• DOLAR 32.533
  • EURO 34.781
  • ALTIN 2488.933
  • ...
SON DAKİKA
`Özgür Kürdistan`da Demokratik İkiyüzlülük
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 
Kürt halkının bölünen farklı coğrafyalarda haklı taleplerinin yanında çeşitli yöntemlerle sergiledikleri mücadele biçimleri farklı olsa da belli bir süre sonra mücadelenin Marxizm veya Sosyalizm ideolojilerine peşkeş çekilmesi, süreç içerisinde farklı Kürt örgütlerinin Kürtlük ölçüsünün de pratikte ucube kriterlere dönüşmesini beraberinde getirdi.

Teoride Kürt halkının yaşadığı dramlar üzerinden rota çizip halkın desteğini hedefleyen düzinelerce Kürt örgütü, güç anlamında belli bir promil seviyesini yakaladıklarına kanaat ettikleri anda, adeta “Ne mutlu sosyalistim diyene!” ilkesini Kürt olmanın temel kriteri haline getirdiler.

Teoride Kürt, pratikte “sol” jargonun, Kürt olmanın belirleyici ögesi haline gelmesinden sonra meselelere “soldan” yaklaşmayıp İslami bakış açısını koruyan Kürtler, yine solun klasik jargonu haline gelen “sömürgeci, işgalci, düşman vs…” klişeleri arasına sıkıştırılarak sosyalizmin tedhiş politikalarının birinci hedefi konumuna getirildiler. Solculuğun moda olduğu hırçınlık devresinde bırakın teşkilat anlamında İslami çizgiyi korumayı, geleneksel anlamda dini vecibelerini yerine getiren Kürtler bile, saldırı, tehdit ve karalamaların birinci hedefi arasındaydı.

Gelinen süreçte moda olmaktan çıkıp Kürtlerin dini ve ananevi gerçekleri karşısında köşeye sıkışan sol gelenek, bu sefer halkın dini değerleriyle bir sorunlarının olmadığı yalanından hareketle dini referanslı Kürt teşkilatlarını “düşmanın asli unsurları” olarak hedeflerine koydular. İşin ilginç tarafı, dindar kimlikleriyle örgütlenen Kürtleri Kürtlük dairesinin dışına çıkaran bu kesimin, düşman diye nemalandıkları baskın unsurlar içerisinden süzülerek gelen diğer milletlerin sosyalist kesimlerini baş tacı haline getirmiş olmaları idi. Bu durum Türkiye Kürdistanı’nda da diğer Kürt bölgelerinde de aynen yaşanmıştır.
 
Meyhane-kerhaneye tanın özgürlük Yekgirto’ya tanınmıyor
Konumuz, Irak Kürdistanı’nda geçen hafta Zaxo’da başlayan ve diğer yerleşim birimlerine de sıçrayan malum komploda yaşananlar. Anlatılanlara göre Cuma günü camilerden çıkan bazı gruplar, masaj salonları, fuhuş yapılan bir otel ve içki satan bazı dükkanları ateşe verdiler. Bunun üzerine başka gruplar da, Kürdistan İslam Birliği büroları, aynı partiye ait farklı eğitim-kültür merkezleri, gazete-dergi büroları ve Speeda televizyonunun merkezini ateşe vererek kullanılamaz hale getirdiler.

Medyaya yansıtılan haberlerin sunuş biçimi, kısa adı Yekgirto olan Kürdistan İslam Birliği mensuplarının başına buyruk hareket ederek olay çıkarması ve başına buyruk bu harekete karşı ortaya konan halkın doğal tepkisi çerçevesinde kalmaktaydı. Özellikle İslami kesimlere karşı kinlerinden zil zurna sarhoş olma ön kabulüyle oturup kalkan ve ne yazık ki Kürt diye anılan Türkiye menşeli sol-demokrat-liboş örgütlerin Yekgirto karşıtlığı üzerinden olaya müdahil olup İslami partilerin varlığını dahi “Özgür Kürdistan’a karşı komplo” zeminine çekerek tartışmaları, sosyalizmden çark ederek nasyonalizme doğru aldıkları mesafeyi gözler önüne sermekteydi.

Yekgirto karşıtlığı üzerinden olayları değerlendiren özürlü tayfa, elbette KDP’nin yanlı, hatta zulüm dolu tutumundan ilham almaktaydılar. Düşünün ki, hem Irak parlementosunda hem de Kürt parlementosunda vekilleri bulunan, hatta Kürt hükümeti nezdinde bakan düzeyinde bile temsiliyeti bulunan bir partinin neredeyse tüm büroları ve bağlı kuruluşları ateşe veriliyor, ama kimlerin tahrikiyle yakıldığı “şüpheli” olan birkaç tane meyhane-kerhane üzerinden gözyaşları adeta sel olup akıyor. Bar, meyhane, kerhaneye tanınan özgürlük, nedense kitlelerin partisi olan Yekgirto’ya tanınmıyor. Tüm büroları tahrip edilen Yekgirto’nun önemli adamları tutuklanıyor. Ama Yekgirto’yu toptan ateşe verenler bırakın yakalanmayı, adeta kudsanma yoluna gidiliyor.
 
Özgürlük kavramı; Süryani, Keldani, Ezidi üçgenine sığdırılmayacak kadar yücedir

Peki ama, neden Yekgirto? Ya da Yekgirto gerçekten bu tür olaylara prim veren bir parti midir?

Evvela şunu belirtelim ki, Kürdistan yönetimi, tamamen KDP’nin bir tür “Tek partili sistem” mantığıyla yönetiliyor. Daha doğrusu, her ne kadar özgürlüklerden dem vurulsa da bariz bir aşiret mantığı, bölge yönetiminin henüz vazgeçemediği bir yöntem biçimi olmayı sürdürüyor. Bu yönetim içerisinde İslami partiler ve cemaatler tehdit unsuru olarak değerlendiriliyor ve bölgesel yönetimin baskıcı tutumu daima enselerinde duruyor. Zaten bölgedeki özgürlüklerle övünenler de ne hikmetse gayrı Müslimlerin, marjinal sol partilerin, Ezidilerin, Süryanilerin vs dışına çıkacak örneklemelerde de bulunamıyorlar. Biliyoruz “Özgür Kürdistan”a toz kondurmaktan Allah’a sığınanlar buna şiddetle itiraz edecek ve belki de Barzanilerin İslamiliğinden dem vuracaklardır. Ancak unutulmamalıdır ki Müslüman olmak başka, kendi partisinin iktidar sürekliliğini sağlamak adına İslami partileri alternatif olmaları hasebiyle ötekileştirerek komplolara maruz bırakmak başka şeydir.
 
KDP’nin tehdit algılaması: Yekgirto ve diğer İslami camialar
Yekgirto’ya gelince… Kuruluş tarihinden bu yana Irak ve Kürdistan içerisinde silahın tüm yapılar için vazgeçilemez olduğu Saddam döneminde bile, eline silah almayan, belki de gerekli olduğu halde şiddete bulaşmayan tek parti, bugünkü Yekgirto hareketidir. Diğer İslami grupların tümü zaman zaman silaha başvurmuş olmalarına karşın silah ve şiddet yöntemini benimsemeyen tek parti Yekgirto olmuştur. Kaldı ki bu haliyle bile KDP yönetimi tarafından sürekli taciz edilmekte, faaliyetlerinde zorluk çıkarılmaktadır. Kendileri ise, yapılan baskıları tamamen sinelerine çekmekte, bence çok anlamsız bir şekilde baskılara rıza göstermektedirler. Hatta KDP’nin hışmına uğramamak için azami derecede dikkat sarf etmektedirler. Kaldı ki fazla yer işgal edeceği için bu durumu fazla irdeleme imkanına sahip değilim ama, bizzat şahit olduğumuz bazı durumlar yaşadığımız için bunu böyle kesin ifadelerle dillendiriyoruz. Şu anda Yekgirto cephesinden birilerinin görüşlerine başvuramayıp sadece “kanaatlerimizle” yetiniyorsak, bilmelisiniz ki bunun sebebi, KDP’nin baskısı yüzünden açıklama yapmaktan çekinmeleridir.

Bundandır ki Zaxo’da başlayan ve bürolarının yakılmasıyla sonuçlanan son olaylarda Yekgirto’nun rol alma ihtimali neredeyse sıfır ihtimal niteliğindedir. Ama buna rağmen suçlu ilan edilip saldırıların hedefi haline geliyorsa, o halde bunun altında yatan sebepleri araştırmak ve KDP’nin ikiyüzlü tutumuna dikkat çekmek zorunlu olmaktadır.
KDP yönetimi ve bizdeki soldan çarklı uzantıları Yekgirto’nun varlığını bile tehlike görüp, dini azınlık ve marjinal gruplar üzerinden özgürlük heyulalarına kapılıyorlarsa, bunların hiçbir zaman kitleleri etkilemeyecek, dolayısıyla iktidar alternatifi olamayacak olmalarındandır. Vicdanlı olan herkes, Ortadoğu sarmalında, özellikle de Kürtler arasında İslamileşmeye karşı kurulan pusuların farkındadırlar. KDP ve Kürdistan bölgesi üzerinden Kürtleri etkileme stratejisini güdenlerin İslami bir partinin yükselmesi olasılığına karşı duyarsız kalacaklarına inanıyorsanız, buyurun hep beraber Yekgirto ve diğer İslami cemaatleri dövme yarışına girelim.
 
Zaxo Komplosu İlk komplo değil
Kaldı ki, Yekgirto’ya karşı yapılan ve KDP içerisindeki Petro-dolar ağalarının yönettiği açık olan bu komplo, ilk komplo değildir. Bu komplonun bariz özelliği, bahane üretilerek kılıf bulma çabası olmuştur. Burada barların yakılması ile oluşturulan kılıf, 2005 yılındaki benzer komploda KDP’nin saldırgan tutumunun gizlenemeyişinin ürünüydü.
6 Aralık 2005’te, Irak genel seçimlerine bir hafta kala bizzat KDP’lilerin yönettiği saldırıda yine Yekgirto’nun bir çok yerdeki büroları silahla taranmış, yakılmış ve olaylar sonucunda 4 kişi ölürken 20 civarında kişi de yaralanmıştı. Saldırıların gerekçesi ise, Yekgirto’nun KDP’nin kanatları arasında değil de kendi başına seçimlere katılma kararı almış olmasıydı. O dönemde Barzani yine olayları kınamış ve saldırganların bulunup cezalandırılması için komisyon kuracağı sözünü vermişti. Ancak ne komisyondan bir haber çıktı, ne de saldırganlar bulunup cezalandırılabildi. Öyle ya, KDP kendi kendisini cezalandıracak değildi ya!

Kerxane Komisyonu kurulacak
İlginçtir, yine Barzani olayları kınadı ve yine komisyon kurup suçluların cezalandırılacağını söyledi. Ancak Barzani’nin açıklamaları, daha çok “ortak yaşama iradesi” vurgularıyla süslüydü ki, bu da Yekgirto’ya karşı yürütülen taarruzdan ziyade işyerleri yakılan Süryanileri memnun etmeye dönük açık bir manevraydı. Yekgirto basın bürosu tarafından yayınlanan açıklamada 6.12.2005 tarihli birinci komplonun yıldönümüne dikkat çekilirken “Zaxo’da olan olaylardan Kürdistan İslam Birliği üyelerininin hiç bir şekilde katkısı olmadığını ispatlayabiliriz” denmesine karşın İslami partinin 20 civarındaki üye ve yöneticisi tutuklanmıştı bile. Bir partinin neredeyse tüm teşkilatları ve yan kuruluşları ateşe verilirken komisyon kuracağını açıklayan Barzani, ne yazık ki şaibeli bir şekilde yakılan meyhane-kerhaneler uğruna İslami parti yöneticilerini tutuklarken hiçbir komisyona gerek bile duymamıştı.
 
MİT-Gülen fobisi, CIA ve Mossad gerçekliğini saklamaya yetmez
Amerika’nın Irak’tan çekilirken son bir budama harekatını KDP eliyle yürüttüğü tezini yabana atalım.
Joe Biden’in Kürdistan’ı terk etmesinin hemen ardından bu olayların patlak vermesini de bir tarafa bırakalım.
Hewlati gazetesine yansıyan, meselenin masaj salonlarının sahibi ve aynı zamanda Neçirvan’a yakın bir KDP’liye karşı başka bir KDP’linin intikamıyla başlayan olayların kontrolden çıkması iddiasını da ‘sol’ cebe indirelim.

Yekgirto ile Ali Bapir’in liderliğini sürdürdüğü Komala İslami arasında birleşme görüşmelerinin sürdüğü bir zaman diliminde Yekgirto’ya karşı KDP patentli bu komployu, kendince başka anlamlar yükleyerek “Türk istihbaratının veya Gülen Cemaatinin oradaki unsurlarının komplosu”na indirgemek suretiyle mağduriyet yaşayan taraf olarak Yekgirto’yu zan altında bırakanlar, şayet meyhane-kerhane özlemlerini bastırabilselerdi, tekdüze bir mantıkla nasıl bir çelişkiye düştüklerini belki anlarlardı.

Eğer Kürt bölgesinin kazanımlarını sabote eden “Türk veya İran istihbaratı” tezi ima ettikleri şekilde işlemiş olsaydı, o halde saldırıya uğrayıp talan edilen parti binaları Yekgirto’nun değil, KDP’nin olması gerekmez miydi? Kaldı ki orada cirit atan istihbarat, sadece Türk ya da İran istihbaratı mıdır? Türk istihbaratının, yanlarında civciv kaldığı CIA, Mossad gibi anaç örgütlerin KDP içerisindeki bağlantılarını hangi pos bıyıklar ardına saklasanız bile burnunuzdan fırlayacak kadar iri olmalarını nasıl gizleyebilirsiniz?!
 
İkbal Atak / Analiz--DOĞRUHABER
 
 
 

Bu haberler de ilginizi çekebilir