• DOLAR 32.591
  • EURO 34.782
  • ALTIN 2505.43
  • ...
PKK`NİN `SON KOZU` Devrimci halk savaşının iflası...
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Yasin Demir / Doğruhaber / Analiz

Öyle görünüyor ki “Pkk macerasında, bu kez gerçekten “SON`A” yaklaşılıyor. Çünkü kırk yıla yakındır Pkk, bütün hareket stratejisini, “parti/cephe” faaliyetlerini, ZAFER FİNALİ” ya da Altın vuruş” tabir edilecek “DEVRİMCİ HALK SAVAŞI” nihai hedefine göre belirlemişti. “Devrimci Halk Savaşı” dediği bu kozu ile hem devlete karşı sürekli elini güçlü tutuyor, hem örgütü bu hedef üzerinden motive ederek proje sahipliği ve teorisyenlik konumu ile kendisine sabitliyor, (otoritesini güçlü ve sürdürülebilir tutuyor.) hem de gizli Türkiye ajandası olan tüm dış odakların “Günün birinde hedefine varmış bir Öcalan” imajı ile kendisine ve örgütüne karşı “dış desteğin” kapılarını sürekli açık tutuyordu. Pkk`nın diğer idari kadroları da, pek çok boyutu ile bu ana hedef “Devrimci Halk Savaşı” kozunu kullanıyorlardı.

Peki neydi bu “Devrimci Halk Savaşı” kozu? Pkk belirlemiş olduğu bütün hareket aşamalarını, bütün bileşenleri/türevleri ile beraber geçtikten sonra halkın büyük çoğunluğunun da kendilerine bağlı olarak örgütlediklerine inandıkları noktada halk kitleleri; yediden yetmişe, kadın erkek; Pkk kadrolarının kontrolü altında devlet güçlerinin karşısına çıkarılacak, ağır sivil katliamlar gerçekleşecek, Pkk`nın siyasi kanatları aracılığı ile mesele uluslararası alana taşınacak, Birleşmiş milletler ya da başka etkin güçler müdahil olacak. “Kürtlerin statüsü” tarzı gelişmelerle Pkk`nın hâkimiyeti resmileştirilecekti..

Stalinist hendek işgalleri başlayınca, Duran Kalkan “Dağ-Dağ, Vadi-Vadi, köy-köy, şehir-şehir, mahalle-mahalle direneceğiz” dedi. Aslında hayalindeki; fakat “erken doğum”olduğu için “prematüre bebek” durumuna düşen “devrimci halk savaşının” bizzat kendisiydi. Maalesef onca umut besledikleri ve Öcalan`ın “varlık-yaşam sigortası olan Devrimci Halk savaşı kozu “Erken Doğumla” heder edilmişti. Hendekler kazıldı. Mahalleler adeta işgal edildi. Fakat, halk onların hesapladığı şekilde tomaların, panzerlerin, tankların önüne çıkmadı. İlk günlerde kendi örgütledikleri tabanlarının ana kitlesi bazı yerlerde sokaklara çıktıysa da, gerek işin ciddiyetini gerekse Pkk`nin “halkı kurbanlık” seçme planını gördükçe, geri çekilen çekildi. Göç edebilen göç etti. HDP Milletvekillerinin kışkırtmaları da pek işe yaramadı, yaramıyor, yaramayacak.

PKK`YI BU KONUDA  “ERKEN DOĞUMA” SÜRÜKLEYEN İKİ YANILGI

Pkk`yı ve son kozlarını hendek`e süren iki önemli etken oluştu. Bu iki hususu aynı zamanda Pkk`yı çözüm sürecinden uzaklaştıran etkenler olarak da görmek mümkün...

Biri; Suriye iç savaşının bir yan ürünü olarak ortaya çıkan, Pkk`nın Rojava Devrimi dediği Pyd`nin Suriye`deki fiili durumudur, diğeri ise HDP`nin 7 Haziran seçimlerinde çıkarttığı 80 Milletvekili heyecanıydı.

Pkk, bu iki durumu, “Çözüm Sürecinden” daha fazla kâr getirici durumlar olduğu zehabına kapıldı. Pkk`yı; “Devrimci Halk Savaşının” artık zamanı geldiği noktasına getirdi. Fakat bu konuda Pkk`nın göremediği çok önemli iki husus vardı.

• Türkiye`deki Kürtler ile Suriye`deki Kürtlerin sosyal, siyasal, ekonomik demografik durumları arasında büyük bir fark vardı. Suriye Kürtlerinin, Suriye vatandaşlığı bile kabul edilmiyordu, kimlik verilmiyordu, tapu ve araç ruhsatı edinemiyordu, en kötüsü mülteci statüsü bile verilmiyordu. Özellikle şimdiki Rojava denilen bölgedeki durum buydu.

Oysa şu an sadece İstanbul, Ankara, İzmir`de yaşayan Kürtlerin nüfusu, bütün Suriye`de yaşayan Kürtlerin nüfusunun iki katından fazladır. İroni bile olsa, Kürt nüfusu 3 milyona ulaşan İstanbul için; en büyük Kürt şehri denilmesi önemlidir. Şimdi İstanbul`daki, Akdeniz`deki, Orta Anadolu`daki, Ege`deki, Doğu-Güneydoğu dışında yaşayan belki de nüfus itibarı ile on milyonun üzerindeki Kürt; Duran Kalkan, Figen Yüksekadağ`a sormayacak mı, “İstanbul`un, Ankara`nın, Mersin`in göbeğinde özerklik mi olur? Kürt olmadığınız halde bu “Kürt Özerkliği sevdanızın temelindeki gerçek hesabınız nedir? Türk-Kürt ilişkileri, Kürtlerin Suriyelilerle ilişkilerinden farklıdır.

• Türkiye`nin idari sistemi, özellikle Avrupa Birliği ile münasebetleri, Kürtlerle ilgili sorunların daha makul zeminlerde çözüm bulma göstergeleri; Suriye`de Esed ailesi diktatoryasının iç işleyişi ile mukayese bile edilmeyecek düzeyde farklılıklar göstermektedir.

İlaveten bir NATO üyesi ve ülkesi olan Türkiye`de bir oldu-bittiye getirilip mahalle işgali ile sistemsel, idari ve coğrafi değişiklerle “Pkk Öz Yönetimi” hiç mümkün değil. Bu tür mantık dışı, “dağlı” yaklaşımları, herkesten önce Kürtler benimsemez. Zaten işgal edilen mahallelerden yoğun göçün sebebi de budur.

Kürtler de artık dünyayı görüyor biliyor. Kırk yıla yakındır dağlarda, mağaralarda “Medeniyeti unutmuş” Duran Kalkanın, M. Karayılanın ya da “teorisyenlik sevdası ve gösterişi ile” hayal dünyasındaki depresif ideolojik yönetim hülyalarını Kürtlere biçen Öcalan`ın peşine takılmayacaklardır. Silah korkusuyla seslerini yükseltmiyorlar. (ki bu durum da yanlıştır. Tolstoy`un deyişiyle “Kötüler kendilerine tahammül edilince, daha çok azarlarmış. “ya da Rumî`nin dediği gibi; “Edepli edebinden susar. Edepsiz ben susturdum zannedermiş.)

Kürtler de artık ortalama dünya standartlarında, barınma, güvenlik, sağlık, eğitim, huzur, emeklilik, insanî koşullarda çalışma ve en önemlisi de “Adalet” imkânına erişmek isterler. Bunların Pkk ve dağdan sağlanamayacağını da çok iyi biliyorlar. Çünkü Rojava dedikleri yer bile, bugün dış yardımlarla en ilginci de Esed`in desteği ile asgari insanî yaşam şartlarının altında ancak hayatta kalabiliyor. Türkiye`nin bu alanlarda sıkıntılarını aşacağı bir dönemde, Pkk`nın bu huzursuzluğu, Türklere de Kürtlere de zarar veren kabul edilemez bir artniyetli girişimdir.

Zaten Pkk-HDP de yanlış hesap yaptığını gördü. Karizmayı çizmemek adına kargaşa, laf oyunları ve önceki silah ve eylem hazırlıklarının kalan birikimi ile meseleyi idare yolunda çırpınıyorlar.

Hem en önemli “Kozları” “Devrimci Halk Savaşı” hülyasının iflas edişinin hem de pişmanlıklarının iki önemli işareti şudur.

• Pkk-HDP ve diğer kanalları, ısrarla “Operasyonların durdurulması” için çırpınıyorlar. Belli ki büyük zorluktadırlar. Açık bir tükeniş ve yenilgidense, belki ateşkes ya da operasyonların durdurulması ile zaman kazanıp, toparlanmak için bir çıkış bulma ümidi, arayışı kendini belli ediyor.

• “Yeniden Çözüm Süreci” “Dolmabahçe Müzâkerelerine Dönüş” vs. ısrarlı çağrı ve çabaları da sürüklendikleri hatadan duydukları pişmanlığı ve zararın neresinden dönsek kârdır” tutumunu gösteriyor.

Sonuç itibari ile Pkk serüveni “son dönemecinde” “son maceralarını yaşıyor” görünüyor. Gelinen noktayı sadece askeri operasyonlara bağlamak yanlışa düşmeye sebep olur. İki daha önemli husus var.

• Devletin Pkk ve Kürtleri birbirinden ayrı tutması. Kürtlerin toptan Pkk`ya teslim oluşlarını önledi.

• Kürtlerin de Pkk ve HDP`nin hayal ettiği gibi Pkk`nin talimatlarıyla topyekûn sokağa ve güvenlik güçlerinin önüne dökülmeyişleri Pkk`nin ve Öcalan`ın en önemli tehdit kozu olan “DEVRİMCİ HALK SAVAŞI” hülyasını iflas ettirmiştir. Böylece Pkk kendi kazdığı kuyuya kendisi düşmüştür.

Bundan sonraki gidişatın “olumlu” ya da “daha da olumsuzlaşması” Devletin/Hükümetin izleyeceği politikalara göre şekillenecektir. Hükümet Pkk`nın tuzaklarına düşmemelidir.

BUNDAN SONRASI İÇİN HÜKÜMETE DÜŞEN GÖREVLER VARDIR

• Hazırlık çalışmaları yapılan “yeni anayasa” mühim bir fırsattır. Sade ve eşitlikçi bir anayasa pek çok sorunun kendiliğinden çözüme kavuşma imkânı sağlar. “insanı” merkez alan, herkes ve kesimin “aidiyet” duyacağı; eşitlik ve adaleti zedeleyici etnisite ve rejim sembolü ifadelerden arındırılan bir anayasa Türkiye`nin birliğinin gerekliliği olmuştur.

Anayasanın dışında “yasal düzenlemeler hiyerarşisi” denilen “Yasalar” “Tüzükler” “Yönetmelikler” “Yönergeler” “Yargı kararları” var. İstenilen, ihtiyaç duyulan her detay buralara yerleştirilebilir. Bunlar da kanundur ve bağlayıcıdır. Fakat “Anayasa” aidiyet ortak zemini olarak “genel-geçer şekilde” yapılandırılmalıdır. Yersiz detaylarla güvensizleştirilmemelidir.

• Başta Belediye “Bütçeleri” olmak üzere o bölgeye gönderilen mali kaynak ve ödeneklerin halkın bütün kesimlerine hizmet olarak erişecek, mekanizmalar oluşturularak; Pkk`ya müzahir belediyelerin bölgedeki halka yönelik tekçi- özerklikleri kırılmalıdır. Halkın ve şehirlerin durumu ortada. Belediye hizmetleri sıfırlanmış. Halk belediye ödeneklerinin kendilerine ulaşmadığının hesabını soramıyor. Devlet denetimi ise kağıt üzerinde naylon faturalarla dengeleniyor. Belediye bütçelerinin nereye aktığı bilinmiyor. İlgili bakanlıklar harekete geçmelidir. Yeni dengeleyici yasal düzenlemeler yapılmalıdır.

• Pkk-HDP`nin silah ve tehdit yoluyla bölgede sağladığı tekçi otoritenin kırılması, dengeli siyasi bir siyaset ikliminin oluşturulması, serbest ve rahat “seçimlerin” yapılabilmesi için, o bölgedeki diğer siyasi parti ve oluşumların kendilerini güvende hissedebilecek, hatta teşvik görecekleri tedbirlerin geliştirilmesi.

• Çözüm süreci için hükümetin öngördüğü Pkk dışındaki siyasi partilerin ve oluşumlarının da dikkate alınacağı hususunun lafta bırakılmaması.

• Pkk`dan arındırılan kırsal bölgelerin “Steril Tarım Alanları” ismiyle ekonomiye açılması. (Askeri bölge ilan edilip yasaklanmaları halkı zor durumda bırakıyor. Yeniden halka bırakılması ise Pkk`nin yeniden yerleşmesine yol açıyor. Her ikisi de yanlıştır.) bu alanlar yeniden oluşturulacak “Kamu İktisadi Teşebbüsü(KİT)” tarzında “Tarım ve hayvancılık borsası” şeklindeki bir mekanizmayla işletilebilir. (Bu konu ayrıca detaylıca ele alınacaktır) Bölge halkına önemli bir ekonomik kaynak ortaya çıkar.

• Çözüm sürecinde, Pkk`ya sunulan şart ve imkânlar; Pkk dışındaki örgütlere de “Pkk`ya endekslenmeden” sunulmalı. Yeni bir Anayasa inşası sürecinde, yeni bir toplumsal sürece dahil olmak isteyen yapılanmaların önü kapatılmamalıdır. Pkk`da silah bırakmayı kabul ediyorsa bu imkândan faydalanmalıdır. 1990`ların 28 Şubat uygulamalarına maruz bırakılan belki de onlarca İslâmî yapı ve yüzlerce mahkûm Pkk`ya endekslenmiştir. Bu adaletsizlik de giderilmelidir. Özellikle medya bu konuda ciddi, samimi bir duyarlılık göstermelidir. Çözüm süreci adil yapılandırılmalıdır.

Daha iyi günler ümidi ile Allaha emanetsiniz...

Bu haberler de ilginizi çekebilir