• DOLAR 32.511
  • EURO 34.841
  • ALTIN 2488.956
  • ...
Yeni bir sınır güvenliği sistemi şart!
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Her ülke gibi Türkiye'nin de sınırları var. Fakat dünyada sınır sorunları Türkiye kadar karmaşık ve çok boyutlu olan ülkeler yok denecek kadar az.

Türkiye'nin sınır sorunlarının kapsamı hiç şüphesiz, içinde bulunduğu jeostratejik konumdan, kendisini çevreleyen ülkelerdeki toplumsal ve siyasal istikrarsızlık ve çatışmalardan, sık sık maruz kaldığı sığınmacı akınlarından, iç ve dış dinamiklerden doğan etnik ve ayrılıkçı terör hareketlerinden ve tüm bu faktörlere bağlı olarak gelişen silah, uyuşturucu, kaçakçılık gibi yasadışı hareketlerden kaynaklanıyor.

Sınır güvenliği ve yeni riskler
Sınır güvenliği hizmetleri, ülkenin siyasi birliğini ve bağımsızlığını, askeri gücünü, vatandaşların mal ve can güvenliklerini korumak ve bunları tehdit eden unsurları bertaraf etmek gibi koruyucu işlevlerle sınırlı değil. Küreselleşmenin ülkeler arasında yaygınlaştırdığı çok boyutlu siyasi, ticari, ekonomik ve kültürel ilişkiler; insan ve uyuşturucu kaçakçılığı, organize suçlar, illegal göçmen hareketleri gibi yeni riskleri de beraberinde getirdi.

Söz konusu riskler, sınır yönetiminin güvenlik eksenli ve tek boyutlu yapısına, ekonomik güvenlik, ulaşım,  çevre, radyasyon, sağlık güvenliği, biyogüvenlik gibi yeni boyutların eklenmesiyle kendisini gösterdi.
Ülkeler arasındaki etkileşim yoğunluğu geleneksel risklerin yanı sıra sınırlar üzerinde geçiş noktalarının ve geçişlerin sayısını arttırdı, siyasi, ticari, ekonomik, teknik ve kültürel alanlarda ortaya çıkan yeni ve çok farklı hizmet ihtiyaçları, uluslararası işbirliği ve koordinasyon gereğini ön plana çıkarmaya başladı.

Türkiye'nin kara sınırlarının yaklaşık dörtte üçü tarihten gelen anlaşmazlıklarının bulunduğu, siyasi, askeri, kültürel ve ekonomik yönden iç çatışma ve istikrarsızlık potansiyeli taşıyan İran, Irak, Suriye, Yunanistan gibi ülkelerle çevrili. Toplam kara sınırlarının uzunluğu 2 bin 753 km olan Türkiye'nin Suriye ile 911 km, İran ile 560 km, Irak ile 384 km kara sınırı var. Bu sınırların önemli bir bölümü dağlık, engebeli ve ulaşımı güç bir arazi yapısından geçiyor. İklim ve tabiat koşullarının getirdiği zorluklar da bu sınırlarda gerekli güvenlik ve kontrol önlemlerinin alınmasını zorlaştırıyor. Ayrıca Türkiye'nin komşularıyla sınır ötesi akrabalık ilişkilerinin yaygınlığı da sınır sorunlarını arttıran bir unsur.

Türkiye aynı zamanda Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarının ulaşım güzergâhı üzerinde. Afganistan, Pakistan, Bangladeş, İran, Irak, Suriye vatandaşlarının Avrupa`ya geçişlerinde bir transit ülke konumunda. Moldova, Romanya, Beyaz Rusya, Gürcistan gibi eski Doğu bloku ülkelerinin vatandaşlarının kaçak çalışması için bir hedef ülke. Kendi vatandaşlarının Avrupa`ya kaçak geçişlerinde de kaynak ülke konumunda. Ayrıca Doğu ülkelerinden gelen uyuşturucunun Avrupa`ya gönderilmesinde önemli bir geçiş güzergahı.

Cumhuriyet`in kuruluşundan 80'lere kadar ağırlıklı olarak yasadışı uyuşturucu, hayvan ve gümrüksüz eşya kaçakçılığına sahne olan bu sınırlar için 80'lerin ortasından sonra güvenlik riski faktörleri değişti. Özellikle dünyadaki en riskli 10 sınır arasında gösterilen Irak ve Suriye sınırları son 35 yıldır Türkiye`nin iç ve dış güvenliğinin en büyük tehdit konusunu oluşturan ve ülkeyi çıkmaza sürükleyen PKK terörü için başlıca sığınma, yuvalanma ve geçiş güzergahı haline dönüştü.

1. Körfez Savaşı ve Suriye`deki iç savaştan sonra bu ülkelerden gelen göç dalgası ve sınır aşırı tehditler nedeniyle Türkiye bir sığınmacı baskısı altına girdi. Özellikle Suriye'yi son 4 yıldır içinden çıkılmaz bir savaşa sürükleyen iç etnik ve mezhebi bölünme, uluslararası siyasi konjonktürden doğan olumsuz sonuçlar ve Rusya, İran gibi ülkelerin de müdahalesiyle artan sıcak çatışmalar, Türkiye'nin savaşan tarafların saldırı tehdidi altına girmesine, sınırdaki yerleşim bölgelerimizin top, havan ve uçak saldırılarına uğramasına, zaman zaman Reyhanlı ve Suruç'ta olduğu gibi patlayıcı madde ve intihar bombacılarının eylemlerine sahne olmasına neden oluyor.

IŞİD'in ve Esed rejiminin saldırılarından kaçarak Türkiye'ye gelen sığınmacıların sayısı, 2015`te 2 milyonu aştı. Bu rakamın 2016'da artması bekleniyor.

Peki, bu zor şartlar barındıran riskli ortamda Türkiye'nin sınır yönetimi sistemi yeterli mi?

Mevcut sistem 20. yüzyılın geleneksel ulus devlet siyasi anlayışının askeri güvenlik eksenli, ulaşım, ticaret ve uluslararası ilişkilerde kısıtlı ilişkileri öngören, dışa büyük ölçüde kapalı ve korumacı modelini esas alıyor. Askeri güvenliğin sağlanması kaygısının Cumhuriyet`in kuruluşundan bu yana sınır güvenliği politikasına yansıması, kara sınırları boyunca belli genişlikte mayınlı saha uygulaması ve sınırların belli aralıklarla konuşlandırılan hudut gözetleme karakollarınca kontrol altında tutulmasıyla kendini gösteriyor.

Mevcut sınır yönetim sisteminin sorunları

Türkiye`de sınır yönetim sisteminin temel sorunu, örgütlenme ve işleyiş yönünden çok parçalı ve dağınık bir yapıya sahip olmasıdır. Bu durum, sınır hizmetlerinin farklı hiyerarşik yapıların bünyesinde, farklı idari otoritelere bağlı kuruluşlarca yerine getirilmesinden, dolayısıyla örgütlenme, planlama, bütçeleme, yürütme ve işleyiş yönünden bir koordinasyon ve denetim bütünlüğüne sahip olamayışından kaynaklanıyor.

Türkiye'de sınır yönetiminden sorumlu idari otorite, İçişleri Bakanlığı. Ancak yine de yaklaşık 10 ayrı bakanlık ve merkezi idare kuruluşunun yürüttüğü hizmetlerin planlanması, örgütlenmesi, işleyiş ve kaynak kullanımı yönünden etkili olmasını sağlayabilecek yeterli koordinasyon ve denetim gücü bulunmuyor.

Sınır hatlarında koruma ve gözetim hizmetleri bazı yerlerde Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na bağlı sınır birlikleri, bazı yerlerde Jandarma Genel Komutanlığı'na bağlı asayiş birliklerince, denizlerde ise Sahil Güvenlik Komutanlığı'na bağlı birliklerce yerine getiriliyor. Bu kuruluşlar üzerinde mülki amirlerin, vali ve kaymakamların yeterli hiyerarşik denetim, sicil ve disiplin yetkileri bulunmuyor.

Sınır kapılarında insan giriş ve çıkışlarıyla ilgili gözetim ve kontrol hizmetleri Emniyet Genel Müdürlüğü'nce, eşya ve araçların giriş ve çıkışlarıyla ilgili hizmetler de gümrük makamlarınca yerine getiriliyor. Sınır kapılarında bitki sağlığı, veterinerlik, yem ve gıda maddeleriyle ilgili kontroller Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nca, insan sağlığıyla ilgili denetimler kapılarda Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü, deniz sınırlarında Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü'nce yapılıyor. Bu kuruluşlar arasında kesin sınırlarla ayrılmış net bir görev ve iş bölümü bulunmuyor. Bazen aynı görev birden fazla kuruluşun sorumluluk alanında yer aldığı için aralarında görev karışıklıkları ortaya çıkabiliyor.

Bir görevin hangi kuruluşa ait olduğu net olarak bilinmediği için o görevle ilgili sorumluluk ortada da kalabiliyor. Sınır hizmetlerinin alandaki yönetim ve denetiminin tek bir idari otoritenin koordinasyonunda olmaması, kaynakların etkili kullanımı ve görev performansı yönünden ciddi sorunlara yol açıyor.

Avrupa Birliği tüm üye ülkelerin ihtiyaçlarını karşılayacak ortak sınır sistemini (Schengen) uygulamaya koyalı yıllar oluyor. Ancak 2015'te Avrupa kapılarına dayanan Suriyeli sığınmacılar karşısında Schengen düzeninin sınır geçişlerini engelleme işlevini yerine getirememesi, sembolik ve etkisiz bir yapıdan ibaret olduğunu da ortaya koydu.

Türkiye'de gelişen ihtiyaçlara ve dünyada sınır güvenliği alanında genel kabul gören ilkelere uygun bir sınır yönetimi sisteminin kurulması, öncelikle sınır güvenliğinin geleneksel askeri güvenlik eksenli niteliğinden uzaklaştırılarak küresel rekabet ve uluslararası ilişkiler ortamıyla bütünleşebilecek, çok boyutlu, sivil, dinamik, etkileşimli bir hizmet alanı olarak algılanmasıyla sağlanabilir.

Bu yaklaşımla hareket edildiğinde sınırların gözetimi ve korunması hizmetinin askeri yapıdan alınarak, İçişleri Bakanlığı'na bağlı, özel eğitimli, sivil personelden oluşan yeni bir örgüt tarafından yerine getirilmesi gerekliliği ortaya çıkıyor. İçişleri Bakanlığı'nın yasalaşma sürecini başlattığı "Sınır Güvenliği Teşkilatı" bu doğrultudaki ihtiyaçları karşılamada isabetli bir adım, AB ile bütünleşme sürecinde ise önemli bir aşama.

Ancak yeni sistemin, farklı görevleri yerine getirecek kuruluşlar arasında işbirliği ve ortak çalışma ihtiyacını karşılayacak, kaynak kullanımında verimliliği ve etkili koordinasyonu sağlayacak bir örgütlenme şeklinde tasarlanması kaçınılmaz.

Al jazeera / Doç. Dr. Ulvi Saran

 

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir