• DOLAR 32.6
  • EURO 34.761
  • ALTIN 2496.77
  • ...
Seyyid Kutup’un Okları Mü’mine Değil, Küfre Yönelikti
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

ABDULKADİR TURAN / DOĞRUHABER / ANALİZ

İlim, geçmişte sadece âlimlere açıktı. Âlimlerin değerlendirmeleri sadece âlimler tarafından yapılıyordu. Yeni dünya düzeni ile birlikte ilim, bilen-bilmeyen herkese açılınca âlimler, cahiller tarafından değerlendirilmeye başlandı. Âlimin ilmindeki isabeti, cahilin ölçüsüyle tespit edilmeye çalışıldı. Bu, İslam âlimlerinin başına gelmiş en büyük felaketlerden biridir.

Şehid Seyyid Kutup, dindar bir ailede yetişti. Kur’an-ı Kerim hıfzını oldukça küçük yaşta tamamladı. Sağlam bir aile terbiyesi aldı. Arapçanın dil incelikleri başta olmak üzere ilimde kısa sürede yol aldı ve bu ilmin yanına Batı’dan öğrendiklerini koydu. Hem Mısır’da sağlam bir Batılı eğitim aldı hem de sosyoloji eğitimi için Amerika’ya gitti, orada eğitim sosyolojisi alanında araştırmalar yaptı. Sadece okulları değil, kiliseleri de dolaştı; Batı’nın, geleceğin insanını nasıl yetiştirdiğini bizzat gördü.
Seyyid, kendi kuşağı âlimler içinde Batı’yı Batı’dan öğrenme imkânını bulan müstesna İslam âlimlerindendir, belki de o kadar sağlam bir İslamî bilgi aldıktan sonra Batı’yı da Batı’dan öğrenmiş ilk İslam âlimidir.

Seyyid’in çok etkilendiği Üstad Mevdudî Hazretleri de dâhil, o güne kadar İslam âlimleri Batı’yı ve Batılıları hep ikinci ağızdan öğrenmişlerdi. Batı’nın “ön yüzü”nü görmüş, arka yüzünün varlığından bile habersiz kalmışlardı.

Seyyid Kutup Hazretleri, perdenin arkasına geçti, arka yüzü, o asıl ve özenle saklanan yüzü gördü ve ondan haber verdi.
Şark’ın insanı saftır, münafıklık Şark’ta hikâyesi anlatılabilen istisna bir durumdur. Hâlbuki modern Batı’da özellikle devlet yönetiminin sömürgelere dönük tarafında ikiyüzlülük hatta birkaç yüzlülük “akıllı” olmanın gereğidir! Orada tek yüzlülük ahmaklıktır, aptallıktır. Sömürgeci hiçbir güç, tek yüzlü olacak kadar ahmak ve tedbirsiz değildir.

Seyyid Kutup, Mısır’da Şark’ı, Amerika’da Batı’yı öğrendi. Ebu Kubeys Tepesi’ne çıkan yüce Peygamberinin (S. A. V.) varisi olarak, O’nun (S. A. V.) Mekke halkına yaptığı çağrıyı Müslümanlar için yeniledi; adeta “Ey Müslümanlar! Sizi Batı’dan gelecek büyük bir tehlike bekliyor” diye seslendi, uyarı görevini yerine getirdi. Bu tehlikeye karşı Veda Hutbesi’ndeki büyük tavsiyeyi hatırlatarak, “Kur’an’a ve Sünnet sarılırsanız kurtulursunuz” müjdesini verdi. Ama Müslümanların önemli bir kısmı, özellikle geleneksel İslamî eğitimden geçmiş kesimler onu anlamadı. Neden?

SEYYİD KUTUP NEDEN ANLAŞILMADI?

Çünkü,

1. Müslümanlar, I. Dünya Savaşı’nı atlatmış, Batı’nın kendi içinde yaşadığı II. Dünya Savaşı’ndan sonra Batı’dan yana güvende oldukları umuduna kapılmışlardı.

Bir umudu kıran herkes, tepkiyle karşılanır. Seyyid Kutup, o tepkiyle karşılaştı.

2. Komünizme karşı mücadele içinde olan Amerika, o dönemde “bütün dinler’’e saygılı olduğuna dair propaganda yapıyor, Sovyetlere karşı mücadelede Müslümanları müttefik ediniyor, kendisiyle işbirliği yapan kesimlerin dine karşı savaşıyor görünmelerine izin vermiyordu.

Sovyet Rusya ile çalışan sosyalistler ise (bazı istisnalar dışında) İslam’la doğrudan savaşıyorlardı. Bu, aslında Batı’nın farklı iki yüzüydü. Bir açık yüzü, bir de saklı yüzü.

Seyyid, açık yüz zaten görünüyor yaklaşımı gereği saklı yüzden haber veriyor. Amerika, İslam’ın en büyük düşmanıdır, diyordu. Bu bir yorum değil, tespitti. Seyyid’in gördüğü bir gerçeği ilan etmesiydi. Ama onun gördüğünü Batı’yı bilmeyen ilmiye sınıfı görmüyor, Seyyid’i Batı’yla işbirliği içinde çalışan sağcı kesimlere olumsuz yaklaştığı için “tekfirci” ilan ediyor ya da onu tam zıt yönde yorumluyordu.

Örneğin, Türkiye’de çok bilinen bir camianın dergisi her yıl Ağustos ayında Seyyid Kutup’u anan bir haber yayınlıyor ama başlığı “Demokrasi Şehidi” diye atıyordu.

Yine Türkiye’de Marksizm tehlikesinin doruğa çıktığı 1970’li yıllardan çok sonra 1990’da bir medresede karşılaştığımız icazetli bir mollaya “Seyyid Kutup Gözüyle Amerika” derlemesi kitabının Arapçasını verdim, “Seydam, bize bu kitapta anlatılanlardan söz eder misiniz?” dedim. Kitabı bir süre okudu ve sonra “Maşaallah İslam ne büyük bir dinmiş. Demek ki Amerika gibi büyük bir dünya devlet dahi İslam’ı seviyor ve İslam’a yardım etmek istiyor” dedi.

Seyyid Kutup tam tersini söylüyordu. Ama hoca “Amerikancı din” gibi kavramlar bir yana Batı’nın ikiyüzlülüğü ilgili bir değerlendirmeyi bile anlamaktan çok uzaktı. Doğrusunu anlatmaya çalıştıysam da o, Seyyid’in Amerika’nın İslam’a hizmet etme tespitinde bulunduğunu söylemekte ısrar etti.

Sadece bu örnek bile Seyyid Kutup’un bir âlim olarak nasıl bir felaketle yüz yüze kaldığını anlatmaya yetiyor herhalde.

3. Sosyoloji bilimindeki toplumla halkın anladığı toplum farklıdır. Sosyolojide toplum, toplumsal sistemi anlatır. Halkın anladığı toplum ise fertlerin toplamından oluşan kitledir.

İslam âleminde, rejimlerle ilgisiz olarak, geleneklerin etkisiyle ve ihya hareketlerinin zayıflamasıyla sosyolojik anlamda şüphesiz ki bir cahiliye toplumu vardır. Aramızda kaç kişi, toplumsal yapımızın mühim bir bölümünün cahili olmadığını iddia edebilir ki? Bunu mutasavvıf vaizler her gün duyurmuyorlar mı? “Muhterem Müslümanlar, düğünümüz derneğimiz gâvurunkine benziyor” demiyor mu?

Oysa bu yapı içindeki fertler olarak bizler Müslümanız. Bu yapıyı beğenmiyor ve ondan şikâyet ediyoruz ki en sıradan Müslüman bile, evlenme biçimimizden, cenaze törenlerimize toplumsal yapımızla ilgili en sert eleştirilerde bulunuyor. Ama fertleri tekfir etmiyor. Seyyid’in yaptığı da buydu.

Ne var ki;

Müslümanların o günkü düzeyi onu anlamaya yetmiyordu. Bazıları ise kasıtlı bir şekilde bu farkı anlamak istemediler.

4. 1960’lı yıllarda “Müslümanlar, en büyük düşman sosyalizm” diyorlardı ve dünyada başta Güney Amerika olmak üzere adeta her gün yeni bir sosyalist devlet kuruluyor, İslam dünyasında da sosyalizm, gençler arasında bir virüs gibi yayılıyor; okulları, evleri, semtleri, şehirleri, ülkeleri bölüyordu.

Seyyid, bu resmi gördüğü halde “Sosyalizm pek yakında çökecektir, asıl düşman Amerika’dır” diyordu.
Sağcı ve solcu diye kutuplaşan bu dünyada Seyyid’in bu yaklaşımı solu kayırma, sağı tehdit gösterme olarak anlaşılmak istendi. Hâlbuki Seyyid, sıradan Müslümanın imanının derecesiyle asla uğraşmıyor, o sadece emperyalizmin İslam dünyasındaki acentelerinden haber veriyor, onların gizli yönlerini ortaya koyuyordu. Çoğu idareci olan veya fikir adamı geçinen bu sınıfın arasından kâfir diye bildikleri varsa da o şahıslarla da uğraşmıyor, onların fikirlerini teşhir ediyor, onların efendileri olan büyük güçlerden söz ediyordu.

Seyyid Kutup, şehadetinden çeyrek asır sonra bile değil, sadece 21 yıl sonra sosyalizmle ilgili tespitinde haklı çıktı. Sovyet Rusya blok halinde çöktü. Seyyid’in “Yoldaki İşaretler”de buyurduğu gibi sosyalizm sadece dünyadan habersiz bırakılmış toplumlar arasında rağbet gördü ve hemen sonra 1990’lı yılların hemen başında Amerika, İslam’ın en büyük düşmanı olarak gerçek kimliğiyle ortaya çıktı.

Sadece bu durum bile geleneksel bir değerlendirmeyle Seyyid Kutup’un veli olarak anılması için yeterliydi. İşin hakikatinde ise Seyyid’in bilgisi, gaybî değil, bir İslam sosyoloğunun tespitiydi. Müminin ferasetinin ilimle buluşunca ortaya koyduğu bir harikaydı.

Ama bu harika bile Seyyid’in bazı kesimler tarafından okunması için yeterli olmadı. Belki Seyyid üzerindeki sevgi ambargosu kalktı, ona yönelik eleştiri azaldı ama onlar arasında Seyyid’i okuma eğilimi oluşmadı. Neden?

SEYYİD ALEYHİNDEKİ EĞİLİM NEDEN DEVAM EDİYOR?

Bir kişi veya fikirle ilgili tam zıt iki propaganda yapılıyorsa orada Batı’nın propaganda tarzından bir şeytanlık vardır. Örneğin, birine hem Şii hem Selefi deniyorsa orada Batı’nın propagandasını aramak gerekir. Çünkü biri aynı anda ikisi olamaz. Batı’nın propagandasında hedef yanlışı teşhir etmek değil, hakkın üstünü örtmektir.

Seyyid, şüphesiz ki Miladi 20. Yüzyılın yarısından bu yana İslam âlemini en çok etkileyen şahsiyetlerden biridir. Amerika ve israil, ondan korktular. israil üniversiteleri, onunla ilgili ayrıntılı araştırmalar yaptılar. Amerika da hem Hıristiyan Arap akademisyenler hem de İslam âleminde kiraladığı Müslüman kökenli kişiler üzerinden, Seyyid üzerine uzun araştırmalar yaptı ve Seyyid Kutup’u Müslümanların gözünden düşürmek için bir dönem Arap İslam âlemine gemi gemi kitap dağıttı. Bir Seyyid Kutup düşmanlığı üretti.

Seyyid Kutup’a düşmanlık eden sol ve liberal kesimler bir yana, dindar kesimler, onunla ilgili, sosyalisttir, tasavvuf düşmanıdır, tekfircidir, Şiidir; vahdet-i vücutçudur (tasavvufçudur) iddiasında bulunarak gençleri ondan uzaklaştırmaya çalıştılar.

Seyyid Kutup, bir İttihat-ı İslam davetçisidir. Müslümanların küfre karşı birliğinden yanadır. Birlikten yana olanların bütün birlik düşmanlarına hedef olmaları, orta yolda olanların bütün uçların tepkisini toplamaları tabiidir. Ancak Seyyid Kutup aleyhindeki düşmanlık, bu tabii hali aşıyor. Bir dış eli gösteriyor, o el Amerika ve onun uzantılarıdır. Bu tespitten sonra yukarıdaki iddialara cevap verilecek olunursa,

1. Seyyid Kutup, sosyalist değil, bizzat bir ulusal sosyalist olan Cemal Abdunnasır tarafından ve sosyalist Rusya’nın belki özel emri ile şehid edilmiştir.

2. Seyyid Kutup, Müslümanlar arasındaki bütün ihtilaflara uzak kalmış; sadece emperyalist küfürle ve onun İslam dünyasındaki uzantıları ile uğraşmış. Kâfire, kâfir demekten çekinmemiş. Sokaktaki insanın imanına düşmanlık etmemiş.

Aksine, o imanı sağlam bir akideye kavuşturmak için bütünüyle pozitif bir yol izlemiştir, birleştirici olmuştur. Hâlbuki tekfirci yapılar negatiftir. Olanı düzeltmek yerine daima olanı inkâr yoluna giderler.

3. Seyyid Kutup, İmam İbn-i Teymiye’den etkilenmiş bir Ehl-i Sünnet âlimidir ama asla mezhep taassupçusu değildir.

Hiçbir İslamî mezhep ve meşrebe düşmanlık etmemiş. Onlarla ilgili ihtilafı gündeme getirmekten özenle kaçınmıştır. O, sahabeyi örnek bir nesil olarak tanıtır. O, günün vakaları ile ilgili kimi “keşke” ifadeleri ise sadece kendisi tarafından değil, İslam âlimlerinin neredeyse tamamı tarafından dile getirilmiştir.

4. Seyyid, ne tarikat ehlidir ne de tarikat ehline düşmandır. Aksine Maide Suresi’nin 54’üncü ayetinin tefsirinde Allah sevgisini anlatırken gerçek tasavvuf ehlinin imanını örnek gösteriyor. “Yüce Allah’ın kullarından herhangi birine yönelik sevgisi, ifadenin vasfedemeyeceği bir olay olunca kullarından birinin, O’na yönelik sevgisi de zaman zaman sevenlerin sözlerinde örneklerini görmekle beraber, ifade ve tasvir edebilmesi son derece güç bir olaydır. İşte gerçek tasavvuf adamlarının yükseldiği kapı burasıdır. Rabia el-Adeviye’nin şu beyitleri hâlâ o eşsiz sevginin gerçek tadını duygularıma taşımaktadır!” diyor ve Rabia’dan bir şiir alıntısı yapıyor.

SEYYİD KUTUP TEKFİRCİ OLABİLİR Mİ?

Son dönemde Suudi Arabistan kökenli kaynağı belirsiz bir akım İslam âleminde yayılıyor. Bu akımın genç mensupları, bütün aşırılar gibi büyük şahsiyetler arasından kendilerine delil ve taraftar arıyor. İslam âlimlerini,

1. Biyografilerinden (hayat hikâyelerinden) kopararak

2. Bütüncül fikirlerini parçalara bölerek kendilerine mesnet edinmeye çalışıyorlar.

Seyyid, tekfirci olsa ilk tekfir edeceği kişinin bizzat kendi şahsı olması gerekir. Çünkü kravat takarak Batı’nın okullarında okumuş, uzun bir süre o kravatı bizzat taşımıştır. Ayrıca bütün tekfir grupları tarafından tekfir edilen İhvan-ı Müslimin mensubuydu ve Şehid oluncaya kadar hep İhvan mensubu olarak kaldı. Eğer Abdunnasır için tekfir çerçevesinde bile İhvan mensubu olmadığını söyleseydi mutlaka affedilirdi. O, İhvan kimliği uğruna şehadeti seçmiş ve ahirete o kimlikle intikal etmiştir.

Seyyid Hazretleri ile tekfir gruplarını kıyaslamak doğru değildir. Ama illa bir tespit yapılacaksa onunla onlar arasındaki en büyük fark, tekfir gruplarının oklarının daima Müslümanlara, Seyyid Kutup’un oklarının ise emperyalist küfre ve onun işbirlikçilerine yönelik olmasıdır.

Tekfirciler, negatif tutumları ile Müslüman halkı irtidatla itham ederken Seyyid Kutup Müslüman halkın imanını sağlam bir akideyle desteklemek için mücadele etmiştir. Tekfirciler Müslüman halkın düşmanı iken Seyyid Müslüman halkın kardeşidir, dostudur, mürşididir, önderidir.
 

Bu haberler de ilginizi çekebilir