• DOLAR 32.333
  • EURO 35.056
  • ALTIN 2282.641
  • ...
ABD`nin ‘tehlikeli ilişkileri`
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Amerikan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Victoria Nuland, ABD ile Türkiye arasındaki ilişkilerde stratejik açıdan büyük ölçüde bir örtüşme olduğunu ancak 'taktiksel bakımdan' iki ülke arasında özellikle Suriye konusunda bazı ayrışmalar olduğunu vurgulamıştı. Nuland bu değerlendirmeyi 13 Kasım 2013'te yapmıştı. Sonrasında Suriye sahasında yaşananlar, bu ayrışmanın pek de öyle 'taktiksel' olmadığını bizlere gösterdi.

Nuland`ın ‘taktiksel bakımından bazı ayrışmalar` dediği şey 'PKK`nın eline Amerikan silahlarını vermek` şeklinde tezâhür edebiliyor. Bunu nereden biliyoruz?

Cumhurbaşkanı Erdoğan`ın sözlerinden:

Erdoğan 24 Eylül günü, yani bayram sabahı şöyle konuştu:

“PYD ve YPG, bunların hepsi terör örgütüdür. Amerika, bu işte şu anda bedel ödemiyor, bedel ödeyen biziz ve PYD'nin yaptıklarını da YPG'nin yaptıklarını da bilen biziz.

Dolayısıyla bu yanlış bakışı, yanlış değerlendirmeyi herhalde tekrar değerlendireceklerdir diye düşünüyorum. Biz, DAİŞ'i de terör örgütü olarak görüyoruz, PYD'yi ve PKK`yı da. Terör örgütünün elinde onların silahlarını görünce rahatsız oluyoruz."

Erdoğan`ın bu açıklamaları iki başkent arasındaki ‘taktiksel ayrışma`nın ne kadar derin olduğunu gösteriyor. Ateş düştüğü yeri yakar. Türkiye elini ve yüreğini yakan PKK ateşini söndürmeye çalışırken, Amerika Suriye`deki IŞİD tehdidiyle mücadeleyi önceliyor. Her iki başkent de diğerinin kendi meselesine yeterince önem vermediğine inanıyor. Ama Türkiye en azından, Amerika gibi sahada ötekinin düşman gördüğü bir terör unsuruyla ‘işbirliği` içine girip eline silah vermiyor.

Amerika, ‘düşmanımın düşmanı dostumdur` mantığıyla Türkiye`nin hassasiyetlerini gözardı ederek, ‘terörist' ilan ettiği  PKK`nın sınırın öte tarafındaki uzantıları olan PYD ve YPG ile aynı yatağa girebiliyor. Üstelik bunu PKK`nın Türkiye`de tüm halkın canını yakan kanlı eylemlerini gerçekleştirdiği sırada yapıyor. ‘Müttefik` hukukuyla bağdaşmayan bir durum. Başbakan Davutoğlu`nun New York`a hareketinden önce, ‘iyi terörist-kötü terörist` ayrımına yaptığı vurgunun sebebi buydu. Bugün BM Genel Kurulu`na hitap ederken bu konuyu bir kez daha vurgulaması bekleniyor.

PKK`yı 'terör örgütü' ilan edip, onun Suriye`deki kolunu (PYD) ve o kolun silahlı unsurlarını (YPG) terör örgütü görmemeyi hangi mantıkla açıklayacaksınız?  'Amerikan pragmatizmi' deyip geçecek miyiz? 

Bir terör örgütünü, bir başka terör örgütüyle savaşması ‘meşru` hale getirir mi? Başbakan Davutoğlu bunu, örgütlerin isimlerini de vererek daha açık sordu: 'El Nusra örgütü de IŞİD ile savaşıyor, bu Nusra`yı meşru aktör yapar mı? Peki, PYD`yi, YPG`yi neden yapıyor?'

Âmiyane tâbirle zurnanın zırt dediği yer işte bu sorunun cevabında.

Amerika`dan bugüne kadar bu soruya verilmiş tatminkâr bir cevap yok. Bu da akıllara, acaba Washington`un PYD-YPG`ye yaklaşımında ‘ama IŞİD`le savaşıyorlar` gerekçesinin ötesinde başka niyetler mi var sorusunu getiriyor.

Amerikan yönetimi Ekim 2014`te PYD`yi terör örgütü olarak görmediğini açıklamıştı.

Eylül 2015`te onun ‘silahlı kanadı` YPG`yi de terör örgütü olarak görmediklerini ilan ettiler.

İnsan ister istemez 'PKK`yı da artık terör örgütü olarak görmüyoruz' açıklamasının ne zaman geleceğini düşünüyor.

ABD basınında yapılamayan haberler

Ankara`nın elinde şöyle bilgiler var:

Bu bölgedeki dengelere fazla hâkim olmayan bazı Amerikalı gazeteciler sahada biraz dolaşıp da PYD ve YPG`nin PKK`yla bağlantısını farkettiklerinde, iyi bir haber yakaladıkları düşüncesiyle, merkezlerine PYD ve YPG`nin PKK`nın uzantısı olduğunu, bu haliyle ‘yönetim'in 'terör örgütü' ilan ettiği bir yapıyla işbirliği yaptığı`nı bildiriyorlar.

Haberlerinin manşet değilse de iyi bir yerden görüleceğini bekliyorlar. Ama öyle olmuyor. Zira başka hassasiyetler devreye giriyor ve bu haberler Washington Post, New York Times gibi gazetelerde yer bulmuyor.

Ankara ne tür hassasiyetlerin devreye girdiğini biliyor.

Olup bitenleri yakından izleyenler, sınıra yığılan Suriyelilerle yapılmış röportajlardan IŞİD baskısından kaçanlarla yapılanların yayınlandığını, aynı bölgelerde YPG baskısından kaçan Suriyelilerle yapılanların ise özenle ayıklandığını da görüyor. Bu durum da aynı hassasiyetin bir sonucu.

Velhasıl, bugünlerde ‘terörle mücadele`de herkesin desteğini isteyip duran Amerika, ‘kullanışlı` bulduğu örgütlerle ‘tehlikeli ilişkiler` içine girmekten çekinmiyor.

Hata ediyor. Hele hele Rusların Akdeniz`e indiği  bugünlerde büyük hata ediyor.

Ankara-Washington ilişkileri Amerikalı diplomatın da vurguladığı gibi stratejik ilişkilerdir, hatta stratejik değeri çok yüksek ilişkilerdir. Gelgelelim, Ortadoğu yeniden şekillenirken, bu ilişkilerin geleceğine ‘stratejik örtüşme`nin mi, yoksa Victoria Nuland`ın `taktik` dediği ayrışmaların mı rengini vereceğini göreceğiz. 

Gürkan Zengin

Bu haberler de ilginizi çekebilir