• DOLAR 32.504
  • EURO 34.783
  • ALTIN 2499.528
  • ...
Savaşın Unutulan Kurbanı: Somali
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 
İkbal Sıddıqi

 

Batı dünyasının çoğunun Dünya Ticaret Merkezi ve Pentagon’a yönelik 2001 yılında gerçekleşen saldırıların 10. Yıldönümü dolayısıyla duygusal anma törenlerinde kaybolduğu veya ABD’nin emperyalist çıkarları gereği işlediği canavarlıklar için bahane kıldığı11 Eylül’ün gündeme getirildiği bu günümüzde ortaya çıkmakta olan ve tüm yaşananlardan daha büyük acılara neden olacak potansiyele sahip bir trajedi görmezden gelindi. Kenya’nın kuzeyinde faaliyet gösteren yardım kuruluşları, gittikçe artan sayıda Somalili mültecinin, etkisi artmakta olan kıtlık yüzünden sınırdan geçtiklerini belirterek, bu yılın sonuna kadar, 1991’de yaşanan kıtlıkta yaşanan ölümlerden çok daha fazlasının yaşanacağını, yaklaşık 750.000 civarında insanın ölebileceği uyarısında bulundular.

 

Az sayıda insan bu iki durumu birbiriyle bağlantılı gördü; Somali öylesine uzun bir süredir bu nedenlerle haberlere konu oluyordu ki çoğu insan oradaki sorun hakkında uyuşmuştu. Ama gerçek şu ki; mevcut trajedi çok büyük oranda ABD’nin Somali halkının kendi sorunlarıyla etkin biçimde ilgilenmesini engelleyen ve kendi toplumlarının doğal liderleri olan yerel İslami hareketlerin düzen ve istikrar kurmalarına tercih ettiği karmaşa ve kaosa neden olan 11 Eylül’den sonraki ‘terörle savaş’ politikalarının etkilerine bağlıdır. Somali, bu nedenle son on yılda yerel müttefikleri Etiyopya ve Kenya’nın yürüttüğü örtülü Amerikan operasyonlarının, politik manipülasyonun, sıcak ve soğuk savaşların kurbanı olmuştur. Sonuç olarak Somali, Irak, Afganistan ve Pakistan’la birlikte sıralanarak terörle savaşın ana kurbanlarından biri olmuş ama diğer ülkelerin çektiği dikkati çekememiştir.

 

Var olan farkındalık ta neredeyse tamamıyla büyük resmin görünmesini engelleyen ani gelişmelerin yansımasıyla fark edilmiştir. Böylece Somali’deki mevcut sorunlardan dolayı Şeyh Şerif Ahmed ve El Şebab İslami hareketi arasındaki sivil savaş ileri sürülerek, El Şebab’ın güya meşru olan ve uluslar arası camia tarafından tanınan yönetimi tanımaması suçlaması yapılmaktadır. Bu belirleme mevcut durumu tamamıyla tek yanlı ve akıldışı olarak yansıtmakta, israilli işgalcilere teslim olmayı reddeden Filistinlileri çektikleri acılardan dolayı suçlamakla eşdeğer bir değerlendirmedir. Ama Somali’deki kötü durum ve arka planı bir takım nedenlerle benzer acılar yaşayan diğer İslam toplumlarının yaşadıklarına nazaran çok az bilinmektedir. Bunun ilk nedeni, İslam ülkelerindeki haber ajanslarının nerdeyse tamamıyla Batı basınının aynası işlevi görmesidir, aynı süreçte Batı’nın da daha yoğun olarak Irak, Afganistan, Pakistan ve Filistin’e yoğunlaşması nedeniyle Somali görmezden gelinmiş ve mevcut durum İslam dünyasındaki medyanın da dikkatini celb etmemiştir.

 

İşte bu nedenle, Somali’nin son dönem tarihini yeniden hatırlamak, 2006 yılında İslami yönetim altında kazanılan barış ve istikrar dönemine göz atmak gerekmektedir. Bu döneme, 1991 yılında Somali devletinin yıkılışından sonra ortaya çıkan yerli ve sıradan İslami kurumların ortaya çıkışıyla gelindi. Ülke, 15 yıl boyunca kanunsuzluk ve kaostan ve hiçbir etkisi kalmayan devlet kurumlarından ve savaş lortlarının hükmettiği hayvani güçlerden çok çektiği için, sıradan Somalililer en basitinden kendi işlerini görme ve yapabildiklerinin en iyisini yaparak hayatta kalabilme ihtiyacı hissediyorlardı. Bu nedenlerle toplumsal kurumlara ihtiyaç duyduklarından, kendi ortak değerlerinden,-İslam’dan ve geleneksel önderleri olan ulemadan-neşet eden bir düzen kurdular.

 

Somali’deki İslami hareket sıradan insanların ihtiyaçları doğrultusunda Somali toplumunun siyasi ve kurumsal boşluğu içinde sıradan fertleri arasından böylelikle ortaya çıktı. Zamanla gelişen bu hareket, Somali halkının ihtiyaç ve beklentilerine göre şekillenerek tedricen Somalilileri savaş lortlarının suiistimallerinden koruma doğrultusunda askeri güç geliştirdi. İslami Mahkemeler Birliği, Haziran 2006’da Mogadişu’da yönetimi ele geçirerek, yarısı savaş ve anarşiyle dolu on yıllık süreden sonra Somali başkentine barış ve istikrar getirdi. Sayısız Batılı medya grubunun da haberleştirdiği şekliyle, yerli halk ve yabancılar ilk kez kendilerini güvende hissediyorlar, ilk kez iş yerleri, okullar ve hastaneler saldırı korkusu yaşamadan iş görüyorlardı. Mogadişu havaalanı uçuşa kapandığı 1991 tarihinden sonra Temmuz 2006’da uluslar arası uçuşlara açılıyordu.

 

Batı’nın buna cevabı çarpıcıydı. Somalililerin yıllardır yaşadığı kötü durumu görmezden gelen ABD, yeni yönetime karşı derhal politik savaş başlattı. Yapmaya çalıştıklarında başarılı olamayınca diğer bir savaş lordu olan ‘başkan’ Abdullahi Yusuf’un desteğiyle Etiyopya’yı Somali’yi işgal etmesi için cesaretlendirdi. Amerika başlarda Etiyopya’yı gizlice desteklerken, sonraları Mogadişu’nun ele geçirilmesi ve zaferlerinin anlaşılmasıyla Somali’nin tek ve meşru hükümetini devirmek için devam eden Etiyopya işgalini desteklemek için bu sefer açık desteğini göstererek Somali köylerine vahşi hava saldırıları başlattı. Etiyopyalılardan oluşan kukla yönetim uluslar arası tanınırlık kazandı ve İMB mensupları ve diğer Somalililerin ülkelerinin işgaline karşı direnişi sürdürmeleri aşırılıklarının ve terörist eğilimlerinin kanıtı olarak sunuldu ve böylelikle ABD-Etiyopya işgali fiili olarak haklılaştırılmaya çalışıldı.

 

Somali’nin sonraki siyasi tarihi belki de bu yüzden kaçınılmaz olarak daha karışık hale geldi. Ülkenin İslami hareketi Etiyopya işgalinin ve Batı’nın ülkede İslami bir yönetime izin vermeme hususundaki kararlılığının nasıl yarılabileceği ve nasıl yol alınabileceği gibi hususlardan yola çıkarak kendi içinde bölündü. Aşinası olduğumuz bir modelle İMB eski lideri Şerif Şeyh Ahmed liderliğindeki bir grup 2008 yılında kukla yönetimle anlaşma yoluna gitti; Etiyopya birlikleri resmiyette ülkeden çekildi ve Ahmed Etiyopya ve Batı’nın desteklediği ve koalisyondan oluşan ulusal birlik hükümetinin lideri oldu. Ama diğer İslami gruplar ve bilhassa El Şebab grubu bunun kabul edilemez bir uzlaşma olduğunu ve teslim olmak anlamına geleceğini belirterek itiraz etti ve askeri direnişi sürdürerek daha önce yabancı işgaline karşı sürdürdüğü savaşı şu an Ahmed yönetimine karşı sivil savaş olarak devam ettirmektedir.

 

Bu pozisyonların doğruluğu veya yanlışlığı bu makalenin kapsamı dışındadır; içerisinde bulundukları durumun şartları ve talepleri her iki grubu da destekçileri ve kendileri için pozisyon, siyaset ve eylemlilik belirlemeye iteceği tabii ki daha önce üzerinde düşünülmüş hususlar değildi. Kendi konumlarını ve destekçilerinin yaptıkları tartışmaları analize tabi tutmak karşıt gerçekler üzerine egzersiz ve spekülasyon yapmak anlamına gelecektir ki bu da imkansız ve anlamsızdır.

 

Yine de açık olan ve en azından bir süreliğine de olsa unutulmaması gereken şudur ki, kendi sorunlarına cevap bulması gereken Müslümanlar olarak Somalili Müslümanlar kendi toplumlarına ait kurumlar ve liderler çıkarabileceklerini ve kendi problemlerine hitap eden, İslami inanç ve değerlerine dayalı çözümler bulabileceklerini gösterdiler. İslam’ın farklı anlayışlarına sahip Müslümanlar, Sufiliğin baskın olduğu Somali toplumunda iş görecek olan İslami bir düzen kurmak için birlikte çalışabilmenin mümkün olduğunu da gösterdiler. Ve Müslümanlar da bu durumda Batı’nın cevabının ne olduğunu akılda tutmalıdırlar: dünyanın en yoksul ve saldırıya açık halklarının yaşadığı Somalililere boyun eğmeleri, kaos ve düzensizliği kabul etmeleri için bombalar yağdırmak!

 

Somali’deki çok geniş etkiye sahip kıtlığın ardında yatan gerçek bu olsa da Batı bir kez daha –her zaman yüzünden akan ikiyüzlülüğüyle- insani cömertliğini gösterdiğine dair borazan çalmakta ve Somalililerin yaşadığı tüm eziyetten dolayı güya aşırı, uzlaşmaz, insafsız ve bencil olarak lanse ettiği İslami hareketi suçlamaktadır.

 

Crescent International Ekim sayısından İnzar için Süleyman Kaylı tarafından tercüme edildi.
İnzar Dergisi / Kasım 2011

Bu haberler de ilginizi çekebilir