• DOLAR 34.692
  • EURO 36.665
  • ALTIN 2958.14
  • ...
Sur Halkının Endişeli Bekleyişi Sürüyor!
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 


Diyarbakır'ın sur ilçesinde sekiz günden beri çatışmalar sürüyor. [Fotoğraf: Abdülkadir Konuksever/Al Jazeera]


- "Bu zırhlıdan atılan makineli sesi. Melek Ahmet Caddesi'nden geldi!"
- "Rokete benziyordu bunun sesi, yakındı. Sanki Benusen tarafıydı?"
- "Helikopter geçti.
- "Yok, o pilotsuz hava uçağı, ambulans ve itfaiye geliyor…"

Diyarbakır surlarının yasak olmayan tarafındaki kaldırıma çökenlerin gerginlikleri çok belirgin. Çatışmalarla aralarında 12 metrelik bir duvar var ve o duvar seslerin geçmesine engel olamıyor. Sur`un ‘bu` tarafındakiler o sesleri ayırt etmeyi öğrenmişler, üstelik patlayan silahların türü ve kalibreleri üzerine tahminlerde bulunuyorlar sıkıntılı bir havada.


Sur'dan çıkanlar sur sınırlarında olan biteni anlamaya çalışıyorlar.

Sıkıntılı olmaları doğal, dünyanın en yüksek surları bugünlerde evleri ile muhacirliklerinin sınırını belirleyen ağır bir bent.


Fikri Kasap Sur'dan kaçarken ancak yatak ve iki tencere alabilmiş.

‘Yataklar ve iki tencere`
Çatışmalar ve sokağa çıkma yasağı nedeniyle Sur`dan kaçmak zorunda kalanlardan biri de Fikri Kasap. Kasap, çocukları ve eşiyle birlikte evi terkederken yanlarına sadece yataklarla iki tencere alabilmiş.

“Yedi çocuğum var. Dört kızım ve eşimle birlikte Sur ilçesi Fatihpaşa mahallesinde oturuyorduk. Çatışmalar, yasaklar usandırdı bizi. Çıkmaya karar verdik, ancak kazılan hendekler ve örgütçülerden evimizi taşıyamadık. Yataklarımızı ve iki tenceremizi sırtımıza alıp çıktık Sur`dan. Küçük bir ev kiraladık. Kirası 400 lira. İlk kirayı verdim, ikincisini nasıl vereceğimi bilmiyorum. İnşaat işçisiyim ama bu olaylar başlayınca işler de kesildi. Küçük bir tüp aldık. Onda çorbamızı kaynatıyoruz, yataklarımızda da yatıyoruz. Evim ne halde hiç bilmiyorum. Yandı mı yıkıldı mı haberim yok. Her gün gelip bu surların dibine oturuyorum. Oradan silah, bomba sesleri gelince, ‘Acaba nereye düştü, acaba kimse öldü mü?` diye düşünüyorum.”

‘Önümüzü göremiyoruz`
Fikri Kasap çatışmalarda en çok zararı arada kalanların gördüğünü söylüyor.

“Bak hemşerim! Bu çatışmalarda kimler ölüyor? Kışın kim en çok üşür, yazın kim en çok yanar? Tabii ki fakirler. Çatışmalarda da böyle. Parası pulu olan kaçıp uzaklara gidiyor. Memleket yıkılmış umurlarında mı? Ortada senin benim gibi fakirler kalıyor. Silahlar patlayınca da önce bize değiyor mermiler. En çok biz ölüyoruz ve en çok biz. İki


Devrim Başak medyanın barış dilini kullanması gerektiğini savunuyor.

‘Kardeşim korkuyla bağırıyordu`
Devrim Başak 18 yaşında ve lise öğrencisi. Geçtiğimiz günlerde yakılan Kurşunlu Camii`nin (Fatih) yanında ailesiyle birlikte oturuyor. Caminin yakılmasına çok üzülüyor, bir de 7 yaşındaki kardeşi Merve`nin her gece patlama bomba sesiyle yatağından fırlamasına.

“Caminin yandığını duyunca çok üzüldüm. Tam da orada oturuyoruz. Sokağa çıkma yasağı başlayınca çıktık evden. Anneannemin evine sığındık. 15 kişi bir evde yaşıyoruz. Mahallemizde çatışmalar gece yarısı başlıyordu. Her gece kardeşim Merve fırlayıp korkuyla bağırıyordu. Babam hepimizi penceresini kapattığımız bir odaya topluyordu. Elektrik kesilir, sular kesilirdi. Babaannemin evinin önüne çukur kazmışlardı. Polisler geldiğinde ‘Niye bunları aranızda barındırıyorsunuz` diye bize kızıyorlardı.”


Sur'dan çıkanlar içeride olanlar için endişeliler.

‘Hırsıza serbest, siyasiye müebbet`
Devrim Başak, silahların susmasını ve müzakerelerin başlaması istiyor:

“Biri hırsızlık yaptığında ertesi gün serbest kalıyor. Ama siyasi bir suçsa müebbet alıyor. Kürtlerin talepleri belli, Kürtçe eğitim, Anayasal güvence ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesi çok şey değil. Bunun için de çatışmaların sona ermesi ve müzakerelerin başlaması gerekiyor. Talep bu ama iki tarafın da medya organları barıştan çok savaş dilini kullanıyor. Olayları kendi cephelerinden görüyorlar. Bu da çözümden çok çözümsüzlüğü getiriyor.”


Sur'dan yükselen sesleri dinleyenlerden birisi de 92 yaşındaki Ramazan Satıcı.

Torunu ile her gün sur dibinde
92 yaşındaki Ramazan Satıcı da Sur`u terk edenlerden. Yakınlarda bir eve taşınmışlar. Torunu ile her gün surların dibinde oturup çatışma seslerini dinliyor:
“Millet perişan, millet aç, biilaç. Çocuklarımın bir kısmını İstanbul`a gönderdim. Bu meselelerden de uzakta oldukları için kaygılanmıyorum. Akşamları bomba seslerini dinliyoruz. Silah sesleri hiç eksik olmuyor. Çok endişeleniyoruz, çok sıkıntıdayız. Her gün dua ediyorum bu işi Allah bitirsin, bu ataşe bir su döksün diye, yoksa daha pek çok can yanacak, ya da bizim gibi kış kapısında ser sefil olacaklar.”


Ramazan Akbalık evine sadece ekmek götürebiliyor.

‘Eve ancak ekmek götürebiliyorum`
Ramazan Akbalık doksanlı yıllarda köyünden kaçarak Sur ilçesine göç etmiş. Sur`da başlayan çatışmalar nedeniyle bir kez daha göç yoluna düşünce, ucuz olsun diye yakın bir köyden ev kiralamış.

“Sur`da Alipaşa mahallesinde oturuyoruz. Yasak başlayınca artık çıkmamız gerektiğini düşündüm. Dokuz çocuğum ve eşimle birlikte çıktık Sur ilçesinden. Eşyalarımızı almaya kalktık ama izin vermediler. ‘Gidenler evlerini de eşyalarını da kaybederler` dediler. Doksanlı yıllarda köyümüz yakılmış yine eşyalarımızı alamamıştık. Önce devlet yaptı şimdi de örgüt. Dicle Üniversitesi`nin arkasında bir köyden ev kiraladık. Çocuklar okullarına gidemiyor. Zaten Sur`daydı okulları. İş yok, güç yok. Bugün gidip bir mağazaya, modası geçmiş giysileri varsa satabileceğimi söyledim. Sağ olsunlar üç-beş parça verdiler. Sokaklarda dolaşarak birkaç parça sattım. 20 lira kaldı bana. Onunla da bu gördüğünüz ekmekleri aldım. Akşam çocuklarla bunu yiyeceğiz.”


Münevver Çelik iki günden beri oğlundan haber alamıyor.

‘Oğlum kayıp`
Münevver Çelik`in sur dibindeki nöbetinin anlamı farklı. Elbiselerini almak için sokağa çıkma yasağının sürdüğü Sur ilçesine polis izni ile giren 16 yaşındaki oğlundan iki gündür haber alamıyor.

“Evimiz Sur`da. Bir çay ocağında çalışan eşimin işyeri de Sur`da. Saraykapı civarında oturuyoruz. Sokağa çıkma yasağı duyurusu yapılınca birkaç parça eşyamızı alıp kızımın evine geldik. 16 yaşındaki oğlum Hüseyin elbiselerini almak için izin alarak içeriye girdi. İki günden beri haber alamıyoruz. İçeride çatışmalar şiddetlendi. Girmemize izin vermiyorlar. Meraktan ölüyoruz. Yeter ki bu savaş bitsin, evlatlarımız zarar görmesin açlıktan ölmeye razıyız. Yetkililere yalvarıyorum evime gidip oğluma baksınlar. Telefonu da yoktu çocuğumun, düşürüp kırmıştı tamir ettiremedik. Burada bekliyoruz ki çıkıp gelsin.”


Abdülkadir Gerekli kızgın, HDP'li vekillerin hükumeti barış masasına oturtmaya çalışmalarını istiyor.

‘Vekiller gidip Meclis'te otursunlar`
Abdülkadir Gerekli, Sur ilçesindeki Savaş mahallesinde oturuyor. Kendileri çıkarken iki çocuğunun evde mahsur kaldığını anlatan Gerekli, HDP`li vekillerin Meclis'te oturup bu işin siyasi olarak çözülmesi için hükümeti zorlamalarını istiyor.

“Sekiz çocuğum var. Şoförlük yapıyorum. Evimizi, barkımızı bırakıp kaçtık. Fırat ve Murat adındaki iki çocuğum evde mahsur kaldılar. Arıyorum, ‘Baba çatışma var, bombalar patlıyor` diyorlar. Ben de, ‘Evden çıkmayın, kendinizi koruyun` demekten başka bir şey yapamıyorum. Yiyecekleri bitmiş, aç, susuz bekliyorlar. Hepimiz perişanız, hem canımızdan hem malımızdan oluyoruz. Bu barış dediğimiz şey tek taraflı olmaz. Sivillerin içinden ellerini çekmeleri lazım. HDP`den 60 vekilimiz var hani ne yapıyorlar. Gidip olayların içine giriyorlar. Ne işleri var? Meclis'e gidip yine masaya oturmak için grekirse oturma eylemi yapsınlar. Onların yeri Meclis, bu iş çözülsün diye oraya gönderildiler. Artık silah zamanı değil.”


Sur ilçesinden 20 bin kişinin göç ettiği tahmin ediliyor

20 bin kişi terk etti
Amed Göç-Der`in araştırmasına göre olayların başladığı günden bu yana yaklaşık 20 bin kişi Sur ilçesini terk etti. Olaylarda önce Sur'da 60 bin kişi yaşıyordu. Gidenlerin yarısının kalıcı göç ettikleri, yarısının da olayların durması halinde geri dönecekleri belirtiliyor.

Kaynak: Al Jazeera

 

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir