• DOLAR 32.589
  • EURO 34.681
  • ALTIN 2525.161
  • ...
MİT–KCK İlişkisi: İki  Düşman mı? İki Kardeş mi?
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 
Hüseyin Sağlam/ Doğruhaber / haber-yorum
 
Özellikle dindar kimlikleriyle tanınanlardan ev, iş yerleri, dernekleri PKK`li şehir magandalarınca kundaklananların her defasında söyledikleri sözler hemen hemen aynıdır:
 
“Durumu kolluk kuvvetlerine bildirmemize rağmen hiç kimse oralı bile olmuyor. Kimse yakalanmıyor. Yakalayıp polise teslim ettiklerimiz de deyim yerindeyse karakolun arka kapısından dışarıya salıveriliyor”

Dolayısıyla son gösterilerde kundaklanan D.Bakır’daki Ensar market, ne de Mersin’deki Mizan tavukçuluğa karşı girişilen bu çirkin ve provakatif saldırılar ilk saldırılar olmadığı gibi, sokak magandalarına hükmeden derin akıl ifşa edilmedikçe son saldırılar da olmayacaktır.

Gerek bölgede, gerekse de Akdeniz bölgesinde İslami sivil kurumlara ve çalışanlarının işyerlerine dönük PKK etiketli ama “derin patentli” saldırıların elbette belli bir hedef gözetilerek gerçekleştirildiği artık sır değildir. O hedefin ne olduğu da zaten bilinmeyen bir şey değildir.
 
Peki ama bu saldırılara neden göz yumuluyor? Daha doğrusu bu çirkin saldırılara kim sponsorluk yapıyor? Mesele “derinlerin işi” olması hasebiyle bugün KCK’nin şehir uzantılarıyla artık bir homojen karışım oluşturmayı başarmış istihbarat teşkilatları, bu çirkin tezgahın neresinde duruyor?

Bu soruların cevaplarını soyut olarak vermeyecek bir akl-ı selim sahibi insan olduğunu zannetmiyoruz. KCK’nin şehir uzantıları içerisinde homojen bir dağılımda bulunmayı başarmış istihbarat elemanlarının da tetikçi-maşa konumunda değil, karar mercileri içerisinde önemli inisiyatifler-imtiyazlar elde ettiklerini söylemek için kahin olmak da gerekmiyor.

Emniyet kökenli gazeteci Emre Uslu, hafta içerisinde kaleme aldığı bir köşe yazısında, teşkilattan gelmenin verdiği avantajı kullanmış olmanın da etkisiyle bakın neler söylüyor:

“KCK operasyonlarıyla ilgili son dönemlerde medyaya yansıyan en kritik bilgi MİT’in KCK tutuklularının salıverilmesini istediği bilgisiydi… MİT’in içindeki sola yakın bir kesim ve askerî istihbaratın önemli kesimi KCK operasyonlarından rahatsızdı. Bu kesim medyada sola yakın birtakım kişilere bu rahatsızlığı kurumun rahatsızlığı olarak lanse etmiş olabilirler."

Özellikle 2009 yılındaki KCK operasyonları o kesimler ile Emniyet’i kimi illerde karşı karşıya getirdi. Şimdilerde bazı aydınların “Devletin bir kesimi KCK operasyonlarına karşı” diye yaygara koparması bundan. İstihbaratçılar içindeki o kesim bazı aydınları manüple ederek KCK operasyonlarını cemaat operasyonları gibi göstermeleri de şaşırtıcı değil bu nedenle. Zira başından beri o kesim KCK operasyonundan rahatsızdı. Rahatsızlığın nedeni KCK üzerinden PKK’ya yeni bir kaynak yapmak istemeleriydi.


Ne demek PKK’ya KCK üzerinden kaynak yapmak?
 
İstihbarat teşkilatlarının doğal görevlerinden biri mücadele ettikleri örgütlere sızmaktır. KCK yapılanması yeni bir yapılanma olarak ortaya çıkınca istihbarat birimleri de bu alanı bir fırsat alanı olarak görüp PKK içine sızmak için değerlendirmiş olabilir.

Buraya kadar aslında her şey normal. Peki, KCK networkuna sızdırdığınız elemanlardan ne beklersiniz? PKK’nın yapacağı eylemleri güvenlik birimlerine bildirip eylemler olmadan önce önlenmesini beklersiniz değil mi? Hayır bizde böyle olmadı olmuyor. MİT ve Askerî İstihbarat birimlerinin KCK yapısı içindeki elemanları ‘İl Sorumlusu’ seviyesine çıktılar, serhildan eylemlerinde toplumu galeyana getirmek için yüzleri poşulu en önde yürüyenler arasında onlar da vardı; hatta en önde gidenler çoğu zaman onlardı. Polis de bunların kim olduğunu biliyor ve eylemlerde bunlara dokun(a)mıyordu. Yani KCK yapılanmasını iller bazında bizzat yöneten ve yönlendirenler aslında çoğunlukla istihbarat elemanları. Daha doğrusu Hakan Fidan’dan önceki MİT’in içinde bir damarın elemanları ise çoğunlukla Askerî İstihbarat elemanları.

Bu damar uzun süre KCK operasyonlarına direndi. Hatta bazı elemanları KCK operasyonlarında tutuklanınca Emniyet birimlerine sert çıktılar. Ben en azından dört önemli ilde tutuklanan KCK il sorumlularının bizzat istihbarat elemanları olduğunu biliyorum… Bu noktada bir hatırlatmayı yapayım.

MİT-PKK görüşmesinde Afet Güneş KCK’nın başı Sabri Ok’a “Şehirleri bombalarla doldurdunuz hepsini biliyoruz” derken nereden biliyordu? Bizzat KCK networkunun illerdeki sorumlusu kendi elemanları olduğundan biliyordu. Peki, bunu Emniyet birimleriyle paylaşıp yakalattılar mı? Hayır. Hatta KCK operasyonu yapan Emniyet birimlerine çok kızdılar…”

Şimdi burada şunu hepiniz merak etmişsinizdir; tutuklanacak kadar ileri giden MİT elemanı dört KCK il sorumlusunun kimler olduğu hususudur. Aslında KCK’nın şehir birimlerine karşı başarıyla yürütülen “sızma – kaynak” harekatını dillendirmek elbette “Malumun ilamı”ndan öte bir anlam ifade etmez. Ama somut verilerle ortaya koymak tabii ki “maharet” ister. Sahi operasyonlarla beraber ortaya çıkan en gizli toplantıların bile ses ve tutanak kayıtlarını kimler kayıt altına almayı başardı. Melekler yapmadılar ya!

Gerçi kimin kime sızdığı, kimin kime kaynak yaptığı elbette ilgili tarafların bileceği bir husus. Ama özellikle dindar insanların ev, işyeri ve derneklerinin hedef alınmasında tekrar bölgede yaşanacak bir iç çatışmanın hedeflendiğini, bunun sponsorlarının da Uslu’nun işaret ettiklerinin yanında belki daha geniş bir istihbarat yelpazesini oluşturduklarını asla unutmamak lazım.

Son olarak şu hatırlatmayla bitirmiş olalım bu konuyu. Hiç merak ettiniz mi şu meşhur “Habur’u sabote etme” mekanizmasının BDP içerisindeki asıl aktörünün kim olduğunu?

Çıkaramadıysanız şu ipucunu vermekle yetineyim:
 
Gerek Yüksekova’daki Mustazaf-Der şubesine yapılan alçakça saldırı esnasında PKK-Hizbullah çatışmasının özellikle körüklenmek istendiği bir zamanda, gerekse de Hizbullah tahliyeleri esnasında BDP’liler adına gevezelik rezervini-limitini sonuna kadar kullanan “zat-ı sufli”yi hatırlıyor musunuz?
İşte O!..
 

Bu haberler de ilginizi çekebilir