldı

Ezan`ın Arapça okunmasını yasaklayan bir kanun yoktu ancak Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından konuyla ilgili olarak bir genelge yayımlanarak Türkçe okunması zorunlu hale getirildi. İlk zamanlarda Arapça Ezan`ı yasaklayan bir kanun olmadığı halde askerler cami önlerinde bekletilerek Ezan`ı asli şeklinde okuyanlar baskı altına alındı, bazı yerlerde derdest edildi. Tüm baskılara rağmen Ezan`ın Arapça okunmasının önüne geçemeyen rejim, 4 Şubat 1933`de ezan ve kameti Türkçe okumayanların “kesin ve şiddetli bir şekilde cezalandırılacağı” yönünde bir karar alındığını açıkladı. Yine de istediğini elde edemeyenler, 1941`de TBMM'den  “Arapça ezan ve kamet okuyanların üç aya kadar hapis veya 10 liradan 200 liraya kadar para cezası verileceği…” şeklinde bir kanun çıkardı, ancak bununla da yetinilmeyerek bu cezaların kat kat fazlası uygulandı. Yapılan sıkı takibe rağmen fırsatını bulan âlimler, Ezan`ı Arapça okumaya devam etti.

Çocuklara Arapça Ezan ezberletildi

18 yıl süren bu karanlık dönemde her ne kadar merkezi yerlerde zor ve baskıyla Ezanlar Türkçe okutulduysa da merkezden uzak yerlerde Arapça okunmaya devam etti. Yine bu dönemde resmi görevlilere yasaklanan Arapça ezanı halktan belirlenen kişiler okudu ve halk unutulmasın diye çocuklarına Arapça Ezan`ı ezberletmeyi sürdürdü. Ve bu dönemde buldukları her fırsatta Arapça Ezan okuyan “Ezan delileri” ortaya çıkarak mücadeleyi sürdürdü. Bunlar kimi zaman TBMM localarında kimi zaman yetkililerin bulunduğu stadyumlarda kimi zaman da sinemalarda ortaya çıkarak topluca Arapça Ezan okudu. Bunun gibi farklı yöntemlerle sürdürülen mücadeleyledir ki bu topraklarda Arapça Ezan hemen hemen hiç susmadı.

18 yıl sonra ezan asli şeklinde okunmaya başladı

Ezan`ın Türkçe okunmasının yanı sıra Kur'an öğrenmenin önüne de türlü türlü engeller çıkarılan bu karanlık dönemde halkın mücadelesi de kararlılıkla devam etti. Tek parti döneminin sona erdiği 1950 seçimlerinin ardından ise bu yasakların kaldırılması için çalışmalar daha da arttı. Büyük bir çoğunlukla iktidara gelen Adnan Menderes hükümeti tarafından TBMM'ye verilen kanun tekliflerinin kabul edilmesiyle gerekli değişiklikler yapılarak 16 Haziran 1950`de Ramazan arefesinde Ezan`ın Arapça okunması serbest bırakıldı. Böylece ezan yeniden asli şekli olan Arapça okunmaya başlanırken bu gelişme Türkiye genelinde sevinç gözyaşlarıyla karşılandı.

Anladıkları dilde ibadet maskesiyle İslam düşmanlığı yaptılar

Ezan`ı Türkçe olarak okutmaya çalışan zihniyet, işe ilk olarak halkın kullandığı Arap alfabesini değiştirerek başlamış ve bir gecede tüm bir halkı okuma yazma bilmeyen cahiller haline getirmişti. Böylece halkı Kur'an dilinden koparan bu kadrolar, daha sonra Türkçe Ezan ve Türkçe ibadetle amaçlarına ulaşmaya çalışmışlardı. Bu zihniyetin asıl amacı İslam şiarlarını ortadan kaldırmak olsa da bunu açıkça dile getirmemiş, değişikliğin nedenini anladıkları dilde ibadet olarak açıklamışlardı. Fakat 18 yıl gibi uzun bir süre halkı baskı altına almalarına rağmen amaçlarına ulaşmamışlardı.

Yine bu kadrolar, kendilerini geri bırakan unsurun İslam olduğunu öne sürerek böyle bir yola girmişlerdi. Onlara göre, Hristiyanların dini Kiliseye hapsettiği gibi İslam'ı halkın vicdanına hapsedip hayattan uzaklaştırdıkları zaman arzu ettikleri medeniyet seviyesine ulaşacaklardı.

İslam şiarlarına düşmanlıkta bayrağı PKK devraldı

Zaman geçmiş; etnisite, kişi ve kurumlar değişmiş ama İslam düşmanları, her dönem aynı yöntemleri denemekten vazgeçmemişlerdi. Kürtleri özgürlüklerine kavuşturma amacıyla yola çıktıklarını ileri süren PKK ve türevleri de İslam düşmanlığında aynı kulvarda buluştukları Kemalistleri neredeyse adım adım takip etmekten geri durmadı.

Her fırsatta İslam düşmanlığını dile getiren ve İslam'ın Kürtleri geri bıraktığını ileri süren PKK ve uzantıları, kimi zaman bu düşmanlıklarını İslam'ın şiarlarına saldırarak kimi zaman da İslami kesime yönelik saldırılarıyla ortaya koydu. Her yönüyle Cumhuriyetin ilk yıllarındaki Kemalist kadroları taklit eden bu zihniyet de ilk olarak İslam'ın şiarlarından ve Müslüman kadının iffeti olan tesettüre savaş açtı. Kemalist rejimin yıllarca yaptığı baskıyla Kürdistan'da başaramadığı tahribatı, PKK türevleri özgürlük adı altında Kürtlere dayattı ve Kürtler arasında namus kavramını yozlaştırarak işe başladı.

80 ve 90'lı yıllarda Müslüman Kürt kızlarını çeşitli manipülasyonlarla dağa çıkaran ve burada erkeklerle bir arada yaşamaya zorlayan PKK, yine dinin direği olan namazı kılmak isteyenleri de “özgür değiliz, esaret altında namaz olmaz” diyerek namazdan uzaklaştırdı.

Kürtçe ezan okutuldu

Daha sonra kurdurdukları partilerle Kürdistan'daki bazı belediyelerde yönetimi ele geçiren ve bu sayede şehir merkezlerinde de etkili olmaya başlayan PKK, İslam düşmanlığından geri durmadı. Bunu bir adım daha ileri götüren bu zihniyet, 20 Mayıs 2011'de Şanlıurfa`nın Suruç ilçesinde organize ettiği “Demokratik Çözüm ve Barış Çadırı”nda Kürtçe ezan okuttu. Yaptığı denemelerle halkı buna alıştırmaya çalışan PKK ve türevleri, halktan tepki alınca Kürtçe ezan okuttuklarını yalanladı ancak basına yansıyan görüntüler de bu zihniyeti yalanladı.

İslam düşmanlığında bununla da yetinmeyen PKK, adım adım Kemalizm'i taklit etmeye devam etti ve düzenledikleri etkinliklerle İslam'ın şiarlarından olan tesettüre hakaret etmeye başladı. Yine bu zihniyetin sözcüleri yaptıkları açıklamalarla laikliğin asıl savunucuları İslami hareketin önündeki en büyük engelin kendileri olduğunu ifade ederek Kemalistlere işbirliği çağrılarında bulundu.

Kemalizm`in Türkiye'nin Batısında yaptığı tahribatın aynısını 50 yıl sonra ortaya çıkan PKK Kürdistan'da yapmaya çalıştı. 2011'de Şanlıurfa'nın Suruç ilçesinde Kürtçe ezan denemesiyle amacını ortaya koyan bu zihniyette halkın tepkisi karşısında geri adım atmak zorunda kaldı. İsimler değişse de İslam düşmanlığında birleşen bu zihniyetler, bir dönem baskı ve zulümle istediklerini almış gibi görünseler de Müslüman halk karşısında tutamadı.  (Fırat Arslan - İLKHA)










 

Bu haberler de ilginizi çekebilir