• DOLAR 32.331
  • EURO 35.11
  • ALTIN 2295.22
  • ...
SON DAKİKA
85 yaşındaki nineyi evinden çıktığı için vurdular
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Bölgede yaşanan çatışmalar, uygulanan sokağa çıkma yasakları ölümleri ve büyük bir göç dalgasını beraberinde getirdi. 30 yıllık acı dolu süreçlerin sonlaması umuduyla istikbale bakan Kürt halkı, şimdilerde her gün yeni bir trajedi yaşıyor.

Sokaklarda açılan çukurlar, örülen barikatlar, tuzaklanan patlayıcıların infilak ettirilmesi ve yaşanan çatışmalarda ölen onlarca masum sivil, gelinen son noktanın vahametini ortaya koyuyor. Şehirlerin objektiflere yansıyan tahrip olmuş görüntüleri dört yıldır iç savaşın yaşandığı Suriye`yi andırıyor.

Tüm bu yaşananlar arasında kamuoyu her gün masumiyetin ve mazlumiyetin yeni bir hikâyesini okuyor gazete sayfalarında. Televizyon ekranları her an yeni bir ölüm haberini, sırtlarındaki yükle göç eden mazlum Kürt halkının dramını yansıtıyor izleyenlere. İnsanım diyenleri hüzne boğan bu görüntüler karşısında, lâl ve kör olanların savaş arzusuysa devam ediyor.

Son yaşanan olay, yaşlı bir ninenin yaşadığı trajediyi, hayatla ölümün sıratında nasıl gidip geldiğini anlatıyor.Sokağa çıkma yasağının devam ettiği Diyarbakır`ın merkez Sur ilçesinde ikamet eden 85 yaşındaki Makbule Ermiş, gurbetten gelen oğlunu görmek için evden çıkarken PKK`lilerin açtığı ateşle ayağından vurulduğunu anlatıyor.

PKK`lilerin kendisini bastonuyla yürüdüğünü görmesine rağmen ateş ettiklerini belirten Makbule Ermiş, evde zihinsen engelli oğluyla beraber yaşadıklarını, Ankara`dan oğlu geldiği için onu görmeye giderken Kurşunlu Camii önünde vurulduğunu söylüyor ve ardından PKK`liler ile arasında geçen diyaloğu Zazaca ifade etmeye çalışıyor.

“Ben sizin düşmanınız mıydım? Ben oğlumu görmeye gidiyordum, siz ne diye vurdunuz beni”

Sur`daki sokağa çıkma yasağı nedeniyle gurbetten gelen oğlunun kendisini ziyaret edemediğini bu sebeple kendisinin oğlunu son bir kez görebilmek için evden çıktığını söyleyen Makbule Nine, şöyel konuştu: “Ben Dabanoğlu Mahallesi`nde oturuyorum.  Oturduğum ev vakıf malıdır. Oğlum gurbetten, Ankara`dan gelmişti. Ben de o gelemiyor diye, onu gidip görmek için evden dışarıya çıktım. Fazla ilerlemedim ki, tüfek patladı ve ben yere düştüm. Sokaktaki PKK`liler vurdu beni. Sonra beni vuranlar yanıma geldi ve seni polis vurdu dediler. Ben de yalan söylemeyin polisin kurşunu bellidir, bakın ayağıma saçma değmiş, bu sizin silahınızdır dedim. Kurşunlu Camii`nin kapısının önündeydim.  Onlara dedim ki siz beni vurdunuz.  Allah belanızı versin,  nasıl beni vurdunuz, bu hale soktunuz, siz beni soktuğunuz bu hâlden daha kötü bir hâle gelesiniz.  Sonra PKK`lılar da bana; yaşlı kadın beddua etme!  Ben de yine onlara dedim ki Allah belanızı versin! Ben sizin düşmanınız mıydım? Ben kendime yolda yürüyordum, oğlumu görmeye gidiyordum, siz ne diye vurdunuz beni? Ayağımdan kan aşağıya doğru akıyordu. Öleceğimi düşündüm. Sonra dönüp onlara; sizin yüzünüzden dolmuşların, arabaların, taksilerin de gelmesi yasak, her şey yasak, bu kanım böyle akıyor ve ben burada öleceğim. Sonra ayağımı oynattım baktım ki kımıldıyor. Dedim ki, Ya Rabbi Sana hamdolsun, Sana şükürler olsun.” 

“Yaşlı, dua et ha!”

Kendisini vuranların onu tanıdığını belirten Makbule Nine, dua ettiğini gören PKK`lilerin kendisiyle alay edercesine konuştuğu dile getirerek, sözlerine şöyle devam etti: “PKK`lılar dönüp bana söyledi ki ‘yaşlı, dua et ha!` onlarda Zazaca anlıyordular. Aralarından biri dedi ki bu Hemo`nun annesidir. Öbürü de aynı şeyi söyledi.  Ben de dedim ki, Hemo`nun annesi sizin düşmanınız mıydı vurdunuz onu. (Hemo (Hamit) benim oğlumdur, beraber kalıyoruz, zihinsel engellidir) Onlara ne söyledimse boş. Ben orada uzanmış haldeyken bir kadın battaniye getirdi serdi. Dedi ki buraya uzatın. Beni battaniyenin üzerine attılar.  Kadın dedi ki siz ne diye bu kadını vurdunuz, bu kadın temiz iyi bir kadındır, kaç yıldır evinden dışarıya ayağı ağrıyor diye çıkamıyordu.  Siz ne diye vurdunuz, bu yaşlı kadını bu hale soktunuz? Ben ise acıdan bağırıyordum!  Ayağıma sıkmıştılar. Dediler ki, ‘sesini yükseltme, bağırma`  ben de dedim ki sesim Allah`a, Peygamber`e ve göklere gitsin. Benim hakkım sizden alsın. Dediler beddua etme! Ben de ha bire beddua ediyordum.  Dedim inşallah Şeyh Abdulkadir Geylani sizin belinizi kırsın.  Siz beni bu hale soktunuz ben ne yapacağım şimdi. Dediler ki, yok yok doktor var. Onların doktoruydu ha!  Gittiler, sonra baktım ki bir tane hemşire kadın getirmişler. Çantası da elindeydi. Geldi dedi ki, ‘ben seni pansuman edeyim.  Yasak kalkınca araba gelir hastaneye gidersin, korkma bir şey olmayacak.` Daha sonra o da gitti. Ben yine Allah belanızı versin dedim! Yol açılana kadar elbet beni biri götürür.  Bana beddua etme dediler. Ben de dedim siz Müslüman değilsiniz! Eğer azıcık Müslümanlık sizde olsaydı elinde bastonu olan benim gibi bir ihtiyar kadını vurmazdınız.”

“Şimdi size bir şey olacak, biri sizi de vuracak, bırakaydınız da ben ölseydim”

Kendisinin yaralandığını gören komşularının çocuklarını haber etmesiyle oğlu ve kızının ölümü göze alarak kendisini almaya geldiklerini söyleyen Makbule Nine, yaşadığı hengâmeyi şöyle anlattı: “Sonra oğlum ve kızım geldiler. Ben dedim siz nasıl geldiniz, sokağa çıkma yasağı var. Siz korkmadınız mı biri bizi de vurur, öldürürler diye. Benim yanıma gelirken zaten önlerini kesmişler, siz nereye gidiyorsunuz demişler, onlar da annemiz yaralanmış, yanında kimse yok gidip bakacağız, demişler. Alıp benim yanıma getirdiler. Çocuğuma ve torunuma; ben tek ölürdüm siz ne diye arkamdan geldiniz diye kızdım. Komşular aramış, annenizi vurmuşlar hele gidin bakın demişler. Beni el arabasının içine koydular. Oğluma; şimdi size bir şey olacak, biri sizi de vuracak, bırakaydınız da ben ölseydim. Dediler nasıl seni bırakırız ana. Daha sonra beni Saray Kapı`ya kadar getirdiler. Erkeklere siz daha gelmeyin yeter, beni burada bırakın kadınlar götürsün, yasak var sizi benim yüzümde vururlar. Kızım ve gelinim beni götürdüler Saray Kapı`nın yukarısına. Önümüze polis geldi.  Dediler siz nereye götürüyorsunuz bu kadını. Hastaneye gitmek yasaktır. Bugün hastanın hastaneye götürüleceği gün müdür.  Kızım dedi annem yaralıdır, pompalı ile sıktılar.  Yaralı olmasaydı ne diye getirirdik buraya, biz de biliyoruz yasak var.  Polis ‘hele battaniyeyi açın bakayım` dedi, battaniyeyi açınca kan aşağıya doğru akmaya başladı, çarşaf falan her şey kan olmuştu. Sonra telefon açtılar araba geldi ve beni Üç Kuyular`ın oradaki hastaneye götürdüler. Üç gün hastanede kaldıktan sonra oğlumun evine gittim. Oğlumun evinde Sur`dan gelen diğer çocuklarım da kaldığı için ‘beni evime geri götür, senin evin zaten küçüktür bir hizmetimi yapmak için bir kızın benimle gelsin gideyim` dedim, ‘seni bu halde bir yere götürmem` dedi, kaldım burada. Allah ondan razı olsun.

“Sizin yüzünüzden bu hallere düştük, bu kürtlük davası değildir”

Çoluk çocuk hepsinin halinin perişan olduğunu söyleyen Makbule Nine, son olarak gözleri nemli, yutkunarak şunları dile getirdi: “Vallahi hepimiz öleceğiz, dünya kimseye kalmayacak.  Bunların davası kürtlük davası değildir. Onlara da söyledim. Sizin yüzünüzden bu hallere düştük, bu kürtlük davası değildir. Siz evimiz yıktınız, yaktınız, milleti perişan etiniz.  Milleti evlerinden çıkardınız sonra boş evlere gidip yerleştiniz. Demeyin ki biz bunları yapıyoruz da kurtulacağız. Rus`un bile merhameti var ama sizin yok. Siz Kurşunlu Camii`ni yaktınız, gâvur bile camiyi bu hale sokmazdı. Ne diyeyim Allah PKK`lıları ıslah etsin. 7 erkek çocuğum ve bir de kızım var. Hepsi Sur`dan çıktı, bir yerlere gitti. Hiç birinin kalacak doğru dürüst bir yeri yok. Allah onlara yardım etsin. Hepimizin hâli per-u perişandır. (İLKHA)

 












 

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir