• DOLAR 32.382
  • EURO 35.036
  • ALTIN 2326.3
  • ...
Yeniden Çözüm Süreci
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

  ABDULKADİR TURAN / ANALİZ  - Hafta başında yapılan açıklamalarda çözüm sürecinin yeniden yoluna girdiği ilan edildi. Açıklamadan birkaç gün önce Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, HAKPAR ve HÜDA PAR`ı ziyaret etti. HÜDA PAR ziyareti sırasında, Kürt halkının tek temsilcisinin HDP olmadığını, basın önünde vurgulayarak ifade etti; HÜDA PAR programını övdü, programın büyük medeniyetimizle yakınlığına değindi.

Bülent Arınç`ın ziyaretleri kişisel veya partisel değildi. Arınç,  bu ziyaretleri Türkiye Cumhuriyeti Başbakan Yardımcısı olarak gerçekleştirdi. Vakanın bu yönü çok önemlidir. Çünkü bugüne kadar Ak Parti`yi aşan bir yaklaşımla adeta bir derin devlet kararıyla HÜDA PAR`la görüşmeme kararı vardı. Bu yönde resmi bir karar alınmış mıydı?  Bunu bilmek mümkün değil. Ama uygulama, Türkiye`nin ve sürecin yararına olmayacak şekilde böyleydi. Eldeki verilere bakılırsa ya Hükümete bu yönden doğrudan bir baskı yapılmış ya da hem baskı uygulanmış hem Hükümet bu yönde ikna edilmişti. 

ÇÖZÜM SÜRECİNİN ALT YAPISI

Çözüm Sürecinin alt yapısına Hükümet içi ve Hükümet dışı olmak üzere iki yönden bakmak gerekir. Hükümet açısından bakıldığında, ait olduğu dünya görüşü ve bugüne kadarki pratiğine bakıldığında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan`ın mutlak bir çözümden yana olduğundan şüphe duymak dahi yersizdir. Aynı değerlendirme Abdullah Gül, Bülent Arınç ve Ahmet Davutoğlu için de geçerlidir. Bu gerçekle birlikte, devletten gelen isimler de Hükümette görev aldı ve bir bölümü hâlâ görev almaya devam ediyor. 
Devlet, Türkiye genelinde dindarları muhatap olarak görme konusunda belki bugün bile ikna olmuş değil. Bu konuda köklü bir inat vardır. Nitekim İslamî köklerden gelen siyasetçiler yıllar boyunca ancak “milli” ve sonra “muhafazakâr demokrat” nitelemesiyle devletle muhatap olabildiler. Devlet, onları öz kimlikleri altında değil, bu ikinci kimlikleri ile kabul etti.
Devletin içinden gelen siyasetçilerin de günlük yaşamları nasıl olursa olsun siyasi bir meselede İslamî kesimleri muhatap alma konusunda ciddi bir psikolojik engelleri vardır. Bu isimler, sol kimlik devlette geçmişten bu yana kabul gördüğünden solcularla görüşmekten keyif alırken İslamî kesimle görüşmekten bir rahatsızlık duyar ve belki de hâlâ kendisini devletin memuru zannederek acaba bu “Benim sicilime işlenir mi?” endişesi taşır. Değerlendirme yaparken gözlemlerine, vicdanlarına değil, devletin eski belgelerine bakar. Onların tutumlarının bugüne kadar süreçte etkili olduğu söylenebilir.
Ancak, asıl problem dışarıyla ilgilidir.

ULUSLARARASI GÜÇLERİN ÇÖZÜM SÜRECİ YAKLAŞIMI

Uluslararası güçlerin Kürt sorununun çözümü yönünde bir tutum içinde olmaları beklenemez. Onların her müdahalesi ancak sorunu içinden çıkılamaz bir duruma sürükleme yönünde olur.
1998`de Beyaz Saray`ın kıdemli danışmanları Henri J. Barkey ve Graham E. Fuller, rapor niteliğinde kapsamlı bir Kürt sorunu çalışması yaptılar.  “Türkiye`nin Kürt Sorunu” adlı bu kapsamlı çalışma, ekleriyle birlikte 239 sayfadan oluşuyor.

Bu rapordaki temel fikir, PKK`nin alternatifinin PKK`ye yakın siyaset olduğudur. Rapor, tamamen bu fikir etrafında dönerken İslamî camiaya çok az değiniyor. Raporda bölgenin PKK`ye yakın siyasete bırakılmasının 28 Şubat dönemine denk gelen o süreçte Necmettin Erbakan`ın izindeki siyasetin alanının daraltılabileceğine işaret ediliyor. 

Bu rapordan sonra,
1. Abdullah Öcalan, Türkiye`ye teslim edildi.
2. PKK`nin partisi HADEP yerel seçimlere girdi ve bölgedeki belediyelerin önemli bir bölümünü eline geçirdi.
Böylece 28 Şubat sürecini yürüten partilerin sebep oldukları ekonomik darboğaz karşısında bölge halkının farklı bir tercih yapması engellendi, HADEP siyasi bir tercih olarak öne sürülerek halkın tercihi ona yönlendirildi, bölge oylarının İslamî bir eğilime doğru yol almasının önüne geçildi.  Bu seçimle daha önce Refah Partisi`nin elinde olan Diyarbakır, Batman, Nusaybin, Silvan gibi yerlerin yönetimi HADEP`e geçti.

Bu sırada, İslamî kesime yönelik ise silahlı-silahsız farkı gözetilmeden hiçbir şekilde ne kanunla ne vicdanla açıklanabilecek bir “kök söktürme” operasyonu yürütüldü. 11-12 yaşlarındaki çocuklardan 75-80 yaşlarındaki yaşlılara kadar neredeyse sadece kalbî bir muhabbet duyan bile işkencelerden geçti. Herkese, devletin o bölgede İslamî bir çalışmanın hiçbir türüne izin vermeyeceği telkin edildi. Dindar olun ama İslamî camiaya yakın durmayın denmedi; bu bölgenin dindarlığı, dinsizliğinden daha tehlikelidir, sakın bu alana yakın dahi durmayın, dendi.
Barkey ve Fuller`in raporundan on yıl sonra (2008`de) Emre Uslu ismi öne çıktı. Uslu, Amerika`nın Utah Üniversitesi`ndeki doktora tezini “Türkiye`de Kürt Siyasal Kimliğinin Dönüşümü” başlığı altında İngilizce hazırladı.

Uslu, “Kürt dindarlığı” konusunda yerel bir probleme sahipse de konuya kesinlikle Türkiye bağlamında (yerel) bakmıyor; çalışmasını küresel güçlerin endişesi doğrultusunda yürütüyordu. Bir yandan küresel güçleri bilgilendiriyor, onları tedbire sürüklüyor, öte yandan yereli (Türkiye`yi) en çok endişelendirecek, küresel güçlerle çalışmaya ikna edecek terim ve iddiaları öne sürüyordu.

Tezinin 40 sayfasını doğrudan Hizbullah`a ayıran Uslu, özetle Kürtlerin karakterinin İslamlaşmaya yatkın olduğunu, Hizbullah`ın PKK`nin alanını ele geçirebileceğini ifade ediyor. Tezini Kürt milliyetçiliğinin, laik Filistin milliyetçiliğinin yerini “Hamas”laşmaya terk etmesi gibi bir sürece maruz kalabileceği cümlesi ile bitiriyor.
Genelde İngilizce çalışan Uslu, “Kürt Kimliğinin İslamlaşması: Bir Kürt Hamas`ı mümkün mü?” başta olmak üzere sonraki makalelerinde de Kürt Hamas`ı vurgusunu sürdürdü. Önder Aytaç`la birlikte yazdığı “Kürt İslamlaşmasının Canlanması” İngilizce makalesiyle bütün küresel çevreler için kaynak konumuna çıktı.
Hamas gerçeği ne olursa olsun “Kürt Hamas`ı” vurgusu, küresel güçlerin dikkatini bölgeye çekmek, Türkiye`de devlet aklını ise daha da bozabilmek için bulunabilecek en kolay ama en ustaca ifadeydi.

Kürt Hamas`ı demek, Yahudilerin dikkatini bölgenin dindarlaşması sürecine çekmek demekti. Artık o bölgede “Allah” diyen herkes Yahudilerin markajında olacak; “Allah” diyenlerin azalması ya da etkisizleşmesi için Yahudiler bölge için siyaset üreteceklerdi. 

Kürt Hamas`ı demek, Türkiye`deki devlet aklını en uçta rahatsız etmek demekti. Çünkü Hamas, dindar kesimler için ne ifade ederse etsin, derin devlet için,
1. Filistin`in bir kısmına hâkim olmuş ve tamamını ele geçirmek isteyen
2. Sivil toplumu kendi amaçları doğrultusunda kullanan İslamcı bir örgüttü.

Devlet, tarihsel süreci gereği Kürtlükle İslam`ın bir araya gelmesini bölgenin tamamen kaybedilmesi ya da İslamcı akımın Türkiye`nin tamamı üzerindeki etkisinin artırması ile bir tutuyor, bunu sadece bölge için değil, tüm Türkiye için de tehlikeli buluyordu. Ayrıca Kürt Hamas`ı demek; dış güçlerin PKK`nin lehine devleti rahatsız edecek kadar bölgeye müdahil olması anlamına geliyordu. (Devlet bunu asla istemezdi.) 

Uslu, 2008`de Çözüm Süreci`nin “Demokratik Açılım” olarak gündeme geldiği bir dönemde düşüncelerini Türkçe anlatma gereksinimi duydu. O dönemde, şimdi Amerika`nın FOX (Türkçe) kanalında çalışan İsmail Küçükaya`nın yönetiminde olan Akşam gazetesinin kendisiyle yaptığı söyleşide bu düşüncelerini açık bir dille ifade etti, Demokratik Açılım Süreci`nde BDP serbest bırakılırken İslamî camianın dizginlenmeye devam edilmesi gerektiğini söyledi. Uslu, bölgede BDP güçlenirken İslamî çevrelerin zayıf tutulmasını öneriyordu.
“Bence Türkiye hep muhafazakârdı. Ama dindarlaşma kendi kendine olmuyor. Bunun arkasında bir süreç var, o sürecin aktörleri dindar örgütler. Bu Batı`da Evangelistler oluyor; Moon tarikatı oluyor; Türkiye`de Hizbullah veya Gülen cemaati olabiliyor. Liberal ekonomik yapılanmalar içinde kendilerine finans kaynaklar buluyorlar. Bu kaynağı da kimlik değişiminde bir araç olarak kullanıyorlar. Dindarlaşmanın arkasında bir aktivite var. İnsanlar bir gün kalkıp ‘Bugün daha dindar olayım` demiyor.” diyen Uslu, şiddetin engellenmesinden söz etmiyor. Batı`nın Nazilere karşı aldığı kitap yasaklama tedbirleri gibi tedbirleri bölgenin dindar kesimlerine yönelik öneriyor; hiç sakınmadan  “Tıpkı, Hitler sonrası Almanya gibi, bölgeyi bir demokrasi karantinasına almak gerekir.” diyordu.

Cengiz Çandar, Temmuz 2011`de “Dağdan İniş - PKK Nasıl Silah Bırakır? Kürt Sorununun Şiddetten Arındırılması” başlıklı bir rapor hazırladı. Ama Çözüm Süreci`ne hâkim olan akıl, son döneme kadar Uslu`nun tezinde dillendirdiği endişeler doğrultusunda hareket eden akıl oldu. Zaten Çandar, İslamî camiadan hiç söz etmiyor, Kürtlerin temsilcisi olarak sadece PKK çevresini öne sürüyor, kurucu unsur olarak bir tür Kürt CHP`si oluşturmayı öneriyordu. Bu raporun Hükümet üzerindeki etkisi zayıf da kalsa rapordan sonra konuyla ilgili laik ve kimi muhafazakâr isimler PKK için “Kürt Siyasi Hareketi” demeye başladılar; medya üzerinden bir tür sanal Kürt CHP`si oluşturdular.
Hükümet, bu tanımlamaya karşı o dönemde başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan`ın konuşmaları üzerinden direndiyse de bir önceki çözüm sürecine hâkim olan akıl hep Emre Uslu`nun sözcülüğünü ettiği akıldı. 

Belli ki küresel çevrelerle birlikte yerelde de devlet aklını temsil eden ve Çözüm Süreci`nde söz sahibi olan bazı kişiler de Uslu`nun sözcülüğünü ettiği akla ikna olmuşlardı. O akıldan hiçbir şekilde taviz vermiyor, Çözüm Süreci görüşmelerini yürütürken İslamî camiayı dikkate alınmayacak bir kesim olarak görüyor, İslamî camiaya karşı alınan sert tedbirlerin muhtemelen planlanmasında aktif rol alıyordu.

Bu sırada dış güçler Filistin`deki El Fetih`in yerine koydukları PKK`nin neredeyse tüm kanatları ile ilişkilerini geliştirdiler ve Türkiye`deki medya uzantıları üzerinden doğrudan PKK propagandası yaptılar. Her nedense sonu hep “Türk”le biten birkaç kanallarını PKK`nin sosyal tabanını Türkiye`deki tüm İslamî sosyal taban ama özellikle bölgedeki İslamî sosyal tabanın aleyhine olacak şekilde genişlettiler. Ne yazık ki bazı muhafazakâr yayın organları da bu oyunu görmedi veya görmek istemedi ve adeta onlarla aynı yönde yayın yaptı.
PKK, özellikle cumhurbaşkanlığı seçiminde asla almayacağı kişilerden oy aldı. Öte yandan İslam`ı sosyal zeminde yenmeyi hedefleyen Amerika ile tam anlamıyla uyumlu bir siyasi sürece girdi.

Amerika`nın İslamî sosyal tabanın genişlemesine karşı görevlendirdiği önemli isimlerden biri de Kanada`da yerleşik Yahudi hayranı Tarek Fatah`tır. Tarek Fatah, İslam`a karşı propaganda için kullandığı Twitter hesabını, bir süredir PKK`nin kadın militanlarının dev bir resmiyle resimlendirmiş. Cumhurbaşkanı Erdoğan`a karşı Yahudi tepkilerinin de sürekli yansıdığı bu hesapta, bu fotoğraf “Erdoğan düşman-PKK dost” mesajını veriyor, Twittler de bu mesajı alamayanlara açıklıyor.

YENİ BİR ÇÖZÜM SÜRECİ

Çözüm çabasının yeni bir sürece girmiş sayılması için Uslu`nun sözcülüğünü ettiği o aklın terk edilerek küresel güçlerin bakış açısından kopup Türkiye düzlemine gelmesi gerekiyor.
Bu sağlanmışsa, Öcalan`la mı görüşülüyor, Kandil`le mi, HDP ile mi, hiçbirinin önemi yok, hepsi teferruattır. Dış güçler, İslamî kesime yönelik devlet eli ile yürütemedikleri süreci sadece PKK ile yürütme yönünde çalışıyorlar. Bu PKK`nin İslamî kesime karşı saldırılarını artırması anlamına geliyor. 6-8 Ekim olayları, bunun yansıması kabul edilebilir. Yeni bir sürece girmek, buna göz yummamakla olur.

Süreç, Türkiye düzlemine geldi mi? Bu yönde güçlü işaretler var. Eğer bu işaretler doğruysa ve süreç bu yönde başarılı olursa bundan tüm Türkiye kârlı çıkacak. Türkiye`nin iyiliğini istemeyen dış güçler ise Türkiye`yi bu kârlı girişimden yoksun bırakmaya çalışacaktır. 

Kaynaklar:
1. Emre Uslu, “Islamization of Kurdish Political Identity: Is a Kurdish Hamas Possible?” Liberal Dusunce, 50: 2, 2008
2. Emre Uslu ve Önder Aytaç, “The Revival of Kurdish Islamism?” (http://www.aina.org/news/20061117003147.pdf)
3. Henri J. Barkey ve Graham E. Fuller, Turkey`s Kurdısh Questıon, 2008 (http://carnegie.org/fileadmin/Media/Publications/PDF/Turkey%27s%20Kurdish%20Question.pdf)
4. Akşam gazetesi, 2008 (Emre Uslu İle Söyleşi, http://aksam.medyator.com/2009/11/16/haber/pazar/438/demokratik_acilim_hizbullah_i_diriltebilir.html)
5. Emer Uslu, The Transformatıon Of Kurdısh Polıtıcal Identıty In Turkey (Doktora tezi), 2008, http://euslu.com/wp-content/uploads/2014/04/Dissertation-E-USLU.pdf veya http://euslu.com/academic-journal-articles/doktora-tezi/
6. Cengiz Çandar, “Dağdan İniş - PKK Nasıl Silah Bırakır? Kürt Sorunu`nun Şiddetten Arındırılması”, 2011 (http://www.tesev.org.tr/assets/publications/file/11452%20SilahsizlandirmaWEB.pdf)
7. Tarek Fatah, https://twitter.com/TarekFatah

 

GEÇEN HAFTA NE YAZMIŞTI

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir