• DOLAR 32.582
  • EURO 35.012
  • ALTIN 2424.721
  • ...
Farkında mıyız?
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Allah’ın adıyla.

Düşünüyorum da sanki biz neyi kazanmak veya kaybetmek üzere olduğumuzun pek farkında değiliz.

Bir yanda, bu dünyada kendisinden kaçındığımız her zorluğun en şiddetli haliyle var olduğu bir varış yeri. Allah’ın “ o ne kötü bir yataktır.”  dediği Cehennem…

Diğer yanda, hiçbir dert ve tasanın olmadığı, saadet içinde ebedi bir hayat; enbiyanın, evliyanın, şehidlerin, toplandığı yer; hassaten Muhammed Mustafa ile beraberlik… Yani Cennet…

Bu bahsettiğimiz Cehennem ve Cennetten birini hak etmek üzere olduğumuzun farkında mıyız? Her an ölümün kapımızı çalabileceği gerçeğine binaen defterimizin kapanacağının ve bu deftere göre hesaba çekileceğimizin gerçekten farkında mıyız?

Öyle sanıyorum ki; Cehennemin en zor sıkıntılarından biri de “Cenneti kaybetmiş olmaktır. Fırsatı değerlendirememiş olmanın verdiği pişmanlık.” Öyle ya bu dünyanın kimi zaman basit bir ticaretini bile kaçırdığımızda “tüh” deyip üzülüyorsak, baki bir cenneti kaybetmek ne kadar üzüntü verici olacaktır?

Allah’ın rızasıyla beraber, O Cemil-i Zülcelalin Rüyet-i Cemaline müşerref olmak varken; “beni kınamayın, ancak nefsinizi kınayın” diyen şeytan tarafından dahi terk edilmek…

“Allah sizden razıdır. Siz de O’ndan razı mısınız?” diyen, selam eden meleklerle muhatap olacakken; “Yazıklar olsun size, size uyarıcı gelmedi mi?” diye azarlayan, içlerine merhamet duygusu yerleştirilmemiş zebanilerin –her şey bir yana- hakaretlerine maruz kalmak…

İşte bu birbirinden uzak iki seçenekle karşı karşıya olduğumuzun ve bu dünyada seçim özgürlüğüne (iradeye) de sahip olduğumuzun gerçekten farkında mıyız?

Hayatın bin bir türlü meşgalesi içerisinde, en azından kimi zaman “bir saati bir sene ibadete bedel olan tefekkür” için de zaman ayıralım. Kendimizle baş başa kaldığımızda kendimize şunu soralım: Bu dünyadaki nimetlerin çok üzerinde nimetler ile donatılmış bir cennet hayatını kazanmak, her insana özellikle de Müslümanlara verilmiş bir fırsattır. Peki, ben bunu elde etmek için ciddi bir şekilde çalışıyor muyum?

Her gün yeni bir oyuna başlar gibi daldığımız toplum ve “bir oyun ve eğlenceden ibaret olan dünya” işleri gerçekten de çok oyalayıcıdır. Oyuna dalıp zamanın nasıl geçtiğini, güneşin battığını fark edemeyen çocuklar misali akışa kapılmış bir toplum içerisindeyiz. Ancak ne kadar dalarsa dalsın, her çocuğun akşam gideceği yer kendi evidir. Bizim gerçek evimiz ise ahirettir.

Gündemimizi meşgul eden ne kadar çok gündem maddesi olursa olsun, ne kadar kendi zannımızca “vazgeçilmez, onsuz iş yürümez” olsak da; bir gün –hatta belki de en meşgul olduğumuz gün- ölüm bize de “DUR” diyecek. Ve o andan sonrası; yaptığımız bütün hesaplara, erteledikçe ertelediğimiz nefisimizi ıslaha dair tüm planlarımıza rağmen bizim için etkisiz ve geçersiz olacak.

O halde; “Birinize ölüm gelip de: `Rabbim! Beni yakın bir süreye kadar geciktirsen de, sadaka versem ve salihlerden olsam` demeden önce”; farkındalığımızı arttıralım.

Ancak şunu bilelim ki; farkında olduğumuz halde amellerimiz, farkında olmayanların amelleri gibi olacaksa; bu “farkındalık” bize pek bir şey kazandırmayacaktır.

Öyle ya; hızla yaklaşan selin veya yükselen ateşin sadece farkında olmak kimseye kurtuluş çaresi olmamıştır.

Allah bizi düşünüp öğüt alanlardan etsin.

Edip AKAR / doğruaber

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir