`Bıraksınlar gidelim`
Türkiye üzerinden Avrupa`ya geçme hayali ile yola çıkan mülteciler, yollarda yaşanan dramı bilmelerine rağmen gitmekte kararlı. mülteciler, `Yaşayacaklarımız, yaşadıklarımızdan daha kötü olamaz` diyor.
Kara bulutlar Ege Denizi'nin üzerinde toplanırken turuncu can yelekleriyle mülteci grupları şişme botlara binmeye hazırlanıyor. Çocuk, kadın yaşlı... Birçoğu yüzme bilmiyor. Üstelik Yunan adalarına geçmeye çalışırken boğulmak, Avrupa yolculuklarında onları bekleyen tehlikelerden yalnızca bir tanesi.
Gece zeytinliklerin içinde yanan ateşler... Çanakkale`nin Ayvacık kıyılarında Yunanistan`ın Midilli adasına geçmek için bekleyen mülteciler, gün doğana kadar etrafta bulabildikleri çalı çırpıyı yakarak ısınmaya çalışıyor. Şikâyet üzerine jandarma ateş yakılan bir zeytinliğin yanına geliyor. Ağaçların içine inmeden, megafonla ateşi söndürmelerini istiyor. Dedikleri yapılmayınca havaya uyarı ateşi açıyorlar. Durumun ciddiyetini anlayan grup hemen ateşi söndürüyor. Bölge sakinlerine göre bunun gibi olaylar, havaların soğumaya başladığı son bir haftadır bir iki kez yaşandı. Köylüler, mültecilerin yaktığı ateşlerin zeytin ağaçlarına zarar verecek bir yangına dönüşmesinden endişeli.
Antik Behramkale (Assos) Limanı yılın bu zamanında sessizliği arayanların mekânı haline geliyor. Ancak yoğun mülteci akını bu yıl işleri değiştirmiş görünüyor. Zeytinliklerde aç ve susuz kalan mülteciler, kaçakçıların uyarısına rağmen, yiyecek bir şeyler bulmak için limana iniyor.
‘Bize çok kötü davranıyorlar`
Iraklı dört arkadaş, Behramkale Limanı'ndaki açık bir restoranda karınlarını doyuruyor. Bağdatlı Muhammed kaçakçıların kendilerine filmlerdeki köle tüccarları gibi davrandığını anlatıyor:
“Üç gündür ağaçların arasında yatıyoruz. Dün dört kişi bir ekmek ve bir büyük su ile idare ettik. Kaçakçılar ellerinde bıçak ve demir sopalarla bizi dövüyorlar. Vücudum çürükler içinde. Jandarma bizi görmesin diye köye inmemize izin vermiyorlar. Biz dört kişi gizlice geldik.
Yakalanırsak umurumuzda değil. Açlıktan halsiz düştük. Üç günden beri ilk kez doğru dürüst bir yemek yedik”.
Arkadaşlardan bir diğeri de Kerküklü Emir. Ona neden kaçtığını soruyoruz:
“Kerkük`te durum iyi değil. Özellikle de Türkmenler için. Biz arada kaldık, bize sahip çıkan yok. Bir yandan IŞİD bir yandan güvenlik güçleri. Irak artık belini doğrultamaz. Bizde gizli bir iç savaş var. Yoksa Suriye`den bir farkımız yok”.
Kunduz, Zeytinburnu, Midilli...
Restoranın açık olduğunu gören üç kişi bize doğru yaklaşıyor. Aksanlı bir Türkçe ile yemek olup olmadığını soruyorlar. Kasım, grubun en iyi Türkçe bileni olduğu için sorularımızı o yanıtlıyor:
“Biz Afganistan`ın Kunduz şehrinden geliyoruz. Özbekiz. İki yıldır Zeytinburnu`nda yaşıyorum. Konfeksiyonlarda çalışarak Avrupa yolculuğum için para topladım. Adam başı 800 euro verdik. Afganistan harap durumda. Türk televizyonlarında hep Suriye anlatılıyor. Ama Afganistan da çok kötü. Ne iş var ne güvenlik. Bir genç ya polis olur ya asker. Savaştan bıktık.”
Kuzey Irak`tan da kaçan var
Irak`ın en güvenli bölgesi olarak bilinen Bölgesel Kürt Yönetimi denetimindeki topraklardan da kaçanlar var. Çanakkale`nin Ayvacık bölgesine düzenli seferi olmayan tanınmış bir otobüs firmasına ait bir araç köy yolunda yolcularını indiriyor. Gelenlerin hepsi Kuzey Iraklı Kürt aileler. Tesadüfen karşılaştığımız bu manzara karşısında kısa süreli bir şaşkınlıktan sonra arabanın camını indirip ‘Cemil` isimli Iraklıya neden geldiklerini soruyorum:
“Ben Kürdüm. Ama arabada bir iki Ezidi aile de var. Doğrudur, bizim oralar daha güvenli. Ama inan bana geleceğimiz yok. Eskiden Saddam bizi zorla cepheye gönderiyordu, şimdi hükümetimiz. Irak düzelmiyor. Kanada`da akrabalarım var. Çocuklarım onların çocukları gibi bu pislikten uzak büyüsün istiyorum. Güzel okullarda okusunlar, silah nedir bilmesinler...”
Kaçakçılar bizi fark edince konuşmamız bitti. Cep telefonumla otobüsün hızlıca fotoğrafını çekip yola devam ediyoruz.
‘Bir gün siz de böyle olacaksınız`
Sabah erkenden, mülteci botlarının denize açılmasını kayda almak için aracımıza bindik. Suriyeli iki aile yol kenarında yürüyor. Köy mezarlığında çalışan kadınlardan biri, gazeteci olduğumuzu anlayınca şunları anlattı:
“Yazın başından beri böyle. Her yer Suriyeli. Niye gidiyorsunuz, neden vatanınızı savunmak için savaşmıyorsunuz diye soruyorum; ‘Bildiğiniz gibi değil. Bu batının bir oyunu. Bizi birbirimize düşürdüler. Bizden ders almazsanız bir gün siz de böyle olacaksınız` diyorlar”.
‘Yaşayacaklarımız, yaşadıklarımızdan kötü olamaz`
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği`ne (UNHCR) göre, 2015 yılı , Ekim sonu itibarı ile Yunan adalarına Türkiye`den yasadışı yollarla geçiş yapan mültecilerin sayısı 537 bin 688`e ulaştı. Son bir ay içerisinde Afganistan, Eritre ve Irak`tan gelenlerin artması ile mültecilerin ancak yüzde 53`ünü Suriyeliler oluşturuyor. Behramkale`deki mülteciler yolda kendilerini bekleyen tehlikelerden ve olumsuzluklardan haberdar. Ona rağmen çocuklarını ve eşlerini yanlarına alarak büyük bir riske giriyorlar. Kendini ‘Salim` olarak tanıtan Suriyeli mülteci, ailesiyle bir gün önce ilk denemesini yaptı. Sahil güvenlik onları uyarınca geri dönmüşler. İkinci deneme için çocukları ve eşiyle birlikte zeytinliklerde bekliyor:
“Çocuklar açlıktan ağlıyor. Şimdi onlara ekmek arası bir şeyler yaptırıyorum. Bir adam kendi ailesini nasıl böyle bir duruma sokar gibi bakıyorsunuz. Biz üç yıldır rezil olduk. Şu an yaşadıklarımız üç yıldır yaşadıklarımızın yanında hiç bir şey. Allah Türkiye`den ve iyi insanlarından razı olsun. Ama çok itilip kakıldık. İş yok, ev yok, gelecek yok. Amerika, Rusya, İran ve bütün Batı ülkeleri Suriye`yi mahvetti. Çocuklarım için bunu yapmam lazım. Yaşayacaklarımız, yaşadıklarımızdan daha kötü olamaz”.
Salim, "Türk yetkililer geçişimize yardımcı olamıyorsa, en azından engel olmasın. Bıraksınlar gidelim" diye ekliyor.
Hasekeli dört genç, ailelerini sınırdaki kamplarda bırakıp Avrupa yollarına koyulduklarını söylüyor. Arkadaşları bakkaldan su alırken Yusuf, restoranda şarja taktıkları telefonları bekliyor. Kamptaki ailesine şu mesajı atıyor: “Bu sabah yola çıkacağız. Dua edin...” Suriyeli Kürt bir ailenin en küçük erkek çocuğu olan Yusuf, sonuna kadar direndiğini ama artık umudunun kalmadığını söylüyor:
“Ben ailemle birlikte Haseke`de yaşıyordum. Türkiye`de mülteci olarak yaşamaktansa ülkemizde aza kanaat ederiz diyorduk. Son zamanlarda IŞİD ve YPG`ye bağlı Kürt güçleri arasında bizim bölgemizde şiddetli çatışmalar yaşandı. Ailemle birlikte Ceylanpınar`a geçtik.
Ailem için çok zor. Hem yol hem de orada yaşamak. Onlar Urfa`da kalmayı daha uygun gördü. Gençler için seçenekler çok kısıtlı. Ya kalıp birisi için savaşacağız, ya da kaçıp kurtulacağız”.
‘Bütün bunların sorumlusu Merkel`
Yağmurlu bir sabahta Sivrice limanındaki bir kıraathaneye giriyoruz. Bu sahillerden Yunanistan`a kaçak geçişlere alışık
olan bölge halkı bile bu yılki mülteci sayısı karşısında şaşkın. Süleyman Gültekin emekliliğini bu sakin sahil beldesinde geçirenlerden:
“Hepsi Merkel`in suçu. O gelin demese bunlar olmayacaktı. Sivrice 12 Elül darbesi sonrası sağ-sol olaylarında da buradan Yunanistan`a kaçanlar olurdu. Ondan sonraki yıllarda da tek tük botlar giderdi. Ama bu kadar yoğun ve aleni bir geçişe hiç tanık olmamıştık.”
Kaynak: Al Jazeera