• DOLAR 32.324
  • EURO 35.141
  • ALTIN 2295.944
  • ...
Faruk Köse, o röportaja şerh yazdı
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Yeni Akit gazetesinin çok okunan yazarlarından Faruk Köse, T24 internet sitesinden Hazal Özvarış'a verdiği röportaj sonrası yaşanan tartışmalar üzerine bir şerh metni kaleme aldı.

Yeni Akit yazarı Köse, röportajın tartışma doğuran bölümlerinin belli bir sohbetin parçası olduğunu belirterek özet metnin öne çıkarılan kısımları üzerinden kendisine yapılan eleştirilere cevap verdi.

İŞTE O AÇIKLAMA

Geçtiğimiz Çarşamba ve Perşembe günleri, “t24.com.tr” adresi üzerinden yayın yapan haber sitesinde, benimle yaptıkları bir söyleşi yayımlandı. Ancak gerek yayıncı sitede, gerekse alıntı yapan diğer haber sitelerinde söyleşinin sunum biçimi ve başlıklandırılması, benim hiç de murad etmediğim, aslında öyle olmayan bir nitelikte ve biçimde verildi. Bu vesileyle, konuya dair birkaç hususu izah etme gereğini hissettim.

Evvela şunu söyleyeyim, söyleşi metninde yer alan cümlelerde bir çarpıtma ve değiştirme yok. Ancak, 4 saat süren söyleşinin özetlenmesi, bazı yanlış anlamalara yol açacak bir netice ortaya çıkarmış. Şöyle ki, bir cümleyi kurarken, sohbetin akışı içinde belli bazı verilere dayanıyorsunuz, bazı gerekçeler üzerine o cümleyi kuruyorsunuz, bir mantık gereği söyleyeceğinizi söylüyorsunuz. Ancak, özetleme esnasında ara cümleler ve geçişler çıkarıldığı için, o cümlenin niçin öyle kurulduğuyla ilgili bir kopukluk olabiliyor. Haliyle, bazıları aynı cümleyi murad edilenden farklı biçimde yorumlayabiliyor; hatta hiç dememek istemediğin bir anlam çıkabiliyor. Gerçi özet metin bana sunulmuştu ve bu türden birçok yeri düzeltmiştim, ama, söyleşinin hikayesini bildiğim ve hangi cümleyi niçin kurduğumu da bildiğim için, yanlış anlaşılabilecek noktaların bazıları gözümden kaçmış.

Yine de, söyleşinin sunumu esnasında, koskoca bir söyleşi içinden, küçücük bir bölüm olan Kabataş olayının başlığa çekilip, sanki söyleşinin ana konusu buymuş gibi, üstelik de söyleyiş biçiminin aksine algılanabilecek şekilde sunulması, sitenin editoryal anlamda hatasıdır ve vebalidir.

Gelelim sözünü ettiğim o birkaç hususa. Söyleşinin 24.06.2015 Çarşamba günü yayımlanan bölümünün başlığına çekilen ve bütün haber sitelerinde öylece algılanıp sunulan hali, tamamen benim söyleyiş biçimimin ve kurduğum cümlelerin aksinedir. Hatta, metin o haliyle okunduğunda bile, dediğimle başlığa çekilenin aynı olmadığı açıkça görülecektir.

Kabataş olayları ile ilgili konuşurken, bir ara soru şöyle bir biçime dönüştü: “Eğer Erdoğan'ın Kabataş olayıyla ilgili söyledikleri yanlış ise, özür dilemesi gerekir mi?” Yani böyle bir biçimi aldı soru; benim cevap vermemi tetikleyen hali buydu.

Bu, şunun gibidir: “Kişi hasta olursa tedavi olması gerekir mi?” Ya da; “acıkan biri yemek yemeli mi?” Aynen onun gibi, “eğer Erdoğan hata etmişse özür dilemeli mi?” tarzına dönüşen bir suale verilecek en makul vevap, haliyle, “dilemeli” olurdu.

Ancak ben burada bile “ihtiyatlı” davranarak, “eğer hatalıysa tabiî ki özür dilemeli, ancak bu özürden ziyade, yarı özür denebilecek yanılgı beyanı şeklinde olmalı” anlamında bir cevap verdim. Zaten söyleşinin metnine bakarsanız, özetlemeye rağmen bu, açıkça görülüyor.

Ancak sunum böyle olmadı. Sanki ben, “Erdoğan mutlaka özür dilesin” demişim gibi sunuldu. Hatta bazı siteler işi abartıp; “Akit yazarı Faruk köse, Kabataş iddiasıyla ilgili olarak Erdoğan'ı özür dilemeye çağırdı” şeklinde sundular. Oysa söyleşinin hiçbir yerinde, Erdoğan'a yaptığım bir özür çağrısı falan yoktu. Yani ben, “Kabataş iddiasından dolayı Erdoğan özür dilesin” diye bir şey asla söylemedim. Söylediğim, “eğer iddiası yanlışsa, yanılgı beyanı şeklinde yarım özür dilemesi daha faziletli bir davranış olur” şeklindeydi.

İkinci husus, “Ak parti iktidarı döneminde İslami yaşantıdaki yozlaşma”ya dair ifadelerin sunuluş biçimi. Benim orda söylediğim, Ak Parti döneminde müslümanların rehavete kapıldığı ve sanki her şey olmuş bitmiş, devlet biçimi ve hayat İslam'a göre düzenlenmiş gibi boşverdiği, “Ak Parti'ye oy verdi, gerisini o yapsın, bizim vazifemiz tamamlandı” der gibi bir hale bürünüp, bu boşvermişlik içinde de insanların İslami yaşantılarının dejenere olduğu idi. Bu bir durum tesbitiydi, bir toplumsal özeleştiri idi ve bunu herkes, hepimiz biliyoruz. Ancak bu, bazı siteler tarafından çarpıtılarak, sanki ben, “Ak Parti İslami yaşantıyı bozdu” demişim gibi sunuldu. Hatta Sözcü Gazetesinin web sayfasında, “Erdoğan İslami yaşantıyı bozdu” demişim gibi, tamamen uydurma ve çarpıtma bir yorum tarzıyla başlık atıldı.

Bir başka husus, “CHP iktidar olsaydı bozulma bu kadar olmazdı” ifadelerinin çarpıtılması. Burada benim dediğim şuydu: “Eğer, mesela CHP iktidar olsaydı, müslümanlar bazı sıkıntılar çekseler de rehavete kapılmazlar ve kendi davalarına sıkı sıkıya sarılırlardı; bozulmazlardı. Ancak Ak Parti var diye her şeyi boşladılar ve bozulma yaşandı.” İşte bu şekilde, bir toplumsal özeleştiri yapmıştım, Ak Parti'yi değil, toplumun boşvermişliğini eleştirmiştim. Yoksa basında sunulduğu gibi, CHP'yi Ak Parti'ye önceleyen ve temize çeken bir sözüm asla olmadı.

Aynı şekilde, diğer bazı sıkıntılı hususlarda da, başlıktan verilenlere bakarak kanaat sahibi olunması, son derece hatalı bir neticeye götürecektir. Bunlarla ilgili açıklamalırı da ileride tekrar yapacağımı belirtmeliyim. Meselenin metni okumadan ve esas muradı görmeden, sadece “Ak Parti ve Erdoğan muhalifi yaklaşım sergileyenler”in sunum biçimleri esas alınarak, o sunum biçimleri doğru kabul edilerek değerlendirilmemesi ve hakkımda yorum yapılmaması gerekirdi.

Ben, yeri geldiğinde, “müslümanın müslümanı uyarması” vazifesi gereği Ak Parti'yi de, Sayın Erdoğan'ı da “yapıcı eleştiri” ile eleştirdim, bunu biliyorsunuz. Ancak bunu, “karşı cenah”ın düşmanlık hisleri gibi bir yaklaşımla değil, “dostça uyarı” için yaptım. Bu nedenle, benim üzerimden Ak Parti'ye veya Cumhurbaşkanı'na vurmaya çalışmasından son derece müteessir oldum. Bunu yapanlardan uzağım.

Mevzunun okuyucu tarafından doğru bilinmesi için de bu açıklamayı yapma gereğini duydum.

 

 

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir