• DOLAR 32.453
  • EURO 34.49
  • ALTIN 2474.457
  • ...
Riyad Konferansı ve zorluklar
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Geçen dört yıl boyunca bölünmüş durumdaki Suriyeli muhalefet gruplarını tek bir hedefe odaklanacak biçimde birleştirmeye yönelik bölgesel ve uluslararası tüm çabalar başarısızlıkla sonuçlandı. Muhalefet saflarındaki çatlakların büyümesinin en önemli sebeplerinden biri, krizin siyasi çözümünün niteliği üzerinde yaşanan anlaşmazlık.

Suriye halkını kimin temsil ettiği konusu da anlaşmazlığın bir diğer ayağı. Suriye`nin askeri ve siyasi muhalefetinin arasındaki bu anlaşmazlık bölgesel ve uluslararası arenadaki kutuplaşma nedeniyle daha da derinleşti.

“Suriye muhalefetini tek bir hedef üzerinde birleştirmeye yönelik tüm çabalar başarısızlıkla sonuçlandı. Muhalefet saflarındaki çatlakların büyümesinin en önemli sebeplerinden biri, krizin siyasi çözümünün niteliğiyle ilgili anlaşmazlık.”

Ancak içinde bulunduğumuz yıl zarfında Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye arasındaki koordinasyonun etkisiyle kaydedilen önemli askeri başarılar, Rusya`nın askeri cephe hattına girmesi, İslam Devleti Örgütü (DAİŞ) tehlikesinin Irak ve Suriye`den bölgesel ve uluslararası sahaya taşınması, Suriye muhalefetinin ve bölgesel destekçilerinin taleplerini karşılamamakla birlikte, uluslararası toplumu Suriye krizine çözüm bulma konusunda ciddi düşünmeye itti.

İşte, Suudi Arabistan`da yapılması kararlaştırılan Suriye muhalefetini birleştirme konferansı böyle bir iklimde gerçekleşiyor. Böyle bir girişim için niteliksel bir çaba da şart. Bir tarafta siyasi muhalefet güçleri arasında görüş ayrılıklarının, diğer tarafta bölgesel ve uluslararası kutuplaşmaların olduğu bir ortamda Riyad`daki karar mercilerini hiç de kolay olmayan bir görev bekliyor.

Bu nedenle toplantının başarılı olmasını sağlamak adına, koordinasyon faaliyetleri bitmeden toplantı tarihi kararlaştırılmadı. Zira toplantının başarısızlığa uğraması, Suudi Arabistan`ın temsil ettiği bölgesel siyasi rolü olumsuz etkileyebilir ve kriz dosyasının Birleşmiş Milletler`e havale edilmesine yol açabilirdi. Böyle bir durum ise Paris olayları sonrasında gerek Amerika Birleşik Devletleri, gerek Avrupa`nın tutumlarına güvenmeyen Riyad, Doha ve Ankara tarafından arzu edilen bir şey değil.

Temsil anlaşmazlıkları
Riyad, Suriye muhalefet güçlerini tek bir siyasi varlık şeklinde inşa etme misyonu üstlenmiyor. Böyle bir misyon, Suriye muhalefetinin gerçekleri ve sürecin doğası nedeniyle imkânsız görünüyor. Riyad'ın arzusu, siyasi ve askeri kanatlarıyla aktif muhalefetin taleplerini yansıtan askeri ve siyasi bir referans üzerinde anlaşma sağlanması. Riyad yönetimi, bu referansın, Rus-İran tezine daha yakın olan Viyana I ve Viyana II toplantılarından çıkan “gevşek” sonuçlar karşısında çözüm için sağlam bir temel oluşturmasını istiyor.

Suudi Arabistan planı, fark yaratabilecek aktif güçleri bir araya getirip birleştirmenin yanı sıra, Suriye halkının tüm bileşenlerini yansıtmayı hedefliyor. Bu nedenle toplantıya Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK) ve Demokratik Değişim için Ulusal Koordinasyon Komitesi olmak üzere sadece iki siyasi unsur davet edildi. Diğer davetliler ise muhalif din adamları, iş adamları ve sivil toplum kuruluşları aktivistlerinden oluşuyor.

Askeri kanattan Özgür Suriye Ordusu, Festakim Kema Umirte Hareketi, Asalet ve Kalkınma Cephesi, Şam Devrimcileri Birliği, Şam Cephesi, Nureddin Zengi Taburları, Rahman Kolordusu, Şam Kolordusu, Şam Orduları İslami Birliği, İslam Ordusu, Şam Özgürleri, Şam Kılıcı ve Suriye Devrimcileri gibi örgütler davet edildi.

Bu bağlamda, kendini muhalefet olarak tanımlayan Değişim ve Kurtuluş Cephesi, Halk Partisi, Dayanışma Partisi, Kalkınma Partisi, Adalet ve Kalkınma İçin Ulusal Gençlik Partisi, Suriye Kürtleri Demokratik Ulusal Topluluğu, Barış ve Suriye`nin Onuru Hareketi gibi yapılanmaların dışarıda tutulması doğal.

Ancak ortak ve sağlam bir kara merciinin oluşturulması önünde aşılması gereken büyük engeller var. Bu engellerin en önemlisi, geçmiş yıllarda SMDK ile Koordinasyon Komitesi arasındaki anlaşmazlık yaratan temsil sorunu. Koordinasyon Komitesi, SMDK'nın temsilde öne çıkmasına karşı ve kendi temsil gücüne denk bir paya sahip olmayı talep ediyor. Taraflar bu konuda hâlâ uzlaşmış değil.

Koordinasyon Komitesi Başkanı Hasan Abdulazîm, Riyad Konferansı`nda temsil payının SMDK ile eşit olmasını talep etti. Ancak konferansı düzenleyenler SMDK`ya daha büyük bir temsil payı verdiler. Böyle hareket etmelerinin nedeni, SMDK'nın Suudi Arabistan ve müttefiklerinin tezini yansıtmasının yanında, Suriye halkının en büyük muhalif varlığını oluşturması ve uluslararası platformlarda büyük oranda tanınması.

Riyad'ın toplantıyı olumsuz etkileyebilecek bu sorunu çözmek için makul bir çözüm bulmak istediği anlaşılıyor. Zira Koordinasyon Komitesi`nin  göz ardı edilemeyecek bir ağırlığı var ve hem uluslararası hem de bölgesel desteğe sahip. Söz konusu sorun, komiteye yakın isimleri de toplantıya davet ederek çözüldü. Bunlar Kahire 2 toplantısı bildirgesini temsil eden kişiler. Temsil sorununu aşmak için atılan adımlardan biri de oylama mekanizmasında yapıların değil kişilerin baz alınması. Böylelikle Riyad iki hedefi birden gerçekleştirmiş oluyor. Birincisi, Koordinasyon Komitesi`nin ve muhtelif ortaklarının geniş katılımını sağlamak. İkincisi ise Suriye'nin en büyük muhalif yapısı ve Suriye halkının en geniş temsilcisi olarak SMDK`nın statüsünü korumak.

Doğrusu bu paylaşım, konferansın başarılı olması için Riyad`ın ne derece ciddi olduğunu gösterdiği gibi, Suriye krizinde Suudi Arabistan ile Mısır, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri ve Amerika Birleşik Devletleri gibi muhalif müttefikleri arasındaki bölgesel ve uluslararası dengeleri de yansıtıyor.

Esed düğümü
Suudi Arabistan`ın karşı karşıya olduğu ikinci zorluk ise muhalefetin siyasi çözüm ve Esed`in rolü konusunda ortak bir vizyon üzerinde anlaşması. Suudi Arabistan, başta Esed`in akıbeti olmak üzere, kendisi ile aynı kırmızı çizgileri paylaşmayan hiçbir kişi veya siyasi organın katılımına izin vermeyecek. Nitekim bir Suudi diplomat, geçen ay SMDK yönetimiyle yaptığı toplantıda bunun altını çizdi.

Bu formül, kendini rejim muhalifi olarak adlandıran, ama gerçekte rejime bağlı olan yapıların muhalefete sızmasını önlemeye yönelik bir koruma çabası.
Ancak aralarındaki büyük benzerliğe rağmen, Koordinasyon Komitesi ile SMDK'nın tek bir siyasi vizyona ulaşması kolay olmayacak.

SMDK'nın geçtiğimiz Şubat ayında deklare ettiği Temel İlkeler Belgesi`ne göre, müzakerelerin temel hedefi, 2118 sayı ve 2013 tarihli Güvenlik Konseyi Kararı`nın 16 ve 17. madde hükümleri uyarınca Cenevre Deklarasyonu`nu yürütmek.

Buna göre cumhurbaşkanının bakanlıklar, güvenlik ve askeri kurumlar dâhil bütün devlet kurum ve kuruluşları üzerindeki tüm icra yetkilerine sahip olacak geçici bir yönetim komitesinin kurulması öngörülüyor.

Bu perspektif, geçtiğimiz Haziran ayında Koordinasyon Komitesi`nin ana eksen olduğu “Kahire Deklarasyonu 2” toplantısında ortaya çıkan yol haritasıyla örtüşüyor. Deklarasyon, Cenevre Deklarasyonu uyarınca tüm yasama ve yürütme yetkilerini taşıyan Geçici Yönetim Komitesi`nin kurulması ve buna bağlı olarak Geçici Ulusal Meclis, Yüksek Yargı Meclisi, Geçici Süreç Hükümeti, Geçici Askeri Ulusal Konsey,  Hakların İadesi, Adalet ve Barış İçin Bağımsız Yüksek Heyet`in kurulması çağrısında bulunuyordu.

SMDK`nın temel ilkeler belgesi ve Kahire Deklarasyonu arasındaki benzerliğe rağmen, Koordinasyon Komitesi`nin geçtiğimiz aylarda yaptığı açıklamalar, komitenin gerçek pozisyonu hakkında soru işaretleri uyandırdı. Hasan Abdulazîm, geçtiğimiz Eylül ayında “sembolik de olsa Esed`in geçiş döneminde yer almasının, DAİŞ`e karşı savaşan Suriye Ordusu`nun birliğini korumak bakımından kaçınılmaz olduğunu” açıkladı. Bunun yanı sıra, Suriye`de terör karşıtı koalisyon ile koordineli olan herhangi bir Rus askeri varlığının terörle mücadele çabalarını destekleyeceğini ve Suriye krizine siyasi çözüm bulma olasılığını güçlendireceğini de ifade etti. Rejimin terörle mücadeleye öncelik verilmesi konusundaki tutumunu benimseyen Komite Başkanı, “Şu anda öncelik DAİŞ`le savaşmaktır. Suriye krizinde siyasi çözümün alternatifi yoktur. Zira silahlı çözüm yıkımdan başka bir şeye yol açmamıştır.” dedi.

Koordinasyon Komitesi`nin bu tutumu, geçiş döneminde Esed`in herhangi bir rolünün olmaması gerektiğini vurgulayan SMDK'nın görüşüyle açıkça çelişiyor. İşte, Riyad`ı bekleyen zor görev de bu noktada başlıyor.

Bu nedenle Riyad, geçiş döneminde Esed`e rol biçen uluslararası toplumun tutumundan sonra, ne Esed'li bir geçiş sürecini reddeden tutumuna sıkı sıkıya bağlı kalabilir, ne de Esed`e bir tür meşruiyet anlamına gelebilecek biçimde bu konuda taviz verebilir durumda.

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı el-Cubeyr`in son iki ayda yaptığı açıklamalar da bu durumu yansıtıyor. El-Cubeyr, 28 Eylül`de “el-Hurra” televizyonuna verdiği röportajda, geçiş döneminde Esed`in yeri olmadığını söyledi. Suudi bakan, bu açıklamayı 2 Ekim`de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu`nda da tekrarladı. Fakat 13 Ekim`de Fransız mevkidaşıyla yaptığı ortak basın toplantısında, bu kez geçiş dönemine işaret etmeksizin, Suriye`nin geleceğinde Esed`in rolü olmadığını belirtti. Aynı ifadeyi, ayın 27`sinde Avusturyalı meslektaşıyla yaptığı basın toplantısında da yineledi.

“Geçiş döneminde Esed`in rolü yoktur” ile “Suriye`nin geleceğinde Esed`in rolü yoktur” ifadeleri arasında büyük bir fark var. Siyasi muhalefet güçlerinin uzlaşamadığı nokta da burada düğümleniyor ve bu düğüm çözülmeden muhalefeti birleştirme çabaları başarılı olmayacak.

Siyasi ve askeri düzeyde birlik
Suudi Arabistan`ı bekleyen üçüncü zorluk, askeri grupların siyasi güçlerin performansından memnun olmadığı bir ortamda, aynı madalyonun iki yüzünü oluşturan siyasi ve askeri kesimlerin nasıl bir araya getirileceği meselesi. Bu konuda Riyad`ın önünde iki sorun var:

1. Askeri güçleri bağımsız gruplar olarak görmek yerine, tek bir kitle ve tek bir hedef altında birleştirmek. Bu gruplardan “genel proje” lehine özel projelerinden vazgeçmeleri bekleniyor. Bu hedef, hiç de kolay değil. Zira, rejimi yıkma ana hedefinde birleşseler dahi, askeri güçlerin bakış açılarında ve bölgesel destekçileri arasında çok büyük farklılıklar var. Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye`nin mutabakatı ile İdlib`de yaşanan Fetih Ordusu deneyimini saymazsak, geçtiğimiz yıllarda söz konusu ana hedef bu grupları birleştiremedi.

2. Askeri grupların siyasi gruplara karşılık tek bir heyetle konferansta temsil edilmesi talebinden sonra, askeri muhaliflerle siyasi muhalifleri birbirine bağlamak. Suudi Arabistan, krizin çözümü konusunda askeri ve siyasi düzeyler arasında ortak bir anlaşma sağlamaya çalışıyor. Özellikle ateşkes yapmayı ve ona bağlı kalmayı gerektiren geçiş sürecinin başlamasıyla birlikte bu konu önem arz ediyor. Suriye rejimi ve destekleyicileri bu sürecin başarısız olacağı inancında. Zira tüm bu askeri grupların siyasi çözümün gerekleri üzerinde mutabakat sağlamaları çok zor.

Suudilerin bütün bu zorlukları ve engelleri aşması halinde, konfrans sonrası süreç, Cenevre 3 müzakerelerinin yaklaşmasıyla birlikte, Riyad Konferansı'nın başarılı olup olmadığı konusundaki gerçek test olacak. Başta Suriye rejimi ve İran olmak üzere, Riyad toplantısının başarısız olması için bölgesel ve uluslararası çabaların gölgesinde gerçekleşen konferans bu açıdan önemli.

Hüseyin Abdülaziz, Filistin el Yevm haber kanalı kıdemli prodüktörü/ el cezire türk

 

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir