• DOLAR 32.333
  • EURO 35.102
  • ALTIN 2299.36
  • ...
Yasin’i Kurban Eden Yamyamlar
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

 Yer Diyarbakır…

Benim adım: Yasin.

Ben Diyarbakırlı bir ailenin gariban çocuğuyum.

Kendi memleketimden başka hiçbir yere gitmedim.

Zaten gidecek paramızda yok.

Sadece Televizyonlarda gördüm ülkemin güzelliklerini…

Size bu satırları bedenimi kaybettikten sonra yazıyorum. Bu yazdıklarım, benim korkularım değil, ne yazık ki yaşadıklarım.

Biliyor musunuz?

Benim yarım kalmış bir yaşam hikâyem var. Ölüm, aklımın ucundan geçmez iken ben hunharca öldürüldüm.

Yaşlı bir adam olarak yatağında ölmeyi kim istemez ki…

Çocuk iken babam ‘’Kurban’’hadisesinin nereden geldiği ve nasıl oluştuğu ile ilgili Hz. İbrahim’in kıssasını anlatmıştı bize. Orada Ulu peygamber verdiği söz karşılığında en sevdiği varlığı, biricik oğlu İsmail’i kurban ediyordu. Ben ise hep İsmail gibi sevilmek ve Allah için kurban edilmek istemiştim. Çünkü Babam bize bu kıssayı anlatınca ben kendimden geçiyor ve cezbeleniyordum.

Oysa beni kurban bayramında kurban edenler, cüce beyinli ve Allah’a küfretmeyi aydınlık sayan ve kanla beslenen vampirlerdi.

Ben, İsmail olmak isterken, ne yazık ki vahşice öldürülen bir naaş oldum.

Hep düşünür ama bir türlü içinden çıkamazdım.

Neyin mi?

Kerbela’yı…

Kerbela da öldürülen peygamberin torunuydu…

Derdim ki ya bunlar peygamberin torunu olduğunu bile bile nasıl böyle vahşice davranabilirler?

Demek ki insan bu kadar azgınlaşabiliyor.

Gelelim kurban bayramında kurban olan benim halime…

Ezan ile birlikte babamın, Yasin diyen o latif nağmelerini işitim.

Şeytanın bana uykuyu sevdiren rüşvetine bir karşılık vermem gerektiğini biliyordum.

Ya Allah deyip gözlerimi açtım.

Gözlerimi açınca, babamın saçlarına ve sakalına ektiği beyaz ekinleri gördüm. Babamın tebessümü ile yüzümü yıkayıp, elbiselerimi giydirdim.

Babam:

Haydi, oğlum kalk abdest al ve cehennem ateşinden biraz daha uzaklaş” dedi.

Babamın telkinleri beni kendime getirmeye yetmişti. Ailece bayram namazı için mahallede ki camiye doğru yola çıktık. Bayram namazını eda ettikten sonra tanıdık mahalleli ve arkadaşlar ile bayram üzerine birkaç cümlelik muhabbetler ettik.

Babamın bizi hızlandıran sesi yanımıza geldi:

“Yasin oğlum biraz ivedi olalım Daha kurbanı kesmeye gideceğiz” dedi. “Kurban kesim işlerini bitirdikten sonra etleri eve getirdik. Evde annem ile birlikte etleri üç paya ayırdık. Ben, anneme anneciğim lütfen dağıtacağımız etlere yağ ve kemik koyma temiz dağıtalım” dedim. Annem başı ile beni onayladı.

Annem:

Maşallah hayvanını eti güzelmiş” dedi.

Ben ellerimi yıkadıktan sonra TV’nin düğmesine dokundum. Karşımda bir partinin yetkilisi ağzından köpükler saçarak konuşuyordu. Benim de içinde bulunduğum, yaşadığım bölgedeki insanları kavgaya ve isyana davet ediyordu.

Kendi kendime söylendim:

“Ya ne oluyoruz… Neden bu huzurlu ortam bozulmaya çalışılıyor?” dedim.

Babam da bu sözlerimi duyunca, bana şöyle dedi:

-“Yine kudurdular, ne güzel her şey yolunda ne çatışma var ne de ölüm var” dedi.

İçeride annemin sesi geldi:

“Oğlum Yasin gel şu etleri dağıt” dedi.

Peki, anne diyerek durumu kontrol ettim. Bayramda giymek üzere aldığım elbiseleri giydikten sonra annemin hazırladığı paketleri, onu istediği adreslere götürmek için ayaklandım.

Dışarı çıkınca bir ürperti beni aldı. Bayramın güzel havası yerine cehennemi andıran uğultu ve dumanlar Diyarbekir’in üzerini kaplamıştı. Annemin hazırladığı paketleri komşularımızdan bir kaçına verdikten sonra bir üst mahalleye yöneldim.

Tam diğer mahalleye geçmiştim ki…

Kontrolsüz ve bir seli andıran kalabalığın geldiğini gördüm. Ellerinde Molotof, dillerinde küfür ve ceplerinde gaspçılık vardı.

İçlerinden tanımadığım ama beni fişlemiş birinin, beni hedef gösteren buyruğu geldi.

Bu Yasin.

Bunun babası da inançlı, galiba Hüda-Parlı hatta bunlar İşidiçi dedi.

Onun bu söylemi sonrasında kalabalık benim peşime düştü. Ellerimdeki paketleri yere atıp, kaçmaya başladım.

Can havliyle kendimi bir apartmanın içine attım.

Üçüncü kata kadar çıkabildim…

Kalabalık Vandallar grubu beni yakalayıp, Allah ne verdiyse dövmeye başladılar. Bir yandan döverken diğer yandan da Kobani de ki Kürtlerin katili olarak beni görüyorlardı. Sürekli olarak Kürtlerin katili sizsiniz diyorlardı.

Benim Kürt olduğumu hatırlamak bile istemiyorlardı.

Akla ve mantığa aykırı bütün suçlamaları bana yönelttiler. Neredeyse Kızıldereli ölümlerinden bile beni sorumlu tuttular.

Onların kulağımı sağır eden küfürlerinden aklıma sığındım. Aklım Aslan ile Ceylanın subaşındaki diyalogları geldi. Aslan suyun başında su içerken suyun aşağı bölümünde su içen ceylana seslenir:

“Ceylan kardeş suyu neden bulandırıyorsun?” der.

Ceylan:

“Kralım suyun başında siz duruyorsunuz. Ben bu kadar suyun başında uzak iken nasıl olur da suyu bulandırabilirim” dedi.

Aslan:

“Ceylan kardeşim seni yemek için bahane arıyorum. Sudan bahaneler ile sana saldıracağım” dedi.

Hikâye acılarımı hafifletti ve tebessüm etmemi sağladı.

Bana saldıranlarda beni ajan ve işidçi olarak yaftalıyorlardı…

Bana bir ton dayak attıktan sonra beni üçüncü kattan caddeye attılar. Yere düşmem ile birlikte nefesimin kesildiğini hissettim.

Yerde, hareketsiz kalıp sadece gözlerimi oynatabiliyordum.

Caniler bu şekilde ölmeme dayanamadı, gelip yüzlerce kez bedenimi bıçakladılar. 

Her tarafımda kanlar ve nefesim ağırlaşmıştı…

Çektiğim acının karşılığı yoktu… Artık cesedimin rahat bırakılacağını düşünüyordum. Lakin bu seferde üzerimden geçen arabaları seyretmek zorunda kaldım.

Şimdi Kürtçülük yapan bu insanlara soruyorum.

Benim adım, Yasin ben de Kürdüm.

Beni öldürenler vicdan ve merhameti öldürdüler.

Beni üçüncü kattan atanlar, insanlığı yere düşürdüler.

Beni kan ve revan içerisinde bırakanlar aslında kendi ruhlarını kirlettiler…

Şimdi benim katillerim çıkıp, barış insanlık ve demokrasi havarisi kesilirler…

Tek bir bedduam var…

Beni böyle öldürenleri, Allah’a havale ediyorum.

Enes Osman ABA - Adıyamanda Bugün

Bu haberler de ilginizi çekebilir