Bunun Adı DEMOKRASİ!
Fransa, 1915 tarihinde Ermenilere soykırım yapıldığı iddiasında ısrarlı.
Doğruhaber Analiz/ Hüseyin Kaya
2001 yılında Fransız Meclisi, Ermenilere karşı soykırım yapıldığı iddiasını kabul etmişti.
22 Aralıkta ise Fransa Meclisi bu görüşün aksini ifade etmeyi suç sayan bir tasarıyı gündemine alıyor ve Fransız hükümeti sessiz kalarak destek vermiş oluyor.
22 Aralıkta ise Fransa Meclisi bu görüşün aksini ifade etmeyi suç sayan bir tasarıyı gündemine alıyor ve Fransız hükümeti sessiz kalarak destek vermiş oluyor.
Türkiye’de öfke siyasetten medyaya her yere hakim olmuş durumda.
Başbakan Erdoğan yaptığı açıklamada “Soykırım görmek isteyenler dönsünler ve kendi kirli, kanlı tarihlerine baksınlar… Eğer Fransız Ulusal Meclisi tarihle ilgilenmek istiyorsa, gitsin, Afrika’da yaşananları, Ruanda’yı, Cezayir’i aydınlığa kavuştursun..” şeklinde karşı atağa geçti.
CHP ve MHP de bir şeyler yapmaya çalışıyorlar.
Herkes Fransa’ya Cezayir ve Ruanda’yı hatırlatıyor.
“Bedeli ağır olur” diye tehdit ediyorlar.
İlkeler ve insani değerler darmadağın oluyor bu arada.
Öyle ya eğer Fransa katliamcı ise her zaman katliamcıdır. Neden bu sadece “Ermeni tasarıları” gündeme gelince hatırlanıyor? (Bu arada “Türkiye’de Ermeni katliamı olmamıştır” şeklindeki resmi tezi kabul etmediğimi belirteyim. 1915’lerde Ermenilerin yaptığı katliamlar da vardır, Ermenilere yönelik katliamlar da vardır. “Tehcir” in sonuçları ise gerçekten de dehşet vericidir.)
Amerika “Ermeni tasarısını” gündeme alınca bizim basın ve siyasiler “Kızılderili katliamını” ve Hiroşima’yı hatırlıyorlar.
Tasarılar gündemde yokken müttefik ve dost ülkeler oluyoruz.
Her şeyi unutuyoruz.
Belki de o sıralarda askerlerimizin Dersim’e medeniyet götürdüğü gibi Beyaz adamın da Kızılderilileri katlederek onları medenileştirdiğini düşünüyoruz.
Atom bombası da savaşın bitmesi gibi hayırlı bir işe vesile olmuş, öyle değil mi?
Bu tip konuları yedekte tutarak zamanı gelince kullanıma sunuyoruz. Bu işin bir boyutu. Bir de diğer boyutu var.
Fransa’yı eleştiriyoruz da biz çok mu iyi durumdayız?
Atom bombası da savaşın bitmesi gibi hayırlı bir işe vesile olmuş, öyle değil mi?
Bu tip konuları yedekte tutarak zamanı gelince kullanıma sunuyoruz. Bu işin bir boyutu. Bir de diğer boyutu var.
Fransa’yı eleştiriyoruz da biz çok mu iyi durumdayız?
Onlar soykırımı inkar edene ceza vermek istiyorlar.
Bizde ise katile “katil” demek zaten suç! Bunun için ekstra bir düzenleme yapmaya gerek yok!
Elazığ ve Adıyaman’da ceza alan STK’ların işledikleri cürümlerden(!) biri de siyonist rejimi protesto etmekti.
Bakın size yeni bir örnek!
“Kayseri’de, FIBA Euro Cup Kadınlar F Grubu’nda Kayseri Kaskispor ile israil’in Maccabi Bnot takımları arasında 24 Kasım 2011’de oynanan maçta, Filistin bayrağı açarak, “Kahrolsun israil” diye bağıran ve protesto gösterisinde bulunan 33 kişi, ifadelerinin alınmasının ardından bir gün sonra serbest bırakılmıştı.
israil ekibi aleyhine tezahürat yaparak, protestoda bulunan 33 kişi hakkında, para ve 1 yıldan az olmamak üzere hapis cezası verilebileceği belirtiliyordu. Ancak yeni iddianame ile birlikte bu protestoculara 6222 sayılı kanunun 53/1 ve 14/2 maddelerine göre ağırlaştırılmış hapis cezası istendiği kaydedildi.”
İnanın bana israil’de böyle bir ceza yok!
Böyle bir eyleme böyle bir ceza talebi ancak komedi filmlerine konu olabilir.
Ama söz konusu israil olunca her şey değişiyor.
İğne ve çuvaldız meselesini hatırlatmadan başka bir konuya gireyim. Düşünce özgürlüğünden, Fransa’nın kendi medeniyetine ihanet ettiği şeklindeki devasa balondan söz etmeyeceğim.
Dönemimizin büyük aldatmacasından, demokrasiden söz etmek istiyorum.
Evet, demokrasinin yeni bir garabeti ile karşı karşıyayız.
Tarihi bir konu tarihle pek alakası olmayan siyasetçilerin önüne geliyor ve sonuçta bir hukuk, bir yargı oluşuyor. Başörtüsü yasağı da bu şekilde geçmişti Fransız parlamentosundan. Yani “oy çokluğu” denen şey her türlü insan hakkını gasp edebilir. Düşünceler yasaklanır, yaşam tarzınıza müdahale edilir.
“Siz de çalışın, oylarınızı artırın, gasp edilmiş haklarınızı geri alın” diyebilirsiniz.
Bu da ayrı bir aldatmaca.
Vahşi kapitalizmin manipülatif reklamlarının her yeri kuşattığı bir zamanda insanların özgür iradeleri ile oy verebildiklerine/verebileceklerine inanıyor musunuz?
Ben inanmıyorum.
“Halkın egemenliği” safsatasının bu asrın en büyük aldatmacası olduğuna inanıyorum.