• DOLAR 32.6
  • EURO 34.85
  • ALTIN 2499.133
  • ...
Bugün Mekke`nin Fethi
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

doğruhaber / tarihte bugün / 01.01.2015

1 OCAK


GÜNÜN AYETİ


“Şüphesiz ki Allah, sözün açıktan söylenmiş olanını da bilir, gizlemekte olduklarınızı da bilir.”(Enbiya suresi 110. Ayetin meali)


GÜNÜN HADİSİ

“Şüphesiz ki ameller niyetlere göredir. Herkes için niyet ettiği şey vardır.” (Buhari, Müslim)

GÜNÜN SÖZÜ

“Amellerdeki niyet, cesetteki ruh gibidir. Ceset, ruhsuz ayakta kalamaz. Ruh da bu âlemde bir cesede taalluk etmeden kendini gösteremez.” (Beydavi)

TARİHTE BUGÜN

M.Ö. 45 : Jülyen takvimi ilk kez kullanılmaya başlandı. 16. yy'a kadar kullanıldıktan sonra yerini Gregoryen takvim'e bıraktı. (1)

630 : Hz. Muhammed “Sallallahu Aleyhi Wessellem” Mekke'yi fethetti. (2)

1808 : Amerika Birleşik Devletleri'ne köle girişi yasaklandı. (3)

1895 : John Edgar Hoover doğdu. Hoover, ABD federal polis örgütü FBI'ın kurucusu ve 1924-1972 arasında aralıksız olarak yöneticiliğini yaptı. 1972 yılında öldü. (4)


1896 : Alman bilim insanı Wilhelm Röntgen, kendi buluşu olan X ışınlarını dünyaya duyurdu.

1899 :Küba'da İspanyol egemenliği sona erdi.

1923 : Türkiye'nin ilk futbol federasyonu olan Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı kuruldu. Kuruluş aşamasında halkın yığınla sorun ve beklentileri varken yeni rejimin böyle şeylere imkan vermesi, futbolun sosyal bir uyku hapına dönüştürüleceğinin işaretlerini taşıyordu.

1925 : ABD'li astronom Edwin Hubble, Samanyolu dışında başka galaksiler keşfettiğini açıkladı.

1926: Türkiye`de Miladi Takvim kullanılmaya başlandı. (5)

1929 : Millet Mektepleri açıldı. Türk harflerinin öğretilmesini sağlayacak Millet Mektepleri yurdun her tarafında açıldı. Bu okullar 1936 yılına kadar faaliyet gösterdi. Aynı gün Millet Mektepleri`nin kurucusu ve dönemin Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati öldü. Maarif Vekili ve devrim öncülerinden Mustafa Necati 1894 doğumluydu. (6)

1934 : Ölçüler Kanunu yürürlüğe girdi.

1934 : Alcatraz adası, Amerika Birleşik Devletleri'nin bir hapishanesi haline getirildi.

1936 : İlk yılbaşı tatili. (7)

1941: İngiltere Başbakanı Churchill, Anadolu Ajansı vasıtasıyla Türk Milletine gönderdiği mesajda: “... Geçen müşkül aylarda Türkiye`nin dostluğuna mahzar olduk” dedi.

2. Dünya Savaşı sırasında Türkiye`nin tutumuna gönderme yapan Churchill, İngiltere Sömürgecilik Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Deniz Bakanlığı gibi önemli görevlerden sonra Başbakanlığa yükselmişti. . Dünya Savaşında özellikle Çanakkale Savaşında Türklere karşı amansız bir düşmandır Churchill.. Boğazları geçip İstanbul`u işgal etme fikrini ortaya atan kişi olmakla Çanakkale`de öldürülen beş yüz bin insanın kanından sorumludur. Aynı şahıs, Anadolu Ajansı aracılığıyla Türkiye`nin dostluğundan dem vurabilmiştir. Ama acı olan şey Churchill`in açıklaması değil, zamanın yöneticilerinin İngiliz dostluğudur.

1943 : Varlık Vergisi tahsilâtı 11 milyon liraya ulaştı. (8)

1944 : Gerede, Bolu ve Çankırı'daki depremlerde 4.611 kişi hayatını kaybetti.

1945 : Fransa BM'ye alındı.

1949 : Endonezya'da Hollandalı askerler Cava'yı ele geçirdi.

1950 : Gelir Vergisi kanunu yürürlüğe girdi

1956 : Sudan bağımsız bir cumhuriyet olduğunu ilan etti.

1958 : Avrupa Topluluğu kuruldu.

1959 : Küba devrimi gerçekleşti. Fulgenico Batista yeni yılın ilk saatlerinde Havana'dan kaçtı.

1961 : Devlet Başkanı Cemal Gürsel 1 Ocak 1961 gününü İkinci Cumhuriyet'in kuruluş yılı ilan etti.

1965 : Filistin Kurtuluş Örgütü içerisinde yer alan El Fetih, ilk silahlı eylemini gerçekleştirdi. Ahmet Amr Musa önderliğindeki gerilla birlikleri, İsrail'in işgal altında tuttuğu Batı Şeria topraklarına sızarak, bir köprüyü havaya uçurdu.

1973 : Birleşik Krallık, İrlanda ve Danimarka, Avrupa Ekonomik Topluluğu üyesi oldular.

1974 : İşgalci İsrail'de yapılan seçimleri Golda Meir liderliğindeki İsrail İşçi Partisi kazandı.

1978: Cumhurbaşkanı Korutürk, Hükümeti kurma görevini Ecevit'e verdi. Ecevit, bir süre önce AP'den ayrılan 11 milletvekili ile İstanbul'da Güneş Otel'de görüştü. Yakın tarih siyasi literatürde bu görüşme 'Güneş Otel' görüşmesi olarak anılır.

1990 :Ruanda İç Savaşı başladı.

1995 : Diyarbakır'ın Kulp ilçesine bağlı Hamzalı köyüne saldıran PKK mensupları, yedisi çocuk on dokuz kişiyi katletti.

1997 : Gana'lı diplomat Kofi Annan, BM genel sekreterliğine getirildi.

1999 : Avrupa para birimi Euro, yürürlüğe girdi.

2000: Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Abdullah Öcalan hakkındaki idam cezasının infazı için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının beklenmesi gerektiğini söyledi.

2002 : Hollanda'da ötenaziyi yasallaştıran karar yürürlüğe girdi. Bu kararla Hollanda, ölümcül durumdaki hastalara hayatlarını sona erdirme hakkı veren ilk ülke oldu.

2007 : Güney Kore'li diplomat Ban Ki-moon, BM genel sekreterliğine getirildi.

2009 : TRT 6 yayına girdi. TRT Şeş olarak bilinen kanal TRT kanallarının Kürtçe versiyonu olarak yayınlarını sürdürüyor.

2009 : Tayland'ın başkenti Bangkok'ta bir gece kulübünde çıkan yangında 66 kişinin öldü.

2012 : Suriye`de yaşanan şiddeti engellemek için Arap Birliği`nin bu ülkeye gönderdiği gözlemci heyetinin rolü tartışılmaya başlandı.
Gözlemciler, farklı bölgelerde görevlerini ifa ederken, Beşşar Esed yönetimi, ülkenin birçok noktasındaki operasyonlarında kan akıtmaya devam ediyor.
Arap birliği heyetinin kendileriyle değil, sadece hükümetle eşgüdümlü çalıştığını belirten muhalifler, gözlemci sayısının yetersiz olmasından da şikâyetçi.

MERCEK

1 OCAK

(1) Jülyen takvimi

1 Ocak M.Ö. 45 : Jülyen takvimi ilk kez kullanılmaya başlandı. 16. yy'a kadar kullanıldıktan sonra yerini Gregoryen takvim'e bıraktı.

Jülyen Takvimi
Jülyen Takvimi, Jül Sezar tarafından M.Ö. 46 yılında kabul edilen ve batı dünyasında 16. yüzyıla kadar kullanılan takvim. Artık yıl hesaplamasındaki ufak bir fark sonucu yaklaşık her 128 yılda bir günlük bir kayma oluşturduğu için, yerini Gregoryen takvimi almıştır.

Jül Sezar, o zamana kadar kullanılan takvimdeki karışıklıkları çözmesi için İskenderiyeli astronomi bilgini Sosigenes'den yardım alır. Sosigenes, 1 yılı 365,25 gün alarak oluşan mevsim kaymalarını düzeltmeyi hedeflemiştir. Böylece 4'e tam bölünemeyen yıllar 365 gün olmuş, bu yıllardan artan çeyrek günlerse 3 yılın ardından gelen artık yıla eklenerek, artık yılı 366 güne çıkarmıştır. Ayrıca 1 yılın 12 ay kalabilmesi için artık yıllarda aylar 6 ay 30, 6 ay 31 gün çekecek şekilde düzenlenmiştir. Artık olmayan yıllarda ise yılın son ayından 1 gün çıkarılmıştır. Bu da o dönemde yılbaşı mart olduğundan dolayı şubat ayının artık yıllarda 30, diğer yıllarda ise 29 güne çekilmesine sebep olmuştur. Ayrıca takvim düzenlemesini yaptığı için temmuz ayının ismini değiştirerek kendi adından gelen July ismini vermiştir.

Fakat Sezar'ın öldürülmesinden sonra takvimde yapılan bu ıslahat düzgün uygulanamadı. Takvim düzenlemelerini yapan Pontifeksler, 3 yılda 1 artık yıl uygulaması yaparak takvimde tekrar bozulmalara sebep olmuştur. Bu uygulamanın yapıldığı yaklaşık 40 yıl boyunca 3 gün kayma meydana gelmiş ve M.Ö. 8. yılda Augustus 12 yıl boyunca artık yıl uygulamasını durdurarak bu kaymayı düzeltmiştir. Augustus tıpkı Jül Sezar gibi takvimde değişiklik yaptığı için ağustos ayının adını değiştirip kendi ismi olan Augustus'u vermiştir. Fakat ismi Sezar'dan gelen temmuz ayının 31, ağustos ayının ise 30 çekmesinden dolayı şubat ayından 1 gün alınıp ağustos ayına eklenmiştir. Böylece şubat ayı artık yıllarda 29, diğer yıllarda 28 güne düşmüştür.

(2) Mekke`nin Fethi

1 Ocak 630 : Hz. Muhammed “Sallallahu Aleyhi Wessellem” Mekke'ye girdi.

Mekke`nin Fethi hakkında kaynaklar Hicri 8. Yılda Ramazan ayında gerçekleştiği hususunda ittifak ederlerken Miladi olarak 31 Aralık, 1 Ocak ve 11 Ocak olarak 3 ayrı rivayet vardır.

Hicret`in 6. Yılında, Miladi 628 yılında Resul-i Zişan Efendimiz (sav) Mekke Müşrikleriyle Hudeybiye Anlaşması yapmış bulunuyordu. Kureyş Müşriklerinin Müttefiki olan Ben-i Bekr kabilesi, Resulullah`ın himayesindeki Huzaa Kabilesine saldırdılar. Kan dökülen bu baskında Mekkeliler Hudeybiye anlaşmasını çiğneyerek Ben-i Bekr`e yardım ettiler. Resulullah Efendimiz, Mekkelilere Hudeybiye Anlaşmasını hatırlatarak öldürülenlerin kan bedellerinin ödenmesini veya Ben-i Bekr kabilesiyle olan ittifaklarını bitirmelerini salık verdiler. Aksi halde Hudeybiye Anlaşmasının bozulmuş olacağını ve savaşa mecbur kalacaklarını Mekkelilere bildirdiler. Mekkeliler bu teklifi reddedip savaş hazırlıklarına başladılar. Resulullah Efendimiz de hazırlıklara başladıktan sonra Mekkeliler vazgeçip Ebu Süfyan`ı Medine ye yolladılar. Ancak Ebu Süfyan`ın Medine`deki lobi faaliyetleri bir netice vermedi.

Peygamberimiz Hicri 8. Yılda Ramazan Ayında Medine`den yola çıktı. On bini aşkın askeriyle Mekke önlerine geldiğinde Mekkeli Müşriklerin kalblerine korku dolmuş, Mekke`yi tam bir kargaşa hali almıştı.   Şehrin anayollarını tutan İslam Mücahidleri adım adım şehrin merkezsine doğru ilerliyordu. Bu arada Müslüman haberciler şu fermanı ilan ediyorlardı:  “Kendi evine kapanan ya da silahlarını teslim eden veya Kâbe`nin avlusuna sığınan yahut da Ebu Sufyân`ın evine giren herkes emniyettedir.”
Daha 8 yıl önce canına kastettikleri için Mekke`sini terk etmek zorunda kalan Hz. Peygamber “Ey Mekke! Sen, hiç şüphesiz, Allah'ın yarattığı yerlerin hayırlısı ve Allah'a en sevgili olanısın. Eğer senin halkın beni senden çıkarmamış olsalardı, çıkmazdım!" buyurduğu şehrine Aziz ve şerefli, güçlü ve üstün olarak dönüyordu. Bu halde kim olsa, şehri kan gölüne çevirir, düşmanlarını helak ederdi. Ama o tevazusunu izhar etmek için boynunu bükmüş, devesinin boynuna yapıştırmıştı. Bununla da kalmadı kendisine kılıç çekip direnmeyeceklerin canlarını ve mallarını bağışladı. Ve tarihe destan yüceliğini gösterdi, dedi ki; “Benim halimle sizin haliniz, Yusuf'un kardeşlerine dediğinin tıpkısı olacaktır. Yusuf'un kardeşlerine dediği gibi ben de diyorum: ‘Size bugün hiçbir başa kakma ve ayıplama yok. Allah, sizi bağışlasın. O, merhamet edenlerin en merhametlisidir (Yusuf Suresi 92).` Gidiniz; sizler serbestsiniz”

Her ne kadar muzaffer bir komutan olarak şehre girdiyse ve Mekkelileri kılıçtan geçirmesine, mallarına el koymasına ya da hepsini köle ve cariye yapmasına bir engel yoktuysa da O (sav), tarihe emsal bir tavır almıştır. Böylesi büyüklükte bir fethi O`nun dışında başkaları gerçekleştirecek olsaydı akıtılacak kanlar tarihe geçecekti.
Durum böyle olmakla beraber elbette bazı suçların karşılıksız kalmaması gerekiyordu. Bu gerçeğe binaen Hz. Peygamber (sav) savaş suçlusu diyebileceğimiz bazı kişilerin kesin emirlerini vermişti. Gelin görün ki, bunlardan da bazıları İslama girince onları da affetmiştir.
O Yüce Peygamber`e şanına yakışır şekilde selat ve selam olsun

(3) ABD Ve Kölelik

1 Ocak 1808 : Amerika Birleşik Devletleri'ne köle girişi yasaklandı

Avrupalıların hücum edip işgal ettiği Amerika`da, kıtanın yerlilerini öldüre öldüre bitirdiğini biliyoruz. Sonra kıtada iş gücüne ihtiyaç duyan Avrupalılar meşhur “Afrika`ya Hücum” sözüyle ifade edildiği üzere Afrika kıtasına yöneldiler. Afrika kıtasından getirilen insanlar köleleştirilerek Amerika`ya taşındı. Bu utanç dönemi hakkında bazı bilgileri müstakil paragraflar halinde sizler için derledik.

٭16. Yüzyılda Avrupa`da yaşayan devletler Amerika Kıtasını istila etmeye başlamışlardır. Özellikle İspanyol istilacılar Amerika`da yaşayan yerli halktan direnenleri katletmiş, geri kalanları köleleştirip şekerkamışı tarlalarında ve madenlerde son derece kötü koşullarda çalıştırmışlardır. Avrupalılardan geçen bulaşıcı hastalıklar ve kötü çalışma koşulları sonucu yerli halk kısa bir sürede yok olmuştur. Bunun üzerine İspanyollar ve Portekizliler ucuz işçi kaynağı bulabilmek için Afrika`ya yönelmişlerdir.

٭Afrika`dan Amerika Kıtası`na ilk köle gemisinin 1519 yılında Porto Rico`ya hareket ettiği sanılmaktadır. Köle ticaretinin devam ettiği 1519 – 1867 tarihleri arasında Afrika`dan Amerika kıtasına 11 milyon köle gemilerle götürülmüştür. Bazı çağdaş tarihçilerin tahminlerine göre bu dönem içinde 12 milyon civarında Afrikalı Yeni Dünya'ya taşındı. Bu, insanlık tarihinin en büyük zoraki göçü olarak kabul edilmektedir. Diğer bir kaynağa göreyse bu rakam 25, hatta 40 milyona kadar çıkmaktadır. Senegal başkanı Senghor'un Afrika sosyalizmi konusunda yapılan “1962 Dakar Kolokyumu`nda” verdiği rakama göre ise, esir ticaretinin yapıldığı dönemde Amerika'ya 20 milyon esir varmıştır. Fakat 1 esir alırken 9 tanesi insan avı sırasında veya gemi ambarında öldüğünden, toplam rakam 200 milyona çıkmaktadır.

٭Orta Yol denilen üçgenin Amerika Afrika ayağında yapılan köle ticaretinin en insafsız yanı çok olumsuz koşullarda yapılan gemi yolculuğuydu. Yolculuk Brezilya`ya bir ay Orta Amerika`ya iki ay sürmekteydi. Afrika`dan ayrılan kölelerin en az %30`u varış yerine kadar hayatlarını çeşitli nedenlerden kaybetmişlerdir.

٭Avrupa'nın en büyük banka ve sigorta kuruluşlarından bazıları ilk sermayelerini köle ticaretiyle elde etmişlerdir. Kuzey Amerika, zenginliğini ve gelişmişliğini büyük ölçüde köle emeğine borçludur. İngiltere'yi sanayi devrimine götüren süreçte, köle ticaretinin rolü o kadar büyüktü ki, Liverpool (Okunuşu: Livırpuul), Bristol ve Glasgow gibi kentler tüm zenginliğini köle ve sömürge malları ticaretine borçluydu. Köle taşıyan gemilerin önemli bir kısmı, Liverpool Limanı'na kayıtlıydı.

٭Kara Kıta için korkunç bir darbe olan bu yeni ticaret, ailelerinden ve vatanlarından koparılan milyonlarca insanin dramı bir yana, en sağlam insanların köle olarak seçilip götürülmesiyle, Afrika`yı insan gücünden de yoksun kıldı.

٭Afrika'yı bir köle kaynağı olarak görenler, gün gelip de Afrika ile hem hammadde kaynağı hem de pazar olarak ilgilenmeye başladılar. Ama bu sefer Afrika'da çalıştıracak işgücüne ihtiyaç duydular. Köleciliğin yasaklanması doğrudan bununla ilişkiliydi. Yoksa Amerika ve Avrupalıların bir insanlık zulmünden tevbe etmeleri olarak anlaşılmamalıdır bu durum. Zira köle ticareti devam ettikçe Afrika`dan insanlar kaçırılacak, Afrika`da kurulan kolonilerde çalıştırılacak köleler bulunmayacaktı. Köle Ticareti yasaklanarak Afrika`da zengin madenlerde çalıştırılacak köle gücü korunacaktı.

٭Kölecilik iktisadi bir mesele olmasına rağmen milyonlarca Afrikalının köleleştirilmesinin haklı gösterilmesi gerekiyordu. Bunun için de Kilise, “vahşilerin" ruhlarının kurtarıldığı” izahatını öne sürmüş ve bilim adamları da onların aşağı ırk oldukları savını desteklemişlerdir.

٭Köle Ticareti'ne karsı zaman içinde ahlaki, ekonomik ve politik muhalefet başladı. Atlantik Köle Ticareti ilk olarak 1791-1804 Hawaii Devrim`inde resmen yasaklanmıştır. Köle ticaretinde hayli aktif rol alan Danimarka köle ticaretini kanuni olarak 1792`de ilk yasaklayan ülkedir. İngiltere ise köle ticaretini Hawaii kararlarından3 yıl sonra yasaklamıştır. 1808 yılında da Amerika İngiltere`yi takiben köle ticaretini kanunen yasaklamıştır. Az önce bahsettiğimiz gibi bu ülkelerin köle ticaretini yasaklamalarının altında insani dürtüler değil, Afrika`da kurulan sömürgeciliğe insan gücü istihdam etmek içindi. Zira köle ticareti devam ettikçe Afrika Kıtasının en sağlam ve güçlü insanları kaçırılarak satılıyordu.

٭Güney Afrika, Durban şehrinde, 2001 yılında gerçekleştirilen “Irkçılık Karşıtı Dünya Konferansı” sırasında Afrika ülkeleri köle ticaretini gerçekleştirmiş ülkelerin kendilerinden özür dilemelerini istediler. Bazı Avrupa Birliği ülkeleri özür dilemeye hazırdı. Ancak özellikle İngiltere, İspanya, Hollanda, Portekiz ve Amerika Birleşik Devletleri gibi bazı ülkeler özür dilemeye karşı çıktılar.

Bir buzdağının görünen çok küçük bir kısmı ile teşbih edilecek şekilde sizlere anekdot olarak bazı tarihi kayıtları aktardık. Bu konuda yeri geldikçe bilgi paylaşımlarımız İnşallah devam edecektir.

 (4) FBI`ın Babası Doğdu

1 Ocak 1895 : J. Edgar Hoover doğdu. Hoober, ABD federal polis örgütü FBI'ın kurucusu ve 1924-1972 arasında aralıksız olarak yöneticiliğini yaptı. 1972 yılında öldü.

John Edgar Hoover (OKUNUŞU: Jon Edgır Huuvır)1 Ocak 1895`de doğdu.  2 Mayıs 1972`de öldü. 1924'ten ölümüne değin Federal Soruşturma Bürosu'nun, kısa adıyla FBI`ın başkanlığını yaptı.

FBI Ulusal Akademisi'ni kuran Hoover, FBI`ın sistemleştirilmesinde çok ciddi katkılarda bulundu. Geliştirdiği etkili yöntemlerle dile kolay 48 yıl boyunca FBI`ı yönetti. 8 Birleşik Devletler Başkanı ve 18 Adalet Bakanıyla çalıştı. Çalıştığı başkanlardan hiç biri onu başkanlıktan almaya cesaret edemedi. 60`lı yıllardaki siyasi cinayetlerde parmağı olduğuna dair ciddi söylentiler vardır ki, Kennedy (Okunuşu: Kenediy) suikastı, Zenci Papaz Martin Luther King (OKUNUŞU: Martin Lutır King) cinayeti ve Malcolm X`in şehadeti bunlardan bazılarıdır.

Kadın kılığına girmekten hoşlandığı söylenen eski FBI Başkanı Hoover, (OKUNUŞU: Huuvır) Amerika`nın iç dengelerinin oturmasında, mevcut sözde süper gücü oluşturmasında büyük etken olmuştur. New York Times (OKUNUŞU: Niw York Tayms) gazetesinde yayınlanan bir habere göre, 1950`li yıllarda başkan Harry Truman`a,(Heri Turıman) devlete tehdit ve vatan hainliği içinde olduğundan şüphelendiğinden dolayı zaman içinde fişlediği 12 bin Amerikalının, “habeas corpus” (OKUNUŞU: heybıs korpus) hakkından yararlandırılmaksızın toplanarak, askeri cezaevlerine tıkılmalarını önermiştir. Yani bugünkü Guantanamo hukuk ve insanlık faciasının fikir babası da olarak Hoover`ı gösterebiliriz. “red scare” (OKUNUŞU: ret sıkeyr) çağında, ağzını her sosyal adalet diye açanı, ya da Amerikan politikasını her eleştireni “Sovyet casusu” diye fişlemiştir.

“Red scare” (OKUNUŞU: ret sıkeyr) Amerika`da 1920 ila 1950 yılları arasında Amerika Sovyetler tarafından işgal edilecek korkusunun yayıldığı ve bu korku üzerinden çağdaş bir devlete yakışmayan kanunla ve uygulamaların meşrulaştırıldığı döneme verilen addır. Kelime anlamı Kızıl korkudur.

Onun Komünist Avındaki konumunu bilmek için dönemin Amerikasını da tanımak gerekir. Bugün nasıl sırf Müslüman oldukları için Amerika, küresel düzeyde insanları fişliyorsa ve FBI, Amerikalı Müslümanlara kan kusturup sokakta, havaalanlarında, okulda… her yerde İslamofobi`yi icra ediyorsa o yıllarda da aynı şey Komünistlere yapılmaktadır. Özellikle Hollywood olmak üzere birçok yazar, politikacı, sivil girişimci ve işadamları Komünist diye olmadık uygulamalara maruz bırakılmaktadır. Hoover`ın dönemin ABD Başkanı Harry Truman`a önerdiği “12 bin kişiyi “habeas corpus” hakkından mahrum bırakalım” dediği şey bu şahısların halk olarak sahip oldukları hakları ellerinde alalım, toplama kamplarına tıkalım demektir. Hoover, bu dönemde öyle bir Komünistfobi yaymıştır ki, insanlar ne olduğunu bilmeden Komünizmden korkmuşlardır. İşte buna dair bir hatıra: Bir muhabir şehrin sokaklarında gezip röportaj yapmaktadır ve bir kadına komünist nedir diye sorar, kadının verdiği yanıt Amerikan toplumunun o günlerdeki ruh halini çok güzel özetler: “Ne olduğunu bilmiyorum ama umarım burada onlardan yoktur.”

Dikkat edilecek olursa 48 yıl FBI`ı yöneten Hoover`ın Komünist Avı sırasında geliştirdiği tüm taktik ve stratejiler bugün Müslümanlara uygulanmaktadır.

Büyük sistemlerin yürürlüğünü ve devamlılığını koruyan arka planda, karanlık tarafta duran isimler vardır. Bunlar strateji ve fikirleriyle sistemi ayakta tutan kolonlardır. Yöneticiler, bürokratlar işin sahne kısmıdır. Amerika gibi dünya halkalarına musallat olup dünyaya acıdan başka bir şey vermeyen bir rejimi düşünecek olursanız onun baş mimarlarından biri olan John Edgar Hoover`ın karanlık yüzünü daha iyi anlayacaksınız.

(5) Miladi Takvim

1 Ocak 1926: Türkiye`de Miladi Takvim kullanılmaya başlandı

Miladî takvim, Jülyen takviminin yerine Papa XIII. Gregory tarafından yaptırılan takvim. Miladı tarih başlangıcı ve Dünya'nın Güneş etrafındaki dönüş süresi olan 365 gün 6 saatlik zamanı "1 yıl" olarak kabul eder.

Dünyada en yaygın olarak kullanılan takvimdir. Aralarında Türkiye'nin de olduğu çoğu ülke tarafından kullanılmaktadır.

Değişik tarihlerde önce Avrupa'da daha sonra dünyanın geri kalanında yayılmıştır.

Diğer adı Gregoryen Takvim olan Miladi Takvim, Türkiye`de yeni kurulan rejimin İslam adına ne varsa izini silme projesinin bir gereği olarak Hicri Takvimin yerine getirildi.
26 Aralık 1925'te miladi takvimin kabul edildiyse de 1 Ocak`da yürürlüğe girdi.

Türkiye'de Miladi Takvimi İlk olarak Osmanlı devletinde İttihat ve Terakki partisi zamanında Takvim-i Garbi ismiyle 1917'de yürürlüğe konan Hıristiyan takvimi, Cumhuriyetin kurulmasıyla gerçekleştirilen köklü devrimler sırasında resmen kabul edilmiştir. 26 Aralık 1925 tarih ve 698 sayılı "Takvimde Tarih Mebdeinin Tebdili" hakkındaki kanunla, Hicri 1342 Ocak ayının ilk günü 1 Ocak 1926 olarak değiştirilmiş ve bu tarihten itibaren yeni takvim yürürlüğe girmiştir. T.B.M.M. tutanaklarında kanun şu şekilde resmilik kazanmıştır:

Kanun No: 698. Kabul tarihi: 26.12.1925. Madde 1. Türkiye Cumhuriyeti dâhilinde resmi devlet takviminde tarih başlangıcı olarak uluslararası takvim başlangıç kabul edilmiştir.

Madde 2. 1341 senesi Kanun-i evvelinin otuz birinci gününü takip eden gün,1926 senesi Kanun-i sanisinin birinci günüdür.

Madde 3. Hicrî Kameri takvim öteden beri olduğu üzere özel hallerde kullanılır. Hicrî Kameri ayların başlangıcını rasathane resmen tespit eder.

Madde 4. İşbu kanun neşri tarihinde muteberdir.

Madde 5. İşbu kanunun ahkâmını icraya İcra Vekilleri Heyeti memurdur

Paul Geııtizon, (OKUNUŞU: Paul Geytzın) Mustafa Kemal ve Uyanan Doğu adlı eserinde şöyle der;   "1927 yılından itibaren Türkiye Müslümanları ve Hıristiyanlar halkı ilk kez ortak bir yıl hesabı kullanmaya başladılar. Aynı şekilde, yine ilk kez, birçok Türk, Avrupa âdetlerine uyarak yılbaşlarında birbirlerine iyi dileklerini ilettiler" Yani Noel gününü kutladılar…

Bir takvim değişikliği ile Hıristiyan adetleri böylelikle aramıza girmeye başlamış oluyordu
Cumhuriyet devrimlerinden sadece birisi olan milâdi takvimin kabulüyle Türkiye Müslümanlarının bin yıllık İslamî geçmişleriyle aralarına engeller konulmuş ve bundan böyle Hıristiyan Noel baba kültürü halk arasında yaygınlık kazanarak batılılaşma, resmî devlet politikası halini almıştır. Hafta tatilleri pazar gününe alınmış,1935 yılında ise Yahudilerin hafta tatilleri olan cumartesi günleri yarım gün tatil edilmiş, 1974 yılında cumartesi tatili tam güne çıkarılmıştır. Ancak Müslümanların tatili olan cuma günleri için aynı durum söz konusu olmamıştır.

(6) Millet Mektepleri

1 Ocak 1929 : Millet Mektepleri açıldı. Türk harflerinin öğretilmesini sağlayacak Millet Mektepleri yurdun her tarafında açıldı. Bu okullar 1936 yılına kadar faaliyet gösterdi. Aynı gün Millet Mektepleri`nin kurucusu ve dönemin Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati öldü. Maarif Vekili ve devrim öncülerinden Mustafa Necati 1894 doğumluydu.

Mustafa Necati Uğural Atatürk`ün yakın düşünce ve mesai arkadaşlarından olup TBMM'nin ilk üç döneminde milletvekilliği, Türkiye ve Yunanistan arasındaki Mübadele esnasında Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, 1924 Anayasası'nın yürürlüğe konulduğu sırada Adalet Bakanlığı, Tevhidi Tedrisat sürecinde ve Harf Devrimi esnasında Milli Eğitim Bakanlığı yapmış siyasetçidir. Şer`i Mahkemelerin kaldırılması onun Adalet Bakanlığı dönemine denk gelir.
Mustafa Necati, 4. ve 5. Hükümet dönemlerinde Maarif Vekili bugünkü Milli Eğitim Bakanı olarak görev yaptı. Bakanlığı sırasında gerçekleştirdikleri işlerin bazıları şunlardır:
Maarif Teşkilatı`na dair kanunu çıkardı, eğitim işlerini valilerin kontrolünden çıkararak bakanlığın kontrolüne aldı.

10 bölge merkezinde birer öğretmen okulu inşaatı başlattı.

Uzman öğretmen yetiştirmek üzere Avrupa`ya öğrenci gönderilmesini sağladı.

Yeni bir ilkokul programı hazırlandı ve “toplu öğretim” Avrupa ile aynı anda Türkiye`de uygulanmaya başlandı.

Ortaöğretim parasızlaştırıldı, okul kitapları bakanlıkça bastırıldı.

Yabancı okullar denetim altına alındı.

Köylere öğretmen yetiştirmek için Köy öğretmen okulları modeli planlandı.

Denizli ve Kayseri`de köy muallim mektebi açıldı.

Harf İnkılabı gerçekleştirildi. Yeni harfleri öğretmek için Millet Mektepleri kuruldu, okuma-yazma seferberliği başlatıldı.

Resmi kayıtlarda Mustafa Necati'nin, Millet Mektepleri'nin açıldığı 1 Ocak 1929 tarihinde apandisit patlaması sonucu Ankara Numune Hastahanesi'nde öldüğü belirtilmiştir. Ölümü üzerine arkadaşı cumhurbaşkanı Atatürk'ün çok etkilenip ağladığı anlatılır.

Türkiye ve Yunanistan arasındaki Mübadele esnasında Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, 1924 Anayasası'nın yürürlüğe konulduğu sırada Adalet Bakanlığı, Tevhidi Tedrisat sürecinde ve Harf Devrimi esnasında Milli Eğitim Bakanlığı yapıyor olması onun rejimin taşlarının yerine oturmasında oldukça fonksiyonel olduğunu gösteriyor.

Mustafa Necati`nin fikir babası olduğu Millet Mekteplerinin resmi açılış günü olması hesabıyla bu mekteplere de değinmek gerekirse;

Millet Mektepleri, Türkiye`de 1 Kasım 1928`de yeni harflerin kabulünden sonra halkı okur-yazar kılmak amacıyla gerçekleşen eğitim seferberliği için kurulmuş dört ay süreli eğitim veren halk eğitimi kurumlarıdır.

Yeni alfabenin kabulünden önce, 1927-1928 yılları arasında açılan 3304 halk dershanesinde 64.302 kişinin okuma-yazma öğrenip belge alması sağlanmıştı

Arap harfleri ile yaygın bir eğitim çalışmasının gerçekleştirilemeyeceğini iddia eden Mustafa Necati, 1928 Temmuz`unda yeni bir halk mektebi talimatnamesi hazırlattı. Harf Devrimi`nin gerçekleşmesinden sonra da yeni Türk harflerini ülke genelinde halka en kısa zamanda en doğru şekilde öğretmek amacıyla sözünü ettiğimiz dershaneleri “Millet Mektepleri” adı altında yeniden düzenledi.

I. Millet Mektepleri Talimatnamesi
Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati`nin hazırladığı “Millet Mektepleri Talimatnamesi” 11 Kasım 1928`de Bakanlar Kurulu`nda onaylandı.
Yönetmeliğe göre daha önce okuma yazma bilsin bilmesin 16-30 yaş arası her Türk vatandaşının kurulacak Millet Mektepleri`nde kurs görmesi zorunlu idi. Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk bu okulların Genel Başkanlığını ve “Başöğretmenliği”ni üstlendi. Kadın erkek her Türk vatandaşı da bu kurumun üyesi ve yardımcı organı kabul edildi.

Resmi Açılış
Millet Mekteplerinin resmen açılışı 1 Ocak 1929`da gerçekleşti. O gün, yurtta “Maarif Bayramı” olarak kutlandı. Ne var ki Millet Mekteplerinin mimarı olan Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati Bey açılış günü apandisit nedeniyle öldü. Başbakan İnönü, iki ay boyunca Mustafa Necati`nin yerine birini atayamadı. Görevi vekâleten kendisi yürüttü. Kaderin manidar bir cilvesi olarak İslami temeller üzerine mebni eğitim sistemini kökünden dinamitleyip fikir babalığını yaptığı bir uygulamanın hayata geçiş gününde ölümü tarihe ibret vesikası olarak geçmiştir.

Millet Mektepleri uygulamasının sonuçları

Eğitim seferberliğinin başladığı ilk yılda 20487 derslik açıldı; 1075500 kişi bu okullara devam etti ve 597010 kişi okuma yazma öğrenerek belge aldı.
Dünyadaki ekonomik bunalım nedeniyle yeterli ödenek ayrılamaması sonucu zamanla millet mekteplerinin etkinlikleri azaldı ancak 3 yılda 1.5 milyon insan okur yazar hale getirildi. 1928-1935 arasında “Millet Mektepleri” adıyla hizmet veren yaygın öğretim kurumları, 1936-1950 arasında “Ulus Okulları” adıyla devam etti.

(7)

İlk Yılbaşı Tatili

1 Ocak 1936 : İlk yılbaşı tatili.

1 Ocak 1926′dan itibaren cumartesi günleri öğleden sonra başlamak üzere pazar günü tatil ilan edilmişti. Ne var ki yılbaşı günü hâlâ tatil değildi. Kutlanıyor ama tatil günleri arasına alınmıyordu. 1935′te çıkarılan yasayla o senenin yılbaşından itibaren 1 Ocak günü tatil ilan edildi. İlk özel yılbaşı piyangosu 1931 yılında Tayyare Piyangosu adıyla düzenlendi. 1935 yılında Başvekil İsmet İnönü imzasıyla ilk kez 31 Aralık öğleden sonrası ve 1 Ocak günü tatil edildi.

Yılbaşı veya Yeni Yıl bir yılın bitiminin ve yeni bir yıla başlangıcın kutlandığı kültürel bir olaydır. Yıllık takvime sahip kültürler tarafından kutlanır. Türkiye dahil Gregoryen takvim'inin kullanıldığı birçok ülkede yılın ilk resmi günüdür. Bir Hıristiyan bayramı olan ve İsa'nın doğuşunu kutlayan Noel'den tamamen ayrı olarak kutlanır. Ancak bazı ülkelerde Noel ve Yılbaşı tatilleri birleştirilir.

Hicri Takvimde yılbaşı Muharrem ayının 1'inde gerçekleşir. Hicri Takvim 12 kameri aya göre düzenlendiğinden 354 güne denk gelir, dolayısıyla Miladi takvime göre yılbaşı her yıl 11 gün önce gerçekleşir. Böylece 2008 yılında Miladi yıl boyunca Hicri takvimde iki adet yılbaşı gerçekleşmiştir.

Roşaşana (İbranice yeni yıl): Musevi yılbaşıdır. Hamursuz Bayramı'ndan 163 gün sonra kutlanır.

Doğu Ortodoks Kilisesi'nde yılbaşı, Hz. İsa'nın sünnet yıldönümüne de denk gelen 14 Ocak'da kutlanır. Ancak en büyük 12 Doğu Ortodoks Kilisesinin sekizi, iki tarihin aynı güne geldiği Güncellenmiş Jülyen Takvimini benimsemiştirler. Bunlar, Bulgaristan, Kıbrıs Cumhuriyeti, Mısır, Polonya, Romanya, Suriye, Türkiye ve Yunanistan kiliseleridir. Gürcistan, İsrail, Rusya ve Sırbistan Ortodoks Kiliseleri ise Jülyen Takvimi kullanmaya devam ederler.

Çin yılbaşı her yıl ilk kameri ayınının yeni Ay gününde kutlanır ki bu da kabaca ilkbahara denk gelir. Tam tarihi, Miladi takvime göre 21 Ocak ile 21 Şubat arasına düşer. Çin'de yılın en önemli bayramı konumundadır.

İran takviminde yılbaşı Nevruz olarak anılır ve ilkbaharın başında kutlanır (20 veya 21 Mart).

Tayland, Kamboçya ve Laos'da yılbaşı 13 Nisan'dan 15 Nisan'a kadar kutlanır. Özellikle Tayland' bu kutlama su dökerek gerçekleşir.

Anlaşıldığı üzere her milletin kendi tarihi veya dini derinliklerinden gelen “yeni bir yıl” miladı vardır. Bu milletler kendi değer ve kültürlerine bağlı kalıp yeni yıllarını bu değerler üzerinden karşılamışken bu topraklarda Müslüman halka Hıristiyanlığın yeni yılları yaşatılmıştır. Kendi tarihi ve dini değerlerinden gelmeyen bu kutlamalar koskoca bir toplumu kişilik bozukluğuna itmiş, diğer toplumlar karşısında ezik ve komik bir hale sokmuştur.

(8)

1943 : Varlık Vergisi tahsilâtı 11 milyon liraya ulaştı.

Varlık Vergisi, 11 Kasım 1942 tarih ve 4305 sayılı kanunla konulan servet vergisinin adıdır.

CHP`nin Tek Parti Dönemi`nde çıkarılan Varlık Vergisi kanununun resmi gerekçesi, hükümet tarafından "olağanüstü savaş koşullarının oluşturduğu yüksek kârlılığı vergilemek" olarak dile getirilmiştir.

Oysa basına kapalı olarak yapılan CHP grup toplantısında başbakan Şükrü Saracoğlu'nun vurguladığı gerekçeler farklıdır:
"Bu kanun aynı zamanda bir devrim kanunudur. Bize ekonomik bağımsızlığımızı kazandıracak bir fırsat karşısındayız. Piyasamıza egemen olan yabancıları böylece ortadan kaldırarak, Türk piyasasını Türklerin eline vereceğiz."

"Bu memleket tarafından gösterilen misafirperverlikten faydalanarak zengin oldukları halde, ona karşı bu nazik anda vazifelerini yapmaktan kaçınacak kimseler hakkında bu kanun, bütün şiddetiyle uygulanacaktır.”
Savaş sırasında Türkiye`de yaşayan Müslümanlar kefere ile cihad ederken Hristiyan ve Yahudi azınlıklar tabir-i caizse malı götürmüş savaş koşullarını ticari anlamda geliştirmişlerdi. Bu azınlıkların dindaşları olan dünya çapındaki işadamları kendi fabrikalarının veya bayiliklerinin Türkiye ayağını bunlara teslim etmiş, Müslüman toplum içinde onların zenginleşmelerini sağlamıştı. Bugün bile Türkiye`nin sayılı zenginleri arasında yer alan bazı aileler örneğin şapka kanunu ile zenginleşmiştir. Avrupalı destekçileri hristiyan veya yahud, asıllı olan bu ailelere şapka ticaretini ihale etmiş, bu vesile ile onlar da zenginleşmişlerdir. Bu duruma Tek Parti döneminde çıkarılan Varlık Vergisi ile tepki verilip sözde bir tedbir alınmıştır.

Başbakan Saracoğlu, 5 Ağustos 1942'de okuduğu hükümet programında "Biz Türküz, Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız. Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar ve laakal o kadar bir vicdan ve kültür meselesidir. (...) Biz ne sarayın, ne sermayenin, ne de sınıfların saltanatını istiyoruz. İstediğimiz sadece Türk milletinin hakimiyetidir." diyerek yeni hükümetin sosyal politikasını açıkladı.

1942 yazı boyunca İstanbul gazetelerinde hırsızlık, karaborsacılık, vurgunculuk ve ihtikârla ilgili haber ve yazılar ön plana çıkarıldı. Hemen her gün ve her gazetede "karaborsacı Yahudi" tiplemesini içeren karikatürler yayınlandı.

12 Eylül 1942'de İstanbul defterdarlığı görevine atanan Faik Ökte'nin anılarında anlattığına göre, Maliye Bakanlığı savaş dolayısıyla fevkalade kazanç elde ettiği iddia edilen kimselerin cetvelinin yapılarak Müslümanların M, gayrimüslimlerin G, dönmelerin D harfiyle işaretlenmesini talep etti.

11 Kasım'da Varlık Vergisi kanunu TBMM'de hiç tartışılmadan kabul edildi. Kanun her il ve ilçe merkezinde kimin ne kadar vergi ödeyeceğini belirleyecek servet tespit komisyonları kurulmasını, komisyon kararlarının nihai ve kati olmasını, vergi ödeme süresinin 15 gün olmasını, bu süre içinde tahakkuk eden vergiyi ödemeyenlerin mallarının haczedilerek icra yoluyla satılmasını, buna rağmen borcunu ödeyemeyen mükelleflerin borçlarını "bedenen çalıştırarak ödetmek" amacıyla çalışma kamplarına gönderilmesini öngörüyordu.

İstanbul'da kurulan üç komisyon, tahakkuk eden vergi listelerini 18 Aralık 1942'de açıkladı. Tahakkuk eden vergilerin %87'si gayrimüslim, %7'si Müslim mükelleflere yüklenmişti. Geri kalan %6 değişik kalemlerde olup, bunların da çoğu gayrimüslim azınlıklar ve ecnebilerdi. 4 Ocağa kadar vergisini ödemeyen mükelleflere birinci hafta için %1, sonraki haftalar için %2 gecikme zammı uygulanacağı ilan edildi.

Aralık 1942 ve Ocak 1943'te İstanbul'da gayrimüslimlere ait binlerce taşınmaz mülk el değiştirdi. El değiştiren mülkler arasında İstiklal Caddesi'ndeki yapıların büyük bir kısmı bulunuyordu. Satılan mülklerin %67 kadarı Müslüman Türkler, %30 kadarı resmi kurum ve kuruluşlar tarafından alındı. 21 Ocak 1943'ten itibaren İstanbul'da binlerce gayrimüslime ait ev ve işyerleri haczedilerek haraç mezat satıldı.

27 Ocak ile 3 Temmuz 1943 arasında, tümü gayrimüslimlerden oluşan toplam 1229 kişi çalışmak üzere Erzurum Aşkale'ye yollandı. Sözlü anlatımlara göre bu kişilerin aileleri Aşkale'ye sürülenlerin "sağ dönmeyeceğine" inanıyordu. Sürgünlerden 900 kişi 8 Ağustos 1943'te yük vagonlarıyla Eskişehir Sivrihisar'a nakledildi.

9 - 13 Eylül 1943 tarihlerinde New York Times gazetesinde Cyrus Sulzberger imzasıyla Türkiye'deki Varlık Vergisi uygulamasını eleştiren bir dizi yazı çıktı. Bu yazılardan hemen sonra 17 Eylül'de toplanan TBMM, henüz tahsil edilmemiş olan Varlık Vergisi borçlarının silinmesine karar verdi. Aralık ayının ilk günlerinde Aşkale ve Sivrihisar sürgünleri yaklaşık on aylık esaretten sonra evlerine gönderildi. Çünkü o dönem ikinci Dünya Savaşı'nın kritik günleriydi ve Türkiye bu durumdan etkilenmek istememiştir.

VARLIK VERGİSİ...
Yasa metni 11 Kasım 1942
Cumhuriyet tarihinin tartışılan yasalarından biri olan "Varlık Vergisi", Şükrü Saraçoğlu Hükümeti tarafından 9 Kasım 1942'de TBMM'ye sevk edildi. Yasa, 11 Kasım'da Genel Kurul'da kabul edildi ve 12 Kasım 1942'de Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi.

17 Eylül 1943 tarih ve 4501 sayılı yasa ile bir kısım mükellefin vergi borçları silindi.

15 Mart 1944 tarih ve 4530 sayılı "Varlık Vergisi Bakayasının Terkinine Dair Kanun" ile o tarihe kadar tarh edilmiş, ancak tahsil edilememiş vergilerin silinmesiyle "Varlık Vergisi" uygulaması ortadan kalktı.

Varlık Vergisi kanunu ile toplam 314.900.000 TL vergi tahsil edildi. Bu sayının %70'i İstanbul'da toplandı. Toplam tahsilat, 394 milyon TL olan 1942 devlet bütçesinin %80'ini buluyordu.

1935 sayımında Türkiye nüfusuna oranı %1,98 olan gayrimüslim azınlıklar, vergiden sonra başlayan göç nedeniyle 1945'te %1,56'ya ve 1955'te %1,08'e düştü.

 

 

 

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir