• DOLAR 32.526
  • EURO 34.811
  • ALTIN 2424.229
  • ...
Önce 7,2 Ardından 5,6, Durmayan Artçılar ve Sessizlik
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 
Talha Bal / Doğruhaber

İlk olarak 23 Ekim’de Erciş Merkez üslü 7,2’lik depremle sarsıldı Şehrivan. Yıkılan binalar kaybedilen canlar enkaz altında kalan yaralılar…

Daha yaraları dahi sarılamayan Vanlılar 9 Kasımda derinliği 5 km olan 5,6’lık bir deprem daha yaşadı ve iki haftada ikinci kez aynı acıları yaşadı. Her iki büyük depremin ardından hiç kesilmeyen şiddetli artçılar Van şehrini büyük bir yalnızlığa itti. Caddeler boşaldı, ışıklar söndü. Vanlılar konvoylar halinde terk ettiler büyük şehri. Çocuklarının sağlığını ve eğitimini düşünen binlerce aile başka illerde yakınlarının yanlarına sığındı. Başka illerde gidecek yeri, sığınacağı yakınları olmayanlar ise dramın tam ortasında kaldı. Kimi çadır kentlerde, kimi ise evinin bahçesinde kurduğu çadırda yaşam mücadelesi vermeye başladı.
Kaderiyle başbaşa kaldı Van şehri.

Vanın “Mecburiyet” caddesi olarak anılan ve en işlek caddesi olan Cumhuriyet Caddesindeki iş yerleri birer birer kapandı. Şehirden geriye; yıkılan binalar, boşalan caddeler, kapanan iş yerleri kaldı. Geceleri tam bir hayalet şehri andıran Van’da bazı evlerde açık unutulan lambalar dışında hiçbir ışık yanmıyor, karanlık sokaklarda hiç kimse yürümüyor. Akşam ezanıyla beraber derin bir sessizlik hakim oluyor şehre.
 
Geride kalanlar…
Tüm zorluklara rağmen Van’ı terk edemeyen ve geride kalanlar ise açlığın yokluğun ve soğuğun pençesinde yaşam mücadelesi veriyor. Sürekli devam eden şiddetli artçıların psikolojik etkisinin yanında yokluğun en şiddetlisini yaşıyor Vanlılar.
Çetin kış aylarında 4-8 veya 10 metrekarelik naylon çadırlarda, kendilerine sunulan bir elektrikli soba ile ne kadar idare edebiliyorsa işte o kadar idare edebiliyorlar Vanlılar.
 
Soğuk gecelerde bir battaniye ye sarılan çocuklalar gecenin ilerleyen saatlerinde bir battaniyeye daha sarılıyor, uyku tutmayınca da yavaşça yere serdikleri halının altına girmeye çalışıyorlar.

Kimi çocuklar da soğuktan yatamayıp sabaha kadar ağlıyor. Ellerindeki yemek tasları çamura bulanmış ayaklarıyla çadırlarının kenarında bir köşeye çekilerek yemek yemeye çalışan çocuklar ise Van’da yaşanan dramı anlatmaya yetiyor.

Kendi imkânlarıyla çadırlarına odun sobası kuranların ise işleri daha zor. Çocuklar dumandan zehirlenmesinler diye anne babaları sabahlara kadar nöbet tutuyor kendi battaniyelerini de çocuklarına sarıyorlar. Her sabah hayırseverlerin ikram ettiği sıcak çorba ile doymanın değil biraz olsun ısınmanın hayallerini kuruyorlar. Geçen akşam ayağını yakmış Yusuf amcam ama farkına dahi varmamış. “Sobaya yüzümü dönüyorum belim donuyor belimi dönüyorum yüzüm donuyor. Nasıl olmuşsa sabah baktım ayağım yanmış ama soğuktan mı sıcaktan mı onu bilmiyorum?” diyor gülerek. Evet, biraz trajik biraz da komik.

Sunulan tüm olanaklara rağmen çadır kentler ve bireysel çadırlarda yaşanan dramların sonu gelmek bilmiyor. Yanan çadırlarda hayatını kaybeden 4 çocuğun yanı sıra bir çok çocuk da yakalandıkları hastalıklar ve sağlıksız koşullardan dolayı hayatını kaybetti. Yaşanan ölüm olaylarına rağmen hala yazlık çadırlarda kalan, ısınma ve barınma sorunları yaşayan insanlar var. Çadır kentlerde yaşanan en büyük dramlardan biri de yatalak hastaların durumu. Çekilen tüm sıkıntıların yanında tedavilerini düzenli olarak yaptıramayan yatalak hastalar ise fotoğrafın bir başka yüzünü yansıtıyor.

En temel ihtiyaçların dahi binbir zorlukla karşılanabildiği Van’da, haftada bir gün banyo kuyruğuna giriyor 10 dakika süren banyonun keyfini çıkarmaya çalışıyor çadır kentlerde yaşayanlar. Yoğun yağan kar altında sıcak bir yemek yiyebilmek için dakikalarca kuyrukta bekleyip, daha sonra keskin soğuğun etkisiyle de titreyen elleriyle kaşıklardaki lokmaların yarısını yere yarısını da ağızlarına götürmeye çalışan çocuklar…. Bazıları ise karaborsadan birkaç katı fazla para vererek aldıkları naylonlarla kurdukları derme çatma bir çadırlarda görüyorlar banyo ihtiyaçlarını.

“Aman çocuklar hastalanmasın”
Depremden önce doğunun sağlık merkezi haline gelen Van’da ayakta duran tek hastane olan Bölge Hastanesi de artçılardan dolayı hasar gördü. Çadırlarda veriliyor sağlık hizmetleri. Hastane yok, doktor yok ilaç yok bunu görüyor, bunu biliyor Vanlılar ve daha da dikkat etmeye çalışıyorlar. Adeta soğuk hava ile savaşa tutuşmuş çocuklarını korumak için var güçleriyle mücadele veriyorlar. “Aman çocuklar hastalanmasın da biz idare ederiz” diyor Vanlı anneler. Ard arda yanan çadırlar ve bu çadırlarda hayatını kaybeden çocuklar daha da bir endişelendiriyor anneleri. Geceleri uyku tutmuyor. Sabahlara kadar çocuklarının başında nöbet tutuyorlar.
 
Geriye kalan birkaç parça ev eşyasını da hırsızlara kaptırmak istemeyen babalar ise ellerinde silahlarla soğuk havaya aldırış etmeden çadır ve kimsesiz bıraktıkları evlerinin önünde nöbet tutuyorlar.
 
Van’ı terk etmek zorunda kalanlar ise yitirilen canlar, yaralanan yakınları terk ettikleri evleri bir yana Van’ın sessizliği, kimsesizliği, terk edilmişliği için gözyaşı döküyor. Van’dan İstanbul’a göç eden Nuran Yenge “Van ne hallere geldi. Orada akrabalarımızla bir aradaydık. Şimdi ise hepimiz bir yerlere savrulduk. Bu çok ağır bir imtihan ama sabredeceğiz” diyor gözyaşları içinde. Göç ettikleri yerlere kadar gözyaşları dinmiyor Vanlıların. Sonrası mı yüzlerindeki korku, düşünce ve daldıkları kısa tarih anlatıyor Van şehrini.
 

Bu haberler de ilginizi çekebilir