• DOLAR 32.548
  • EURO 34.926
  • ALTIN 2427.683
  • ...
Eğitime Karşı Çıkan Müslümanlar Gerici midir?
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 
Abdulkadir Turan / İnzar Dergisi
 
İslam, ilim dinidir. İslam, bilmektir; İslam’ın zıddı cahilliyedir. Cahiliyet, bilgisizliktir.

İslam, “Oku!” emri ile başlamış; insanlık için okuma çağını başlatmış; okuyanın yükseldiği bir dünya inşa etmiş.

Rabbimiz buyuruyor:

"...Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" (Zümer: 39/9)

“...Kulları içinde ise Allah`tan ancak âlim olanlar içleri titreyerek (hakkıyla) korkar. Şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, bağışlayandır.” (Fatır 28)

“Allah içinizden inananların ve kendilerine ilim verilenlerin derecelerini yükseltir.” (Mücadele 11)

"...Ey Rabbim! İlmimi artır de." (Taha: 20/114)

Ayetlerin mesajı açıktır:

İslam nazarında bilenle bilmeyen bir değildir. Allah’tan hakkıyla korkmak âlim olmakla mümkündür.

İnsan, âlim olunca derecesi yükselir. İlminin artması mü’minin dileğidir, isteğidir, duasıdır.

Resulullah (S. A. V. ) buyuruyor:

Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edilmiştir:

“Kim ilim tahsil etmek için bir yola girerse, Allah o kişiye cennetin yolunu kolaylaştırır." (Riyazu’s-Salihin)

Yine Ebu Hureyre’den rivayet edilmiştir:

"Dünya ve onun içinde olan şeyler değersizdir. Sadece Allah`ı zikretmek ve O`na yaklaştıran şeylerle, ilim öğreten âlim ve öğrenmek isteyen öğrenci bundan müstesnadır." (Riyazu’s-Salihin)

Hz. Enes’ten (ra) rivayet edilmiştir:

"İlim tahsil etmek için yolculuğa çıkan kimse, evine dönünceye kadar Allah yolundadır." (Riyazu’s-Salihin)

Bu hadis-i şeriflerden anlaşıldığı üzere,

İslam için ilim yolu cennet yoludur. İlim öğrenmek en hayırlı etkinliklerdendir. İlim öğrenmek, Allah’ın yolunda olmaktır.

İlim öğrenmek her mü’min kadın ve erkeğe farzdır.

Öyleyse Müslümanlar ilme nasıl karşı olabilir?

Müslümanların ilme karşı olduğu iddiası bir propagandadır. Müslümanlar, ilme karşı değildir; ilme karşı da olmaz. Bir cahil olabilir ama asla faydalı bir Müslüman olamaz. Müslümanlar, ilme değil; “eğitim”e karşıdır.

İlim, insanı bilgiye ve marifete götürür. İlim edinen hem bilgisini artırır hem de marifet kapsamına giren feraset sahibi olmak gibi meziyetler edinir.

Batılı eğitim ise “eğmek” mastarından gelir; eğmek, bir yönüyle saptırmaktır. İlim doğruya götürür. Batılı eğitim sapıtır.

İlim nurdur, kişinin önünü görmesini sağlar. Batılı eğitim nardır, ateştir, kişiyi ateş çukuruna düşürür.

Müslümanlar, Batılı eğitimle karşılaştıklarında çoğunlukla o eğitimi tahlil edecek bir bilgiden yoksundular. Ama imanın sağladığı marifetle o eğitimin İslam’a karşı konumlandığını tespit etmişler ve ondan sakınmak için yol aramışlardır.

Müslümanlar, bu tespitten dolayı kınanmaz; aksine takdir edilir. Çünkü onlar Batılı eğitim hakkında bu hükmü verirken henüz o eğitimin gerçek yüzünü bile tam bilmiyorlardı. Tespitleri bilgiye dayalı dayalı, irfana dayalıydı. Zaman, onların tespitlerinde haklı olduklarını gösterdi. Bunun için, bu tespit Müslümanlar açısından bir eksiklik değil, bir marifettir, bir üstünlüktür.

İslam’da her ilim kişiyi Allah’a götüren bir nurdur. İlmin fıkıh olmasıyla fizik olması arasında (farziyet noktasında bir fark varsa da) Allah’a götürmesi açısından bir fark yoktur. Fıkıh, kişiye onu Allah’a yaklaştıracak ibadeti öğretirken fizik de Allah için öğrenildiğinde kişiyi Allah’a yaklaştıracak bilgiyle donatır, onun fikrini berraklaştırır, zikrini artırır. Bu, tarih, coğrafya; kimya, geometri bütün diğer ilimler için de geçerlidir.

Batılı eğitim ise her alanda Müslümanla Allah arasında bir duvar örer. Müslümanlar, İslamî ilmi öğrendikçe Allah’a yaklaşırken Batılı eğitimi aldıkça Allah’tan uzaklaştıklarına inanmışlardı.

Kendilerini Allah’tan uzaklaştıran her şey onlara düşmandı. Batılı eğitim de kendilerini Allah’tan uzaklaştırdığında onlar onu düşman bellediler.

“ŞEYTANİ İLİMLER”E KARŞI TUTUM

“Şeytanî ilimler” kavramı, Müslümanlar arasında başlangıçta daha çok sihir ve gelecekten haber verme (kâhinlik) gibi etkinlikler için kullanılıyordu.

Sihir de gelecekten haber verme de vahye karşı konumlanmıştı. Sihirbaz da kâhin de toplumla Peygamberler arasına giriyor; onları bilgiye ulaştırma adına aldatıyor; Peygamberlerini yolundan saptırıyor, kendi maharetini inandırıyor, onun üzerinden çıkar sağlıyordu.

Müslümanlar Batılı eğitimin de gençlerini Allah’tan uzaklaştırdığını görünce Batılı eğitimle gelen her şeyi “Şeytanî ilimler” kapsamında değerlendirdiler.

Saldırının büyüklüğü ve karşı koymanın zorluğu onlara ayrıştırma için gerekli zamanı, bir kısmını olsun yararlı olanını kabullenme için gerekli imkânı vermedi.

Bir kısım Müslüman okuldan gelen ne varsa, hukuk, tarih, coğrafya, kimya, tıp hepsini “Şeytanî ilim” olarak gördü.

Okulun medreseye karşı konumlandığını düşündü ve okuldan gelen ne varsa ona karşı çıktı. Kendisini onun şerrinden ancak böyle koruyacağına inandı.

O ayrıntıya değil, niyete baktı. Ayrıntıda problemli olsa da niyette doğru bir tespitte bulundu. İnandığı gibi yaşadı, tespiti doğrultusunda tavır takındı; Batılı eğitime karşı çıktı.

Batılı zihniyet, vahye karşı bir beşeri inşa zihniyetidir. Batılı eğitim de ilahi olana karşı bir hâkimiyet inşası girişimidir. İlahi olana karşı, beşeri bir girişimdir.

Batılı, bunu böyle kabul ediyor. Çünkü kendi modern eğitiminin köklerinin bunun üzerine kurulu olduğunu biliyor. Müslüman ise Batılı eğitimin köklerini bilmediği halde bu eğitimin mü’minle Allah arasındaki bağa alternatif bir bağ olarak tasarlandığını gördü. İrfanıyla bu tespite vardı, putu Allah’a karşı tasarlanmış bir beşer icadı olarak gördüğü gibi bu eğitimi de Allah’a imana karşı tasarlanmış bir beşer icadı olarak gördü. Puttan sakındığı gibi ondan sakındı.

Mü’min bu tutumundan dolayı kınanmaz, aksine tespitinde isabet ettiği için takdir edilir.

Mü’min ilimle nuru arıyordu. Batılı eğitimde nuru değil, narı (ateşi) buldu. Nura değil, nara karşı çıktı. Yolunun aydınlanmasını değil, cehenneme sürüklenmeyi reddetti. Bu, insani bir tavırdı; bu onurlu bir tavırdı.

Ancak gerçekleri saptırma konusunda uzman olan ve bütün varlığı propaganda üzerine kurulu Batıcılar, onun bu insanî tavrını, bu onurlu tutumunu saptırdı. Nara karşı duran Müslümanı nura karşı olmakla suçladı. Ateşten kaçan Müslümanı aydınlıktan kaçmakla itham etti. Müslümanların arasından da ateş ile aydınlık arasındaki farkı göremeyenler, nur ile narı ayırt edemeyen aklı küçükler onlara inandı. Önce Müslümanlara muhalefet etti. Sonra Müslüman’ın tavrını İslam’ın kendisiyle tarif etti. Kendisi de Müslümanların evladı iken İslam’ı ilme karşı olmakla suçladı; bu suçlamayla kendisi ile İslam arasındaki bağı zayıflattı ya da yok etti. Batı’nın ve Batılı eğitimin tam da istediği buydu: Eğitimin insanla İslam arasına girmesi. Kişi eğitime yakın durdukça onun kendisiyle İslam arasına mesafe koyması... Eğitim yükseldikçe bu mesafenin de büyümesi...

Nitekim İslam dünyasında anketler yapıyorlar ve kişilerin eğitim düzeyleri yükseldikçe onların İslamî bir hayattan ve sonra İslamî inançtan uzaklaştığı tespitinde bulunuyorlar.

Sadece bu tespit bile bundan yüz elli-iki yüz yıl önce kendisi ile Batılı eğitim arasına mesafe koyan, irfanıyla Batılı eğitimin kendisini İslam’dan uzaklaştıracağını tespit eden Müslüman’ın hak yolda olduğunu, doğruyu tespit edip yaşadığını gösterir.

Bugün, o tespiti yapan Müslümanlara “gerici” demek, ancak “geri zekâlı” veya “hain” olmakla tarif edilebilir.

DURUM DEĞİŞTİ

Zaman, Müslümanların lehine işledi. Müslümanlar gün geçtikçe...
 
 

Bu haberler de ilginizi çekebilir